Dünya Bozuk Değil, Böyle İnşa Edildi

John Perkins’in Confessions of an Economic Hit Man (Ekonomik Tetikçi İtirafları) adlı eserini okumak, her zaman hissedip adlandıramadığım şeylere dil kazandırdı. Kitap olup biteni ya da nedenini açıklamakla kalmadı; nasıl işlediğini de gösterdi. Tuzak nasıl kuruluyor; ülkelere kalkınma vaadiyle nasıl krediler teklif ediliyor ve ekonomi kaçınılmaz olarak bu projeksiyonları karşılayamadığında borç nasıl baskı aracına, bir kontrol yöntemine dönüşüyor.
Temmuz 7, 2025
image_print

Bugün küresel “ilerleme” olarak kabul ettiğimiz çoğu şey görünmez sömürü, borç ve kontrol sistemlerinin üzerine kuruludur. Kalkınma vaatlerinin görünmeyen yüzünde ekonomik yardım kisvesi altında gizlenmiş kasıtlı tasarımlarla örülü tasarlanmış yoksulluk modelleri yatıyor. Kongo, Filipinler ve Afrika ile Orta Doğu’nun dört bir yanındaki daha birçok kaynak zengini ülkenin nasıl yıkıma terk edildiğini, ekonomilerin nasıl açlığa mahkûm edilecek şekilde tasarlandığını anlamak istemiştim. John Perkins’in Confessions of an Economic Hit Man (Ekonomik Tetikçi İtirafları) adlı eserini okumak, her zaman hissedip adlandıramadığım şeylere dil kazandırdı. Kitap olup biteni ya da nedenini açıklamakla kalmadı; nasıl işlediğini de gösterdi. Tuzak nasıl kuruluyor; ülkelere kalkınma vaadiyle nasıl krediler teklif ediliyor ve ekonomi kaçınılmaz olarak bu projeksiyonları karşılayamadığında borç nasıl baskı aracına, bir kontrol yöntemine dönüşüyor.

Bu imparatorluk modeli görünür işgale dayanmaz; bunun yerine ekonomistler, danışmanlar ve kalkınma ajanslarını kolonileşme işini yürütmek üzere devreye sokar. Bu aktörler, farkında olsun ya da olmasın, sunulanın ilerleme olduğu yanılsamasını sürdürür. Ancak ilerleme seçicidir. Servet genellikle küçük bir elitin elinde kalırken, nüfusun geri kalanı kıtlık, yoksulluk, çöken sağlık hizmetleri ve artan borç gibi sonuçlarla baş başa bırakılır. Bunlar sadece ekonomik sonuçlar değildir; insanların yaşamlarını, bedenlerini ve geleceklerini derinden eşitsiz biçimlerde şekillendirir.

Bu stratejinin Vietnam’da ve Irak’ta nasıl tekrarlandığını gördük. Öncü olarak geri ödemesi imkânsız derecede büyük krediler sunan ekonomik tetikçiler (economic hit men) gelir; bu krediler yabancı şirketlerin çıkarına tasarlanmış kalkınma projelerine bağlanır. Liderler direnirse, CIA destekli güçler—darbeler, suikastlar, istikrarsızlaştırma—devreye girer. Bu da başarısız olursa, özgürleştirme ve demokrasi adı altında ordu müdahale eder. Irak hiçbir zaman kitle imha silahları meselesi değildi; amaç tüm bir ekonomiyi yeniden şekillendirmekti: petrol yasalarını yeniden yazmak, kapsamlı özelleştirmeyi dayatmak ve yeniden inşa ihalelerini ABD şirketlerine akıtmak. Hiçbiri tesadüf değildi. Senaryo açıktı: baştan çıkarmak, tehdit etmek, işgal etmek. Tüm bunlar her zaman demokrasi, ilerleme ya da insani endişe maskesi altında—ki Perkins’in de belirttiği gibi, “bu misyonların en acımasız, insanlık dışı yollarla gerçekleştiği düşünüldüğünde neredeyse gülünç.”

