David Yellin, Muhammed Kürd Ali ve Birinci Dünya Savaşı Sırasında Şam’ın Büyük Kütüphanesi
Omri Eilat
British Journal of Middle Eastern Studies – Mart’2024
Tercüme: Cengiz Sözübek
ÖZET
Bu makale, Birinci Dünya Savaşı sırasında Şam’da genel bir oryantalist kütüphane kurmak için yapılan iddialı bir girişimin öyküsünü anlatmaktadır. Bu projenin girişimcisi, 1917 yılında Ahmed Cemal Paşa tarafından Şam’a sürgün edilen Kudüslü Yahudi entelektüel David Yellin’di. Kütüphane tamamlanamadı ancak planı ve David Yellin’in mektuplarında yer alan süreçle ilgili açıklamalar, daha önce hiç anlatılmamış bir ağın varlığına dair ipuçları vermektedir. Yellin’in Muhammed Kürd Ali gibi Şamlı entelektüellerle işbirliği, Cemal Paşa’nın Büyük Suriye’deki ağları birleştirme çabasının bir parçasıydı. Görüldüğü gibi kütüphane Ortadoğu’dan Avrupa’ya kültürel hazinelerin kaçakçılığını önlemek için Osmanlıların çabalarının bir parçasıydı. Siyonist, İbranice ve Arapça dilbilimci ve CUP üyesi olan Yellin, bunu daha da ileriye götürmeye çalıştı: Batı-Doğu arasındaki bilgi transferini Doğu-Batı’ya çevirmek için bir oryantalist eğitim merkezi kurmak. Bu makale, kütüphanenin planı, David Yellin’in mektupları ve Osmanlı Arşivleri’nden, Şam gazetelerinden ve Birinci Dünya Savaşı’nda Şam’da görev yapmış profesyonellerin anılarından elde edilen diğer ilgili belgelere dayanmaktadır.
Giriş
Stadtsbibliotek zu Berlin‘in Doğu koleksiyonunda, Şam’ın neredeyse tamamen gözden kaçmış, bilinmeyen Osmanlı geçmişinden küçük bir kalıntı bulunmaktadır: 1917’de yazılmış genel bir oryantalist kütüphane planları. Kimliği bilinmeyen bir kaynak, bu planı Birinci Dünya Savaşı sırasında Dördüncü Osmanlı Ordusu Komutanı ve Deniz Bakanı olan Ahmed Cemal Paşa’ya sunmuştur. Ahmed Cemal Paşa, savaş sırasında Büyük Suriye ve Hicaz’ın askeri valisiydi. Fransızca yazılmış ve yazarının adı belirtilmemiş olan bu plan, “Exposé Sur La Fondation Bibliothéque Orientale Générale à Damas: Par Son Excellence Ahmed Djemal Pacha, Commandant de La VI. Armée et Ministre de La Marine” (bundan sonra Exposé olarak anılacaktır) başlıklı bu plan, Şam’ı Doğu’nun küresel kültür ve eğitim merkezi olarak yeniden canlandırmayı amaçlıyordu. Exposé‘ye göre, bu amaçla devlet, şehirdeki düzinelerce özel ve kamu kütüphanesinden kitap ve el yazmalarına el koyacaktı. Bunun acil gerekçesi, İslam, Osmanlı ve Şam kültür hazinelerini toplamak ve korumaktı.
Talha Çiçek’in Cemal Paşa’nın Birinci Dünya Savaşı sırasında Büyük Suriye’deki yönetimi üzerine yaptığı çalışmada bahsedilen bu belge, David Yellin’in Birinci Dünya Savaşı sırasında Şam’dan gönderdiği mektuplarda önemli bölümleri ortaya çıkmasaydı fark edilmeyecekti. Çiçek, metinden yazarın Osmanlı vatandaşı olduğu sonucuna varmıştı. Ancak, metnin Fransızca olması nedeniyle yazarın Türkçe bilmediğini ve büyük olasılıkla Arap olduğunu varsaymıştır. Yellin, ana dili Arapça olan iki dilli bir Yahudi idi ancak Türkçe de biliyordu ve Osmanlı Türkçesinden İbraniceye çeviriler yaptığı bilinmektedir. Aslında, Exposé‘da kullanılan Fransızca akıcı değildir ve başlıkta eksik kelimeler ve yanlış aksan işaretleri gibi birçok hata içerir.
Kudüs’ün önde gelen Yahudi eğitimcileri ve Siyonist aktivistlerinden Yellin, 1917 Martında, Anadolu’nun Konya şehrine giderken diğer birkaç Yahudi ile birlikte Şam’a sürgün edildi. Oğlu Shmaryahu’nun tifüsten ölmesinin ardından Yellin, Cemal Paşa’ya oğlunu Şam’da gömmek ve orada kalmak için izin talebinde bulundu. Dil becerilerini kullanarak, “Doğu’da oryantalist eğitim” olarak adlandırdığı şeyi teşvik edecek büyük bir kütüphane kurulmasına yardımcı olmayı önerdi. Cemal Paşa bu projeyi gerçekleştirmesine izin verdi ve Yellin, savaşın sonuna kadar Şam’da kaldı ve zamanını, kendi ifadesiyle “İsrail ve İsmail (İbranice: bein Yisrael Ve Yishmael) arasında” bölüştürdü.
Kütüphane hiçbir zaman inşa edilmedi ancak Yellin ve Osmanlı bürokratları ile Şamlı akademisyenlerden oluşan ekibinin bu proje üzerinde yoğun bir şekilde çalıştığı biliniyor. Bu çalışma sırasında en önemli karşılaşmalardan biri, Yellin ile Cemal Paşa’nın yardımcısı olarak atadığı Şamlı akademisyen Muhammed Kürd Ali arasında gerçekleşti. Birinci Dünya Savaşı’nın sonucu ve Osmanlı’nın Arapça konuşulan Orta Doğu’daki kontrolünün çöküşü, projeyi ani bir şekilde sona erdirdi. Bu düşündürücü karşılaşmanın, Yellin’in savaş sırasında Şam’dan gönderdiği mektuplardan başka bir kanıtı kalmadı.
Bu makale, Büyük Suriye’nin son derece tartışmalı valisi Cemal Paşa’nın büyük hırsı sayesinde, Osmanlı’nın son dönemlerinde Suriye’de entelektüel faaliyetler ve kültürel hazinelerle ilgili bu projenin hikâyesini anlatıyor. David Yellin’in 20. yüzyılın başlarında bir oryantalist ve Şam’ın seçkin kesimine entegre olmuş bir Osmanlı Yahudisi olarak uzmanlığı, Osmanlı’nın kültürel hazinelerini tanımlama ve koruma çabalarına hizmet etti. Yellin’in projesi, Theodor Wiegand ve Alman meslektaşları ve çalışanları tarafından yürütülen morfolojik ve arkeolojik araştırmalar, Salah al-Din Koleji ve bir hayvanat bahçesi gibi Cemal Paşa’nın önderlik ettiği diğer eğitim ve kültür projeleriyle tutarlıydı. Bu çabaların sonucunda araştırmalar tamamlandı ve kolej 1915’te Kudüs’te açıldı, Osmanlı Kudüs’ünün düşüşünden sonra Kasım 1917’de Şam’a taşındı, ancak savaşın sonuna kadar faaliyetine devam edemedi. Kütüphanenin misyonu, kültürel hazineleri korumayı amaçladığı için her ikisiyle de bağlantılıydı. Hayvanat bahçesi gibi, materyaller toplandı ancak hiç açılmadı.
