Evreni içeren noktanın ezgisi / Yarın Dergisi-Kasım 2006

” Sonunda her şey gelir şu soruda düğümlenir: Evren insanın dışında mı yoksa içinde midir? Dışındaysa eğer insanın evren karşısındaki duruşu saçmalık sayılmaz mı? Eğer bir kuyrukluyıldız, kuyruğunun  darbesiyle yerküreyi üzerindeki uygarlıkla birlikte kozmik mezarlığa gömebiliyorsa, yaşamın anlamından söz edilebilir mi? İnsanın evrendeki uyumsuz duruşu aşılabilir. Biricik çıkış yolu, insanın evrende değil, evrenin insanda olduğunu kabul etmektir! “
Kasım 16, 2025
image_print

Yazı yazarken müzik dinlemeyi severim. Hele konu dinlediğim müzikle örtüşüyorsa çalışmanın keyfine doyamıyorum. Bilgisayarımın başına otururken amacım, son günlerde birbiri peşisıra okuduğum bilim ağırlıklı kitaplarla – fizik ve matematik – ilgili bir değerlendirme yazısı yazmak,  bu değerlendirme ışığında da insanın evrendeki duruşunu ve yaşamın anlamını sorgulamaktı. Öncellikle  merak ettiğim konu ise, evrene dair güncel kuramlarda öne sürüldüğü üzere bütün bir evrenin tek bir noktadan yaratılmış olduğu iddiasıydı. Gerçekten de bir nokta bütün bir evreni içerebilir miydi? *

Yazı, öngördüğüm şemada gelişmedi, savruldu. İşin içine müzik katılınca,

sözcüklerin yerini notalar aldı, anlam sisler ardında kalırken duygular ve sezgiler öne çıktı. Noktadaki evren fiziksel ve matematiksel içeriğinden sıyrılarak bir ezgiye dönüştü.

* * *

Bilgisayarımın cd-çalarına Hovhannes Badalyan’ın** Best of Badalian adlı cd’sini yerleştirdim. Daha ilk parçada duygu yüklü bir parçayla çarpıldım: Hazar Dari Gısbasem (Bin Yıl Beklerim)

Badalyan içten okuyor. Geniş halk kitlelerinin onu sevmesi ve müziğini hiç bıkmadan dinlemesi, türküleri okuyuşundaki içtenliğinden kaynaklanıyor. Türküleri eğip bükmüyor, dümdüz okuyor, aslına sadık kalıyor. Yalnız bununla yetinmiyor hiç kuşkusuz; okuduğu türkülere yüreğindeki lirizmi katıyor. O, Kazancı Bedih’le Erkan Oğur’un sentezi gibi. Müzik eğitimi gördüğü halde bir alaylı gibi okuyor. İşte ustalığını da tam bu noktada ortaya koyuyor, müziğiyle yüreklere doluyor, yeni yeni şiirselliklerin yaşanmasını sağlıyor.

Sözcükler gibi notalar da duyumsadığımız şiirselliği ten dışavuruşun araçlarıdır. Resim, sinema, bale ve heykel de yürek dilinin tercüme edildiği diğer biçimler, araçlardır. Yunus Emre, yürekten kaynayan bu dili kuşdili olarak adlandırıyor. Ben, kuşdilinin salt sanatsal alanla sınırlı kalmadığı,

yaşamın her alanında konuşulan bir dil olduğu inancındayım. İnsan, bir müzik parçasında olduğu kadar evrenin yaratılışına dair bir kuramın içeriğinde ya da matematiksel bir ispatta da şiirselliği yaşayabilir.

* * *

Evrenin doğuşu ve batışına dair kuramları ve senaryoları her okuyuşumda bende uyanan duygu mutlak hiçliktir. Bu gibi durumlarda kendimi zavallı, acınacak bir yaratık olarak görür, varoluşumun saçmalıktan başka bir şey olmadığı sonucuna varır ve yaşamın anlamını sorgulamayı boşlarım. Kendi kendime derim ki, “Eğer bu kuramlar doğruysa, insanın evrendeki duruşu tümüyle uyumsuzdur, boşunadır!..” Çünkü, insan havsalasının algılayamayacağı boyutlarıyla bizi çevreleyen bu maddi dünya, uçsuz bucaksız bu evren, insanı boyutsuz bir noktaya indirger.

Evrenin doğuşuna dair kuram, bir noktanın – ne eksik ne fazla – evrenin sonsuzluğunu içerecek büyüklükte olduğunu öne sürmektedir. Buna göre noktanın en küçük geometrik gerçeklik olarak algılanması, insanın kendi kendisini sınırlamasından kaynaklanan bir yanılsamadır. Ne var ki, sınırlamanın boyutu ne olursa olsun insan kendisinden, noktanın sonsuz içeriğinden kaçamaz. Ne kadar uzağa gitse de yine kendine ve noktayı anlama ihtiyacına geri döner – ki bu hiçbir şeydir ve her şeyin kaynağıdır.

* * *

Bazen de kendimi bu kuşatılmışlıktan ve mutlak çaresizlikten sıyırmayı

mecbur hissediyor, kendi kendime diyorum ki: ” İnsanın evrendeki duruşu bu olamaz. İnsan, böylesine uyumsuz bir yaşamı kaldıramaz. Ruhun anlamsızlaştığı, içinin boşaldığı, insanın evrendeki boyutunun sıfıra indirgendiği bir yaşam kabul edilebilir mi?

Sonunda her şey gelir şu soruda düğümlenir: Evren insanın dışında mı yoksa inde midir? Dışındaysa eğer insanın evren karşısındaki duruşu saçmalık sayılmaz mı? Eğer bir kuyrukluyıldız, kuyruğunun  darbesiyle yerküreyi üzerindeki uygarlıkla birlikte kozmik mezarlığa gömebiliyorsa, yaşamın anlamından söz edilebilir mi?

