Güney Sudan’daki Krizi Tanımlamak: Nasir Çatışması

Nasir’deki kriz, tali bir olay olarak görülmemelidir; bu kriz, sistemik bir başarısızlığın yoğunlaşmış bir ifadesidir. Elit pazarlıklarının işlevsizliğini, devlet meşruiyetinin aşınmasını ve uluslararası barış inşasının yerel gerçekliklerden kopuk olduğunda nasıl sınırlarına ulaştığını açık biçimde gözler önüne sermektedir. Bu çatışma, içi boş bir yönetişim çerçevesi içinde gelişen; işlemci siyaset, militarize himaye ilişkileri ve bölgesel müdahalenin tehlikeli biçimde birleştiği bir tabloyu ifşa etmektedir.
Eylül 3, 2025
image_print

Daha Geniş Kapsamlı Kriz

 

Güney Sudan, net bir çıkış yolu olmayan yapısal bir siyasi krizin içinde. Nasir’de patlak veren çatışma bunun bir belirtisidir. Kriz, reformu reddeden militarize, himayeci (patrimonyal) bir sistem içinde, Cumhurbaşkanı Salva Kiir Mayardit’in seçtiği halefin devleti yavaş yavaş ele geçirmesiyle tanımlanabilir.

4 Mart 2025’te Nasir’de çatışmanın tırmanması, Güney Sudan siyasi sistemindeki yapısal çatlakları yansıtmaktadır. Bu olaylar, yönetişim, güven ve hesap verebilirlik alanlarında daha geniş kapsamlı bir başarısızlığın belirtisidir. Nasir’de şiddetin yeniden alevlenmesi, 2018 tarihli Güney Sudan’daki Çatışmanın Çözümüne İlişkin Yeniden Canlandırılmış Anlaşma’nın (R-ARCSS) temel ilkelerinin iyi niyetle yerine getirilmediğini ya da uygulanmadığını göstermektedir.

Devletin siyasi alanı militarize etmesi, şiddeti teşvik eden ekonomik çöküş ve ulusal diyaloğun dışlayıcı niteliği, yerel isyan ve bölgesel istikrarsızlık için uygun bir ortam yaratmıştır. Nasir bir patlama noktasıdır, ancak aynı zamanda ulusal çürümeyi yansıtan bir aynadır.

Krizin Genel Görünümü: Sistemik Çöküşün Göstergesi Olarak Nasir

Nasir’deki çatışma, Güney Sudan’ın durma noktasına gelen çatışma sonrası geçiş sürecinde derinleşen krizi ortaya koymaktadır. Bu sadece yerel bir isyan vakası değil, sistemik çöküşün şiddetli bir tezahürüdür. Kriz çok yönlüdür. Barışın uygulanamamasını, kurumların zayıflamasını, etnik marjinalleşmeyi ve devletin meşruiyetinin aşınmasını içermektedir. Nasir, daha geniş bir siyasi çöküşün potası haline gelmiştir.

Beyaz Ordu, 1991 yılında İkinci Sudan İç Savaşı sırasında ilk kez ortaya çıkan ve başlangıçta bir topluluk savunma gücü olarak seferber edilen, gevşek şekilde örgütlenmiş bir Nuer gençlik milisidir. Zamanla, etnik ve siyasi çizgilerle sık sık uyum içinde hareket eden değişken bir aktöre dönüşmüştür. Son yıllarda, Riek Machar liderliğindeki ana silahlı muhalefet grubu olan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi – Muhalefet (SPLM-IO) ile koordineli şekilde faaliyet göstermektedir. 2013 yılında iç savaşın patlak vermesinin ardından kurulan SPLM-IO, Güney Sudan’ın parçalanmış siyasi manzarasında reformist hedefleri ve marjinalleştirilmiş toplulukları temsil eden bir hareket olarak konumlanmaktadır.