Bununla birlikte, kütüphane, Osmanlı Şam’ını yirminci yüzyılın başında sadece bir eyalet başkenti olmaktan çok daha öte, küresel bir Doğu başkenti haline getirme çabalarına katkıda bulundu. Sonraki bölümlerde, iki önde gelen entelektüelin, David Yellin ve Muhammed Kurd Ali’nin işbirliğiyle gerçekleşen bu bilinmeyen Osmanlı gelişimi ele alınacaktır. Cemal Paşa’nın Büyük Suriye’deki uzmanlar çevresinin tipik bir örneği olan planları, Şam’ı Osmanlı’nın doğudaki sınırının merkezi haline getirmeyi amaçlayan birçok iddialı Osmanlı projesinden biriydi.
Bu makale şu şekilde düzenlenmiştir. İlk bölümde kütüphaneler, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Suriye’si ve Yahudi-Oryantalist kesişim noktası üzerine temel tarih yazımı söylemi özetlenmektedir. İkinci bölümde, entelektüel ağın nasıl oluştuğu ve bu ağın kütüphane planlarını Birinci Dünya Savaşı sırasında başlatılan geniş imparatorluk sivil girişimlerine nasıl entegre ettiği anlatılmaktadır. Son bölümde, yirminci yüzyılın başında imparatorluklarda tipik bir rol olan saray oryantalistlerinin özellikleri ve David Yellin ile Muhammed Kürd Ali’nin bu ağdaki konumları ele alınmaktadır.
Tarih yazımı
Kültürel hazineler olarak kütüphaneler
Büyük bir kütüphaneyi büyük yapan nedir? Kilise veya ulusal kütüphaneler gibi kurumlar, bilgi depoları olmaktan çok daha fazlasıdır. Bu büyük kamu kütüphaneleri, özel koleksiyonlardan farklı olarak, genel halkın erişimine açık, kamu parasıyla finanse edilen ve kamu kuruluşları tarafından işletilen sosyal kurumlardır. Kütüphanelerin tarih yazımı on yedinci yüzyılın başlarına kadar uzanır, ancak kütüphanecilik mesleği üzerine çalışmalar ilk olarak entelektüel tarih alanında yapılmıştır. Yirminci yüzyılın başlarında kütüphanelerin, belirli dönemlerde hümanizmi yansıtmaktan öte, eğitim ve akademik hayatı şekillendiren güçlü aktörler olarak algılanması, onları eğitim tarihinin önemli bir unsuru haline getirmiştir.
Orta Doğu tarihinde, özellikle Büyük Suriye’de, çok sayıda sosyal tarih çalışması kütüphanelere odaklanmıştır. İsmail Erünsal’ın Osmanlı kütüphaneleri üzerine son çalışması İstanbul’u ele almakla birlikte, Osmanlı İmparatorluğu’nda kütüphanelerin nasıl kurulduğu ve işlediği konusunda daha genel bir sunum yapmaktadır. Leila Hudson ve Stefan Weber’in medreseler ve Sufi dergahlarındaki Şam kitap koleksiyonları üzerine çalışmaları, bunların şehrin entelektüel sermayesinin bir parçası olduğunu göstermektedir. Ami Ayalon, Halidiye kütüphanesinin Osmanlı ve daha sonra Filistin Mandası okuma kültürünün ve eğitiminin şekillenmesindeki önemli rolünü ele almıştır. (İsrail İç İstihbaratı Şin-Bet’in eski başkanı Ami Ayalon’un “Filistin’i Okumak: Basın ve Okuryazarlık, 1900-1948” kitabından – çn) Ancak, en kapsamlı kütüphane ve aynı zamanda önemli bir oryantalist kurum olan Khedivial Kütüphanesi (Mısır Millî Kütüphanesi – çn) Dar’ül-Kutub olarak bilinir. Kahire ile ilgili birçok çalışmada bahsedilen bu kütüphane, Alman oryantalist Curt Prüfer’in eserlerinde daha ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Büyük kütüphaneler geniş kolektif eserler topluluğunu tanımlar, bir topluluğun yazılı mirasının deposu olarak hizmet eder ve bu mirasın sergilendiği yerlerdir. Bu anlamda, anıtlardan ve daha az ölçüde arşiv ve müzelerden farklıdırlar. Büyük kütüphaneler eğitim, küratörlük, koruma, kamulaştırma, sergileme ve gururu yansıtır. Belirli bir topluluğun manevi varlıklarının maddi temsilini küratörlüğünü yaptıkları için kültürel hazineler olarak kabul edilirler. Filistin Mandası ve İsrail Devleti’nde oryantalizm tarihi ve arşiv çalışmaları üzerine yapılan son araştırmalar, yağma ve müsadereye odaklanma eğilimindedir. Bu makale de kamulaştırmayı ele almaktadır ancak bunu daha karmaşık bir konu olarak görmektedir çünkü Şam’ın nadir İslam el yazmalarına sahip zenginliğini kamulaştırmanın alternatifi, ya Avrupa’ya kaçırılması ya da fiziksel olarak yok olmasıydı. Tamamlanamayan kütüphane, Osmanlıların kültürel hazinelerini korumak için gösterdiği çabaydı. Kütüphanelerin içeriği, kitaplar “ölü sanat” olmadığından antikalardan farklıdır. Ancak, Osmanlı’nın son dönemlerinde İslam ve İslam öncesi materyaller ve edebi miras, savunulması gereken varlıklardı. Küçük camilerde erişilmesi zor olan veya basitçe satılan bu el yazmaları, eğitim materyallerinden çok müze nesnelerine daha yakındı.
Arap eyaletleri, Yahudi tebaa
Son 10 yılda, Osmanlı-Arapçılık perspektifinden Suriye üzerine çalışmalar hız kazanmıştır. Bu analizlerin çoğu, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Suriye’sini ele almaktadır. Birinci Dünya Savaşı’na olan ilginin artması, Talha Çiçek’in Cemal Paşa’nın Büyük Suriye ve Hicaz’daki yönetimi üzerine yaptığı çalışma gibi çığır açan çabaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Son yıllarda, Şam’ın Osmanlı’nın kalkınma çabalarındaki rolüne ilişkin birkaç etkili çalışma, Osmanlı Suriye tarihine ilişkin araştırmalara küresel bir bakış açısı getirmiştir. Hicaz ve Havran demiryolları, Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı’nın Afrika’da güç arayışı, 20. yüzyılın başından Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Şam’ın Osmanlı siyasetinde merkezi bir rol oynadığını göstermektedir.
Aynı derecede önemli ikinci bir tarih yazımı çalışmaları grubu, genellikle “çatışmanın tohumları” olarak adlandırılan II. Abdulhamit ve İkinci Anayasa Dönemlerinde Osmanlı merkezi, Araplar ve Yahudiler arasındaki ilişkileri incelemiştir. Diğer bölgeleri ele alan araştırmalardan farklı olarak, Osmanlı Filistin’i konusu hâlâ ulusal anlatıların ve tartışmaların nispeten daha önemli etkisi altındadır. Bununla birlikte, son 15 yılda Osmanlı Filistin ve Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yahudiler üzerine yapılan araştırmalarda önemli Osmanlı çalışmaları ortaya çıkmıştır. Çoğu çalışma Sefarad Yahudilerini incelemiş ancak son yayınlar Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Aşkenaz, ancak Siyonist olmayan bireylerin ve toplulukların rolünü ele almıştır. Bu çalışmalar, Aşkenaz Siyonistlerinin İmparatorluk ile çalıştıkları, etkileşimde bulundukları veya arabuluculuk yaptıkları durumlarda, Siyonizmlerine rağmen veya en azından Siyonizmlerinden bağımsız olarak çabalarının talep edildiğini ve çoğu çalışmanın Müslüman topluluklarla ilişkilerini ele aldığını göstermektedir. Bu gelişmeler, kimliğinde bu yönelimlerin neredeyse tamamını barındıran Yellin’i anlamak için hayati önem taşımaktadır.
