Dünyanın Zirvesinde Artan Gerilimler

Arktik’in geleceği, küresel düzeyde sonuçlar doğuracaktır. Kızıldeniz gibi diğer deniz yolları istikrarsız kalmaya devam ederse, Arktik kritik bir alternatif haline gelebilir. Ancak bölge ne kadar erişilebilir hâle gelirse, o kadar militarize ve çekişmeli bir alan olma riski artar. Şimdilik Arktik, görece düşük gerilime sahip bir bölge olarak kalıyor. Ancak bu durum oldukça kırılgan.
Temmuz 30, 2025
image_print

Dünya, İran’daki saldırıların yarattığı sonuçlardan Ukrayna ile Rusya arasındaki tıkanan müzakerelere, Tayland ile Kamboçya arasındaki beklenmedik çatışmaların patlak vermesine kadar birçok jeopolitik krizle boğuşurken; gerilimin sessizce tırmandığı bir başka bölgeyi gözden kaçırmak kolaydır: Kuzey Kutbu.

Bu hafta yaşanan üç gelişme, bu bölgenin artan stratejik önemini ve gelecekte küresel istikrarsızlığın yeni bir sıcak noktası olma potansiyelini gözler önüne serdi.

İlk olarak, Norveç’e bağlı Svalbard takımadaları yakınlarında, arama-kurtarma helikopterleri de dahil olmak üzere ticari ve sivil uçaklar tarafından kullanılan GPS sinyallerinin karartıldığı ve yanıltıcı sinyallerle (spoofing) karıştırıldığı bildirildi. Svalbard, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından 1920’lerde imzalanan bir antlaşmayla Norveç’e verilmiş olsa da, hâlâ Norveç ile Rusya arasında jeopolitik bir fay hattı olarak kalmayı sürdürüyor. Bölgede elektronik müdahale olayları, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı büyük çapta işgal etmesinden ve bu girişimin ardından Moskova ile Batı arasındaki ilişkilerin bozulmasından bu yana dramatik şekilde arttı.

İkinci olarak, Rus Donanması Kuzey Buz Denizi’nde büyük çaplı bir deniz tatbikatı yürütüyor. Yetkililer, Birleşik Arap Emirlikleri büyüklüğünde geniş bir alanı sivil faaliyetler açısından güvenli olmayan bölge ilan etti. Tatbikatın yapıldığı bölge, geçmişte Norveç’le ihtilaflı olan bir deniz sahasında yer alıyor; bu da tatbikatın zamanlamasını ve konumunu özellikle kışkırtıcı hâle getiriyor.

Üçüncü olarak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yeni bir nükleer enerjili ve silahlı denizaltının denize indirilme törenine bizzat katıldı. Son yıllarda bu tür denizaltılar genellikle Rusya’nın Pasifik Filosuna gönderilmişti. Ancak bu denizaltının Kuzey Filosuna teslim edilmesi, Moskova’nın Kuzey Kutbu bölgesine atfettiği stratejik önemin hâlâ ne kadar yüksek olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

Kuzey Kutbu’nun ilgi odağı olmaya devam etmesi şaşırtıcı değil. Seyrek nüfuslu olsa da, kaynaklar bakımından son derece zengin bir bölge. Tahminlere göre, bölgede henüz çıkarılmamış geniş petrol, doğalgaz ve nadir toprak elementleri rezervleri bulunuyor. Aynı zamanda küresel gıda güvenliği açısından kritik öneme sahip balık stoklarına da ev sahipliği yapıyor. Kuzey Kutbu her geçen yıl daha hızlı ısınmaya ve erimeye devam ederken, yeni denizcilik rotaları da kullanılabilir hâle geliyor. Bu yeni denizyolları, Süveyş Kanalı ve Ümit Burnu gibi dar boğazları atlayarak Avrupa ile Asya arasındaki deniz mesafesini kısaltabilir ve küresel ticaretin yeniden şekillenmesine yol açabilir.

Ancak bu yeni erişilebilirlik, rekabet ve çatışma riskini de beraberinde getiriyor. Günümüzde sekiz Arktik devleti, klasik Doğu-Batı fay hattı boyunca keskin şekilde bölünmüş durumda. Bu ülkelerden yedisi — Kanada, Danimarka (Grönland üzerinden), Finlandiya, İzlanda, Norveç, İsveç ve ABD — şu anda NATO şemsiyesi altındadır. En büyük Arktik ülkesi olan Rusya ise kendi eylemleri nedeniyle izole olmuş durumda. Ukrayna’yı işgali, çevre koruma, petrol sızıntısına müdahale ve arama-kurtarma gibi ortak sorunlarda iş birliğini mümkün kılan Arktik Konseyi gibi çok taraflı forumlarda iş birliğini parçalamıştır.

