Beyaz Saray’daki Ukrayna Zirvesi, Avrupa İçin Tam Bir Utanç Vesilesiydi

Avrupa liderlerini ağırlamadan önce Trump, Putin’i arayıp son gelişmeleri aktardı. Liderler ayrıldıktan sonra da Rus lideri tekrar arayıp bir güncelleme verdi. Bu, oldukça anlamlı bir andı. Avrupa, sanki yatıştırılması ve küçümsenmesi gereken bir çocuk gibi muamele görürken; yetişkinler jeopolitikanın esas işleriyle ilgileniyordu. Bu, Avrupa’nın gücünü ve etkisini sergilemek üzere alelacele düzenlenmiş bir zirveydi. Ama sonuçta bunun tam tersini ortaya koydu.
Ağustos 20, 2025
image_print

Tüm o gösterişli tavırların ardında, Avrupa liderleri hâlâ Amerika’nın korumasına bütünüyle bağımlı.

Ukrayna’nın Avrupalı müttefiklerinin liderleri, Beyaz Saray’daki o büyük günlerinden açıkça keyif aldılar. Cuma günü Başkan Trump’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Alaska’da yaptığı zirvenin ardından, heyecanla Washington DC’ye gittiler ve Pazartesi günü, Doğu Salonu’nda birkaç saat boyunca dünya liderleriymiş gibi davrandılar. Üstelik bunu bizzat Donald Trump’ın huzurunda yaptılar.

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz ve birkaç diğer liderin performansı tam anlamıyla görülmeye değerdi. Ukrayna’daki savaşı sona erdirme çabalarından ötürü Trump’a övgü ve teşekkürlerini sunarken, bir yandan da Avrupa güvenliğinin korunmasının öneminden ve Starmer’ın deyimiyle “kalıcı bir barış”ın gerekliliğinden söz ettiler.

Kuşkusuz, hepsi kulağa hoş gelen temennilerdi. Ancak bu tuhaflığa varan gösterinin amacı, Avrupa’nın gücünü sergilemek ve İngiltere, Fransa ve Almanya’nın, Rusya’nın bitmek bilmeyen saldırganlığı karşısında Ukrayna’nın yanında durma iradesini kamuoyu önünde teyit etmek idiyse, bu hedefe ulaşılamadı.

Bu da pek şaşırtıcı değil. Starmer, Macron, Merz ve diğerlerinin Ukrayna için Amerikan korumasını sağlamak üzere Beyaz Saray’a gitmiş olmaları bile, Batı Avrupa’nın zayıflığını gözler önüne sermeye yetti. Kendi ve Ukrayna’nın gelecekteki güvenliğini sağlamak için Amerika’nın lütfuna bel bağlamış ülkeler olarak, gönüllü dilekçeciler rolünü üstlendiler.

Elbette Avrupa, Rusya karşısında sert söylemlerde bulunuyor. Liderleri, Ukrayna’nın yanında ne kadar gerekirse o kadar duracaklarına dair söz veriyor. Avrupa’nın en doğusundaki bu ülkenin gelecekteki sınırlarını korumak amacıyla, sözde bir “gönüllü koalisyon” kurma planları bile yaptılar.

Ama tüm bunlar yalnızca boş laf; kendini beğenmiş, yapmacık bir jeopolitik tiyatrodan ibaret. Üç buçuk yıldır süren savaş boyunca, Avrupa ülkeleri Ukrayna’nın yanında tam anlamıyla yer almadı. Evet, silah gönderdiler — ama bunu isteksizce ve son derece yavaş yaptılar. Kiev’e aktardıkları mali yardım milyarlarca euroyu buluyor olabilir. Ancak bu miktar, hâlâ Rus fosil yakıtlarına harcadıkları paranın yanında cüce kalıyor. Geçtiğimiz yıl, AB üyesi ülkeler Rus petrol ve gazına 21,9 milyar euro harcarken, Ukrayna’ya yalnızca 18,7 milyar euro mali yardım ayırdı.

Artık herkesin çok iyi bildiği üzere, Avrupa ülkeleri bırakın Ukrayna’yı savunmayı, kendilerini bile zar zor savunabilecek durumda. On yıllardır süren askerî silahsızlanma, kendi kendilerine dayattıkları sanayisizleşme ve bitmek bilmeyen teknokratik yönetişim anlayışı, bu ülkeleri sınırlı bir savaşı bile yürütecek kapasite ve iradeden mahrum bıraktı.