Birkaç çalışma, Yellin’in biyografilerinde veya Yahudi akademisyenler ağının bir üyesi olarak akademisyen ve eğitimci kişiliğini, Nahda ve Arap yönelimine olan yakınlığını ve karmaşık kimliğini ve gündemini ele almıştır. Aşağıda gösterildiği gibi, Şam’daki Nahda faaliyetleri, özellikle dernekler ve kütüphanelerle ilgili olanlar, Yellin’in Şam’daki faaliyetlerini etkilemiştir. Ancak Cemal Paşa’nın Büyük Suriye valiliği, savaş öncesi bu ağları özellikle de entelektüel grupları, Osmanlı Suriye’sine ilişkin vizyonunu gerçekleştirmek için tasarladığı yeni ağlara katarak ve ezerek acımasızca dağıttı.
Aslında Cemal Paşa’nın kültürel-bilimsel ağları, Yellin’in de dahil olduğu Nahda dernekleri için, Büyük Suriye’deki reformlarının Tanzimat için olduğu gibiydi: eski ağları dağıtıp içlerini boşalttıktan sonra, yeni yönetiminde bunların bir kısmını kendi çıkarları için kullandı. Yellin’in Suriye’deki çalışmaları, Arap-Siyonist çatışmanın bir sonucu olarak, ortağı Muhammed Kürd Ali de dahil olmak üzere, tanınmamıştır. Bu nedenle, Nahda bu faaliyetle ilgilidir, ancak Yellin’i tipik bir Nahdavi olarak tasvir etmek, onu kendisine uymayan bir kalıba sokmak anlamına gelir. Yellin, her şeyden önce ideolojik olarak bir Siyonist ve pratikte bir oryantalistti.
David, Muhammed ve savaş sırasında Şam’daki kamu işleri
Eğitimci ve dilbilimci David Yellin, 1864 yılında Kudüs’te Polonyalı bir baba ve Iraklı bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Bu, 19. yüzyıl Kudüs’ünde hiç de tipik bir evlilik değildi. Yellin, Kudüs’teki Alliance Israélite Universelle lisesinde okuyan ilk Sefarad olmayan öğrenciydi. Ergenlik döneminde İbranice öğrendikten ve İbranice makaleler yayınladıktan sonra, Yellin Kudüs’teki Alliance ve Lemel okullarında İbranice öğretmeye başladı ve 1890’da Eliezer Ben-Yehuda (Modern ibraniceyi hayata geçiren, Rus-Yahudi dilbilimci. İncil zamanından beri Yahudi halkının konuşma dili olmayan İbranice, Ben-Yehuda’nın çalışmaları sayesinde geniş bir Yahudi kesiminin İbraniceyi öğrenmesinden dolayı 1922 yılında İngiliz Mandası İbraniceyi Filistin’deki Yahudilerin resmî dili olarak kabul etti. –çn) ile birlikte İbranice Dil Komitesi’ni (bugün İbranice Dil Akademisi) kurdu. 1901’de Alman-Yahudi Hilfsverein (Yardım Örgütü) Derneği Osmanlı Filistin’de faaliyete geçtikten sonra, Yellin Kudüs’teki öğretmen seminerinin başına geçti ve 1903’te Öğretmenler Sendikası’nı kurdu.
Ancak Yellin’in bu hikayeye en önemli katkısı, 1892’de Kudüs’te Midrash Abravanel Kütüphanesi’ni kurmasıydı. Bnei Brith Kütüphanesi (1843’te New York’ta kurulan ve modern yahudi tarihindeki en eski yahudi örgütü B’nai B’rith’e referans verilebilir –çn)olarak da bilinen bu kütüphane, Yahudi Ulusal Kitap Evi (İbranice: Beit HaSfarim HaLeumi) ve daha sonra İsrail Ulusal Kütüphanesi oldu. Bugün Siyonizm ve Yahudi ulusal uyanışı ile özdeşleşen bu kurum, Yahudi eğitimini kökenlerine yeniden bağlamak amacıyla Kudüs’teki Yahudi entelektüel yaşamını modernize etmek ve akademileştirmek için bir girişim olarak başladı. Bu süreç, tam da Yellin’in iki buçuk on yıl sonra Şam’da başarmaya çalıştığı şeydi.
O dönemde, İbranice’yi araştırmak ve öğretmek, Arapça dilbilimi ile el ele gidiyordu. Hakim görüş, İbranice’nin yeniden canlanması için birçok Kudüslü Yahudi’nin konuştuğu klasik Arapça’ya hakim olmanın gerekli olduğu yönündeydi. Yellin gibi mezhep topluluklarının ötesinde faaliyet gösteren memurlar için Osmanlı Türkçesi bilgisi gerekliydi. Yellin, 1910 yılında Kudüs Belediye Meclisi’ne seçilmesiyle Osmanlı siyasetine resmen dahil oldu. CUP üyesi ve Mason olduğu düşünülen Yellin, Osmanlı siyasetinin anayasal kollarını güçlü bir şekilde destekledi.
Muhammed Kürd Ali’nin biyografisi, ortağınınkine çok benziyor. Kürt bir baba ve Çerkes bir annenin oğlu olan Kürd Ali, Şam’da dini eğitim aldıktan sonra seküler eğitim gördü. Yellin’den farklı olarak, ilk mesleği gazetecilikti. Hükümetin haftalık gazetesi al-Sham‘ın editörlüğünü yaptıktan sonra, Suriye’deki Hamidizm sansürü nedeniyle göç ettiği Kahire’de al-Muqtataf gazetesinin muhabiri olarak çalıştı. İkisi arasındaki en önemli ortak noktalar, Doğu-Batı ilişkilerine bakış açıları ve Osmanlı İmparatorluğu’na ilişkin siyasi görüşleriydi. Yellin gibi, Kürd Ali de Osmanlı anayasalcılığını güçlü bir şekilde destekledi ve 1908 yazında Jön Türk Devrimi’nin ardından hemen Şam’a döndü. Ayrıca, dergisi al-Muqtabas‘ı Şam’a taşıdı ve dönüşünden kısa bir süre sonra aynı isimde bir gazete çıkarmaya başladı.
Yellin gibi, Kürd Ali’nin siyasi kariyeri de ikinci anayasal dönemde yükseldi. Osmanlı siyasetinin daha liberal kanatlarına, özellikle de LâMarkaziyya (İdari Yerinden Yönetim Osmanlı Partisi – çn) olarak bilinen merkeziyet karşıtı gruba yakınlaştı. Merkeziyet karşıtı yaklaşımı, Arapların Osmanlı İmparatorluğu içindeki konumunu iyileştirmeyi amaçlıyordu. Bu bakış açısı, siyasi özlemlerin yanı sıra Arapların İslam medeniyetine tarihsel katkılarına duyulan derin takdirden de kaynaklanıyordu. Yellin ve Kürd Ali’nin entelektüel çalışmalarını daha da karakterize eden, kültürel canlanma için dilin önemine verdikleri ortak önemdi.
