İsrail Yayılmacılığının Ekonomik Yansımaları – II

İsrail’in Ekim 2023’ten beri devam eden Gazze soykırımı ve 13 Haziran 2025’te başlayan İran’a yönelik yayılmacı saldırıları, ülkenin ekonomisi üzerinde benzeri görülmemiş bir yük oluşturmuştur. Savunma harcamalarındaki rekor artışlar, bütçe dengesi ve açıklar, harcamaların finansman yöntemleri, kamu hizmetlerindeki kesintiler, işgücü kaybı ile yüksek teknoloji ve sanayi üretimindeki gerileme, İsrail’in bu yoğun yayılmacı stratejilerinin kendi ekonomisine orantısız derecede zarar verdiğini göstermektedir.  
Temmuz 1, 2025
image_print

İsrail’in Ekim 2023’ten beri devam eden Gazze soykırımı ve 13 Haziran 2025’te başlayan İran’a yönelik yayılmacı saldırıları, ülkenin ekonomisi üzerinde benzeri görülmemiş bir yük oluşturmuştur. Savunma harcamalarındaki rekor artışlar, bütçe dengesi ve açıklar, harcamaların finansman yöntemleri, kamu hizmetlerindeki kesintiler, işgücü kaybı ile yüksek teknoloji ve sanayi üretimindeki gerileme, İsrail’in bu yoğun yayılmacı stratejilerinin kendi ekonomisine orantısız derecede zarar verdiğini göstermektedir.

Savunma Harcamalarının Rekor Artışı

İsrail’in yayılmacılığının ülke ekonomisine verdiği zararı gösteren ilk parametre savunma harcamaları tarihî bir sıçramalardır. Bloomberg’in aktardığına göre onaylanan 2024 bütçesinde askeri harcamalar yaklaşık 20 milyar dolara yükselmiş ve toplam harcama 160 milyar dolara ulaşmıştır. Böylece 2024’te İsrail’in askeri harcamaları %65 artarak yaklaşık 47 milyar dolara çıkmıştır. Bu artış 1967 Altı Gün Savaşı’ndan bu yana görülmemiş düzeydedir. Bu artışta Demir Kubbe hava savunması, F-35/F-15I jetleri gibi yüksek maliyetli sistemler ile yoğun rezervist sevkiyatı önemli rol oynamıştır. Savunma bütçesindeki bu yükseliş, 2022’de GSYİH’nın yaklaşık %3,5’i iken 2024’te %7’ye kadar tırmanmıştır. Hükümetin hesaplamalarına göre her 100 bin yedek asker için günlük doğrudan maliyet yaklaşık 20-27 milyon dolar civarında, dolaylı üretim kaybıyla birlikte günde yaklaşık 280 milyon dolar milyar harcama yapılıyor. Neticede artan tüm silah alımları ve personel giderleri, devlet hazinesine ağır bir yük bindirmektedir.

Bütçe Açıkları ve Finansman Yöntemleri

İkinci olarak yoğun askeri harcamalar bütçe dengesini bozmuştur. 2024 yılı bütçesi için öngörülen açık GSYİH’nın %6,6’sı düzeyindeydi ki bu son yüz yıldaki en yüksek açık anlamına geliyor. Analistler, savaşın uzaması halinde bu açığın %6’ya (~25 milyar $) ulaşabileceğini hesaplıyor. İsrail Merkez Bankası da savaşın 2023–2025 maliyetini 55,6 milyar dolar olarak tahmin ediyor. Bu ek harcamaları finanse etmek için iç borçlanma öne çıktı: Oxford Economics’ten Elliot Garside’ye göre 2023’ün son çeyreğinde askeri harcamalar bir önceki yılın aynı dönemine göre %93 artarken, 2024 yılında toplam askeri harcamaların önceki yılın iki katı kadar olacağı öngörülüyor. Bu harcamaların önemli bir kısmının iç borçlanmayla finanse edildiği de birçok uzman tarafından dile getiriliyor. Öte yandan ABD’den 2024 için ek 14,5 milyar dolarlık savaş desteği alınsa da bütçe açığını azaltmak için vergi artırımları ve borçlanma kaçınılmaz hale gelmiştir. Örneğin 2024’te KDV %17’den %18’e çıkarılmış, tütün ve elektrikli araç gibi kalemlere yeni vergiler eklenmiştir. Buna rağmen iç borcun GSYİH’ya oranı 2024’te %60’tan %67’ye çıkmıştır. Kredi derecelendirme kuruluşları, büyüyen açıklar nedeniyle İsrail’in notunu kırmıştır. Moody’s ve Fitch, savaş risklerine işaret ederek İsrail’in görünümünü negatife çevirmiş; Fitch’e göre kamu borcunun orta vadede GSYİH’nın %70’i civarında seyretmesi bekleniyor.

Kamu Hizmetlerinde Kesintiler ve Vergi Artışları

Artan savunma bütçesini dengelemek için sosyal harcamalarda kısıntılar gündeme alınmıştır. Maliye Bakanlığı’nın 19 Haziran 2025’te Knesset Finans Komisyonu’na yaptığı başvuruda, Savunma Bakanlığı’na aktarılmak üzere ek 857 milyon dolar talep edilirken; sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler bütçelerinden toplam yaklaşık 200 milyon dolar kesinti önerilmiştir. Ekonomistler, bu kesintilerin büyük çoğunluğunun ordu personel giderleri için kullanılacağını bildiriyor. Ayrıca hükümet, savaş mağdurlarına verilecek tazminatları finanse etmek zorunda; bu da bütçe üzerinde ilave baskı yaratıyor. Öte yandan vergi artırımları yoluyla gelirleri yükseltme çabaları görülüyor. KDV’nin %1 puan artırımı 2 milyar dolar ek gelir getireceği hesaplanırken, sigara-elektrikli araç gibi ürünlere getirilen ek vergiler de hayata geçirilmiştir. Ancak bu önlemler, yüksek savunma harcaması yüzünden kısa vadede açığı kapatmakta yetersiz kalabilir. Toplumda sağlık ve eğitim harcamalarındaki tasarruflara yönelik rahatsızlık artarken, uzmanlar hükümetin ya vergileri daha da yükseltmesi ya da mali disiplini sağlaması gerektiği uyarısında bulunuyor.

