Bir Liderin Ardından

Bugün Muhsin Yazıcıoğlu’nun hatırası, onun yaşamı boyunca dile getirdiği millî birlik, adalet ve medeniyet vurgusunu akıllara getirmekte, Türkiye’nin farklı kesimlerini buluşturan bir şahsiyet olarak anılmasına vesile olmaktadır. Günümüzde bile ismi anıldığında akla gelen dürüst ve mütevazı lider imgesi, onun bıraktığı mirasın kıymetini gözler önüne sermektedir. Ölümüne dair iddiaların titizlikle araştırılması ve adaletin tam anlamıyla tecelli etmesi, toplumsal vicdanı rahatlatacaktır.
Mart 25, 2025
image_print

Muhsin Yazıcıoğlu, 1954 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinde doğmuş, milliyetçi-muhafazakâr çizgideki siyaset anlayışı ve sivil iradeye verdiği önemle Türkiye siyaset tarihinin önemli isimlerinden biri olarak tanınmıştır. İlk ve orta öğrenimini Sivas’ta tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden mezun olmuş, üniversite yıllarında Ülkü Ocakları bünyesinde sürdürdüğü faaliyetlerle milliyetçi düşüncenin gençlik hareketlerinin aktif isimlerinden biri olmuştur. 1980 öncesinin siyasî gerilim ortamında pek çok bedel ödeyen Yazıcıoğlu, 1980 Darbesi sonrasında cezaevine girmiş, tahliye olduktan sonra bir süre MHP çatısı altında siyaset yapmıştır. Ancak partide yaşadığı görüş ayrılıkları ve kendi ilkelerine dayanan özgün bir siyaset zemini inşa etme arzusu, onu 1993 yılında Büyük Birlik Partisi’ni kurmaya yöneltmiştir. Kuruluşundan itibaren millî ve manevî değerlere bağlı, demokratik bir Türkiye idealiyle yola çıkan BBP, Yazıcıoğlu’nun liderliğinde, özellikle İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde kayda değer bir taban oluşturmuş, Türkiye siyasetinde diyalog ve uzlaşı odaklı bir milliyetçilik anlayışının örneği olarak kabul edilmiştir.

Yazıcıoğlu’nun fikirleri ve idealleri, millî birlik ve beraberlik, manevi değerlere saygı, demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü ekseninde şekillenmiştir. O, toplumdaki farklı etnik, mezhepsel ve ideolojik kesimlerin bir arada barış içinde yaşamasının, ancak adalet ve diyalog temelli bir siyasetle sağlanabileceğini savunmuştur. Bu yaklaşım, geleneksel milliyetçi kesim kadar daha geniş muhafazakâr ve demokrat çevrelerde de karşılık bulmuş; kendisine duyulan saygıyı artırmıştır. Devlete ve millet iradesine dair yaptığı vurgu, insani değerleri de öncelemesiyle dikkat çekmiştir. Bu nedenle, birçok siyasetçiyle zıt politik zeminlerde yer alsa dahi onlarla diyalog köprüleri kurmaktan çekinmeyen, dar grup çıkarlarını değil toplumsal uzlaşıyı öne çıkaran bir profil çizmeyi başarmıştır.

Muhsin Yazıcıoğlu, 25 Mart 2009’da Kahramanmaraş mitinginin ardından Yozgat’a hareket etmek üzere bindiği helikopterin düşmesi sonucu hayatını kaybetmiştir. İlk anda kötü hava koşulları ve pilotaj hatası gibi nedenlerle açıklanmaya çalışılan bu elim hadise, zaman içinde pek çok soru işaretini de beraberinde getirmiştir. Helikopterin düştüğü konumun geç tespit edilmesi, arama-kurtarma çalışmalarındaki uyumsuzluklar ve kamuoyuna yansıyan çelişkili bilgiler, olayın bir kaza değil suikast olabileceğine dair şüpheleri artırmıştır. Özellikle kazanın ardından enkazın yerinin bulunması konusunda uzun süreli gecikmeler yaşanması, arama ekiplerinin farklı yönlendirildiği iddiaları ve enkaza ilk ulaşanların kimler olduğuna dair belirsizlikler kuşkuları derinleştirmiştir.