Siyasi olarak Kürd Ali, sadık bir Osmanlı vatanseveriydi ve benimsediği İslamcı-milliyetçi sentez, Osmanlı hükümetinin politikalarıyla uyumluydu. Bu nedenle, 1915 sonbaharında Arap alimlerin (Acre’den Şeyh Asʻad al-Shukayri ile birlikte) Anadolu’ya düzenlediği bilimsel keşif gezisinin lideri olarak ideal kişi olarak görüldü. Bu keşif gezisi, keşif gezisinin diğer üyeleriyle birlikte yazılan bir araştırma ve raporun yayınlanmasıyla sonuçlandı. Bununla birlikte, ayrılıkçı olmayan milliyetçiliği ve savaş öncesi Fransız yetkililerle olan bağlantıları, Cemal Paşa’nın onu Osmanlı egemenliğine bir tehdit olarak görmesine neden oldu. Kürd ʻli anılarında Cemal Paşa’nın Fransız bağlantıları nedeniyle kendisine nasıl baskı uyguladığını anlatır. Bu olay, Osmanlı Askeri Rejimi’nin Beyrut’taki Fransız Konsolosluğu’ndan el koyduğu belgelerde de kayıtlıdır. Kürd Ali daha sonra al-Muqtabas‘ı kapattı ve Enver Paşa’nın Büyük Suriye ve Hicaz ziyaretini belgeleyen Askeri Rejim’in bülteni al-Sharq‘ın editörü oldu. (Kurd Ali’nin kitabı: Al-Riḥla Al-Anwariyya Ila Al-Aṣqaʻ Al-Ḥijaziyya Wa-Al-Shamiyy – çn)
Birinci Dünya Savaşı sırasında, Yellin’in Yahudi Yishuv‘da (İsrail Devleti’nin kuruluşuna kadar farklı bölgelerden Osmanlı hâkimiyetindeki Filistin bölgesine göçmüş ve çoğunlukla Aşkenaz, Sefarad ve Mizrahilerden oluşmuş sosyolojik Yahudi toplulukları – çn) zorunlu askerlik dahil olmak üzere Osmanlılaştırmayı güçlü bir şekilde desteklemesine rağmen, Cemal Paşa onu diğer Siyonist aktivistlerle birlikte Filistin’den sürgün etti. Cemal Paşa, Siyonizmi ortadan kaldırmak değil, onu engellemek ve HaShomer milisleri gibi siyasi grupları ve Yitzhak Ben-Zvi ve David Ben-Gurion gibi şiddet yanlısı milliyetçileri ortadan kaldırmak istiyordu. Siyonist Örgütü’nün Filistin Ofisi müdürü Arthur Ruppin sınır dışı edildikten sonra, Yaacov Thon onun yerine geçti ve Yellin’i yardımcısı yaptı. Cemal Paşa daha sonra onları sınır dışı etmeye karar verdi ve 1917’nin başında Şam’a çağırdı. Paşa, Thon’u Yafa’ya geri gönderdi ve Yellin’in Türkiye’nin Konya şehrine sürülmesini emretti. Bu yöntemler, Cemal Paşa’nın Büyük Suriye valiliğinde ve tüm Osmanlı hükümetlerinde yaygın olarak kullanılan yöntemlerdi. Bu yöntemle, devrimci unsurlar imparatorluğun başka yerlerine sürülerek, izlenerek ve farklı topluluklara yerleştirilerek Osmanlılaştırılmaya çalışılıyordu.
Yellin, ailesinin sürgün emrinin işleme alınmasını beklerken Şam’da tifüsten ölen oğlu Shmaryahu’nun cenazesini Şam’da defnedip yas tutmasına izin verildi. Cemal Paşa, Yellin’in oğlunu şehirde gömmesine ve yas tutmasına izin verdi. Bu arada Yellin, üst düzey kamu görevlileri, Alman arkeolog Theodor Wiegand ve Yahudi mühendis Gedalyahu Wilbuschewitsch aracılığıyla Cemal Paşa ile temasa geçti ve şehirde bir akademik kütüphane kurmayı teklif etti. Cemal Paşa kabul etti ve Wilbuschewitsch’i inşaat projesinin başkanı olarak atadı. Oryantalist olan Yellin, kataloğun hazırlanmasından sorumluydu. Kısa süre sonra Suriye Valisi Tahsin Bey, Muhammed Kürd Ali de dahil olmak üzere seçkin birkaç kişiyi Yellin’e yardım etmek üzere görevlendirdi. Tahsin Bey, David Yellin’in etrafında oluşturulan yeni ekibi denetledi, Cemal Paşa’ya rapor verdi ve gerektiğinde ona başvurdu. Böylece, Yellin Wilbuschewitsch ve şehirdeki Siyonist sürgünlerle bağlantılı olmasına rağmen, ofisi Wilbuschewitsch gibi daha kıdemli Yahudi profesyonellere bağımlı değildi.
Ağ oluşturmadan entelektüel çalışmaya
Kütüphane projesi, Şam’ın şehir manzarasını canlandırarak onu bir eyalet başkentinden Doğu’nun başkenti haline dönüştürmek için Cemal Paşa’nın kurduğu özel birimlere verildi. Şam’ın yükselişi, Osmanlıların Arap topraklarındaki hırslarının temel taşıydı ve Şam’ı Doğu’nun kapısı haline getirmeyi amaçlıyordu. Bu çabalar, 19. yüzyılın sonlarında Sultan II. Abdülhamid döneminde Hicaz Demiryolu’nun inşası, Medine’ye telgraf hattının döşenmesi ve elektrik şebekesi ile gelişmiş bir su dağıtım ağının işletilmesiyle başlamıştı. Ancak I. Dünya Savaşı, Şam’ı Osmanlı’nın doğu cephesindeki savaş ve kalkınma çabalarının merkezi olarak daha da önemli hale getirdi.
1916 kışında, Osmanlı Dördüncü Ordusu’nun İngiliz işgali altındaki Mısır’daki Osmanlı seferini sona erdiren Sina Yarımadası saldırılarının başarısızlığının ardından Cemal Paşa, yıkıcı faaliyetlerde bulundukları şüphesiyle onlarca Osmanlı-Suriyeli kamu görevlisinin infaz edilmesi, toplu sürgünler ve Büyük Suriye’nin il ve belediye yönetimlerinden görevden almalar dahil olmak üzere bir dizi iç reformu, çoğu zaman acımasız bir şekilde uygulamaya koydu. Nihai hedefi Osmanlı Suriye’sini yıkmak değil, Mehmet Ali Paşa gibi kendini vali olarak atadığı ikinci bir Osmanlı Mısır’ı inşa etmekti.
Paşa, anılarında savaş sırasında Şam, Halep, Beyrut ve Kudüs’te başlattığı büyük kamu işleri projelerini anlatmaktadır. Gündeminin en üst sıralarında yer alan iki önemli konu, ana caddelerin yeniden asfaltlanması ve tarihi veya dini binaların ve anıtların restore edilmesiydi. Daha düşük rütbeli Osmanlı memurları tarafından yönetilen diğer projeler ise Yafa, Gazze ve Beersheba’da gerçekleştirildi. En yoğun çabalar Şam’da gösterildi, ancak Paşa’nın kurduğu tek üniversite Kudüs’teydi. Merkezi araştırma enstitüsü, Yellin ve ekibinin Şam’da planladığı büyük kütüphane olacaktı.
Savaştan sonra Şam’ı ilk elden gözlemleyenler, şehrin “oryantal karakterini” korurken önemli bir yenilenme geçirdiğini, Yellin’in Exposé‘da da belirttiği gibi. Yellin, başından beri asıl amacının Şam’ı, Batı kültürü tarafından karakteri bozulmuş “otantik” bir oryantal şehir olarak, küresel bir bilgi merkezi haline getirmek olduğunu açıkça belirtmişti.
