Belarus Cumhuriyeti’nin ilk ve tek cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko 1 Ağustos Cuma günü Rusya’ya gayrı resmi bir ziyaret düzenledi. 1994 yılında bağımsızlığını ilan eden Belarus, Sovyetler sonrası kurulan diğer Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerinden farklı ve özel bir konumda bulunuyor. Putin ve Lukaşenko adeta gençlik yıllarında Sovyetler’in tedrisatından geçen ruh ikizleri olarak Sovyetler, Ortodoksluk, Batı, kapitalizm, ekonomi modeli, Ukrayna gibi tüm kritik konularda aynı yerde durdular. Bu anlamda Belarus ve Rusya, birlikte kurdukları Birlik Devleti üst yapısıyla da adeta tek millet tek devlet olarak mutlak bir birlikteliğin tüm sınavlarını geçtiler.
İki liderin buluşma yeri ise artık ikilinin geleneksel hale gelen Valaam adasında gerçekleşti. Putin ve Lukaşenko daha önceki yıllarda olduğu gibi yine Valaam Manastırı’nda farklı zamanlarda hayatını kaybeden Rus askerleri için dua ettiler.
Valaam Manastırı, Doğu Ortodoks Kilisesi’nin Katoliklere ve paganlara karşı savaşında önemli bir yer tutuyor. Mutat buluşma yerinin seçildiği bu küçük ada ve manastırın simgesel anlamı, Rusya’nın kuzey-batı cephesini Belarus’la tahkim etmesinin bir yansıması olarak görülebilir. Nitekim, görüşmedeki maddelerden birisi de Rusya’nın Oreshnik hipersonik füzelerin Belarus’a yerleştirilmesiydi.
Lukaşenko, Ukrayna konusu başta olmak üzere ele alınan hemen her konuda Putin’i tamamlayıcı ifadelerde bulunsa da şu iki cümlesi dikkat çekiciydi: “Yaptırımlar Avrupa’yı sanayisizleşmeye sürükleyecek, AB kaynaklarını Rusya ve Belarus ile birleştirmelidir. Amerikalılar, AB’yi bir güç merkezi olarak zayıflatmakla ilgileniyor.”
ABD’nin esas savaşının Avrupa olduğunu ve bunun için Rusya’yı kullandığını Kremlin de biraz komplo teorilerinin arasına sıkıştırarak farklı şekillerde söylese de, Lukaşenko’nun bu cümleleri için farklı okumalar da yapılabilir.
Lukaşenko’nun gezisinden bir gün önce Nezavisimaya Gazeta başyazısında hem Belarus’un hem de genel olarak BDT’nin Rusya’yla yeni yol haritası ele alındı ve Belarus’un dâhi “ittifak sınırlarının ötesine geçmeye başladığı”na işaret edildi.
Gazete, “her ülkenin kendi çıkarları için en uygun ilişkileri aradığı, küresel ekonomik ilişkilerin yeniden şekillendiği bir dönem”de bu durumun temel sebebi olarak “Rusya’nın içinde bulunduğu durum, kendisine uygulanan yaptırımlar ve siyasi yasaklar” olarak gösterirken; Çin-Orta Asya-Hazar-Güney Kafkasya-Avrupa güzergâhının Rusya’yı denklem dışına itmesiyle artık sadece Rusya’nın etki alanı olduğu BDT’deki statükonun değişmeye başladığını vurguluyor.
Sadece Belarus’un değil, Ermenistan, Kazakistan ve Moğolistan’ın da farklı ölçeklerde benzer şekilde Rusya’yı pas geçip ağırlıklı olarak Çin ve Amerika’nın projelerinin yanında yer almaya başladığına dikkat çekilen yazı bir uyarı (ya da tehdit) ile bitiyor: “Yeni fırsatlar arayan herkesi anlamak mümkündür. Ancak, bu ülkelerin kaçınılmaz olarak yeni riskler de üstlendiğini unutmamak gerekir. Bu riskleri çoğu zaman paylaşacak kimse yoktur.”
