15.ve 16. yüzyıllarda, bugünkü Mali sınırları içinde yer alan Timbuktu, İslam medeniyetinin önde gelen entelektüel merkezlerinden biri olarak hizmet vermiştir.
Yüzyıllar boyunca Batı Afrika’da, günümüz Mali’sinin merkezinde konumlanan Timbuktu şehri, İslam’ın Altın Çağı süresince kültür ve öğrenimin en canlı merkezlerinden biri olarak gelişimini sürdürmüştür.
Bölgenin entelektüel bir odak noktası olarak mirası, Sundiata Destanı ile başlar. 13. yüzyıla tarihlenen bu epik şiire göre, Kangaba devletinin Mandinka prensi, zalim Sosso kralı Sumaoro Kanté’ye karşı başarılı bir direniş örgütleyerek yeni bir imparatorluğun temelini atar.
Nijer Nehri’nin yukarısındaki Mali İmparatorluğu, ardından güç ve itibar kazanmaya başlar. Güçlü Malili kral Mansa Musa I, 1324 yılında Mekke’ye gerçekleştirdiği hacdan döndükten sonra Timbuktu’yu barışçıl bir şekilde ilhak ettiğinde, imparatorluk olağanüstü bir öğrenim, kültür ve mimari merkezi haline gelmiştir.
Timbuktu’nun Antik Bir Ticaret Noktası Olarak Kökeni
Timbuktu, M.S. 1100 yılında Sahra Çölü ile Nijer Deltası’nın kesiştiği yerde, verimli ve kazançlı bir tarım bölgesinde mevsimlik bir ticaret noktası olarak kurulmuştu. Güçlü Batı Afrika krallıkları ve Güney Sahra’nın göçebe Tuareg toplulukları burada ticaret yapıyordu. İslam, 8. yüzyıl gibi erken bir dönemde Tuareg toplumlarına ulaştığında, Tuaregler bu dini Timbuktu gibi ticaret merkezleri aracılığıyla yayarak Arap-İslam dünyası ile Batı Afrika halkları arasındaki ilişkileri pekiştirdi.
Mansa Musa I ve halefleri döneminde, Timbuktu küçük ama başarılı bir ticaret merkezinden çıkarak ticaretin ve ilmin merkezi hâline geldi. Bu da Mali İmparatorluğu’nu, İslam’ın Altın Çağı’nın en etkili imparatorluklarından biri konumuna taşıdı. Güçlü Batı Afrikalı krallar ve İslam liderleri, ticaret yapmak, öğrenmek ve siyasi müttefiklikler kurmak amacıyla Timbuktu’ya uzak diyarlardan gelmeye başladılar.
16.yüzyıla gelindiğinde Timbuktu, 150 ila 180 arası Kur’an okulu (Maktab) barındırıyordu. Malili yöneticiler büyük camiler inşa ederek bu yapıları sadece ibadet mekânları değil; matematik, hukuk, gramer, tarih, coğrafya, astronomi ve astroloji gibi ilim dallarının öğrenildiği merkezler hâline getirdiler.
İbadet ve İlim İçin İnşa Edilen Medreseler
Tuaregler, 1100’lerde Timbuktu’da ilk cami olan Sankoré Camii’ni inşa etti. Mansa Musa I ise bu caminin prestijini artırmak için önemli İslam âlimlerini (Ulama) davet etti ve camiyi büyük ölçüde geliştirdi. Daha sonra Cingereber Camii’ni inşa ettirdi ve bu projenin denetimini ünlü İslam âlimi Ebu İshak es-Saheli’ye verdi; karşılığında ona 200 kilogram altın ödedi. 15. yüzyılın ilerleyen dönemlerinde, Tuareg hükümdarı Akil Akamalwa Mali’de iktidara geldiğinde, büyük Sidi Yahya Camii’ni inşa etti. Bu üç öğrenim merkezi, yani medrese, günümüzde hâlâ Kur’anî Sankoré Üniversitesi adı altında faaliyet göstermektedir ve Sahra Altı Afrika’nın en eski yükseköğretim kurumu olma niteliğini taşımaktadır.
Timbuktu’daki camiler ve okullar, Kahire ve Mekke gibi dönemin diğer gelişmiş İslam şehirlerindekileri andıracak şekilde yaygınlaştı. California Eyalet Üniversitesi, San Bernardino’dan kütüphaneci Brent D. Singleton, “Afrikalı Kitapseverler: Ortaçağ Timbuktu’sunda Kitaplar ve Kütüphaneler” başlıklı makalesinde şunları yazmaktadır: “Timbuktu’da okuryazarlık ve kitaplar, yalnızca akademik değerle sınırlı kalmamış; zenginlik, güç ve baraka (kutsama) sembolü hâline gelmiştir.” Özellikle kitap edinmenin, “diğer zenginlik göstergelerinden daha fazla vurgulandığını” belirtmektedir.
Kitaplarda yer alan bilgiler, Malili toplumun dokusunu yansıtıyordu. Bu döneme ait 350.000’den fazla el yazmasının korunmasından sorumlu Malili akademisyen Dr. Abdel Kader Haidara, “akademik ve bilimsel içeriklerin yanı sıra şiir ve kadınlara adanmış bölümler de bulunduğunu” ifade ediyor. Haidara ayrıca, kadınların Mali mirasının korunmasında önemli roller üstlendiğini ve eski el yazmalarının titizlikle muhafaza edilmesine katkı sunduklarını ekliyor.
