Göç Ekonomisi
İnsanlık tarihi aynı zamanda bir göç tarihidir. Sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel yapıları şekillendiren en güçlü dinamiklerden biri göç olmuştur. Modern ulus-devlet anlayışının etkisiyle çoğumuz binlerce yıldır aynı topraklara ait olduğumuzu düşünsek de gerçek çok daha farklıdır. İmparatorlukların yükselişi ve çöküşü, kıtalar arası nüfus hareketleri, sanayi devrimi, dünya savaşları, büyük doğal afetler ve salgın hastalıklar gibi faktörler, tarih boyunca büyük göç dalgalarına neden olmuştur. Bu hareketlilik, dünyamızın bugünkü halini almasında belirleyici bir rol oynamıştır.
Göç, genellikle olumsuz nedenlerle ilişkilendirildiği için başlangıçta bir “sorun” olarak algılanır. Savaş, çatışma, ekonomik krizler ve doğal afetler gibi unsurlar, göçün genellikle negatif bir çerçevede değerlendirilmesine yol açar. Ancak göçün gerçekleşmesinin ardından ortaya çıkan etkiler incelendiğinde, bu algının pek çok açıdan yanıltıcı olduğu görülmektedir. Göç, yalnızca bireyler için değil, göç veren ve göç alan ülkeler için de dönüştürücü bir süreçtir. Bu dönüşümün en belirgin gözlemlendiği alanlardan biri ise ekonomidir.
Göç, ister gönüllü ister zorunlu olsun, ister düzenli ister düzensiz gerçekleşsin, kaynak ve hedef ülkelerin ekonomik yapıları üzerinde derin etkiler bırakır. Gönüllü göçün ekonomik katkılarına dair en çarpıcı örneklerden biri, 1960’lı yıllarda Türkiye’den Almanya’ya giden işçilerin hikâyesidir. İkinci Dünya Savaşı sonrası sanayisini yeniden inşa etmeye çalışan Almanya, iş gücü açığını kapatmak için Türkiye’den işçi kabul etmiş ve bu işçiler, ülkenin ekonomik kalkınmasında kritik bir rol oynamıştır. Alman Federal İstatistik Ofisi’ne göre, 1970’lerde yabancı işçiler Alman iş gücünün yüzde 10’unu oluştururken, günümüzde bu oran yüzde 17’yi aşmıştır. Bu durum, yabancı iş gücünün günümüzde de Alman ekonomisindeki önemini ve Almanya’nın Gayrisafi Yurtiçi Hasılası’na (GSYİH) yaptığı katkının büyüklüğünü gözler önüne sermektedir.
Benzer bir tablo Amerika Birleşik Devletleri’nde de görülmektedir. Son 50 yılda, ABD’deki teknolojik dönüşümün en büyük itici gücü, daha iyi eğitim, gelir ve yaşam standartları vaat eden bu ülkeye gelen nitelikli göçmenler olmuştur. Ulusal Bilim Vakfı’nın verilerine göre, ABD’deki teknoloji şirketlerinin yüzde 40’tan fazlası göçmenler tarafından kurulmuş ve bu şirketler yıllık 1 trilyon doları aşan bir ekonomik değer yaratmıştır.
Zorunlu göç ise genellikle ekonomik bir yük olarak algılansa da araştırmalar bu durumun gerçeği tam olarak yansıtmadığını ortaya koymaktadır. Kitlesel akınlarla gerçekleşen Suriyeli göçü buna iyi bir örnektir. Dünya Bankası’nın 2019 verilerine göre, yüksek gelirli ülkelerde göçmen nüfusunun yüzde 1 artması, kişi başına düşen geliri yüzde 2 oranında artırmaktadır. Türkiye’de yapılan bir araştırma ise göçmen sayısındaki yüzde 1’lik artışın ekonomik büyümeyi yüzde 0,01 oranında yükselttiğini göstermektedir. Zorlu ekonomik koşullara rağmen, göçmenlerin ekonomik canlanmaya katkı sağladığı görülmektedir. IMF, OECD ve BM gibi uluslararası kuruluşların çeşitli ülkelerde yaptığı araştırmalar da göçmenlerin hem göç veren hem de göç alan ülkelere önemli bir ekonomik değer kattığını doğrulamaktadır.