Evrenbilime dair kuramlar bize insanın kaderinin, yıldızların kaderiyle kaçınılmaz şekilde iç içe olduğunu göstermektedir. Hatta, aynı kuramlar insanoğlunun içinde yaşadığı evrenin kaderini bile bilemeden sahneden çekileceğini yazmaktadır.

Evrenin sonuna dair herhangi bir tartışma bizi amacımızı sorgulayan sorularla karşı karşıya bırakıyor. Ölmekte olan evren olasılığı ünlü düşünür Bertrand Russell’ı varlığın sonuçta beyhude olduğu sonucuna götürerek karamsarlığa itmiştir. Steven Weinberg  İlk Üç Dakika adlı eserinde aynı karamsarlığı paylaşmaktadır: “Evren ne kadar anlaşılabilir görünürse, o kadar da anlamsız görünmektedir

Paul Davies ise Son Üç Dakika adlı eserinde benzer bir yaklaşım içindedir: “Varoluş, asla ulaşılamayan bir güzergaha doğru sonsuz bir yolculuğu içeriyorsa anlamlı olabilir mi? Evrenin bir amacı varsa ve bu amaca ulaşırsa, sona ermesi gerekir; çünkü varlığını sürdürmesi gereksiz ve anlamsız olacaktır.Tersine, evren sonsuza dek varlığını sürdürecekse, evrende nihai bir amaç bulmak güçtür. Öyleyse kozmik ölüm, kozmik başarı için ödenmesi gereken bedel olabilir. Belki de umabileceğimiz şey, olsa olsa, torunlarımızın evrenin amacını son üç dakika sona ermeden anlamalarıdır.”

İnsanın evrendeki uyumsuz duruşu aşılabilir. Biricik çıkış yolu, insanın evrende değil, evrenin insanda olduğunu kabul etmektir!

 * * *

Yazımın son cümlelerini toplarken Badalyan da cd’sinin sonuna gelmişti. Ben evreni  noktaya  sıkıştırarak karamsarlığımdan sıyrılmış, böylece evrendeki varoluşu uyumsuz ve saçma olan bir yaratık olmaktan kurtulmuştum. Kısacası karabasan geride kalmıştı. Çünkü evren bendeydi artık; evren bendim!

Ve Badalyan efsanevi Ermeni aşuğu (aşık, ozan) Sayat Nova’nın sanki insanın evrendeki çaresizliği için  yaktığı Dart Mi Ani (Dert Etme Sen) adlı ağıtı tıpkı bir aşuğ (aşık) deyişiyle yorumluyor: “Bir gün yaşamına son verirsen eğer ben de seninle birlikte ölürüm.

———————

*  Yaklaşık 14 milyar yıl önce bütün nebulalar, bu evrende bulunan bütün madde (ve elbette maddeyle birlikte uzayın  tuttuğu mekan) belli bir noktada yoğunlaşmış olmalıydı. Bu noktadan başlayan güçlü bir patlamayla evren yaklaşık 14 milyar yıl önce var olmaya başladı. Evrenin şişme hareketi de bu patlamanın, günümüzdeki devamından başka bir şey değildir. Bilimsel bulgular evrenin o andan başlayarak  kesintisiz genişlediğini ortaya koymuştur. Kısacası çağdaş evrenbilim evrenin her şeye neden olabilen yaratıcı bir enerjiyle dolu olan tek bir nedensel noktadan oluştuğunu dile getirmektedirler. Big Bang kuramında, tüm evrenin tek bir noktadan  başladığı ve giderek genişlediği belirtilmekte, bu nedenle de evrenin başlangıcı ve sonu olan bir uzay-zaman sistemi olduğunun altı çizilmektedir.

 

**Hovhannes Badalyan (1924-2001) Ermeni halk müziğinin efsanevi yorumcusu. Best of Badalian (1996) albümü, sanatçının halk (anonim), aşuğ (aşık) ve popüler müzik türündeki çalışmalarından oluşan bir seçkidir. Badalyan’ın Azeri sanatçı Reşit Beybütov’le eş-misyonlu bir sanatçı olduğu öne sürülmüştür.

 

***Oşin Çilingir

Diyarbakır’da, Fatih Paşa Mahallesi’nde doğdu (1945). Xançepek’te, Gâvur mahallesinde büyüdü, Süleyman Nazif İlkokulu’nu bitirdi (1957). Aynı yıl ailesiyle birlikte İstanbul’a göçtü. Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi (1963) ve İTÜ Maden Fakültesi’nden mezun oldu (1969). Maden mühendisliği, meslek örgütlerinde yöneticilik, haritacılık, yayıncılık, gazetecilik, ansiklopedicilik yaptı. Türkiye sol hareketi içinde Yalçın adıyla bilindi; dönemin önde gelen gazetesi Demokrat’ta önemli roller üstlendi. Yazılarında Cihan Ateş müstear ismini kullandı. Haftalık Agos Gazetesi’nde “Bir zamanlar dışladığım ruhumda yaptığım gezintileri, ruhumla olan didişmelerimi dile getiriyor” dediği “hiçbir tanıma girmeyen tür” de yazılar kaleme aldı. Bu yazılardan bir seçki Aras tarafından İçimizdeki Kara Delik adıyla kitaplaştırıldı (2002). Uzun bir hastalık dönemi sonunda, 10 Ocak 2021’de hayatını kaybetti. Pangaltı Latin Katolik Mezarlığında toprağa verildi.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.