“Nüfusu neredeyse yarım milyon olan Şam, mükemmel bir oryantal şehirdir. Batı etkisinin olduğu diğer şehirlerden farklı olarak, oryantal özgünlüğü korunmuştur. Çağlar boyunca bu şehir, her şeyden önce medreseler, kütüphaneler ve alimlerle dolu bir manevi merkez olarak kalmıştır.”
Diğer Şamlı yetkililerle birlikte, Şam ve Büyük Suriye’nin tüm dini ve kültürel zenginliğini tek bir yerde toplayacak kütüphane kataloğunu hazırladılar. Bu iddialı ama gerçekleştirilebilir projenin üç amacı vardı:
- Şam’daki camilerde, medreselerde ve özel evlerde bulunan İslam yazılı mirasını kaçakçılık, aşınma ve fiziksel bozulmadan korumak.
- Bu hazineleri Osmanlı-Suriye alimlerinin erişimine açmak ve kullanıcıların modern bilgiye ulaşmasını sağlamak.
- Modern standartlara uygun bir eğitim merkezi kurmak ve bu merkezi Avrupa’nın bilgi merkezleriyle bağlantılı hale getirmek.
Bu temel amaçlar, kültürel hazinelerin Doğu’dan Batı’ya ve Batı’dan Doğu’ya tek yönlü bilgi akışını tersine çevirmek gibi genel bir hedefe hizmet ediyordu. Yellin, Exposé adlı eserinde, bu kütüphanenin “Doğu halklarının oryantalizme yabancılar gibi yaklaştığı” şeklindeki absürt iddiayı düzelteceğini açıkça belirtmiştir.
Bu nedenle, Yellin’in Şam’daki faaliyetleri Nahdavî olarak değil, klasik oryantalizm biçimi olarak ele alınmalıdır. Cemal Paşa’nın hırsları tarafından istismar edilmiş olsa da, Alman oryantalizmi, Nahda‘yı şekillendiren liberal 19. yüzyıl Osmanlı reform fikirlerinden çok, dönemin paternalist bakış açısı ve politikalarına daha uygundur. Yellin’e göre, Şam’daki Nahda projeleri yeni büyük oryantalist kütüphanede birleştirilecekti.
Şam’daki camiler, okullar ve Sufi dergahlarındaki düzinelerce dini kütüphanenin yanı sıra, Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde iki halk kütüphanesi vardı. İlki, 1880 yılında Midhat Paşa’nın Suriye valiliği döneminde, bilgin Tahir el-Cezayiri’nin gözetiminde kurulan Ẓahiriyya, diğer adıyla Genel Kütüphane (Arapça, al-Maktaba al-ʻUmumiyya) idi. Kütüphane, Memlük Sultanı Baybars’ın (Arapça, Al-Malik al-Ẓahir Rukn al-Din Baybars al-Bunduqdari) türbesinde bulunuyordu ve 1316 (1898-9) tarihli son Suriye Salname’sine göre, çoğu kutsal kitaplardan oluşan 3.566 ciltlik bir koleksiyona sahipti. Aynı yıllıkta iki belediye pozisyonu da belirtilmiştir: baş kütüphaneci (Osmanlı Türkçesi, kütüphane müdürü) ve kütüphane müfettişi (Türkçe: kütüphane muhafızı) Şam’da. Bu kütüphanenin içeriği, Suriye hükümeti kitapları al-Assad Kütüphanesi’ne nakledene kadar 1986 yılına kadar türbede kaldı.
Şehirde muhtemelen iki okuma salonu bulunan Arap Nahda Derneği Kütüphanesi (Arapça: Maktabat Jamaʻiyyat al-Nahda al-ʻArabiyya) hakkında çok daha az bilgi bulunmaktadır. Muhammed Kürd Ali, al-Muqtabas dergisinin ilk sayılarından birinde Suriye Nahda kulübü hakkında bir makale yayınladı. Bu kulüp, Tahir al-Jazairi’nin başkanlığını yaptığı kulüp ile aynı olabilir. Kürd Ali, Şam’daki Ẓahiriyya Kütüphanesi ve Kudüs’teki Halidiye Kütüphanesi’ni örnek aldı ancak kulüp daha seküler bir yapıya sahip olacaktı. Ayrıca, bu girişimin temel itici gücü olarak, Jön Türk Devrimi’nden sonra ifade özgürlüğünü, fikirlerin dolaşımını ve gazeteciliğin gelişmesini vurguladı. Bu kurum Exposé‘da geçmemektedir, ancak makale Kürd Ali’nin kültürel girişimleri yönetme deneyimi hakkında önemli bilgiler vermektedir.
Yellin, misyonunu Şam’ın kültürel varlıklarını haritalandırmak ve organize etmek ve Batı yükseköğretim standartlarına uygun anıtsal bir kütüphane kurmak olarak tanımladı. Exposé ve Yellin’in mektuplarına göre, onun en büyük zorluğu, Büyük Suriye’de Doğu Çalışmaları alanında uzmanlaşmış, erişilebilir büyük eğitim kurumlarının olmamasıydı. Yellin mektuplarında, Exposé’de vurguladığı şeyi tam olarak ifade etti: “Doğu halkı, Doğu’yu incelemek için Batı’ya gitmek zorunda.”
Yellin ve ekibi, Şam’daki kurumlarda bulunan birçok tarihi ve dini el yazmasından kütüphane için ayırdıkları kitapları talep etme izni aldı. Envanterde klasik Arap ve Müslüman edebiyatı, Arapça dilbilim çalışmaları, Batı Oryantalizm çalışmaları, eski ve modern Türk edebiyatı koleksiyonları ve Osmanlı İmparatorluğu hakkında tüm dillerde kitaplar yer alıyordu. Yellin ayrıca İstanbul’daki kütüphanelerle de temasa geçti ve bu kütüphaneler koleksiyona Osmanlı Türkçesi eserler bağışladı. Şam kataloğunun ardındaki mantık, Avrupa’daki Oryantalist kurumlarınkine benzer olsa da, Yellin bu kataloğu Suriye’yi Oryantalizm alanında entelektüel olarak Avrupa’dan bağımsız hale getirmek için tasarladı.
Plan
Yellin’in kataloğu beş ana bölümden oluşuyordu
- Arapça dini ve tarihi edebiyat
- Dilbilim yayınları (bilimsel yayınlar, sözlükler, gramer kitapları) ve klasik Semitik edebiyat eserleri
- Doğu üzerine araştırma literatürü ve Arapça ve İslam üzerine araştırmalar, özellikle
- Eski, klasik ve modern Türk edebiyatı üzerine eserler koleksiyonu
- Çeşitli dillerde Osmanlı İmparatorluğu üzerine çalışmalar
Yellin, Vali Yardımcısı (Osmanlı Türkçesi: Meclis-i İdare; Arapça, al-Majlis al-ʻUmumi) ve şehirden bir başka şeyh ile birlikte ekibinin bir parçası olarak atanan Kurd Ali ile çalışmaya başladı. Cemal Paşa, Şam’daki kütüphane için ihtiyaç duydukları tüm kitapları kamulaştırma yetkisi verdi. Ẓahiriyya kütüphanesi, en kolay ulaşılabilir kitap kaynağı ve kataloglanmış tek kütüphaneydi. Bu nedenle, Şam Büyük Kütüphanesi’nin ilk temeli olarak kabul edildi. Anket, şehirdeki diğer yerlerde çok daha fazla sayıda kitap olduğunu da ortaya çıkardı. Bunların çoğu nadir el yazmalarıydı. Şehirdeki 10 medrese kütüphanesinde 5.000 kitap bulundu. Örneğin, Dervişiye camisinin kütüphanesi Soukkari ailesinin evinde bulunuyordu ve 1.200 kitap barındırıyordu. Bunların 400’ü el yazmasıydı. Buna ek olarak, Yellin ve ekibi, Cemal Paşa’nın, görünüşte korumak amacıyla, şehirdeki 10.000’den fazla kitap içeren özel aile kütüphanelerinden kitapları kamulaştırmasını bekliyordu.
