İsrail-İran Savaşı Nasıl Sona Erebilir?

Bu karşılıklı saldırıların ve tepkilerin sürdüğü ortamda İran, silah kontrolü taahhütlerinin ve uluslararası denetimlerin dışında gizli bir nükleer program geliştirebilir — bunu da İsrail’in saldırılarına gerekçe göstererek meşrulaştırabilir. Eğer İsrail, İran’ın zenginleştirilmiş uranyum depolarının üçüne birden saldırmazsa, Tahran için bu programı yürütmek zor olmayacaktır.
Haziran 17, 2025
image_print

Senaryolar arasında İran’ın mağlubiyeti, İsrail’in geri çekilmesi ya da genişleyen bir bölgesel çatışma yer alıyor.

İsrail-İran savaşı henüz yeni başlıyor. Başbakan Benjamin Netanyahu, İsrail’in İran’ın nükleer programını zayıflatmak ve askeri kapasitesini yok etmek amacıyla “gerekli görülen her gün” boyunca saldırılara devam edeceğini duyurdu — bu da muhtemelen birkaç haftayı bulacak bir süreç anlamına geliyor. İran halihazırda İsrail’e insansız hava araçları ve balistik füzelerle saldırılar düzenledi ve sınırlı da olsa başka misilleme seçeneklerine de sahip. Daha fazla kan dökülmesi muhtemel, hatta kaçınılmaz görünse de, gerilimi düşürme yolları ve bu savaşın nasıl sona erebileceği üzerine düşünmek için henüz erken değil.

İşte bazı olasılıklar:

İlk senaryo, İran’ın İsrail’e yönelik birkaç dikkat çekici askerî saldırı düzenleyerek, halkına “karşılık verdiği ve İsraillilere bedel ödettiği” iddiasında bulunması ve ardından ABD ile uluslararası toplumun ateşkes çabalarını hızla kabul etmesidir. Özetle, yüz kurtarıcı bir görünüm altında gönülsüz bir teslimiyet.

Esasen bu, İran’ın yakın müttefiki olan Lübnan merkezli Hizbullah’ın, Eylül ve Ekim aylarında İsrail’in kendisine yönelik kampanyası sonrasında kabul ettiği durumdu. Bugünkü İran’a yönelik İsrail kampanyası, bu örnekle birçok benzerlik taşıyor: Askerî altyapıya yönelik yıkıcı saldırılar, çok sayıda suikast ve lider kadroya yönelik operasyonlar, İsrail’in düşmanının içine derin bir istihbarat sızması gerçekleştirdiğini gösteriyor. On binlerce silahlı savaşçısı ve geniş bir roket cephaneliği bulunan Hizbullah, etkili bir karşı saldırı başlatamadan, büyük ölçüde İsrail’in şartlarını kabul ederek ateşkese razı olmuştu.

İran, 2024’te Hizbullah’ın yaşadığına benzer bir durumla karşı karşıya olabilir. 2024 yılında İsrail’e yönelik düzenlediği insansız hava aracı ve füze saldırıları etkisiz kaldı ve en güçlü vekil güçlerinden biri olan Hizbullah, eski halinden eser kalmamış bir durumda; bu da İran’ın bir zamanlar güvenilir olan caydırıcılığının artık işe yaramadığını gösteriyor. İsrail’in gerçekleştirdiği yıkıcı suikastlar, İran’ın liderliğinde kargaşaya yol açmış olabilir; bu da füze saldırılarını koordine etmeyi ya da gerçek zamanlı temel kararlar almayı zorlaştırabilir. Tahran, üst düzey komutanların hızla yerlerinin doldurulduğunu duyurmuş olsa da, çatışmalar sürerken bu yeni kadroların ne kadar etkili olacağı belirsizdir. Üstelik İsrail’in bu yeni liderleri —ve onların yerlerine geçecek kişileri— hedef alması da muhtemeldir. İran elbette baskı altındayken teslim olmak istemez, ancak sürekli bombardıman altında kalmak yerine, “hayatta kalıp başka bir gün savaşmak” yolunu seçebilir.

İkinci olasılık, İran’ın direnmesi ve İsrail’e birkaç darbe indirmesidir — bu, terör saldırıları yoluyla, İsrail’in savunmasını aşan birkaç füze yoluyla ya da başka araçlarla olabilir — ve bu sırada uluslararası toplum İsrail’e savaşı durdurması için baskı yapmaya başlar. Natanz’daki ve diğer nükleer tesislerde hasar meydana gelir, ancak İran bu hasarı nispeten hızlı biçimde onarabilir.

