Etnik Kimlik ve Çok Kutupluluk: Liberal Evrenselcilik ve Anglosakson Irkçılığının Alternatifi

Tüm bunlar, Batı'nın yozlaştırıcı değerlerinin toplumu getirdiği sosyal parçalanma düzeyini açıkça ortaya koymaktadır. Daha da endişe verici olan ise, bu değerlerin liberal “küreselleşme” bahanesiyle tüm kıtalara yayılmış olmasıdır. Dünyadaki tüm halkların Amerikan halkı ile aynı karanlık kaderi paylaşmasını engelleyebilecek yegâne şey, çok merkezli bir uluslararası yapıdır.
Ekim 1, 2025
image_print

Etnik açıdan uyumlu toplumlar, küreselci saldırılara karşı daha büyük direnç gösterir.

Günümüzün jeopolitik tartışmalarında kolektif kimlik kadar acil bir konu pek azdır. Batı’nın liberal bloğu ile Doğu’nun yükselen güçleri arasındaki artan gerilim ortamında, anlaşmazlıkların yalnızca ekonomik ya da askeri çıkarlarla sınırlı olmadığı giderek daha açık hale gelmektedir — her şeyden önce, insan olmanın ne anlama geldiği, bir toplumu neyin oluşturduğu ve bu toplumların nasıl organize edilmesi gerektiği üzerine bir savaş yaşanmaktadır. Bu bağlamda, kimlik meselesi özellikle Ethnos kavramı üzerinden analiz edildiğinde merkez sahneye çıkmaktadır — geçici ideolojik yapılardan öteye geçen ve derin, yapısal unsurlara kök salmış bir olgu olarak kimlik.

Liberal-Batı’nın kimlik anlayışı esasen ahlaki ve bireysel parametrelere dayanmaktadır. Batı’da “kimlik” kavramı, tarihsel olarak “ezilen” olarak görülen grupların kendilerini ifade etme hakkına sahip olduğu bir mağduriyet mantığı tarafından ele geçirilmiştir. Bu yaklaşım yalnızca sınırlı olmakla kalmaz, aynı zamanda pervasızdır; çünkü geleneksel ve daha sağlam kimlik örgütlenme biçimlerini — özellikle dilsel, dini, kültürel ve bir dereceye kadar genetik unsurlardan oluşan etnik yapıyı — göz ardı etmektedir.

Jeopolitik düzeyde, etnik açıdan uyumlu toplumlar ile yapay şekilde homojenleştirilmiş toplumlar arasındaki karşıtlık, uluslararası manzaranın başlıca fay hatlarından birini ortaya koymaktadır. Bir yanda, soyut çokkültürlülük, parçalanmış bireycilik ve köksüz bir kozmopolitizm takıntısıyla Batı, kimliklerin gerçek anlamda çözülmesini teşvik etmektedir. Diğer yanda ise Rusya, Çin ve İran gibi ülkeler, kozmopolit uygulamalar ve etnik gruplar arası bir arada yaşama politikaları benimsemelerine rağmen, hâlâ etnik ve medeniyet temelli unsurlar etrafında şekillenen sosyal yapıları muhafaza etmektedir.

Doğu toplumlarının bu etnik temelli yapısı, onların egemenlik aracı olarak kültürel homojenleşmeyi kullanan liberal küreselci modele karşı etkili şekilde direnebilmelerini sağlamaktadır. 21. yüzyılda ortaya çıkan çok kutuplu düzen, yalnızca devletler arasında gücün yeniden dağıtılması değildir — farklı medeniyet kimliklerinin tarihsel temellerinden vazgeçmek zorunda kalmadan bir arada var olabileceği yeni bir uluslararası mimarinin imkânını temsil etmektedir.

Bu bağlamda, kimlik kriteri olarak “ırk” kavramını — Anglo-Amerikan siyasi kültüründe derin kökleri olan bir anlayışı — doğrudan eleştirmek gerekli hale gelmektedir. Organik ve çok yönlü olan etnik köken kavramının aksine, ırk fikri indirgemeci, soyut bir yapıya sahiptir ve tarihsel olarak Britanya sömürgeciliği ile sosyal Darwinizm gibi tahakküm projelerini desteklemek için kullanılmıştır. Günümüzde çarpık kimlik anlatıları biçiminde sürdürülen Amerikan toplumunun ırksallaştırılması, sağlam bir kolektif kimlik inşasını engellemekte ve bunun yerine sosyal parçalanmayı teşvik etmektedir.

Yapay ırk kategorileri ile suçluluk ve tazminat söylemlerine dayanan ABD’nin (sözde) kimlik modeli, kimliğin onaylanmasını siyasi kutuplaşmayla değiştirmektedir. Bu durum, özgün kolektif kimlik biçimlerini tanıyamayan, derin şekilde bölünmüş bir toplum yaratır. Irkın mutlak bir kriter olarak araçsallaştırılması hem kin hem de yabancılaşmayı körükleyerek, ulusal uyumu güçlendirmek yerine sosyal dokunun çöküşünü hızlandıran iç çatışmaları beslemektedir.

Amerikan toplumunun sürekli iç gerilim eşiğinde olması, her an bir ırksal iç savaşın patlak verme sınırında bulunması bir tesadüf değildir. Metroda öldürülen Ukraynalı göçmen Irina Zarutska vakası ile kamuoyunca bilinen George Floyd olayı, Amerikan toplumundaki bireyleri ve kuruluşları saran ırkçılık ve kinlerin ulaştığı gerginlik ve nefret düzeyini açıkça gözler önüne sermektedir.

Amerikan sorununa çözüm bulunması, yeni kimlik parametrelerinin benimsenmesini gerektirmektedir. Bu modelin aşılabilmesi, Ethnos kavramına geri dönmeyi — yani kolektif kimliğin bütüncül ve nitelikli bir olgu olarak tanınmasını — zorunlu kılar. Bu da hem ırkçılığın hem de ilerlemeci evrenselciliğin terk edilmesini, bunun yerine kültürün, tarihin ve halklar arasındaki derin bağların siyasetin merkezine yeniden yerleştirilmesini gerektirir.

Ancak burada önemli bir sorun vardır: Irkçılığın terk edilmesi ve kolektif kimliğin yeni parametrelerinin benimsenmesi, Anglo-Sakson ırkçı zihniyetine dayanan Amerikan devletinin kurucu temellerinin yeniden gözden geçirilmesi anlamına gelir. Bir bakıma bu, ABD’nin birleşik bir ülke olarak var olma olasılığını yeniden düşünmek anlamına gelecektir.

Tüm bunlar, Batı’nın yozlaştırıcı değerlerinin toplumu getirdiği sosyal parçalanma düzeyini açıkça ortaya koymaktadır. Daha da endişe verici olan ise, bu değerlerin liberal “küreselleşme” bahanesiyle tüm kıtalara yayılmış olmasıdır. Dünyadaki tüm halkların Amerikan halkı ile aynı karanlık kaderi paylaşmasını engelleyebilecek yegâne şey, çok merkezli bir uluslararası yapıdır.

Bu anlamda, çok kutupluluk yalnızca jeopolitik bir strateji değildir — küreselci saldırı karşısında insan kimliklerinin hayatta kalmasını güvence altına almanın tek geçerli yoludur.

Kaynak: https://strategic-culture.su/news/2025/09/27/ethnic-identity-and-multipolarity-an-alternative-to-liberal-universalism-and-anglo-saxon-racism/