4 Mart 2024’te, SPLM-IO ve Beyaz Ordu’nun ortak güçleri, Wech Yaradiu’daki bir hükümet garnizonuna koordineli bir saldırı düzenledi ve aralarında komutanları Korgeneral David Majur Dak’ın da bulunduğu 400’den fazla hükümet askerinin öldürüldüğü bildirildi. Buna karşılık, hükümet güçleri misilleme amacıyla hava saldırıları düzenledi; yerel kaynaklar yangın çıkarıcı mühimmat kullanıldığını iddia etti. Çatışmalar sırasında, Nasir’de mahsur kalan hükümet askerlerini tahliye etmek üzere insani yardım misyonuyla bölgeye gönderilen bir UNMISS helikopteri, önceden güvenli geçiş garantisi verilmiş olmasına rağmen düşürüldü.

Bu gelişmeler, Nasir’deki krizin boyutunu ve karmaşıklığını gözler önüne sermektedir. Bölge, Yukarı Nil, Jonglei ve Etiyopya sınırını birbirine bağlayan, tarihsel olarak sınır ötesi ticaret, silahlı seferberlik ve siyasi parçalanma ile şekillenmiş istikrarsız bir koridorda yer almaktadır. Nasir’deki çatışma komşu ilçelere sıçramakta ve bölgesel istikrarsızlığa katkıda bulunmaktadır. Aynı zamanda dijital alan, nefret söylemleri, etno-milliyetçi anlatılar ve dezenformasyonun bölünmeleri daha da derinleştirdiği ve uzlaşma ihtimalini zayıflattığı paralel bir çatışma arenasına dönüşmüştür.

Bu olaylar, uzun süredir devam eden şikayetler bağlamında değerlendirilmelidir. Bunlar arasında barış anlaşmalarının tekrar tekrar ihlali, muhalefet liderlerinin kenara itilmesi ve devlet yapılarında anlamlı bir katılımın bulunmaması yer almaktadır. Sonuç olarak, Nasir yalnızca bir kriz bölgesi değil, aynı zamanda bir uyarı işaretidir. Elitler arası pazarlıklar temel nedenleri çözemediğinde ve uluslararası toplum suç ortağı ya da kayıtsız olarak algılandığında neler olabileceğini gözler önüne sermektedir.

Çatışmanın Yapısal Kökleri

Nasir çatışmasını ve Güney Sudan genelindeki daha geniş çaplı istikrarsızlığı besleyen temel dinamikler, siyasal pazar (political marketplace) çerçevesi içinde en iyi şekilde anlaşılabilir. Birinci Başkan Yardımcısı Riek Machar ve diğer SPLM-IO yetkililerinin tutuklanması, daha geniş bir otoriter yönelimin sembolik bir göstergesidir. Merkezi hükümetin, barışın uygulanması kisvesi altında iktidarı konsolide etmesi, R-ARCSS’yi bir dışlama mekanizmasına dönüştürmüştür. Siyasal rekabet militarize edilmiş, muhalefet ise isyan olarak yeniden tanımlanmıştır.

Bir zamanlar müzakere edilmiş bir uzlaşma olan şey, artık rejimin hayatta kalması için bir araca dönüşmüştür. İktidar ve güvenlik kişiselleştirilmiştir. Liderler, sadakati devlet kaynaklarına erişim ya da askerî rütbe ile ödüllendirerek gücü pekiştirirken, dışlananlar ise himayeden mahrum bırakılmakta ve sistem içinde kalmaları için neredeyse hiçbir teşvik bulunmamaktadır.

Bu işlem mantığı, barış sürecini bizzat çarpıtmaktadır. Aktörler, ortak bir vizyon ya da hesap verebilirlik nedeniyle değil, kendi acil çıkarlarına uygun olduğu için uyum göstermektedir. Bu teşvikler ekonomik zorluklar, değişen ittifaklar ya da kişisel iktidara yönelik tehditler nedeniyle değiştiğinde, bağlılıkları da değişmektedir. Bu durum, istikrarın kısa vadeli konumlanma uğruna feda edildiği aşırı akışkan bir siyasi ortam yaratmıştır.