Yellin’in önerdiği toplama yöntemi, onun entelektüel dünyasına ve sosyo-politik algılarına dair bir fikir vermektedir. Exposé‘deki sunumun tamamı, Yellin’in devleti metin varlıklarını korumak için en iyi ve pratikte tek etkili kurum olarak gördüğü anlamında paternalistiktir. Onun argümanı, özel kitap ve el yazması koleksiyonlarının şehir genelinde dağınık halde bulunmasının, Şam’ın muhteşem metin mirasını kaçınılmaz olarak aşındıracağı veya imparatorluk dışına kaçırılmasına yol açacağı yönündeydi. Bu yaklaşım, modern çağdaki siyasi hareketlerin tipik bir örneğiydi. Yellin’in bakış açısına göre, kitaplar ve el yazmaları bir arada toplanmadığında, akademisyenlerin erişimine kapalı oldukları için işe yaramaz hale geliyorlardı. Ancak, Exposé‘da listelenen kitapların sayısına bakıldığında, şehirdeki kitapların çoğu kataloglanmamıştı. Yellin, Kurd Ali ve ekibinin bunları kataloglayan ilk kişiler olduğu ve bunun sadece ilk çabaları olduğu varsayılabilir.
Exposé, Yellin’in uzman ve kültür girişimcisi olarak bakış açısını yansıtan iyi bir barometredir. Şam’ın özel ve kamu kütüphaneleri hakkındaki bilgiler, Şam’daki ekibinden gelmiştir. Ancak operasyonel kısım, Yellin’in Midrash Abravanel Kütüphanesi‘ndeki deneyiminden ve hem Yellin’in hem de Kurd Ali’nin CUP’daki siyasi faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Exposé’de kitap biriktirmek vatanseverlik görevi olarak görülüyordu ve bu amaca ulaşmak için mülkiyetin kamulaştırılması meşru ve değerli bir yoldu.
Yellin’in başlıca stratejilerinden biri, işleyen kütüphanelerin birden fazla kopyası olan kitapları bağışlamasını teşvik etmekti. İstanbul’daki kütüphanelerle bağlantılar kurmak, Osmanlı kültür ağlarını Şam’a genişletmenin ve böylece Şam’ı çevre değil, sınır bölgesi haline getirmenin bir yolu olarak görülüyordu. Kitapların kopyalarını elde etmek için Almanya ve Avusturya-Macaristan’daki oryantalist ağlarla olan bağlantılarından da yararlanmaya çalışıldı. Bu amaçla Yellin, Kurd Ali ve diğer Osmanlı-Suriye’li ortakları, yerel halkın kültürel varlıklarına devletçi-merkezci bir yaklaşım benimsedi ve Osmanlı devletinin gücünü ve Alman oryantalizminin küresel ağını kullanmaya çalıştı.
Yellin kütüphaneyi hemşerisi Gedalyahu Wilbuschewitsch tarafından tasarlanan, yeniden inşa edilen bulvarın yakınında inşa etmeyi planladı. Kütüphane, beş ila altı depo odası, bir katalog odası, alt katta çalışanlar için iki oda, el yazmaları, okuma ve dolaşım için üç büyük salon ve üst katta bir konferans salonu içerecekti. Şam’ın simgesel yapılarından olan Belediye Binası veya Marja Meydanı’ndaki al-ʻAbid ticaret merkezi kadar büyük olmasa da, yenilenen Şam’ın kalbinde önemli bir kamu binası olacaktı. Yellin, Şam’daki yangınların tarihini, özellikle de 1894’te Umayyad Camii’ni yerle bir eden yangını çok iyi biliyordu ve bu nedenle binada güvenlik önlemleri alınmasını ve toz ve nemden korunmasını ısrarla talep etti. Binanın planlaması, kütüphaneyi son teknolojiye sahip bir eğitim ve kültür kurumu haline getirmek amacıyla yapılmıştı.
Cemal Paşa, Aralık 1917’de İstanbul’a döndü ve kamu işlerini profesyonellerine bıraktı. Cemal Paşa’nın ayrılmasından üç ay sonra, Mart 1918’den önce kütüphane çalışmalarının durdurulduğunu biliyoruz. Bununla birlikte, Yellin de dahil olmak üzere tüm uzmanlar şehirdeki görevlerinde kalmaya devam etti ve bazıları savaştan sonra da kaldı. En tanınanı, 1920’lerin başında Şam’da muhabir olarak çalışan akademisyen Yosef Yoel Rivlin’dir. Bu, akademisyenlerin Büyük Suriye’de Osmanlı vatandaşı olarak son karşılaşmalarıydı, ancak savaşın sona ermesinden sonra bile, belirli ulusal hareketlerin hedeflerini takip eden akademisyenler arasındaki bağlantılar sürdürüldü.
Yellin’in Şam’ın kültürel varlıklarına bakışı, Şam’ın manzarası ve toplumu, özellikle de Yahudi cemaati hakkındaki algılarında da yansıtıldığı gibi, paternalistti. Yellin, Süryanice öğrenmeyi ve Ortodoks Hıristiyan piskoposlarla sık sık görüşmeyi doğal bulurken, Şam’daki Yahudi cemaatine onlarla olan karşılaşmalarını anlatırken, “onları diğerleri hakkında kayıtsız kılan doğu eşitliği” veya “kamu kurumları kurmayı düşünmemelerine neden olan doğu ihmalkarlığı”na karşı küçümseme ve hor görme duygularını dile getirdi.
Yahudi çocukların ve gençlerin eğitimine büyük önem veriyordu ve eğitim düzeyini ve tesisleri, yıkanmamış öğrencilerin kir ve kokusu da dahil olmak üzere, şiddetle eleştiriyordu. Döneminin diğer oryantalistleri gibi, Yellin de Doğu’nun kültür ve fırsatların temel taşı olduğunu ve onurunu geri kazanmayı ve görkemli geçmişini yeniden canlandırmayı hak ettiğini düşünüyordu. Bununla birlikte, o dönemin oryantal toplumunu, eski ihtişamının soluk bir yansıması olarak görüyordu ve ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyordu. Bu iki görüş birbiriyle çelişmiyordu.
Paşa ve alimler
David Yellin’in durumu bir istisna değil, Osmanlı’nın Doğu’daki eğitimi geliştirmek ve kültürel hazinelerini korumak amacıyla Büyük Suriye’de iktidarını pekiştirmesinin bir kültürel özelliğiydi. Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında, İttihat ve Terakki hükümetleri Arap eyaletlerindeki sömürgeci etkileri ortadan kaldırmaya çalıştı. Cemal Paşa, 1911’de Bağdat valisi olarak görev yaptığı dönemde, artan yabancı etkisine karşı düzeni yeniden tesis etmek ve Osmanlı’nın etkin kontrolünü yeniden canlandırmak için çaba sarf eden, İngiliz karşıtı bir sertlikle tanınan bir isimdi. Bunu başarmak için, eyalet bürokrasisi üzerinde yüksek düzeyde denetim uyguladı ve Dicle Nehri üzerinde büyük kamu projeleri başlattı. Bu projelerde arkeolojik alanların korunmasına büyük önem verdi. Gücün konsolidasyonu, yabancı etkisine direnmek için acil ve genellikle en etkili yöntemdi.
