Çinliler, Amerika Birleşik Devletleri’nin arka bahçesinde hamlelerini değiştiriyor; Amerika ise buna uyum sağlamak zorunda.
14 Mayıs’ta Çin, Latin Amerika’daki etkisini artırma çabalarında büyük bir başarı elde etti. Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, Çin ile ortak bir işbirliği planı imzalayarak bu önemli Latin Amerika ülkesini Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne (BRI) resmen dahil etti. Kolombiya, 2023 yılı Aralık ayında Ürdün’ün katılımından bu yana BRI’ye katılan ilk ülke oldu ve bu katılım, geleneksel olarak ABD ile güçlü bir şekilde hizalanmış olan Kolombiya dış politikasında keskin bir yön değişikliğine işaret ediyor. Anlaşma, Petro’nun Pekin’e giderek Çin’in 2015’te Latin Amerika’yı kendi ekonomisine ve etki alanına entegre etme çabalarının bir parçası olarak kurduğu Çin-CELAC Forumu’nun dördüncü bakanlar toplantısına katılmasının ardından imzalandı.
Bu yılki Çin-CELAC Forumu kapsamında, Xi Jinping Çin’in forum katılımcılarına toplam 9,2 milyar dolar tutarında yuan cinsinden finansman sağlayacağını açıkladı. 2010’ların sonlarında bölgede Çin yatırımlarının azalmasının ardından, Çin Latin Amerika’daki etkisini yeniden tesis etmek için belirgin bir atılım yapıyor; özellikle Trump yönetiminin neden olabileceği muhtemel çatışmalardan yararlanmayı umuyor. Özellikle gümrük tarifelerinin uygulanması, ABD’nin Latin Amerika pazarlarıyla olan ekonomik entegrasyonunu bozacak ve Çin, bu kopuştan faydalanmak için sabırsızlanıyor.
Kolombiya ile yapılan anlaşma, bu gerilimlerin bir yansımasıydı: Donald Trump’ın ikinci başkanlık döneminin başlarında, Petro, ABD’den sınır dışı edilen Kolombiyalı vatandaşların iade uçuşunu, insan hakları ve Kolombiya vatandaşı olarak onurlarının ihlal edildiğini öne sürerek kabul etmeyi reddetti. Trump buna sert bir yanıt verdi: Kolombiyalılara vize verilmesini askıya aldı ve ülke bu uçuşu kabul etmezse ağır gümrük vergileri uygulanacağı tehdidinde bulundu. Böylesine sarsıcı bir karşılıkla karşı karşıya kalan Petro geri adım atmak zorunda kaldı—ancak bu aşağılanmayı unutmadı.
Kolombiya’nın BRI’ye katılma kararı, ülkenin genellikle Amerika yanlısı olan dış politikasında keskin bir kopuş anlamına geliyor, ancak Latin Amerika genelinde bakıldığında bu durum pek de istisna sayılmaz. Aslında, Kolombiya’nın neredeyse tüm komşuları bu anlaşmaya yıllar önce katıldı—Panama 2017’de, Venezuela 2018’de, Ekvador ve Peru ise 2019’da. Güney Amerika’daki tüm ülkeler (Brezilya ve Panama hariç, ayrıca Fransa da dahil) ve Karayipler’le birlikte toplam 22 ülke BRI üyesi durumunda.
Çin’in Latin Amerika ülkeleriyle ortaklığının getirdiği avantajlar oldukça önemli. Jeopolitik açıdan, Çin’in artan etkisi ve pazar entegrasyonu, Latin Amerika’nın ABD’ye olan bağımlılığını azaltıyor. Bu durum, Nikaragua ve Venezuela gibi ABD ile karşıt ilişkiler içindeki ülkeler için bu seçeneği özellikle cazip hale getiriyor. Bir diğer önemli çekim unsuru ise, altyapı ve enerji projeleri için kolay (her zaman cömert olmasa da) şartlarda sunulan yüksek tutarlı Çin finansmanı. Latin Amerika’daki birçok ülke hâlâ altyapı açısından eksiklikler yaşıyor ve bu da liman, demiryolu ve baraj projelerini özellikle cazip hale getiriyor.
Çin için Latin Amerika’daki pazarların genişlemesi, ekonomik ve jeopolitik stratejisiyle doğal bir uyum içindedir. Büyük ölçekli inşaat projeleri, Çin’in beton ve çelik üretiminde oluşan devasa fazlalığı boşaltması için uygun bir alan sağlarken; ağırlıklı olarak ihracat amacıyla ham madde üreten Latin Amerika pazarları, bu ham madde ve enerjiyi ucuz ürünlere dönüştürerek yurt dışına ihraç etmeye yönelik Çin’in üretim odaklı ekonomisine kolaylıkla entegre olmaktadır. Bunun sonucu olarak, Çin’in bölgeyle ticareti büyük ölçüde artmış ve 2024 yılında 500 milyar doları aşmıştır.