Şiddetin Ekonomik İtici Güçleri

Ekonomik çaresizlik ve elitlerin vurgunculuğu birbirinden bağımsız krizler değildir; aksine, birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Savaş ekonomisi parçalanmadan beslenir ve Nasir gibi sınır bölgeleri, şiddet ile ticaretin iç içe geçtiği alanlardır. Savaşçılar maaşla değil; kontrol noktalarına, ticaret yollarına ve yağmalanan mallara erişimle “ödüllendirilir.” Devlet gelirleri azaldıkça, kaynak akışları üzerindeki şiddet temelli denetim, kurumsal vergilendirmenin yerini alır. Bu koşullar altında, çatışma devlet inşasından bir sapma değil; doğrudan devletin işleyiş biçimidir. Savaşçılar, siyasetçiler ve komutanlar, yardımların, kontrol noktalarının ve ticaret koridorlarının denetimiyle ödüllendirildikleri yerel mikro pazarlara yönelir. Bu ekonomik bölgeler, siyasal pazarda bir tür para birimi işlevi görerek aktörlerin servet, himaye (patronaj) ve nüfuz biriktirmelerine olanak tanır.

Nasir’in stratejik önemi, kilit ticaret ve göç rotaları üzerindeki konumundan ve tarihsel bir kent olarak taşıdığı sembolik değerden kaynaklanır. Hükümetin burayı geri alma çabası yalnızca toprak kontrolünü yeniden tesis etmekle ilgili değil; aynı zamanda muhalefetin gelir kaynaklarını kesintiye uğratmak ve kendi himaye ağını genişletmekle de ilgilidir. Bu ekonomik hesaplamalar, askerî kararlarla ayrılmaz biçimde iç içedir.

Halefiyet Siyaseti ve Yönetişim Çöküşü

Güney Sudan’daki halefiyet siyasetinin dinamikleri, Nasir’deki çatışma da dahil olmak üzere mevcut krizin temel itici gücü haline gelmiştir. Halefiyet planlaması anayasal süreçler ya da ulusal diyalog yoluyla ele alınmak yerine, başkanlık kararnameleri, tasfiyeler ve gayriresmî manevralar aracılığıyla yürütülmektedir. Bu durum, tüm imzacıları —muhalefet figürleri dahil— kapsayıcı istişare ve güç paylaşımını öngören R-ARCSS’yi zayıflatmaktadır.

Hükümetin son dönemde attığı adımlar —örneğin Başkan Yardımcıları James Wani Igga ve Hussien Abdelbagi Ayii’nin herhangi bir istişare ya da uzlaşma olmaksızın tek taraflı biçimde görevden alınması— hem yerel aktörleri hem de uluslararası gözlemcileri kaygılandırmıştır. Bu görevden almalar, güç dengesi ve karşılıklı güveni korumayı amaçlayan yeniden canlandırılmış barış anlaşmasının hem ruhuna hem de lafzına aykırıdır. Aynı doğrultuda, özellikle Batı Ekvator ve Yukarı Nil bölgelerinde muhalefet tarafından atanmış bazı valiler başkanlık kararnameleriyle görevden alınmış ve yerlerine iktidardaki SPLM’ye bağlı isimler getirilmiştir. Örneğin, SPLM-IO tarafından Batı Ekvator Eyaleti Valisi olarak atanan Alfred Futu Karaba görevden alınmış ve yerine hükümetle uyumlu bir figür olan Daniel Badagbu Rimbasa getirilmiştir. Benzer şekilde, SPLM-IO’nun Yukarı Nil Eyaleti Valisi James Odhok Oyai görevden alınmış ve yerine yine Kiir’in partisinden General James Kong Chuol atanmıştır. Bu adımlar, yeniden canlandırılmış barış anlaşması kapsamında öngörülen ortak istişare ve uzlaşı mekanizmalarını baypas etmiş; SPLM-IO’nun kilit siyasi ve idari yapılardan kasten dışlandığı yönünde otoriter bir konsolidasyon algısını güçlendirmiştir.

Belki de en tartışmalı olan gelişme, Cumhurbaşkanının tercih ettiği halefi olduğu yönünde güçlü söylentiler bulunan Benjamin Bol Mel’in hızla terfi ettirilmesi ve siyaseten yükseltilmesidir. Bu durum, hükümetin seçim dışı, tek taraflı bir iktidar devri hazırlığı yaptığına dair güçlü sinyaller göndermiştir. Bu tür eylemler, özellikle SPLM-IO saflarında güvensizliği derinleştirmektedir; zira liderler bu hamleleri bilinçli bir dışlama ve hanedan tipi bir halefiyet hazırlığı olarak algılamaktadır. Bu inanç, Nasir gibi bölgelerde barış sürecinin giderek daha aldatıcı ve dışlayıcı olduğu yönündeki algıyı besleyerek, yeniden başlayan düşmanlıklara katkıda bulunmuştur.

