Kuzey Gazze tam bir kuşatma altına alındığında, Biden yönetimi, koşulların 30 gün içinde düzelmemesi halinde İsrail’e silah sevkiyatını durduracağı uyarısında bulundu. Bu açıklama yapıldığı sırada yüz binlerce Filistinli açlık tehlikesiyle karşı karşıyaydı çünkü İsrail ordusu, insani yardım kamyonlarının Kuzey Gazze’ye girişini engelliyordu. Çocuklar ve aileleri ya açlıktan ölürken ya da kasıtlı olarak bombalanan evlerinin enkazı altında boğulurken, Biden onlara otuz gün beklemelerini söyledi. Otuz gün dolduğunda İsrail, Biden’ın blöfünü gördü. Silah göndermeyi durdurmayacağını biliyorlardı ve haklıydılar.
Bu açlık grevine, hükümetimin Gazze kuşatmasını sona erdirmesini talep etmek için başladım. İsrail’in Amerika Birleşik Devletleri’nin tam desteğiyle hareket ettiği ve her iki hükümetin de Filistin’de yaşanan ölüm ve insani acılardan sorumlu olduğu tüm dünya tarafından açıkça görülüyor.
Gazze halkı, Biden’ın 30 günlük uyarısından önce de açlıkla mücadele ediyordu. Hatta 7 Ekim’den önce bile kıtlık tehdidiyle karşı karşıyaydılar. Bu soykırımı savunanlar, sık sık 6 Ekim 2023 tarihinde bir “barış” olduğunu söyleyeceklerdir. Ancak 6 Ekim’de, Gazze’de yaşayan iki milyon insana günlük minimum kalori alımına izin veren ve bunun herkesin eline ulaştığından emin olmayan bir İsrail ablukası vardı. Bu yoksunluğun üzerine İsrail, her birkaç yılda bir Gazze halkına yönelik düzensiz savaşlar yürütüyordu. Neredeyse bir ay geçti ve İsrail Biden’ın blöfünü görerek haklı çıktı; silahlar hâlâ Amerikan bayraklı bomba kovanları ile Tel Aviv’e akıyor ve Gazze halkı hâlâ açlıktan ölüyor. Çok az sayıda insani yardım kamyonu geldiğinde bile İsrail, yemek sırası bekleyen insanları öldürüyor.
Size, yiyeceksiz geçen 30 günün bir insana neler yaptığını anlatmak istiyorum ve benim deneyimim, başımın üstünde bir çatı olması, temiz suya erişimim ve İsrail İşgalKuvvetleri’nin (Israeli Occupation Forces – IOF) tahliye emirlerine bağlı olarak her an evimi terk etmek zorunda kalmayacağımın kesinliği sayesinde nispeten daha kolay. Benim yaşımdaki kadınlara Gazze’de aynı lüksler tanınmıyor. Ben bir yaşlı, bir anne ve uzun süredir barış ve sosyal adalet aktivistiyim. Kırk yılı aşkın bir süredir Kaliforniya’da yaşıyorum; çoğunlukla Sonoma County’de, ayrıca San Francisco’da ve şu anda Marin County’de.
Açlık grevimin ilk günlerinde kendimi çok yorgun hissediyordum ve açlık sancıları çok yoğundu. Şimdi ise sadece günde birkaç kez oluyor. Vücudum ağrıyor ve bugün itibariyle on yedi kilo verdim. Sürekli üşüyorum ve bağışıklık sistemim zayıf durumda. Dün sevgili bir arkadaşım ve Filistinli aktivist bir kardeşimden açlık grevleri hakkında bilmediğim bir şey öğrendim: Günlerce aç kaldıktan sonra yeniden yemek yemeye başlamak ölümcül olabilir. Vücudunuz, en ufak bir yiyeceği bile işlemeye alışkın değildir. Bu hafta açlık grevini sonlandıran arkadaşım Hazami hastanelik oldu. Peki, aylarca yeterince yemek yemeyen bir insana ne olur? Gidecek hastanesi olmadığında ne yapar? Bulduğu hastane bombalandığında ne yapar? Ya doktorları öldürülmüşse? Tekrar yemek yiyebileceğimi biliyorum ama ya bir çocuk olsaydım ve ne zaman yemek geleceğini bilmeseydim? Ne kadar korkardım? Gazze’de açlık, sadece açlık değildir; yüzlerce kat büyütülmüş bir keder ve acıdır. Bu, bir tür işkencedir.
Bir yılı aşkın bir süredir travma içinde yaşadığımı hissediyorum. Her gün, günde defalarca ağlıyorum; kalbim, kırılmanın ötesinde, paramparça olmuş durumda. Her sabah Gazze’de devam eden soykırım nedeniyle endişeyle uyanıyorum ve biliyorum ki, hükümetimin İsrail hükümetiyle olan ortaklığı olmasa bu durum devam edemezdi. Hükümetimiz, ülkemiz tarafından finanse edilen bombalar ve toplarla masum çocukları, anneleri ve babaları, tüm aileleri katletmek için milyarlarca dolar vergi gönderiyor.
Biliyorum ki benim yaşadığım “travma”, Gazze halkının çektiği acılarla kıyaslanamaz bile. Onların yaşamak ya da ölmek zorunda bırakıldıkları dehşeti hayal bile edemiyorum.
3 Ekim’de Washington DC’ye, Ukrayna’daki savaşta diplomasi için çalışmak üzere gitmiştim. 7 Ekim’de Gazze’de ateşkes sağlanana kadar orada kalmaya karar verdim. Yedi uzun ay boyunca her gün Capitol Hill’e, Beyaz Saray’a ve Dışişleri Bakanlığı’na giderek ateşkes sağlamaya çalıştım ama başaramadım. Eve kırık bir şekilde döndüm. Geçen yaz Lizbon’da, Gazze kuşatmasını kırmaya çalışan Özgürlük Filosu’nun (Freedom Flotilla) bir parçası olan Handala’ya katıldım. İstanbul’da 5.500 ton insani yardım taşıyan gemiler mahsur kalmış durumda çünkü Türk hükümeti, İsrail ve ABD’nin baskısına boyun eğerek gemilerin yola çıkmasına izin vermiyor! ABD hükümeti, Gazze’ye çok ihtiyaç duyulan insani yardımın ulaşmasına izin vermiyor ama hiçbir zaman çalışmayacak bir liman inşa etmek için milyonlarca dolar harcıyor. Hükümetimizin bu ikiyüzlülüğü insanın ruhunu eziyor.
Bu soykırımın ve Filistin’deki etnik temizliğin sona ermesi için çaresizdim, bu yüzden bir duruş sergiledim ve bedenimi ortaya koydum. Bugün, 19 Aralık Perşembe, Gazze için açlık grevimin/orucumun 31. gününün başlangıcı. Şu anda bile Kongre’deki temsilcim JaredHuffman, Temsilci Casar’ın İsrail’e silah ambargosu uygulanmasını talep eden mektubunu imzalamayı reddediyor. Açlık grevimin/orucumun 25. gününde kendisiyle bir görüşme talep ettim ve bana görüşemeyeceğini söylediler. Temsilci Huffman’ın Filistinlileri ya da kendi seçmenlerinin hayatlarını umursamadığı ve kolektif acımıza kayıtsız kaldığı artık açık. Bu nedenle, açlık grevimi/orucumu bugün sevgili arkadaşlarım ve meslektaşlarımla birlikte bir basın toplantısında sonlandırıyorum ve enerjimi ****** dava açmak için saklıyorum.
Kaynak: https://www.counterpunch.org/2024/12/20/my-hunger-strike-for-gaza-a-31-day-experience/