Gazze Soykırımı: İsrail’in Dokunulmazlığının Çöküşü

İsrailli savaş suçlularını ulusal ve uluslararası mahkemelerde takip etmek, yıllar sürecek bir hesap verebilirlik sürecinin yalnızca başlangıcıdır. Her dava ile birlikte İsrail, on yıllardır süren ABD vetolarının ve Batı’nın körü körüne sağladığı koruma ve desteğin artık yeterli olmayacağını öğrenecektir.
Ocak 18, 2025
image_print

İsrail medyası, İsrail ordusunda görev yapan Yuval Vagdani’nin Brezilya’da adaletten kaçmayı başarmasını, dramatik bir kaçış olarak nitelendirdi.

Vagdani, Filistinli bir hukuk savunucusu grup olan Hind Rajab Vakfı tarafından Gazze’de işlediği iyi belgelenmiş suçlarla suçlanıyordu. Benzer suçlamalarla aranan tek İsrailli asker o değil.

İsrail Yayın Kurumu’na (KAN) göre, Güney Afrika’dan Sri Lanka’ya ve İsveç’e kadar uzanan birçok ülkede 50’den fazla İsrail askeri takip ediliyor.

Bir vakada, Hind Rajab Vakfı, İsrail Nahal Tugayı’nın 932. Taburu’ndan İsrailli keskin nişancı Boaz Ben David hakkında, İsveç’te bir mahkemeye şikâyette bulundu. Kendisi de Gazze’de savaş suçları işlemekle suçlanıyor.

Nahal Tugayı, Gazze’de gerçekleşen birçok savaş suçunun merkezinde yer aldı. 1982 yılında kurulan tugay, işgal altındaki Filistinlilere karşı uyguladığı kontrolsüz şiddetle kötü bir üne sahiptir. Şerit’teki son soykırım vahşetlerindeki rolleri, kendi karanlık miraslarını bile aşmıştır.

Bu 50 kişi yakalanıp yargılansa bile, İsrail ordusundan alınacak bedel, işlenen suçların yanında oldukça yetersiz kalacaktır.

Rakamlar, her ne kadar yararlı olsa da toplumsal acıyı ifade etmek için nadiren yeterli olur. Ancak, tıp dergisi Lancet’in son raporu üzerinde düşünmeye değer. ‘Yakalama-yeniden yakalama analizi’ adı verilen yeni bir veri toplama yöntemi kullanan rapor, savaşın ilk dokuz ayında, Ekim 2023 ile Haziran 2024 arasında 64.260 Filistinlinin öldürüldüğünü ortaya koyuyor.

Yine de İsrailli savaş suçlularını yakalamak ve yargılamak yalnızca bu kişilerin akıbetiyle ilgili değildir. Bu, İsrail’in insan hakları ihlalleri, savaş suçları ve Filistinlilere yönelik tekrarlanan soykırımlar tarihindeki eksik bir kavram olan hesap verebilirlikle ilgilidir.

İsrail hükümeti, meselenin artık bireylerin ötesine geçtiğinin farkındadır. Bu, İsrail’in hukukun üstünde duran bir ülke olarak tarihsel statüsünü kaybetmesiyle ilgilidir.

Bunun bir sonucu olarak, İsrail ordusu Gazze savaşı ve soykırımına karışan askerlerin isimlerini uluslararası mahkemelerde yargılanma korkusuyla kamuoyuna açıklamama kararı aldığını duyurdu.

Ancak, bu adımın büyük bir fark yaratması pek olası değildir; bunun iki nedeni var. Birincisi, kimlikleri kamuoyunca bilinen askerler aleyhindeki çok sayıda kanıt zaten toplanmış ya da gelecekteki soruşturmalara açık durumda. İkincisi, savaş suçlarının çoğu, farkında olmadan bizzat İsrailli askerler tarafından belgelenmiştir.

Hesap verebilirliğin eksikliğinden emin olan İsrailli askerler, Gazze’deki Filistinlilere yönelik kötü muamele ve işkenceyi gösteren sayısız görüntü çekmiştir. Bu kendi kendini suçlama, gelecekteki davalarda önemli bir kanıt teşkil edecektir.

Tüm bunlar, Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) Gazze’deki İsrail soykırımına ilişkin devam eden soruşturmasından ayrı düşünülemez. Ayrıca, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından, İsrail’in üst düzey liderleri, Başbakan Benjamin Netanyahu da dahil olmak üzere, haklarında tutuklama emri çıkarılmıştır.

Bu davalar yavaş ilerlese de İsrail’in bile bir ölçüde uluslararası hesap verebilirlikten ve adaletten muaf olmadığını gösteren bir emsal oluşturmuştur. Dahası, bu davalar UCM ve UAD’ye taraf olan ülkelere, insan hakları ve hukuk savunuculuğu grupları tarafından açılan bireysel savaş suçu davalarını soruşturma yetkisi vermiştir.

Hind Rajab Vakfı, İsrailli savaş suçlularını küresel çapta takip eden tek grup olmasa dagrubun adı, Ocak 2024’te ailesiyle birlikte İsrail ordusu tarafından öldürülen Gazzeli beş yaşındaki Filistinli bir kızdan gelmektedir. Bu trajedi ve bu özel isim, Filistinlilerin masum kanlarının boşa gitmeyeceğini hatırlatmaktadır.

Adalet gecikse de onu takip edenler olduğu sürece bir gün mutlaka sağlanacaktır.

İsrailli savaş suçlularını ulusal ve uluslararası mahkemelerde takip etmek, yıllar sürecek bir hesap verebilirlik sürecinin yalnızca başlangıcıdır. Her dava ile birlikte İsrail, on yıllardır süren ABD vetolarının ve Batı’nın körü körüne sağladığı koruma ve desteğin artık yeterli olmayacağını öğrenecektir.

Batı’nın yıllardır İsrail’i utanmazca koruması, İsrailli liderlerin İsrail’in sözde ulusal güvenliği için -bugün Gazze’de olduğu gibi Filistin halkının yok edilmesi anlamına gelse bile- diledikleri şekilde davranmalarına izin vermiştir.

Yine de ABD ve İngiltere dahil olmak üzere Batılı hükümetler, aranan İsraillilere savaş suçlusu değil, kutsal kahramanlar muamelesi yapmaya devam etmektedir. Bu, çifte standart suçlamalarının ötesine geçmektedir; bu, en büyük ahlaksızlık ve uluslararası hukuka en üst düzeyde saygısızlıktır.

Bazı şeylerin değişmesi gerekiyor; aslında değişmeye başladı bile.

İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşının başlamasından bu yana Tel Aviv, birçok zor dersi öğrenmek zorunda kaldı. Örneğin, ordusu artık “yenilmez” değil; ekonomisi nispeten küçük ve son derece bağımlı; siyasi sistemi ise kırılgan ve kriz dönemlerinde zar zor işler hale geliyor.

İsrail’in bir ders daha almasının zamanı geldi: hesap verebilirlik çağı başlamıştır.

Gazze’de öldürülen Filistinlilerin cesetleri etrafında dans etmek, İsrailli askerlerin bir zamanlar düşündüğü gibi artık eğlenceli bir sosyal medya paylaşımı değildir.

Kaynak: https://www.counterpunch.org/2025/01/16/the-gaza-genocide-the-fall-of-israels-immunity/

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Yazdır