İşgücü Kaybı ve Üretimde Daralma

Savaş ve seferberlik, işgücü piyasasına ağır darbe vurmuştur. Gazze soykırımı başlangıcında yaklaşık 300 bin yedek asker göreve çağrılmış; ek süreçte bu rakam 450 bine kadar çıkmıştır. Bu kadar büyük bir yedek asker/ rezervist çağrısı, İsrail’in savunma harcamalarını şişirdiği gibi, ekonomiden ciddi emek kaybı anlamına geliyor. Buna ilaveten çatışma nedeniyle ülkeye alınmayan 160 bin Filistinli işçi, inşaat ve tarım başta olmak üzere üretim sektörlerinde ciddi işgücü sıkıntısı yaratmıştır. Çalışma izni iptal edilen yabancı işçiler ve Türkiye’nin İsrail’e uyguladığı ticari ambargo da tedarik zincirini aksatmıştır. Bu koşullar altında inşaat şantiyeleri durmuş, tarımsal üretim gerilemiş, ev toplu tahliyeleri tüketimi düşürmüştür. Borsa ve ekonomistler, çalıştırılmayan asker sayısının ve işgücü açığının büyüme kayıplarına dönüştüğü uyarısını yapıyor. Nitekim iş gücü krizinin de etkisiyle 2024’te 60 bin civarında şirketin kapatıldığı, bu sayının İran’ın misillemesi sonrası artacağı öngörülüyor (savaş öncesi dönemde kapanan yıllık şirket sayısının yaklaşık 40 bin olduğu düşünülürse bu rekor bir seferberlik yıkımıdır). İşgücü arzındaki daralma, iç tüketimi zayıflatmakla kalmayıp, üretimde nitelikli eleman sıkıntısına yol açarak teknolojik ve sanayi yatırımlarını da frenlemektedir.

Yüksek Teknoloji ve Sanayi Üretimindeki Gerileme

İsrail ekonomisinin en stratejik alanı olan yüksek teknoloji sektörü bile savaştan payını almıştır. Ülke gelirinin %20’sini, ihracatın yarısını sağlayan bu sektör, güvenlik riskleri ve belirsizlik nedeniyle %44 oranında küçülmüştür. Birçok teknoloji şirketi projelerini ertelemiş veya kısmen yurt dışına taşınmıştır. Sanayinin geneline bakıldığında ise üretim daralması görülmektedir. Turizm tamamen dururken, tarım ve inşaattaki üretim işçi kıtlığı ve lojistik sorunlar yüzünden düşmüştür. Özellikle inşaat sektöründe Filistinli ve yabancı işçi eksikliği, projelerin gecikmesine yol açmıştır. Yerel sanayiyi destekleyen Türkiye’den ithalatın kesintiye uğraması, hammadde fiyatlarını yükselterek üretim maliyetini artırmıştır. Öte yandan küçük işletmelerin (5 çalışan altı) kapanma oranı salgın dönemindeki rekorları aşacak seviyede: Savaşın ilk dokuz ayında 46.000 küçük işletme iflas etmiş, 2024 sonunda bu rakamın binlere ulaştığı rapor edilmiştir. Sonuçta hem iç talep hem ihracat kanalları daralmış, sanayi üretim endeksi düşmüştür. İsrail Elmas Borsası’nda hedef alınma ve ihracattaki %35’lik düşüş de özellikle değerli maden sektörünü çökertmiştir. Uzmanlar, askeri harcamalar çok yüksek seyretmeye devam ederse büyüme yavaşlayacağını, işsizlik ve yoksulluk artacağını ifade etmektedir.

Sonuç

Sonuç olarak, İsrail’in Filistin (Batı Şeria ve Gazze), Lübnan, Suriye ve İran’daki yayılmacı politikaları kendi ekonomisine ağır ve rasyonel olmayan bir bedel ödetmektedir. Savunma harcamalarındaki hızlı artış bütçe açıklarını şişirirken, bu yükün altını doldurmak için kamu harcamalarında kesintiler ve vergilerde yükseltmeler gündeme gelmiştir. Özel sektör ve sanayi üretimi savaş nedeniyle daralmış, teknolojik ihracatta sert düşüşler görülmüştür. Bu tablo, ekonomik zararların savaşın kendisinden daha büyük bir toplumsal krizi tetikleyebileceği şeklinde yorumlanabilir. Uluslararası kuruluşlar da Irak benzeri senaryoları anarak İsrail’in 2024-25 büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize etmiş, kamu borcunun sürdürülebilirliği konusunda endişelerini paylaşmıştır. Tüm bu veriler ışığında, İsrail’in mevcut dış politika tercihleri ülke ekonomisine ağır bir yük bindirdiğini ve bu sürecin sürdürülebilir olmadığını ispatlamaktadır.

Dr. Mehmet Rakipoğlu

Dr. Mehmet Rakipoğlu, 2016'da Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. Doktorasını 'Dış Politikada Korunma Stratejisi: Soğuk Savaş Sonrası Suudi Arabistan'ın ABD, Çin ve Rusya ile İlişkileri' konulu teziyle tamamladı. Mokha Center for Strategic Studies düşünce merkezinde Türkiye Çalışmaları Direktörü olarak çalışan Rakipoğlu, Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesidir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.