Timbuktu, İslam’ın Altın Çağı’ndaki diğer büyük İslam şehirlerinden farklı bir özellik de taşıyordu. Örneğin Kahire ve Mekke cami kütüphanelerinde açık erişim politikası benimsenirken, Singleton’a göre Timbuktu’daki tüm kütüphaneler, bireysel âlimlerin ya da ailelerin özel koleksiyonlarıydı.
Bilginin Kitaplar ve Sözlü Tarihle Aktarılması
Timbuktu’daki kitapların kuşaktan kuşağa aktarılan değerli varlıklar olması şaşırtıcı değildir. Bu uygulama, Batı Afrika’nın griot adı verilen saygın müzisyen ve hikâye anlatıcıları aracılığıyla imparatorlukların ve kraliyet ailelerinin tarihini koruyan sözlü tarih geleneğiyle benzerlik gösterir.
Griotlar, Sundiata’nın da köken aldığı Mandinka etnik grubundan türemiştir ve onun destanını kaleme alma sorumluluğuna sahiptirler. Tıpkı Timbuktu’daki İslam ilmi ve kitap yazıcılığı gibi, griot’luk da yalnızca soy yoluyla aktarılır ve uzun bir çıraklık süreci sonunda kazanılır. Griot geleneği günümüzde de devam etmektedir ve bu gruba, kökenini İslam’ın Altın Çağı’na kadar izleyebilen kora sanatçısı Toumani Diabaté gibi Malili müzisyenler de dahildir.
Mali İmparatorluğu 15. yüzyılda zayıflamaya başladı ve yerini Songhai İmparatorluğu aldı. Mali’nin Gao şehrinden çıkan bir askerî lider olan Askia Muhammad, 1492 ile 1528 yılları arasında hüküm sürdü ve seleflerinin başlattığı Timbuktu’daki İslami öğrenim geleneğini güçlendirdi. Ancak çok geçmeden, 16. yüzyılın sonlarında, Faslı Saadi hanedanının Songhai İmparatorluğu’nu işgal etmesiyle Timbuktu tehdit altına girdi. Şehrin pek çok öğrenim merkezi yıkıldı ve önemli el yazmaları da dahil olmak üzere birçok insanın eşyası kaybedildi.
Buna rağmen, Timbuktu ve Gao şehirleri Saadilerden büyük ölçüde özerkliğini koruyabildi ve 1632 yılında Saadi hanedanından bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ancak, Songhai İmparatorluğu ve genel olarak Batı Afrika’daki İslamî ilim, mimari ve kültürün altın çağı ciddi şekilde gerilemişti.
Timbuktu’nun El Yazmalarına Yönelik Saldırılar
Timbuktu’nun el yazmaları, Saadi hanedanının Songhai İmparatorluğu’nu işgali sırasında hâlen Kur’an okulları ve büyük camilerde eğitim amacıyla yaygın biçimde kullanılıyordu. Ancak 17. yüzyılda Fransızların Batı Afrika’ya gelişiyle birlikte, Timbuktu’nun birçok kültürel ürünü yağmalandı ve Avrupa’ya götürüldü. Bu durum, el yazmaları aracılığıyla öğrenme geleneğinin sona ermesine yol açtı.
Timbuktu’nun mirasına yönelik saldırılar bununla da sınırlı kalmadı. 2012 yılında, Mağrip El Kaidesi’ne (AQIM) bağlı militanlar Kuzey Mali’yi ele geçirdi ve dini inançlarına göre haram ya da yasak olarak gördükleri her şeyi — aralarında yüzyıllardır korunan el yazmalarının da bulunduğu — yok etmeye başladılar.
Haidara, küçük bir ekiple birlikte Timbuktu ve çevresindeki 45 farklı kütüphaneden 350.000’den fazla el yazmasını kurtararak Mali’nin başkenti Bamako’ya gizlice taşıdı. Bu süreçte Haidara ve müttefikleri, El Kaide militanlarının tehditlerine maruz kaldı ve ölüm ya da sakatlanma cezasıyla yargılanabilecek hırsızlık suçlamalarına hedef oldu. Ancak Haidara sonunda Bamako’da Mamma Haidara Kütüphanesi’ni kurdu ve kütüphaneye, kendisi gibi bir âlim ve el yazması koruyucusu olan babasının adını verdi. 2022 yılında Google Arts & Culture, Haidara ve ekibi tarafından korunan bu el yazmalarının çevrimiçi bir arşivini yayınladı.
“Griotlar tarihi hafızaları ve yaratıcı anlatımlarıyla aktarırken, el yazmaları Mali’nin gözle görülür tarihidir,” diyor Haidara. Bu el yazmaları, Mali İmparatorluğu’nun ve onun büyük şehri Timbuktu’nun Batı Afrika ve İslam ilmi mirasının temeli olduğunu gösteren somut kanıtlardır. Griotlar gibi sözlü gelenek temsilcilerini yansıtan çalışmaları sayesinde, Haidara’nın yürüttüğü faaliyetler Malili tarihinin korunmasını sürekli bir görev hâline getirmiştir.
“El yazmalarının içinde ne olduğunu ben bile tam olarak bilmiyorum,” diyor Haidara. “Her gün onlardan ve onlar hakkında yeni bir şeyler öğreniyorum.”
*Kai Mora, New York’ta yaşayan bir Afrika uzmanı, tarihçi ve yazardır. Africa History Project’te kıdemli araştırmacı ve New York Şehir Koleji’nde yüksek lisans öğrencisidir.
Kaynak: https://www.history.com/articles/timbuktu-mali-africa-islam