Bu süreçte Türkiye’nin yakın tarihinde faili meçhul siyasi suikastlar ve karanlıkta kalmış birçok olay göz önüne alındığında, Yazıcıoğlu’nun kazaya kurban gitmediği, aksine suikaste uğradığı güçlü bir şekilde dile getirilmiştir. Söz konusu iddialar, milliyetçi-muhafazakâr taban üzerindeki etkisi ve geniş bir kitleye hitap eden söylemi nedeniyle Yazıcıoğlu’nun bazı güç odaklarına tehdit oluşturmuş olabileceği düşüncesine dayanmaktadır. Yazıcıoğlu’nun geleneksel vesayet mekanizmalarına karşı aldığı tavır, sivil iradeyi savunması ve demokratikleşmeyi vurgulaması, onu askerî bürokratik vesayetin yanı sıra farklı çıkar gruplarının da hedefi hâline getirmiş olabileceğine dair şüpheleri beraberinde getirmiştir.

Bu yorumların merkezinde, özellikle 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin faili FETÖ (Fethullahçı Terör Örgütü) yapılanmasının, Yazıcıoğlu’nun ölümünde rol oynadığı tezleri yer almaktadır. FETÖ’nün, siyaset ve bürokrasi başta olmak üzere emniyet, yargı ve ordu içinde örgütlendiği, kritik noktalarda nüfuz kurarak kendi çıkarları doğrultusunda operasyonlar düzenlediği artık resmî mahkeme kararları ve çeşitli soruşturmalarla ortaya konmuş bir gerçektir. Bu bağlamda, Yazıcıoğlu suikast iddiası çerçevesinde bazı kritik soruşturma dosyalarının gizli kalması veya çelişkili raporlarla sonuçlanması, arama-kurtarma sürecinde görev alanların bir kısmının daha sonraki dönemlerde FETÖ bağlantıları nedeniyle yargılanmış olması, örgütün bu süreçte rolünün olması ihtimalini akıllara getirmiştir. Bazı tanık ifadelerinde veya haberlerde, helikopterin GPS cihazının devre dışı bırakılmasından uçuş izinlerindeki tutarsızlıklara kadar çeşitli noktalarda örgüt parmağının olabileceği ileri sürülmüş, dolayısıyla FETÖ’nün Yazıcıoğlu’nu Türk siyasetinden tasfiye etmek amacıyla bu suikasti kurguladığı ihtimali değerlendirilmiştir.

Yazıcıoğlu’nun sahip olduğu özgün siyasi kimliğin, geniş kitlelerde uyandırdığı sempati kadar dönemin siyasi-askeri-bürokratik elitleri üzerindeki etkisi de göz ardı edilmemelidir. BBP her ne kadar büyük partilerle kıyaslandığında küçük bir örgütlenme kapasitesine sahip görünse de Yazıcıoğlu faktörü, seçim dönemlerinde milliyetçi-muhafazakâr oyların yönlendirilmesinde tayin edici bir rol oynayabilir ve büyük partilerin koalisyon hesaplarını değiştirebilirdi. Özellikle 2000’li yıllarda vesayete karşı mücadelenin ve sivilleşme taleplerinin gündemde olduğu bir dönemde, Yazıcıoğlu’nun söylemi hem geleneksel vesayet odaklarını hem de gizli ajandalarla hareket eden FETÖ-vari yapıların planlarını sekteye uğratmaya elverişli bir potansiyel barındırıyordu. Dolayısıyla, FETÖ terör örgütü başta olmak üzere çeşitli yapılar, Yazıcıoğlu’nun kendi nüfuz alanlarını daraltabilecek bir lider olarak sivrilmesinden rahatsızlık duymuş olmaları kuvvetle muhtemeldir.

Ölümünün ardından açılan soruşturmalar ve davalar, ne yazık ki kamu vicdanını tatmin edecek ölçüde neticelenmemiştir. Adli tıp raporlarında ve teknik incelemelerde helikoptere ait önemli delillerin kaybolduğu, radar kayıtlarının gecikmeli veya eksik şekilde paylaşıldığı, arama-kurtarma ekiplerinin koordinasyonunda ciddi zafiyetler yaşandığı pek çok raporda dile getirilmiştir. Daha sonra, bu olayla ilgili görevlendirilen veya tanık sıfatıyla beyan veren bazı askerî ve mülki erkanın FETÖ üyesi oldukları gerekçesiyle meslekten ihraç edilmeleri ya da yargılanmaları, gerçeğin açığa çıkmasını zorlaştırmış, kamuoyundaki “acaba bu da FETÖ’nün bir suikastı mıydı?” sorusunu güçlendirmiştir. Muhsin Yazıcıoğlu’nun ailesi ve sevenleri, vefatından bu yana adalet arayışını sürdüregelmiş, davaların selametle yürütülmesi ve varsa bu suikastın arkasındaki karanlık bağlantıların ortaya çıkması için yoğun çaba sarf etmiştir. Ancak aradan geçen yıllara rağmen pek çok soru hâlâ cevapsız kalmış, olayın gizemi tamamen aydınlatılamamıştır.

Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybettiği kazanın veya suikastın ardında hangi güç odaklarının bulunduğu kesin olarak ispatlanmadığından, ortada kesin bir hüküm yoktur. Fakat FETÖ’nün Türkiye’deki stratejik noktalara sızmış olması ve siyasi suikastlar da dâhil olmak üzere çeşitli illegal faaliyetlerde rol oynadığı artık devletin resmî belgelerinde yerini bulmuş bir gerçektir. Dolayısıyla, Yazıcıoğlu olayında da FETÖ’nün parmağı olabileceği iddiaları güçlü bir gerekçelendirmeye sahiptir. 15 Temmuz darbe girişimine kadar uzanan süreçte, Türkiye’deki millî iradeyi zaafa uğratmak üzere planlanmış senaryolarda FETÖ’nün çeşitli araçlar kullandığı bilinmektedir ve Yazıcıoğlu gibi sivil inisiyatifi savunan, vesayetçi yapılara ve dış müdahalelere eleştirel yaklaşan bir liderin, örgütün hedefi hâline gelmiş olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir.

Tüm bu tartışmalar, Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatının yıldönümünde, onun hayatını, fikirlerini ve politik mirasını yeniden hatırlamayı önemli kılmaktadır. Yazıcıoğlu, milliyetçi-muhafazakâr temeller üzerinde yükselen siyasetini demokratik meşruiyet, toplumsal uzlaşı ve ahlaki bütünlük ilkeleriyle harmanlamaya çalışmış ve bu yönüyle kendisini klasik milliyetçi kalıpların dışında bir konuma taşımıştır. Her kesimden insanla diyaloğa açık tutumu, sert ideolojik çatışmalara kapılmadan halkın gündelik sorunlarına çözümler araması ve siyasetin kirli oyunlarından mümkün olduğunca uzak durma gayreti, onun kitleler nezdindeki saygınlığını pekiştirmiştir. Günümüzde bile ismi anıldığında akla gelen dürüst ve mütevazı lider imgesi, onun bıraktığı mirasın kıymetini gözler önüne sermektedir. Dolayısıyla Yazıcıoğlu’nun ölümünün aydınlatılması, yalnızca bir lidere karşı gerçekleştirildiği iddia edilen menfur bir suikastın gün yüzüne çıkarılmasından ibaret değildir; aynı zamanda millet iradesine, sivil siyasete ve demokratik değerlere yönelmiş bir müdahaleyi deşifre etmek anlamını taşıyacak ve milletin vicdanında kanayan bir yarayı onaracaktır.

Bugün Muhsin Yazıcıoğlu’nun hatırası, onun yaşamı boyunca dile getirdiği millî birlik, adalet ve medeniyet vurgusunu akıllara getirmekte, Türkiye’nin farklı kesimlerini buluşturan bir şahsiyet olarak anılmasına vesile olmaktadır. Yazıcıoğlu’nun ölümüne dair iddiaların titizlikle araştırılması ve adaletin tam anlamıyla tecelli etmesi, toplumsal vicdanı rahatlatacaktır. Onun fikirlerinin ve mücadelesinin değeri, ancak gerçeklerin tüm boyutlarıyla ortaya konulduğu adil bir soruşturma neticesinde daha da iyi anlaşılacak ve hak ettiği biçimde tarihteki yerini bulacaktır.

Ensar Kıvrak

Ensar Kıvrak: 1992 yılında Ankara’da doğdu. 2015 yılında Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. 2018 yılında Sakarya Üniversitesinde Siyaset Bilimi alanında yüksek lisansını tamamladı. 2024 yılında “Milliyetçilikten Arındırılmış Vatanseverliğin Sosyopolitik Imkânları: Teorik Bir Tartışma” başlıklı teziyle aynı üniversitede doktora derecesi aldı. Halen Sakarya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Evli ve üç kız babasıdır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

SOSYAL MEDYA