Gençler Neden Ekranlara Yapışmış Durumda?

Çocuklar ekranlarından gözlerini alamıyor gibi göründüğünde, bazı ebeveynler “dijital halıyı altlarından çekerek” karşılık verir; telefonlarını ellerinden alır, ekran süresini sınırlar ya da uygulamaları tamamen silerler. Ancak Harvard Eğitim Fakültesi’ndeki Project Zero’nun direktörü Carrie James, aileleri bu konuda aşırıya kaçmamaları için uyarıyor. “Bebeği banyo suyuyla birlikte dökmek istemiyoruz” diyor.
Temmuz 27, 2025
image_print

Evet, Gençler Ekranlarına Yapışmış Durumda, Ama Gözden Kaçırdığımız Bir Şey Var

Çocuklar ekranlarından gözlerini alamıyor gibi göründüğünde, bazı ebeveynler “dijital halıyı altlarından çekerek” karşılık verir; telefonlarını ellerinden alır, ekran süresini sınırlar ya da uygulamaları tamamen silerler. Ancak Harvard Eğitim Fakültesi’ndeki Project Zero’nun direktörü Carrie James, aileleri bu konuda aşırıya kaçmamaları için uyarıyor. “Bebeği banyo suyuyla birlikte dökmek istemiyoruz” diyor.

James ve araştırma ekibi, yıllardır gençlerin teknolojiyle birlikte nasıl büyüdüğünü inceliyor. Bu çalışmalar sırasında dikkat çekici bir örüntü fark etmişler: Yetişkinler, çocukların dijital yaşamlarının zorluklarını ve faydalarını sık sık yanlış anlıyor. Teknolojiyi çoğu zaman olumsuz bir unsur olarak görüyorlar; oysa gerçekte, çocukların cihazlarıyla olan ilişkisi oldukça karmaşık. James şöyle açıklıyor: “Bazı durumlarda olumlu ve destekleyici olabilen [çevrimiçi] kültürler var. Ama diğer durumlarda bu kültürler, yaşanan zorlukları ve olumsuzlukları daha da körükleyebiliyor.”

James, öğrencilerle yıllar süren araştırmaların ardından, “Center for Digital Thriving” (Dijital İyi Oluş Merkezi) adlı kurumu kurdu. Bu merkez, eğitimciler ve aileler için, çocukların teknolojiyi sağlıklı ve değer temelli bir yaklaşımla kullanmalarını destekleyen araştırma temelli stratejiler geliştiriyor. James şöyle diyor: “Teknoloji, gençlerin yaşam dokusunun bir parçası hâline gelmiş durumda. O hâlde onlara iyi seçimler yapabilmeleri için gerekli becerileri, eğilimleri ve irade duygusunu nasıl kazandırabiliriz?” Dijital İyi Oluş Merkezi, yetişkinlerin bakış açılarını dönüştürerek, gençlerin sürekli gelişen ve giderek daha fazla dikkat çeken dijital araçlarla dolu bir dünyada gelişimlerini sürdürebilmelerine nasıl katkı sunabileceklerini ortaya koymayı amaçlıyor.

Düşünce Tuzaklarının Adını Koyun

Giderek daha fazla genç, kaygı, depresyon ve kopukluk hissiyle mücadele ediyor. James, “Özellikle son zamanlarda, bu tür sorunların nedeni olarak teknolojinin gösterilmesi çok yaygın hale geldi” diyor. Örneğin, kendini başkalarıyla kıyaslamaya yatkın bir genç, Instagram’daki kusursuz paylaşımları gördükten sonra kendini daha kötü hissedebilir. Ya da arkadaşlıkları konusunda zaten kaygılı olan bir öğrenci, bir mesajın “okundu” olarak bırakıldığını fark ettiğinde duygusal olarak çökebilir. James, bu durumu bir düşünce tuzağı olarak tanımlıyor; yani kişinin elinde herhangi bir kanıt olmadan varsayımlarda bulunmasına yol açan bilişsel bir çarpıtma. “Gördüklerimiz ile insanların gerçekte ne düşündüğü arasında büyük bir mesafe var” diyor.

Ergen beyinleri bağlantı kurmaya programlı olduğu için, telefonun çekiciliğine karşı koymak onlar için özellikle zor olabilir. James şöyle diyor: “Nötr ya da zararsız görünen şeyler bile, ergenlerin bu kırılganlıklarını hedef alabilir. Ergenler, arkadaşlarının ne düşündüğünü önemser; arkadaşlıklarının durumu, dünyadaki yerleri ve başkalarının onlar hakkındaki düşünceleri konusunda çok hassastırlar.”

Ancak yetişkinler de bildirimler, sonsuz kaydırma (infinite scroll) ve seri (streaks) gibi ikna edici tasarım unsurlarına karşı savunmasızdır. Bu durumu kabul etmek, empatiyi artırabilir ve ortak bir zemin oluşturabilir; böylece yetişkinler, teknolojiye dair “biz ve onlar” anlayışından “hepimiz aynı durumdayız” yaklaşımına geçebilirler.