Bu ticaretin büyük bölümü Çin yatırımlarıyla desteklenmiştir: Bolivya’daki Çin madenleri yeraltından lityum, çinko ve diğer metaller çıkarmakta; Şili’deki Çin demiryolları bu kaynakları kıyıya taşımakta ve Peru’daki Çin limanlarından Asya’ya sevk edilmektedir. Buna karşılık olarak Latin Amerika ülkeleri (tıpkı dünyanın geri kalanı gibi) Çin’in uygun fiyatlı sanayi ürünlerini büyük miktarlarda satın almaktadır.
Ancak Çin’in Latin Amerika’daki genişlemesi bedelsiz olmamıştır. Devasa enerji ve altyapı projeleri, birçok yüksek profilli soruna açık durumdadır. Örneğin, Ekvador’daki Coca Codo Sinclair Barajı’nı ele alalım. 3,4 milyar dolarlık bu dev hidroelektrik projesi, Ekvador’un enerji şebekesinin merkezini oluşturmak üzere tasarlanmıştı. Tam kapasiteyle çalıştığında, ülkenin elektriğinin dörtte birini sağlaması bekleniyordu. Ancak bu proje sürekli skandallarla lekelendi—kalitesiz inşaat, boru sisteminde geniş çatlaklara yol açtı; kötü planlama, baraj çevresinde büyük erozyon sorunları yarattı ve hem Çinli şirket sponsorları hem de Ekvadorlu hükümet yetkilileri hakkında yolsuzluk suçlamaları gündeme geldi. Milyarlarca dolar, kapasitesinin %50’sinden azıyla çalışan bir baraj için harcandı. En önemli enerji kaynağı olması gerekirken, proje Ekvador’u saran sürekli elektrik kesintilerine katkıda bulundu ve önümüzdeki yıllarda tamamen işlevsiz hale gelme riski taşıyor.
Coca Codo gibi başarısızlıklar, ev sahibi ülkelere pek bir fayda sağlamamaktadır; bu ülkeler, hatalı projeler nedeniyle büyük borç yüklerinin altında kalmaktadır. Ekvador, borç yükümlülüklerini yerine getirebilmek için yurt içindeki petrol üretiminin büyük bir kısmını Çin’e ciddi indirimlerle satmak zorunda kalmıştır. Ancak bu projeler Çin hükümeti için de birer kumardır; çünkü büyük miktarda fonun, hiç ya da negatif getiri sağlayan projelere gömülmesi riski söz konusudur. Bu tür yüksek profilli projelerin başarısızlığı ve Çin’in cömert kredilerine yönelik temerrüt riskleri, Çin’in başta Latin Amerika olmak üzere yurt dışında ekonomisini ve etkisini genişletme çabaları üzerinde büyük baskı unsurları haline gelmiştir.
Çin, bu büyük bütçeli, dikkat çeken projeler ve tartışmalı kredilerin doğurduğu riskleri ele alabilmek için 2010’ların ortalarından itibaren, Latin Amerika da dahil olmak üzere, dış yardım stratejisini yeniden şekillendirmeye başlamıştır. Kolay kredilerle desteklenen dev altyapı projeleri artık büyük ölçüde geçmişte kalmıştır. AidData’nın Kasım 2023 tarihli Çin kalkınma finansmanı raporuna göre, Çin’in altyapı projelerine ayırdığı kredi taahhütlerinin oranı “2014’te %65 iken, 2017’de %50’ye, 2018’de %49’a ve 2021’de %31’e düşmüştür.”
Coca Codo gibi büyük ve dikkat çeken projeler yerine, Çin günümüzde yatırımlarını çok daha fazla sayıda ve çok daha küçük ölçekli projelere yaymaktadır. Bu değişimin en büyük nedenlerinden biri, Çin’in artık rüzgar ve güneş gibi yeşil enerji kaynaklarının kurulmasına odaklanmaya başlamasıdır; çünkü bu projeler, demiryolu hatları ya da hidroelektrik barajlara kıyasla çok daha küçük ölçeklerde gerçekleştirilebilmektedir. Çin’in imalat ve teknoloji alanlarındaki yatırımları da, ülkedeki üretim sektörünün büyümesine paralel olarak artmıştır. Bu yatırımlar, Çin’in uluslararası etkisi açısından özellikle önemlidir; çünkü ev sahibi ülkeler Çin’in üretim uzmanlığından faydalanarak kendi sanayi üretimlerini artırabilmektedir. Bununla birlikte, bu sistem Çinli üreticiler için de avantaj sağlamaktadır; zira Çin üretim değer zincirini yukarı taşıdıkça, yerli iş gücü daha pahalı hale gelmiştir.