Genel olarak İsrail düşmanlarına saldırdığında, ABD’den ve hatta bazı önemli Avrupa ülkelerinden kısa vadeli destek görür; ancak İsrail saldırılarını sürdürmek isterken bu ülkeler kısa süre sonra çatışmaların sona ermesi çağrısı yapar. Fransa ve Birleşik Krallık zaten gerilimin azaltılması yönünde çağrılarda bulundu. İsrail, Avrupalıların görüşlerini pek umursamayabilir — ki Gazze’deki çatışmaların sona ermesi çağrısı aylardır sürüyor — fakat ABD’nin, özellikle de Başkan Donald Trump’ın görüşüne daha fazla önem veriyor. Trump gerçek bir baskı uygulamaya başlarsa, İsrail operasyonlarını erken sonlandırabilir ve şimdiye kadar verilen zararın “yeterli olduğu” umuduyla hareket edebilir.

Bu durumun yapıcı bir diplomasiye yol açıp açmayacağı belirsiz. Trump yönetimindeki Amerika Birleşik Devletleri, İran’ın nükleer programı konusunda müzakere edilmiş bir anlaşmayı zorlamıştı (masada olan teklifin, Trump’ın 2018’de çekildiği Kapsamlı Ortak Eylem Planı’na (KOEP) acı verici şekilde benzediği görülmesine rağmen). İran, uranyum zenginleştirme konusundaki gerilimler sürse de, ülke liderliğinin desteğiyle bu müzakereleri ciddiye alıyordu. Trump, saldırıların ardından müzakerelere dönülmesi çağrısında bulundu ve Truth Social üzerinden şu mesajı paylaştı: “İran bir anlaşma yapmalı, yoksa geriye hiçbir şey kalmadan, bir zamanlar İran İmparatorluğu olarak bilinen şeyi kurtaramayacak. Artık ölüm yok, artık yıkım yok, SADECE YAPIN, ÇOK GEÇ OLMADAN.”

Böyle bir müzakere süreci, Tahran için belli bir cazibe taşıyor: Ülkenin ekonomisi perişan halde ve yaptırımların hafifletilmesi vaadi oldukça çekici. Üstelik, İsrail’in yıkıcı saldırılarından sonra İran, müzakere masasında daha az taviz vermiş olacak. Ancak bu tür bir uzlaşma, İsrail’in saldırıları sürerken siyasi açıdan çok daha zor hale geliyor. Trump, İran’ın vereceği her tavizi kendi lehine öne çıkaracak ve İran, baskılara boyun eğmiş gibi görünecek — ki esasen öyle olacak.

Daha karanlık senaryolar da mümkün ve muhtemelen daha olası. Bunlardan biri, İsrail-İran savaşının bölgesel bir savaşa dönüşmesidir. İsrail saldırılarından önce İran, Ortadoğu’daki ABD tesislerine saldırı tehdidinde bulunmuştu — eğer bu saldırılar gerçekleşirse, ABD’nin bombalamalara katılma olasılığı çok daha yüksek olur. Uzun süredir devam eden ABD-İsrail güvenlik iş birliği ve ABD’nin hava savunması ile diğer alanlardaki desteği, İran’ı ABD’nin zaten bu savaşın içinde olduğuna ikna edebilir. ABD, saldırılarda rolü olmadığını açıklasa da, İran müzakereleri, İsrail’in askeri hazırlıkları için bir kılıf olarak görerek Washington’u suç ortağı olarak değerlendirebilir. İsrailli ve Amerikalı yetkililer, İran’ın anlaşmayı reddetmesi halinde askeri harekât olacağı yönünde önceden uyarıda bulunmuşlardı, ancak operasyonun başlamasından sadece saatler önce Trump, ABD’nin diplomatik çözümden yana olduğunu ve saldırıların yakın olmadığını doğrulamıştı. Eğer Tahran müzakereleri bir kılıf olarak görürse, İran açısından “misilleme” olarak değerlendirilecek saldırılarla ABD hedeflerinin riski artabilir.