Donald Trump, Oval Ofis’e geri döndüğünden beri Arktik güvenliğini küresel tartışmaların gündemine yeniden soktu — bazen, örneğin ABD’nin Kuzey Amerika kıyılarında stratejik konumda bulunan Danimarka’ya ait Grönland’ı ilhak etmesi gerektiğini öne süren tartışmalı çıkışı gibi cüretkâr yollarla. Avrupa’daki müttefiklerini kendi savunmalarına daha fazla yatırım yapmaya zorlaması da Arktik’te yankı buldu. Kanada, Norveç ve Danimarka, Arktik kapasite yatırımlarını artıracaklarına dair taahhütte bulundu. Arktik bölgesine doğrudan sınırı olmayan NATO üyeleri bile — örneğin Birleşik Krallık — Arktik stratejileri geliştirdi ve bölgede düzenli olarak askeri tatbikatlara katılıyor.

Rusya açısından ise Arktik sadece stratejik değil, aynı zamanda varoluşsal bir öneme sahip. Bu bölge, Rus halkı için coğrafi, tarihî ve kültürel açıdan derin bir anlam taşıyor. Ekonomik zorluklara rağmen Moskova, Arktik’teki varlığını genişletmeyi sürdürdü; Sovyet döneminden kalma askeri üsleri yeniden faaliyete geçirdi ve yenilerini inşa etti. Ayrıca nükleer enerjili buz kırıcılar, kıyı savunma sistemleri ve Arktik’e özel askeri birliklere yatırım yapmaya devam ediyor.

Bu arada, bölgeye artan bir ilgiyle yaklaşan dış güçler de var; bunların başında ise Çin geliyor. Kuzey Kutup Dairesi’ne 1.200 kilometreden fazla mesafede olmasına rağmen Pekin, kendisini “Arktik’e yakın bir devlet” olarak tanımlıyor. Son yıllarda, gözlemci statüsüne sahip olduğu Arktik Konseyi aracılığıyla bölgeye daha derinlemesine dâhil olmanın yollarını aradı. Ancak Konsey, Rusya’nın eylemleri nedeniyle büyük ölçüde işlevsiz hâle gelince, Çin başka yollar izlemeye başladı: Moskova ile ortaklık kurarak Arktik enerji ve deniz taşımacılığı altyapısına, özellikle Rusya’nın Kuzey Deniz Rotası boyunca yatırım yapmaya yöneldi. Bu artan varlık Washington’ın dikkatinden kaçmadı ve muhtemelen ABD’nin hem Grönland’a hem de genel olarak Arktik’e yönelik ilgisinin yeniden canlanmasına katkı sağladı.

Arktik’in geleceği, küresel düzeyde sonuçlar doğuracaktır. Kızıldeniz gibi diğer deniz yolları istikrarsız kalmaya devam ederse, Arktik kritik bir alternatif haline gelebilir. Ancak bölge ne kadar erişilebilir hâle gelirse, o kadar militarize ve çekişmeli bir alan olma riski artar. Şimdilik Arktik, görece düşük gerilime sahip bir bölge olarak kalıyor. Ancak bu durum oldukça kırılgan.

Arktik’i, dünyanın daha geniş jeopolitik akımlarından izole bir alan gibi düşünmek hatalı olur. İster NATO-Rusya gerilimleri olsun, ister Çin’in küresel emelleri ya da kritik mineraller üzerindeki rekabet — tüm yollar giderek kuzeye çıkıyor. Ve bu bölge, birçoğu rakip olan çok sayıda aktörün dâhil olduğu bir yer olduğu için, daha geniş küresel eğilimlerden yalıtılması mümkün değil.

Uluslararası toplum, Kuzey Kutbu’nu barış ve istikrar bölgesi olarak korumak için şimdi harekete geçmelidir. Bu da, bölgeye dair kararların bizzat Arktik devletleri tarafından alınması gerektiği ilkesinin güçlendirilmesi anlamına gelir.

Arktik’te egemenlik, istikrar demektir. Her ulusun egemenliğine saygı gösterirken, kendi egemenliğini savunmaya da hazır olmak, kalıcı barışı sağlamanın en etkili yoludur.

Kuzey Kutbu manşetleri süslemiyor olabilir, ancak dünya genelindeki politika yapıcıların stratejik hesaplarını giderek daha fazla şekillendiriyor. Artık dünyanın, dünyanın en kuzeyinde neler olup bittiğine daha yakından dikkat etmesinin zamanı geldi — burası bir sonraki büyük güç çatışmasının merkezi hâline gelmeden önce.

  • Luke Coffey, Hudson Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacıdır. X: @LukeDCoffey

Kaynak: https://arab.news/8u4d5

SOSYAL MEDYA