Göçmenler, ana vatanları ve kaynak ülkeleri üzerinde önemli bir ekonomik etki yaratmaktadır. Dünya Bankası’nın 2023 verilerine göre, dünya genelinde göçmenlerin ülkelerine gönderdikleri döviz miktarı 600 milyar doları aşmıştır. Türkiye gibi üst-orta gelir grubundaki ülkeler için bu döviz akışının etkisi sınırlı olsa da, birçok Orta Asya ve Afrika ülkesinde milli gelirin yüzde 20’sine ulaşan önemli bir ekonomik katkı sağladığı görülmektedir. Bu katkı, söz konusu ülkelerde ekonomik ve sosyal yaşamın sürdürülebilirliği açısından büyük bir öneme sahiptir. Ayrıca, göçmenlerin gönderdikleri dövizler, bu ülkelerde daha büyük ölçekte zorunlu göç hareketlerini önleyici bir rol de üstlenmektedir.
Göçmenler, düzenli ya da düzensiz statülerine bakılmaksızın, iş gücü piyasasındaki açıkları doldurarak ekonomik büyümeyi destekler. Özellikle tarım, inşaat, tekstil ve hayvancılık gibi emek yoğun sektörlerde kayıt dışı olarak istihdam edilirler. Kamuoyunda genellikle devlet destekleri ve yardımlar üzerinden tartışılan göçmenler, aslında hızla ekonomiye entegre olmakta ve üretime katkı sunmaktadır. Örneğin, Türkiye’deki Suriyeli nüfusun tüketim harcamaları bulundukları şehirlerin ekonomilerini canlandırmıştır. Bu canlılığı görmek için Gaziantep, Şanlıurfa, deprem ncesi Hatay, Mersin, Adana illerinin ekonomik gösergelerine bakmak yeterli olacaktır. Diğer taraftan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2020 raporuna göre yaklaşık 1 milyon Suriyeli, Türk iş gücünün tercih etmediği sektörlerde çalışarak piyasanın ihtiyaç duyduğu iş gücü açığını kapatmıştır.
Benzer bir durum, göç alan bir çok ülkede olduğu gibi İspanya’daki tarım sektöründe çalışan düzensiz göçmenler için de geçerlidir. OECD’nin 2021 raporuna göre, bu göçmenler yıllık 15 milyar avroluk bir gıda üretim sektörünün temel taşlarından biri olmuştur. Bu örnekler, düşük ücretler ve kayıt dışı koşullarda dahi göçmenlerin ekonomik büyümeye olumlu katkı sunduğunu göstermektedir.
Bunun yanı sıra, Suriyeli iş insanlarının Türkiye ekonomisine yaptığı katkılar da göz ardı edilmemelidir. 2022’de yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye’de faaliyet gösteren 20 bin Suriyeli şirket, 500 bin kişiye istihdam sağlamış ve Türkiye’nin Arap pazarına ihracatını artırmıştır. Ancak kamuoyunda genellikle Avrupa Birliği fonlarıyla sağlanan yardımlara odaklanıldığından, bu büyük ekonomik katkı çoğu zaman gözden kaçmaktadır.
Nüfusun yaşlandığı ve iş gücünün azaldığı ülkeler için göç, sürdürülebilir büyümenin en önemli kaynaklarından biridir. Örneğin Kanada, 2023 yılında 465 binden fazla yeni göçmen kabul ederek iş gücünü korumuş ve emeklilik sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamıştır. Almanya’da yapılan projeksiyonlar, ülkenin 2040 yılına kadar 7 milyondan fazla göçmen iş gücüne ihtiyaç duyacağını ortaya koymaktadır. Göç, siyasi arenada tartışmalara neden olsa da, ekonomik istikrarın ve sürdürülebilir kalkınmanın temel unsurlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tüm bu veriler, göçün bir yük değil, aksine bir fırsat olduğunu açıkça göstermektedir. Gönüllü göçmenler yenilik ve iş gücüyle, zorunlu göçmenler ise tüketim ve üretimle ekonomilere katkıda bulunur. ABD’de 2019’da yapılan bir araştırma, göçmenlerin 405 milyar dolarlık kamu hizmeti almasına karşın, 492 milyar dolar vergi ödediğini ortaya koymuştur. Bu durum, göçmenlerin ekonomik sisteme net katkı sağladığını göstermektedir.
Ancak göçün sunduğu bu fırsatlardan tam anlamıyla yararlanmak, etkili politikalara bağlıdır. Güvenlik kaygıları ve yabancı karşıtlığına odaklanan yaklaşımlar, bu büyük potansiyelin önüne geçebilir. Oysa doğru stratejilerle yönetildiğinde, göç ekonomik büyümeyi hızlandıran önemli bir faktör haline gelir. Eğitim, istihdam ve sosyal uyum politikalarına yapılan yatırımlar, göçün sunduğu ekonomik avantajları en üst düzeye çıkaracaktır. Göçü bir tehdit olarak değil, iyi yönetilmesi gereken bir fırsat olarak gören ülkeler, küresel rekabette avantaj kazanırken; bu gerçeği göz ardı edenler büyük bir ekonomik fırsatı kaçırmaya devam edecektir.