Öğrencilerin teknolojinin düşünme biçimlerini nasıl etkileyebileceğini fark etmelerine yardımcı olmak amacıyla Merkez, bilişsel davranışçı terapiden alınan yedi düşünce tuzağını içeren bir sözlük oluşturdu. Bu tuzaklar arasında “zihin okuma” (mind reading), “kişiselleştirme” (personalizing) ve “ya hep ya hiç düşüncesi” (all-or-nothing thinking) yer alıyor. Yalnızca bu tuzakları öğrenmek bile onları yönetmeyi kolaylaştırabiliyor. James, “Umudumuz, bunun hepimizin sahip olduğu bazı psikolojik kırılganlıklar hakkında daha geniş bir tartışma başlatması” diyor. “Okuduklarımızın bir kısmının gerçek olmayabileceğini kabul edebiliriz.” Gençler, bu düşünce kalıplarına düştüklerini fark ettiklerinde, ellerindeki kanıtları gözden geçirerek ve aynı durumda olan bir arkadaşlarına ne tavsiye edeceklerini düşünerek kendi düşüncelerini sorgulamaya teşvik ediliyor.

Uygulamalarla Değil, Değerlerle Başlayın

Çocuklar stresli göründüğünde ya da ekranlarına yapışmış bir hâlde olduklarında, birçok ebeveyn şu sorularla işe başlar: “Instagram’da ne var?” ya da “TikTok seni bu kadar etkileyen ne?” James ise, teknolojinin kendisine odaklanmak yerine çocukların ihtiyaçlarını merkeze alan farklı bir yaklaşım öneriyor. Bu yaklaşımda işe yarayan araçlardan biri de “Değer Sıralama” (Value Sort) etkinliği. Bu etkinlikte öğrenciler, dürüstlük, yaratıcılık veya adalet gibi kişisel değerleri seçip, teknolojinin bu değerlere nasıl katkı sağladığını ya da onları nasıl engellediğini sorguluyor. James şöyle açıklıyor: “Bazı durumlarda, aynı değer hem olumlu hem de olumsuz biçimde etkilenebiliyor.”

Bu tür bir içsel değerlendirme, öğrencilerin kendi kararlarını verebileceği bir alan yaratır. Gençlere neyin önemli olduğu söylenmek yerine, onlar için neyin değerli olduğunu kendilerinin tanımlaması sağlanır. Bu da genellikle daha anlamlı ve derinlikli konuşmalara kapı aralar. James ayrıca, araştırmacıların bildirimler ve açılır reklamlar gibi tasarım hilelerini değerler çerçevesinde incelediği bir çalışmaya da dikkat çekiyor. “Araştırmacılar, bu tasarım unsurlarıyla, ergenlerin önem verdiği özerklik, adalet ve hakkaniyet gibi değerler arasında bağlantı kurdu” diyor James. Ayrıca, özerklik ve adalet gibi değerlerin vurgulanmasının çoğu zaman öğrenciler için güçlü bir motivasyon kaynağı olduğunu, çünkü gençlerin—ister ebeveynlerinden ister cihazlarından gelsin—ne yapmaları gerektiğinin onlara dikte edilmesinden hoşlanmadıklarını vurguluyor.

Teknoloji Alışkanlıkları, Teknoloji Utancı Değil

Pek çok öğrenci, ekranlarla olan ilişkileri konusunda zaten çelişkili duygular taşıyor. James’le yapılan görüşmelerde bazı öğrenciler şöyle demişti: “Çocukluğuma dönüp baktığımda, onu anlamsız bir oyunla harcamış olmak istemem” ya da “Arkadaşlarım sürekli telefonlarına yapışık durumda ve ben de öyleyim. Bu durumdan nefret ediyorum.”

Çocukların kendilerini daha az yalnız ve daha güçlü hissetmelerine yardımcı olmak amacıyla Merkez, “Teknoloji Alışkanlıkları Mücadelesi” adını verdikleri bir etkinlik geliştirdi. Öğrenciler ikili gruplar halinde eşleşerek rehberli bir çalışma kâğıdıyla birbirlerine sorular yöneltiyor. Etkinlik, “Kendini iyi hissettiğin bir teknoloji alışkanlığın nedir?” gibi bir soruyla başlıyor. James’e göre olumlu bir soruyla başlamak, öğrencilere dijital iyilik hâllerini korumak için hâlihazırda yaptıkları şeylerin takdir edildiğini hissettiriyor.

Daha sonra öğrenciler, değiştirmek istedikleri bir alışkanlık üzerine düşünüyor. Bu alışkanlık, belirli bir uygulamayı daha az kontrol etmek ya da onu farklı bir şekilde kullanmak olabilir. Öğrenciler beş günlük bir plan oluşturuyor, alternatif yollar üzerine düşünüyor ve kendilerini sorumlu tutacak bir kişiyi belirliyor. En önemlisi ise, hedefi tamamen kendilerinin seçiyor olmaları. Örneğin, bir öğrenci Snapchat’i kullanmaya devam etmek istiyordu ama erkek arkadaşının konumunu kontrol etme sıklığını azaltmak istiyordu. Hedefi uygulamayı bırakmak değil, onu kendi değerleriyle daha uyumlu bir şekilde kullanmaktı.

Bu etkinlik ev ortamında da uygulanabiliyor. James şöyle açıklıyor: “Ailedeki herkes, kendisini rahatsız eden bir teknoloji alışkanlığını seçiyor ve onu değiştirmeye çalışıyor. Böylece bu sürece birlikte giriyorsunuz çünkü ikna edici dijital özelliklere karşı hepimiz savunmasızız. Hepimiz zaman zaman, istemeden de olsa, bizi iyi hissettirmeyen alışkanlıkların içine çekilebiliyoruz.”

Kaynak: https://www.kqed.org/mindshift/65633/yes-teens-are-glued-to-their-screens-but-heres-what-were-missing