Osmanlı-Alman ittifakı, 1890’lardan itibaren bu çabaların önemli bir itici gücü oldu. Osmanlı’nın en uygun stratejisi, Asya ve Afrika’da İngiliz hakimiyetine rakip olmak isteyen bir süper gücün kapasitesini kullanarak dolaylı olarak İmparatorluğun bütünlüğünü garanti altına almaktı. Ancak Cemil Aydın’ın da belirttiği gibi, bu pan-İslamcı, Batı karşıtı tutumlar, Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki savaşlara kadar entelektüel faaliyetlerin sınırları içinde kaldı. İtalya’nın Libya’yı işgali ve 1911-1913 Balkan Savaşları’ndan sonra, Batı karşıtlığı Alman oryantalistler tarafından güçlü bir şekilde desteklendi. Bu, Celal Nuri, Mehmet Akif Ersoy gibi düşünürlerin eserleri ile 1913-1917 yıllarında Büyük Vezir Said Halim Paşa ve David Yellin’in kütüphane projesinin ortak paydasını açıklamaya yardımcı olur.
İslam reformunu savunan ve Batı kültürünün bazı yönlerini benimseyen Kurd Ali’nin aksine, Yellin İslam entelektüel ağlarıyla ilişki kurmadı. Bununla birlikte, Şam Oryantalist Kütüphanesi, bu akademisyenlerin savunduğu Batı standartlarına dayalı İslam modernizasyonu ideallerini somutlaştırmaya çalıştı. Bu durum, oryantalizmin yalnızca Yellin ve Kurd Ali’nin karşı çıktığı Batı’nın ayrılması ve hakimiyeti temelinde tanımlanmadığını ortaya koymaktadır. Onların uyguladığı oryantalizm, Müslüman ve gayrimüslim akademisyenler arasında bir köprü görevi görebilirdi. Bu, Yahudi entelektüellerin Yahudi ve Müslüman akademisyenler arasındaki bağlantıları kolaylaştırmada önemli bir rol oynadıkları Orta Avrupa oryantalizminin rolüyle kanıtlanmaktadır.
Oryantalist bağlantı, daha geniş bir ağın sadece bir faktörüydü. Yahudi entelektüeller ve profesyoneller, Alman-Osmanlı ittifakının sağlamlaşmasında önemli bir bağlantı haline geldi. Yahudi entelektüellerin oynamak istediği rolü yansıtan entelektüel medya, Siyonist dergi Altneuland ve Alman Weltpolitik odaklı Deutsche-Levante Zeitung idi. Her iki dergide de, Yahudi ve Doğu sorunlarının Büyük Suriye ve Irak’a Yahudi göçü yoluyla çözülmesi sık sık gündeme getirildi ve Martin Hartmann’ın günlüğünde de görüldüğü gibi, Yahudi çevrelerinin ötesine yayıldı. Sean McMeekin’in belirttiği gibi, Birinci Dünya Savaşı sırasında bu bir politika kılavuzu haline geldi.
Osmanlı-Alman-Yahudi bağları, II.Abdulhamid döneminin sonlarından itibaren Yahudi eğitimi ve bilimsel faaliyetlerinde de kendini gösterdi. Hayfa’da Yahudi Teknik Eğitim Enstitüsü’nün (Türkçe, Musevi Tatbikat-i Feniye Mektebi, Almanca, Judisches Institut fur Technische Erziehung, (bundan sonra: Technikum) kurulması, Osmanlı ve Alman çabalarını birbirine bağlayan Yahudi eğitim faaliyetlerinin en açık örneğidir. Teknikum yasal olarak bir Osmanlı okuluydu, ancak Alman-Yahudi derneği Hilfsverein tarafından yönetiliyor ve büyük ölçüde destekleniyordu. Belirtilen hedefleri Osmanlı Suriye’sini sanayileştirmek ve Yahudi Sorunu’nu çözmekti, ancak aynı zamanda sömürgeci bir yönelime sahip Rothschild odaklı ağ olan Fransız Alliance Israélite ile doğrudan rekabet etmeyi de amaçlıyordu.
Cemal Paşa’nın Siyonizm’e yaklaşımı, Siyonist tarih yazımında sıklıkla anlatıldığından çok daha karmaşıktı. Casusluğu önlemek için gerçekten de Yafa’nın tahliyesini emretti. Ayrıca, Kutsal Topraklarda Siyonist faaliyetleri etkili bir şekilde engelleyen ilk Osmanlı valisiydi. Bununla birlikte, Osmanlı Filistin’de kalan Yahudi cemaatlerinin üyeleri, yüksek profilli Siyonist faaliyetlerde bulunmadıkları sürece Osmanlı vatandaşı olarak kabul edildiler. Yahudi Yishuv ile en önemli bağlantı Yellin gibi uzmanlar aracılığıyla kuruldu. Yellin’den önce, daha yüksek profilli Siyonist yetkililer Cemal Paşa için çalıştı. Arthur Ruppin ve Aaron Aaronsohn, savaş sırasındaki işbirliğinin en iyi örnekleridir, ancak aslında Şam, mühendis Gedalyahu Wilbuschewitsch, Yellin’i Cemal Paşa ile tanıştıran kişi ve Şam hayvanat bahçesinin kurulmasında rol alan zoolog Israel Aharoni gibi Yahudi uzmanlarla doluydu.
Paşa’nın araştırma ve geliştirme için kurduğu özel birimler bu oryantalist boyutu da içeriyordu. O, genellikle Napolyon Bonapart gibi Batılı şahsiyetleri örnek alan aşırı bir laik olarak görülüyordu. Marshall Kress von Kressenstein, Paşa’nın Napolyon gibi Mısır’ı fethetmek ve uzmanlarla çevrili bir şekilde Kahire’ye girmek istediğini belirtmiştir. Paşa’nın en yakın adamlarından biri olan Gedalyahu Wilbuschewitsch, Napolyon’un biyografisinin her zaman karargahındaki masasında durduğunu belirtmiştir.
CUP’un İslam’ın altın çağına duyduğu hayranlık ve modern Müslüman toplumları küçümsemesi, Carl Watzinger’in savaş sırasında Şam hakkında yazdığı yazılar ve Denkmalschutzkommando (Almanya-Türkiye Suriye ve Filistin Anıtları Koruma Komutanlığı – çn) kapsamında yaptığı araştırmalarla da teyit edildiği üzere, temel bir oryantalist tutum oluşturuyordu. Yoksul, kirli ve mantar gibi büyüyen şehrin ardında gizlenen antik mimariyi titizlikle morfolojik olarak analiz eden Watzinger, İslam Şehri’ni şekillendiren saha oryantalistlerinin ideolojisini yansıtıyordu. Genellikle Fransız sömürge dünyasına atfedilen bu paradigma, Max Weber’in İslam Şehri üzerine yazdığı makaleye kadar uzanan derin Alman ve Orta Avrupa köklerine sahiptir. Bu kökler, arkeologların ve morfologların Suriye şehirlerinde, özellikle de Şam’da yaptıkları saha çalışmalarına kadar uzanır.