Benzer şekilde, Çin geleneksel kredi mekanizmaları olan Çin İhracat-İthalat Bankası ile Çin Kalkınma Bankası’ndan verdiği kredileri önemli ölçüde azaltmış ve bunların yerine, diğer Çinli bankalar aracılığıyla ya da Batılı bankalar ve kalkınma kuruluşlarıyla yapılan iş birlikleri kapsamında sendikasyon kredilerine yönelmiştir. Daha çok sayıda ama daha küçük projelere dağıtılan bu krediler, daha az risklidir ve Çin’in uluslararası kalkınma hamlelerini finanse etmeye devam edebilmesi açısından daha yüksek geri dönüş ihtimali sunar. Çin’in kredi sisteminin geri kalan büyük kısmı ise acil durum kredilerine ayrılmıştır: özellikle halihazırda Çin’e büyük borcu olan ve borç sıkıntısı yaşayan ülkelere fon sağlamak için. Bu yolla Çin, borçlu ülkelerin bilançolarını destekleyerek kendi yatırımlarını teminat altına almakta ve kredi temerrütlerini önlemeye çalışmaktadır.
Daha az gösterişli ama daha sürdürülebilir olan bu yeni Kuşak ve Yol stratejisi, Çin’in Latin Amerika’ya sunacağı modeldir; özellikle de ABD’nin Latin Amerika ile yeni ve daha yoğun ilişkilerinin doğurabileceği potansiyel sürtüşmelerden faydalanmayı hedeflerken. Trump yönetiminin bölgeye olan ilgisini yeniden canlandırması, Çin karşısında bazı başarılar getirmiştir; örneğin, Şubat ayında Panama, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Panama Kanalı’nın potansiyel olarak düşmanca Çin etkisinden arındırılmadığı takdirde ABD’nin harekete geçeceği uyarısının ardından BRI’den çekilme kararı almıştır. Ancak Amerikan müdahalesi, siyasi tercihlerinin kuzeydeki süper gücün etkisinden uzak kalmasını isteyen birçok ülke için kaçınılmaz olarak rahatsız edici olacaktır.
Her ne kadar Latin Amerika ülkeleri için Çin’e yönelme cazibesi güçlü olsa da, ABD’nin de karşılık verebileceği kendi kozları vardır. Latin Amerika liderleri, ülkelerindeki Çin yatırımlarının olası sakıncalarının farkındadır. Bölgedeki siyasi liderlerle yapılan bir ankette, enerji ve altyapı dışındaki tüm uluslararası kalkınma alanlarında Çin yerine ABD ile çalışmayı tercih ettikleri ortaya çıkmıştır. Çin projeleri, Batı ülkeleri tarafından desteklenen projelere kıyasla yolsuzluk ve çevresel tahribat suçlamalarıyla çok daha sık karşı karşıya kalmaktadır. Tarihsel olarak, Çin’in kolay kredi sağlamadaki ünü ve gelişmekte olan ülkelerin öncelik verdiği türden kamu projelerini finanse etmeye olan istekliliği, en önemli satış argümanlarından biri olmuştur. Ancak Çin’in yeni kalkınma modeliyle birlikte, bu tür kolay kredi ve dev altyapı projeleri artık çok daha zor bulunacaktır.
ABD, Çin’in uluslararası kalkınma finansmanı programının ülkeler için sunduğu büyük teşvikleri sunamasa da, özel sektörü Latin Amerika’daki en büyük doğrudan yabancı yatırım kaynağı olmaya devam etmektedir ve Amerikan yönetim sistemi, Çin Komünist Partisi’ne kıyasla çok daha olumlu bir üne sahiptir. ABD, Latin Amerika’daki etkisini yeniden tesis ederken ve Çin’in dış etki makinesiyle karşı karşıya gelirken, Batı yarımkürede güvenliği ve refahı için uygun bir etki alanı oluşturmak adına hem kendi cazibesini hem de gümrük tarifeleri ve diğer baskı unsurlarını nasıl kullanacağını öğrenmek zorunda kalacaktır.
*Joseph Addington, The American Conservative dergisinde ISI Collegiate Network Editörlük Bursiyeridir. Brigham Young Üniversitesi mezunudur. Twitter’da @JosephAddington hesabından takip edebilirsiniz.
Kaynak: https://www.theamericanconservative.com/chinas-new-push-for-latin-america/