Sudan gibi yerlerde araçlar değişti—kalkınma bankalarından ziyade vekâlet savaşları (proxy wars) ve kaynak anlaşmaları (resource deals) üzerinden ilerleniyor. Altın kaçırılırken, milisler Körfez güçleri tarafından silahlandırılıyor ve ekonomik çöküş, yeni bir tür kontrol için zemin oluşturuyor.

Gaza’yı düşünün. 2023 yılında dünya dehşetle izlerken, yıkıntıların altında başka bir şey daha ilerliyordu. Uzun zamandır yoksul ve bağımlı olarak gösterilen Gazze, zengin deniz aşırı gaz rezervlerine (offshore gas reserves) sahip. Ne var ki Filistinliler bu rezervler üzerinde gerçek bir kontrole hiç sahip olmadı. Anlaşmalar yapıldı—İngiliz şirketlerle, İsrail’in şartlarıyla, yabancı ellerle—ama Gazze ile asla. Ve ekonomik baskı işe yaramayınca, direniş sürdürülünce anlatı değişti: terör, güvenlik, misilleme. Sonra kuvvet devreye girdi. Küresel enerji krizi anında yeniden önem kazanan Gazze gazı, sadece bir savaş değildi; rızasız, egemenlik tanınmadan yapılan sömürü idi.

Kitap kusursuz değil. Zaman zaman özmerkezci bir bakış taşıyan ve yazarın eski bir ‘economic hit man’ (economic hit man) olarak kişisel suçluluğundan şekillenen bir eser. Yine de ortaya koyduğu yapısal desen, onlarca yıldır süregelen postkolonyal (‘postcolonial’, zira sömürgeleştirme hâlâ devam ederken) ve ekonomik eleştirilerle örtüşüyor. Uzun süredir Küresel Güney (Global South) temsilcilerinin ileri sürdüğü gerçeği doğruluyor: azgelişmişlik doğal bir durum değil, dış manipülasyonun ürünüdür.

Okurken aklıma sürekli, mülteci krizini veya üçüncü dünya ülkelerinin yoksul koşullarını anlatan her yeni Al Jazeera News haberi düştü; “yanlış” yerde ve zamanda doğmanın insanlara bu kadar derin acı çektirmesinin nasıl mümkün olabildiğine dair her sorumla birlikte. Sonra daha net görmeye başladım: sömürünün jeopolitiğini, çokuluslu şirketlerin rolünü ve genellikle görünenin fazlasını gizleyen rakamlarla kalkınmanın nasıl tanımlandığını. İmparatorluğu yalnızca “medenileştiren” veya “iyi” bir şey olarak gören insanlarla tüm bunları konuşmanın ne kadar zor olduğuna; büyüme (growth) ve istikrar (stability) gibi kelimelerin kontrolü gizlemek için nasıl kullanıldığına düşündüm.

Öğrendiklerim bir şeyi açığa çıkardı. Dünya bozuk değil. Böyle inşa edildi. Kasıtlı olarak. Tam olarak. Sistematik biçimde.

Elde ettiğim açıklık rahat değildi. Nadiren olur. Ama bir gerçeği doğrulamış oldu: Şahit olduğumuz kaos ve eşitsizlikler tesadüf değil, bundan çıkar sağlayanlarca sürdürülen ve kendini tarafsız gösteren kurumlar aracılığıyla dayatılan daha geniş bir mantığın parçası.

Bunu anlamak yeterli değil. Ama gerekli. Çünkü bu anlayış olmadan semptomları nedenlerle karıştırma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bazı ülkelerin basitçe başarısız olduğuna, bazı halkların sürekli kriz içinde yaşamaya mahkum olduğuna, bazı hayatların diğerlerinden daha az değerli olduğuna dair anlatıyı kabullenme riski taşıyoruz.

Şimdi döndüğüm yer burası: Yalnızca bilme arzusu değil, ardından gelen sorumluluk. Yüzeyin ötesine bakmak. Hep gizli kalması amaçlananı görünür kılmak. Sadece bilgi adına değil; çünkü gerçek açıklık sarsar. Ve bu sarsıntıdan adalet olasılığı hâlâ doğabilir. Eğer izin verilen kısım buysa, geride ne kaldı?

Kaynak: https://africasacountry.com/2025/07/the-world-isnt-broken-it-was-built-this-way/

SOSYAL MEDYA