Cemal Paşa’nın Doğu algısı, bu ekiplerin işe alınmasını belirledi. Başlattığı projeler, Paşa ile oryantalistlerin estetik dünyalarının karşılaşmasını göstermektedir. Osmanlı oryantalizmini yansıtan en tanınmış tarihsel kaynak, Cemal Paşa’nın komutası altındaki savaş yıllarında Beyrut Vilayeti hakkında Behcet ve Tamimi’nin raporudur, ancak bu hiçbir şekilde nadir bir örnek değildir. Bu madalyonun diğer yüzü, Cemal Paşa’nın Suriye’ye eğitim müfettişi olarak getirdiği Halide Edib’in anılarında anlatıldığı gibi, toprağa ve dünyaya derin bağları olan, büyülü bir ortamda yaşayan nazik, sade Arapların romantik tasvirlerinden oluşuyordu.
Şam’ın kentsel yapısı ve kentsel yenilenmesine ilişkin genel planlar, daha net bir oryantalist yaklaşımı yansıtıyordu. Theodor Wiegand, Cemal Paşa’nın Karl Wulzinger’e bulvarların orijinal planını hazırlaması için görev verdiğini belirtmiştir. Wiegand ve Carl Watzinger’in mektupları ve anılarında, Hicaz Tren İstasyonu’nun karşısındaki Hicaz Meydanı’nın (Arapça, Saḥat al-Ḥijaz) orijinal planlarında, Osmanlı bayrağını tutan aslan heykellerinden oluşan ve etrafı şelalelerle çevrili görkemli bir çeşme olduğu belirtilmektedir. Cemal Paşa’nın Wulzinger’e ilettiği talepler, ideal bir kamusal şehir mekanına ilişkin estetik algısını ortaya koymaktadır. Özellikle, çeşmenin tamamının oryantal bir görünüme sahip olmasını, ancak tipik bir cami çeşmesi olan sabil gibi görünmemesi için çatısız olmasını istemiştir.
Devlet adamlarına danışmanlık yapan oryantalistler, emperyalist politika yapımının tipik bir örneğiydi. Bunun en iyi örneklerinden biri, araştırma, istihbarat ve folklorun birbiriyle yakından bağlantılı olduğu Max von Oppenheim’ın Kaiser Wilhelm II için yaptığı çalışmadır. Bu danışmanlar genellikle Yahudiler veya Yahudilikten dönmüş kişilerdi, örneğin Charles Gordon’un Sudan valiliğinde görev yapan Emin Paşa olarak bilinen Yitzhak Edward Schnitzer. Von Oppenheim Hristiyanlığa dönmüş olmasına rağmen, Yahudiler tarafından “le Mechoumad” (İbranice’de mürted anlamına gelen aşağılayıcı bir tanım) olarak etiketlendi ve adlandırıldı. Emin Paşa’nın kimliği belirsizliğini koruyor ve İslam’a dönüp dönmediği de bilinmiyor. Bir başka örnek, II. Abdülhamid’e yakın Macar asıllı Yahudi oryantalist ve Theodore Hertzl’in aracısı olan Arminius Vambery’dir. (Mim Kemal Öke’nin meşhur Saray’daki Casus “roman”ına konu olan – çn) Vambery’nin de Yahudi dünyasında İslam’a döndüğü sanılıyordu, ancak o bu söylentileri Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yalanladı. Britanya İmparatorluğu’nda Gertrud Bell ve T.E. Lawrence, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda Alois Musil ve Çarlık Rusya’sında Nikodim Kondakov ve Fyodor Uspensky de benzer bir yol izlemiştir. Cemal Paşa’nın durumunda, Denkmalschutzkomando‘nun kurulmasıyla birlikte David Yellin saray oryantalisti rolünü üstlendi.
Cemal Paşa, Yellin’in oğlunun ölümünde merhamet gösterme isteğini kabul etmekle kalmadı. Paşa, evrenselci devlet ve miras anlayışının bir parçası olarak Yahudi akademisyeni de işe aldı. Osmanlı kariyeri için uzaklara uzanan planları olan seküler ve hırslı bir devlet adamı olarak, yakın uzman çevresinde bir oryantalistin bulunması, İslam dünyasında bir hükümdar için artı bir değer ve arzu edilen bir imajın parçasıydı. Siyonizm, bu sistem içinde siyasi bir faktör olarak istenmiyordu, ancak siyasi emelleri kısıtlanmış Yellin gibi Siyonist teknokratlar, Cemal Paşa için mükemmel ortaklardı.
Sonuç
Şam Büyük Doğu Kütüphanesi projesi ve etrafında gerçekleşen entelektüel karşılaşmalar, Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap eyaletlerinde sonuna kadar devam eden Osmanlı ağlarının doğasına ışık tutmaktadır. Osmanlı ve Alman oryantalistlerinin görüşlerine göre, Şam hem hayal dünyalarında hem de gerçekte Doğu’nun küresel başkentiydi. Cemal Paşa, diğer Osmanlı liderleri gibi, bu vizyonu gerçekleştirmek için bu çabalarla ittifak kurmaya hevesli David Yellin ve Muhammed Kurd Ali gibi önde gelen oryantalist akademisyenleri işe aldı. Kütüphaneyi, yüksek öğrenim merkezi olarak tasarladılar, kültürel hazinelerin Avrupa’ya satılmasını önlemek ve bilginin Batı’dan Doğu’ya aktarımını ve akademisyenlerin ters yönde göçünü tersine çevirmek amacıyla. Bu nedenle, profesyonel bir meslek olarak oryantalizm, Osmanlılar tarafından Batı emperyalizmine direnmek için kullanılan çok pratik bir araçtı.
Osmanlı imparatorluğunun mirasını silmek veya karalamak amacıyla yazılan ulusal anlatılar, David Yellin’in Şamlı memurlarla yürüttüğü proje gibi Osmanlı bağlarını önemsizleştirirken, uzun süredir devam eden Arap-Siyonist çatışmayı vurgulamıştır. Bununla birlikte, entelektüeller ve oryantalistler arasındaki bağlar Osmanlı sonrası dönemde de varlığını sürdürdü. Muhammed Kurd Ali, Suriye ulusal hafızasında Cemal Paşa, al-Safaḥ (kan dökücü) ile ilişkilerini haklı çıkarmak zorunda kalan tek Arap memur veya entelektüel değildi ancak bu ilişkileri tamamen silemedi. David Yellin’in durumunda, Birinci Dünya Savaşı sırasında Şam’da çalışan diğer Yahudi uzmanlar gibi, Suriye tarih yazımı onların şehirdeki varlığını tamamen silmiştir.
Arap-Siyonist çatışması, Yellin ve Kurd Ali arasındaki gibi karmaşık bağları ortadan kaldırmaya çalışan tek örnek değildir. Bu girişimlere karşı çıkanlar sadece milliyetçiler değildi. Projenin kabul edilip edilmediğine dair bilgimiz yok, ancak şehirde büyük çaplı kamulaştırma gerektirdiği bilindiğinden, tepkilerin nasıl olacağını tahmin etmek zor değil. Projenin sıkıyönetimle gerçekleştirilmiş olması, projenin gerçekliğini sorgulatıyor. Ancak Cemal Paşa’nın İstanbul’a dönüşünden sonra Yellin ve diğer Yahudi profesyonellerin ve entelektüellerin şehirde kalmaya devam etmeleri, en azından şehre bir bağlılık olduğunu gösteriyor. Dahası, 1940’lara kadar yeni kurulan İbrani Üniversitesi’ndeki Yahudi akademisyenlerle bağlarını sürdüren Muhammed Kurd Ali de dahil olmak üzere, Mandat döneminde bazı kişiler arasındaki ilişkiler, bu bağların evrensel boyutunun devam ettiğini göstermektedir. Ancak, sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması bu bağları kopardı.
OMRI ELIAT, Hayfa Üniversitesi, Orta Doğu ve İslam Çalışmaları Bölümü, Hayfa, İsrail