Kurumsal Erozyon ve Kapasite Tuzakları

Elitlerin davranışlarının ve ekonomik teşviklerin ötesinde, Güney Sudan’daki kurumların yapısal zayıflığı da çatışmayı kolaylaştıran başlıca unsurlardan biridir. 2005 tarihli Kapsamlı Barış Anlaşması’nın ardından, özellikle de 2011’deki bağımsızlıktan sonra, yaşanabilir bir devlet inşa etmeyi amaçlayan büyük ölçekli bağışçı yatırımları, kâğıt üzerinde güçlü görünen fakat pratikte başarısız olan bürokratik yapıların inşa edilmesine yol açmıştır. Güney Sudan, görünür ve karşılık verebilen kurumların yokluğu nedeniyle, bu boşluğu dolduran gayriresmî ve militarize aktörlerin siviller açısından yıkıcı sonuçlar doğurmasına neden olan bir kapasite tuzağına düşmüştür.

Bu kurumsal boşluk hem şikayetleri hem de cezasızlığı beslemektedir. Vatandaşlar resmî yönetişim süreçlerinden uzaklaşırken, elitler kırılgan yapıları kendi kişisel ya da hizipsel güçlerini pekiştirmek amacıyla manipüle etmektedir. Yetkin kurumlar olmadığında barış anlaşmaları anlamlı şekilde uygulanamaz ve uzun vadeli istikrar sağlanamaz.

Tarihsel Bağlam

Nasir çatışmasının köklerini anlamak, Güney Sudan’ın devletleşme sürecinin tarihsel seyrine ve tekrar eden başarısız barış döngülerine daha geniş bir çerçevede bakmayı gerektirir. Güney Sudan, bağımsızlığını kazandığından bu yana birçok siyasi çöküş yaşamış; bu da etnik ayrışmaları ortaya çıkarıp derinleştirmiş, kurumsal güveni aşındırmış ve militarize yönetim biçimini daha da katılaştırmıştır.

2013’teki çatışma, iktidardaki SPLM partisinin içinde yaşanan bir siyasi anlaşmazlığın şiddete dönüşmesiyle patlak vermiş; Cumhurbaşkanı Salva Kiir’e sadık güçlerle, dönemin Başkan Yardımcısı Riek Machar’a bağlı güçleri karşı karşıya getirmiştir. Bu durum kısa sürede, özellikle Dinka ve Nuer toplulukları arasında, on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve iki milyondan fazla kişinin yerinden edilmesine yol açan bir etnik çatışmaya dönüşmüştür. Buna karşılık olarak, 2015 yılında Güney Sudan’daki Çatışmanın Çözümüne İlişkin Anlaşma (ARCSS) imzalanmıştır. Ancak bu anlaşma, zayıf tasarımı, denetim mekanizmalarının eksikliği ve işleyen bir birlik hükümetinin yokluğu nedeniyle etkisiz kalmıştır.

2016 yılında Juba’da çatışmaların yeniden başlamasıyla düşmanlıklar tekrar alevlenmiş ve uzlaşma umutları suya düşmüştür. Machar’ın sürgüne gönderilmesi ve ARCSS’nin çöküşü, ülkenin daha da parçalanmasına yol açan yeni bir şiddet dalgasını tetiklemiştir. 2018’de imzalanan Güney Sudan’daki Çatışmanın Çözümüne İlişkin Yeniden Canlandırılmış Anlaşma (R-ARCSS), barış sürecini yeniden başlatmayı amaçlasa da, anlamlı bir hesap verebilirlik ya da tabandan katılım sağlamaksızın aynı kusurlu güç paylaşımı yapısını korumuştur. Bu anlaşma da parçalanma, gecikme ve dışlama ile karakterize edilen başka bir elit mutabakatına dönüşmüştür. Kritik olarak, bu iki anlaşmanın hiçbiri militarize yönetişim, bölgesel dengesizlikler ve devlet ile yurttaşlar arasındaki sosyal sözleşme eksikliği gibi çatışmanın yapısal nedenlerini ele almamıştır. Bunun yerine, elitlerin geçici uyum karşılığında pozisyonlar ve kaynaklarla ödüllendirildiği bir işlemci siyaset modelini pekiştirmiştir. Nasir gibi topluluklar, barış ya da kalkınma üretmeyen bu elit pazarlık döngülerinden giderek daha fazla hayal kırıklığı duymaktadır.