Amerika Birleşik Devletleri de kendi nedenleriyle gerilimi tırmandırabilir. ABD’li yetkililer, İsrail’in işin yarısını zaten hallettiğini düşünebilir ve kalan işi tamamlamak için Fordow tesisini derin sığınak delici mühimmatlarla bombalayarak ya da İsrail’in ilk saldırılarından geriye kalanları ortadan kaldırarak harekete geçebilir.

İran, Irak, Lübnan, Yemen ve diğer yerlerdeki vekil güçlerine, ellerinden geldiğince İsrail’e saldırmaları için çağrıda bulunacaktır; eğer ABD herhangi bir nedenle çatışmaya dahil olursa, bu gruplar ABD hedeflerini de listelerine ekleyebilir. Böylece ABD, Yemen’deki hedeflere saldırmak zorunda kalabilir (Husilere karşı yürütülen ABD öncülüğündeki Operation Rough Rider’ın bir ateşkesle sonuçlanmasının ardından bu pek cazip bir seçenek değildir), ayrıca Irak ve başka yerlerdeki hedefleri de vurmak durumunda kalabilir. İran, geçmişte dünya genelinde saldırı gerçekleştirme kabiliyetini göstermiş bir ülke olarak, uluslararası teröre de başvurabilir.

Şimdilik pek olası görünmese de, ABD’nin Arap müttefiklerinin de çatışmaya dahil olması mümkündür. Ürdün Silahlı Kuvvetleri, 13 Haziran’da hava sahalarına giren İran’a ait füzeleri ve insansız hava araçlarını engellediklerini bildirdi. Bu durum, Ürdün’ün 2024 yılında İsrail’e fırlatılan İran füzelerini durdurmasıyla benzerlik taşıyor. Her ne kadar Ürdün’ün bu eylemleri “öz savunma” çerçevesinde değerlendirilebilse de, ABD çatışmaya dâhil olursa, bölgedeki bazı ülkelerde bulunan üslerini kullanabilir ya da bu ülkeleri dolaylı yollardan çatışmaya çekebilir.

Son ihtimal ise savaşın hiçbir zaman sona ermeyebileceğidir — en azından resmî olarak. İsrail’in büyük çaplı saldırı dalgaları bir noktada durabilir, ancak daha düşük yoğunluklu bir çatışma aylar boyunca sürebilir. İsrail, İran’a zaman zaman füze veya hava saldırısı düzenleyebilir; ayrıca İran topraklarında suikastlar ve sabotaj eylemlerine başvurabilir. İran da zaman zaman İsrail’e füze atışları yapabilir, terör eylemleri ve diğer misilleme girişimlerinde bulunabilir. Bu, topyekûn bir savaş değildir ama huzursuz bir barış da değildir.

Bu karşılıklı saldırıların ve tepkilerin sürdüğü ortamda İran, silah kontrolü taahhütlerinin ve uluslararası denetimlerin dışında gizli bir nükleer program geliştirebilir — bunu da İsrail’in saldırılarına gerekçe göstererek meşrulaştırabilir. Eğer İsrail, İran’ın zenginleştirilmiş uranyum depolarının üçüne birden saldırmazsa, Tahran için bu programı yürütmek zor olmayacaktır.

Elbette bu senaryoların birleşimi de mümkündür. Aynı şekilde, ABD arabuluculuğunda sağlanacak bir ateşkes, daha kapsamlı bir nükleer anlaşmaya giden ilk adım olabilir. İran kısa vadede bazı tavizler verebilir, ancak “intikam soğuk yenen bir yemektir” düşüncesiyle, önümüzdeki aylarda terör saldırıları düzenleyerek sonsuz bir karşılıklı savaş döngüsünü kabullenebilir.

 

*Iselin Brady, Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde (CSIS) Savaş, Düzensiz Tehditler ve Terörizm Programı’nda stajyerdir. Aynı zamanda Georgetown Üniversitesi Güvenlik Çalışmaları Programı’nda yüksek lisans öğrencisidir.

Daniel Byman, CSIS’te kıdemli araştırmacı ve Georgetown Üniversitesi Uluslararası Hizmetler Fakültesi’nde profesördür. En son kitabı: Spreading Hate: The Global Rise of White Supremacist Terrorism. X (Twitter): @dbyman

 

Kaynak: https://foreignpolicy.com/2025/06/13/israel-iran-war-netanyahu-us-scenarios/

SOSYAL MEDYA