Bu nedenle, Avrupa liderlerinin Beyaz Saray ziyaretinin temel amacı, Amerika’dan Avrupa’nın savunma yükünü üstlenmeye — Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra bile on yıllardır yaptığı gibi — devam etmesini rica etmekti. İşte bu yüzden Trump ile Ukrayna’nın Avrupalı müttefikleri arasında Pazartesi günü yapılan görüşmeler, savaş sona erdikten sonra ABD’nin Ukrayna’ya sağlayabileceği sözde “güvenlik garantileri”ne odaklanmış gibi göründü. Avrupa ülkeleri, ABD’nin gelecekteki Rus saldırganlığını caydırmada kilit bir rol oynamayı sürdürmesini, Avrupa’nın koruyucusu olarak uzun yıllardır üstlendiği görevi devam ettirmesini umutsuzca istiyorlardı.

Bir bakıma başarılı da oldular. Trump Pazartesi günü yaptığı açıklamada, Avrupa ülkelerinin ilk savunma hattını oluşturmak zorunda kalacaklarını, ancak “biz de onlara yardım edeceğiz, müdahil olacağız” dedi — gerçi bu, “sahaya asker gönderilmesi” anlamına gelmeyecek. Soğuk Savaş’ın simge kurumlarından NATO’nun ilk genel sekreteri Lord Ismay’in sözleriyle ifade edecek olursak, bu ittifakın kurucu amacı, Amerikalıları Avrupa’da tutmak, Sovyetler Birliği’ni ise dışarıda bırakmaktı. Görünüşe göre, olası bir savaş sonrası Ukrayna bağlamında Avrupa’nın amacı da benzer: ABD’yi Avrupa’nın korunmasına yatırım yapmaya devam ettirirken, yayılmacı Kremlin’i caydırmak.

ABD’nin Ukrayna’nın gelecekteki güvenliğine dair taahhüdünün kapsamı ve niteliği şimdilik belirsizliğini koruyor. Taraflar, savaşın sona erdirilmesine ilişkin diğer kritik meseleleri de görünüşe göre bilerek pas geçti. Toprak verilmesi meselesi. Kaçırılan çocukların geri getirilmesi. Rusya’nın ödeyebileceği olası savaş tazminatları. Pazartesi günkü görüşmede tüm bu konulara değinilmemiş gibi görünüyor.

Barış müzakerelerinin ilerlemesinin önündeki ciddi engellerle yüzleşmeyi reddetmek bile başlı başına Avrupa’nın zayıflığının bir başka göstergesidir. Avrupa liderleri, Trump’ın bu savaşı sona erdirmeye can attığını çok iyi biliyor. Cuma günü Putin ile yaptığı zirvenin ardından ise, ABD’nin Ukrayna neye mal olursa olsun Rusya’ya taviz vermeye hazır olduğunu da net biçimde gördüler.

Cuma öğleden sonra Alaska’nın Anchorage kentinde, Trump ile Putin sanki egemen bir ulusu paylaşıyor değil de bir emlak anlaşması yapıyormuş gibi, açık açık “toprak takası”ndan söz ettiler. Putin, Ukrayna’nın Donbas bölgesinin tamamından — savaşta kontrol edemediği kısımlar da dahil olmak üzere — vazgeçmesini istiyor. Ancak Avrupa liderleri, koruyucularını ve hamilerini kızdırmaktan öylesine korkuyorlar ki, bu konuyu Beyaz Saray zirvesinde gündeme getirmeye cesaret bile edemediler. Batı’nın birlik görüntüsünü korumak ve Trump’ı yanlarında tutmak uğruna, Ukrayna ile Rusya arasındaki gerçek ihtilaf ve düşmanlık noktalarını, klişe lafların ve nazik sözlerin altına gömdüler.

Ortaya çıkan tablo, gerçek bir içeriği olmayan bir zirveydi. Ne ABD, Ukrayna ve Rusya arasındaki olası müzakereleri geri götürdü, ne de onları ileriye taşıdı.

Şimdi ise Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile Putin arasında — ya da bir Rus sözcünün ifadesine göre daha büyük olasılıkla, savaşan iki ülkenin üst düzey temsilcileri arasında — olası bir zirve için zemin hazırlanıyor. Ne de olsa Putin, hâlâ Zelenski’nin cumhurbaşkanlığının meşruiyetini tanımıyor. Eğer bu zirve gerçekleşirse, Putin’in ifadesiyle savaşın “temel nedenleri”yle yüzleşmeden ilerlemek mümkün olmayacak.

Avrupa liderlerini ağırlamadan önce Trump, Putin’i arayıp son gelişmeleri aktardı. Liderler ayrıldıktan sonra da Rus lideri tekrar arayıp bir güncelleme verdi. Bu, oldukça anlamlı bir andı. Avrupa, sanki yatıştırılması ve küçümsenmesi gereken bir çocuk gibi muamele görürken; yetişkinler jeopolitikanın esas işleriyle ilgileniyordu.

Bu, Avrupa’nın gücünü ve etkisini sergilemek üzere alelacele düzenlenmiş bir zirveydi. Ama sonuçta bunun tam tersini ortaya koydu.

Kaynak: https://www.spiked-online.com/2025/08/19/the-white-house-ukraine-summit-was-a-humiliation-for-europe/