Tekrarlanan çatışmalar ve tutulmayan sözlerin izlediği yol, kökleşmiş bir güvensizliğe, yerel düzeyde silahlı seferberliğe ve ulusal otoritenin reddine yol açmıştır. Dolayısıyla, Nasir çatışması bir istisna değil; dönüşümden çok geçiciliği, pratikteki güçlendirmeden çok kâğıt üzerindeki kapsayıcılığı önceleyen bir barış inşa modelinin sonucudur. Sürdürülebilir bir barış için bu mirasla yüzleşilmesi ve adalet, hesap verebilirlik ve yerel meşruiyete dayanan yeni bir modelin geliştirilmesi gerekmektedir.

Bölgesel Bağlam

Güney Sudan’daki çatışma, ülke sınırlarıyla sınırlı değildir. Nasir’deki kriz, daha geniş jeopolitik dönüşümler ve çelişen bölgesel çıkarlarla derinden iç içe geçmiştir. Komşu hükümetlerden yükselen ekonomik güçlere kadar dış aktörler, hem barışa yönelik teşviklerin hem de şiddeti körükleyen dinamiklerin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynamaktadır.

Uganda’nın Aralık 2013’teki müdahalesi, Juba’nın çöküşünü önlemeye yardımcı olmuştur; ancak bu durum, ülkenin tarafsızlık algısına zarar vermiştir. O tarihten bu yana Uganda, Kiir yönetimini tutarlı biçimde desteklemiş; lojistik, askerî ve diplomatik destek sağlayarak sert tutumların güçlenmesine ve barışın uygulanmasına yönelik mekanizmaların güvenilirliğinin zedelenmesine neden olmuştur. Siyasi boyutun ötesinde, Uganda’nın bu süreçteki rolü sınır ötesi ekonomik çıkarlar tarafından yönlendirilmektedir. Güney Sudan, Uganda malları için önemli bir pazar, bölgesel ticaret için bir transit koridoru ve kuzey sınırındaki isyancı hareketlere karşı bir tampon bölge işlevi görmektedir. Bu örtüşen çıkarlar, Kampala’yı adaletten çok istikrara öncelik vermeye teşvik etmekte ve bu da çoğu zaman kapsayıcı yönetişimin aleyhine olmaktadır.

Ayrıca, Uganda’nın IGAD’ın iç diplomasisini şekillendirmedeki rolü, bloğun birleşik bir tutum sergilemesini engellemiştir. Kampala’nın bölgesel karar alma yapıları içindeki veto gücü, Juba üzerindeki baskıyı azaltmış ve daha tarafsız diplomatik girişimleri sekteye uğratmıştır. UNMISS açısından bakıldığında, Uganda’nın hem rejimin garantörü hem de istikrarsızlığın kolaylaştırıcısı olarak oynadığı çifte rolün yönetimi, IGAD ve Afrika Birliği ile sürekli iş birliğini; ayrıca Uganda’nın çıkarlarını işlemsel ittifaklardan ziyade barışın getirileriyle uyumlu hâle getirmek için arka kapı diplomasisini gerektirmektedir.

Sudan’daki siyasi ve güvenlik boşluğu, Güney Sudan’daki çatışma dinamiklerini doğrudan etkileyen istikrarsız bir yayılma ortamı yaratmıştır. 2023 yılında rakip gruplar arasında çatışmaların patlak vermesinden bu yana, Sudan devleti güney sınırları boyunca otoritesini tamamen yitirmiştir. Bu durum, Mavi Nil, Beyaz Nil ve Güney Kordofan gibi sınır bölgelerini Güney Sudanlı silahlı gruplar, kaçakçılar ve yerinden edilmiş nüfuslar için birer sığınak hâline getirmiştir.

Ortak sınır yönetimi kurumlarının çöküşü, yalnızca sınır ötesi silah akışına zemin hazırlamakla kalmamış; aynı zamanda daha önce çevre toplulukların istikrarına katkıda bulunan uzun süredir devam eden yerel ekonomik etkileşimleri de kesintiye uğratmıştır. İşleyen gümrük, devriye ya da uyuşmazlık çözüm mekanizmalarının bulunmaması nedeniyle, gayriresmî milisler ve suç şebekeleri etki alanlarını genişletmiştir. Bu durum, topluluklar arası şiddeti yoğunlaştırmış ve Yukarı Nil ile Birlik eyaletlerinde savaşçıların terhis edilmesi ve yeniden entegre edilmesi çabalarını zorlaştırmıştır. Güney Sudanlı muhalif hareketler için Sudan’daki istikrarsızlık hem bir zorluk hem de bir fırsat teşkil etmektedir. Güvenliksizlik, onların dış siyasi faaliyetlerini kısıtlarken; Sudan’daki denetim sisteminin çöküşü, seferberlik için yeni arka üslerin oluşmasına yol açmaktadır.

Birleşik Arap Emirlikleri, Güney Sudan’daki gelişen çatışma ekonomisinde güçlü ancak şeffaf olmayan bir aktör olarak öne çıkmıştır. Başlangıçta tarım ve altın madenciliği alanlarındaki fırsatlardan etkilenen BAE bağlantılı şirketler, arazi kiralamaları, güvenlik anlaşmaları ve siyasi elitlerle gayriresmî ortaklıklar aracılığıyla etkilerini genişletmiştir. Yatırım olarak çerçevelense de, bu girişimlerin çoğu şeffaflıktan yoksundur, yerel toplulukları yerinden eder ve ev sahibi nüfusta hoşnutsuzluk yaratır. Bu anlaşmalar genellikle yasama denetimi dışında müzakere edilir ve çoğu zaman güçlü kişilere bütçe dışı gelir akışları sağlar; bu da sadakatin paraya dönüştürüldüğü siyasal pazar mantığını pekiştirir.

Ayrıca, Körfez müteahhitlerinin ve özel askerî şirketlerin ticari sahaları ve kaynak koridorlarını güvence altına alma süreçlerine dahil olması, ekonomik bölgeleri militarize etmiş ve şiddetli rekabet riskini artırmıştır. Ekonomik çıkarları kırılgan bir güvenlik ortamına entegre ederek, BAE kasıtsız biçimde ya da bazı durumlarda bilinçli olarak yerel çatışmaları körükleyen koşullara katkıda bulunmaktadır. Bu bölgesel dinamikler, arka plan gürültüsünden ibaret değildir; Güney Sudan’daki istikrarsızlığın temel değişkenlerini oluşturmaktadır. Sürdürülebilir bir barış, yalnızca ulusal uzlaşmayı değil; aynı zamanda bölgesel katılımın stratejik olarak yeniden ayarlanmasını da gerektirmektedir.

Sonuç

Nasir’deki kriz, tali bir olay olarak görülmemelidir; bu kriz, sistemik bir başarısızlığın yoğunlaşmış bir ifadesidir. Elit pazarlıklarının işlevsizliğini, devlet meşruiyetinin aşınmasını ve uluslararası barış inşasının yerel gerçekliklerden kopuk olduğunda nasıl sınırlarına ulaştığını açık biçimde gözler önüne sermektedir. Bu çatışma, içi boş bir yönetişim çerçevesi içinde gelişen; işlemci siyaset, militarize himaye ilişkileri ve bölgesel müdahalenin tehlikeli biçimde birleştiği bir tabloyu ifşa etmektedir.

Kaynak: https://africanarguments.org/2025/08/defining-the-crisis-in-south-sudan-the-nasir-conflict-and-the-wider-crisis/

SOSYAL MEDYA