Belarus, ittifak sınırlarının ötesine geçiyor
Bağımsız Devletler Topluluğu yeniden yapılanıyor
Nezavisimaya Gazeta
Minsk’in Washington ile temaslarını geliştirdiği yönündeki açıklama, Belarus’un ABD’deki geçici maslahatgüzarı Pavel Shidlovsky tarafından yapıldı ve geleneksel olarak Birleşik Devletler’in ikinci adamı olarak görülen Rusya’nın müttefiki hakkındaki algıyı değiştirdi. “Amerikan tarafıyla diyaloğumuz devam ediyor, gerekli temaslar kuruldu ve gelişiyor” diye konuştu diplomat. “Büyükelçilik, Amerikan sivil toplum kuruluşları, insani yardım toplulukları ve uzmanlar ile de diyalog içindedir. Yani Belarus’a belirli bir ilgi var. Ancak diplomasi sessizliği sever, bu nedenle şu aşamada daha fazla bir şey söyleyemem” dedi Belarus’un diplomatik temsilcisi. Belarus diplomatları da Avrupa Birliği ülkelerinde aktif olarak çalışıyor ve orada Belarus parlamentosunun heyetlerini ağırlıyor.
Rusya’nın içinde bulunduğu durum, kendisine uygulanan yaptırımlar ve siyasi yasaklar, Minsk’e bir çıkış yolu arama zorunluluğu getiriyor. Üstelik Rusya ile ilgili her şey Belarus’a da yansıyor. Minsk, Belarus halkının ekonomik refahının büyük ölçüde bağlı olduğu Batı’daki durumu yokluyor.
AB ülkelerinin Minsk’e olan ilgisi, büyük olasılıkla Belarus’un Rusya’ya yakınlığından kaynaklanıyor. Son zamanlarda AB ve ABD’nin, Rusya’nın geleneksel etki alanı olarak kabul edilen Orta Asya ülkelerine olan ilgisinin artması da buna benzer. Ancak, eski ulaşım bağlantılarının dönüşümü ve başlıca küresel güç merkezleri arasındaki çatışmanın şiddetlenmesi koşullarında, Orta Asya ülkeleri dış pazarlara erişimini sürdürmenin yollarını aramak zorunda kalmıştır.
Daha önce, bölge ülkeleri Rusya ve Belarus üzerinden dünyaya açılmaktaydı, ancak bu yol kapanmaktadır. Londra, Brüksel ve Washington ise Rusya’nın ortaklarına yeni bir lojistik güzergâh sunuyor. Trans-Hazar güzergâhı veya Orta Koridor olarak adlandırılan Çin-Orta Asya-Hazar-Güney Kafkasya-Avrupa güzergâhının geliştirilmesine büyük önem veriliyor. Bu güzergâh Rusya’yı bypass ediyor. Kazakistan bu güzergâhın oluşturulmasında kilit rol oynuyor. Kazakistan sayesinde Türkiye de projeye dahil oldu.
ABD, Ermenistan topraklarından geçerek Azerbaycan’ı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ne bağlayabilecek Zangezur Koridoru’na ilgi gösterdi. Ayrıca Amerikalılar, nadir metallerin bulunduğu tahmin edilen Kazakistan’ın Kostanay bölgesinde jeolojik araştırmalara başladı. Amerikalı jeologlar, Kazakistanlı jeologlarla birlikte çalışıyor ve bu çalışma, Cumhurbaşkanı Tokayev’in girişimiyle başlatıldı. Dünya Bankası’nın tahminlerine göre, Kazakistan 5 binden fazla keşfedilmemiş maden yatağına sahip ve bunların toplam değeri 46 trilyon doları aşıyor.
Daha önce Rusya ve Çin’e odaklanan Moğolistan, dış politikasını gözden geçirerek Orta Asya ülkeleriyle daha yakın entegrasyon hedefliyor. Kırgızistan, Moğolistan Cumhurbaşkanı’nın son ziyaret ettiği üçüncü ülke oldu. Kırgızistan lideri Caparov ile yapılan görüşmelerde, bölgesel ulaşım koridorlarının ortak kullanımı ele alındı. Dünya okyanuslarına çıkışı olmayan Moğolistan için, Orta Asya ülkelerinin coğrafi konumunu uluslararası ticaret yollarına erişim için kullanmak stratejik öneme sahiptir. Caparov da bu hedefi teyit etti.
Bağımsız Devletler Topluluğu, artık sadece Rusya’nın etki alanı olmaktan çıkıyor.
Bugün, her ülkenin kendi çıkarları için en uygun ilişkileri aradığı, küresel ekonomik ilişkilerin yeniden şekillendiği bir dönem. Çünkü çıkarlar, ittifaklara ve birliklere sıkı bir şekilde bağlı olmaksızın, ülkeler ve kıtalar arasında dağılmış durumda. Bu nedenle, yeni fırsatlar arayan herkesi anlamak mümkündür. Ancak, bu ülkelerin kaçınılmaz olarak yeni riskler de üstlendiğini unutmamak gerekir. Bu riskleri çoğu zaman paylaşacak kimse yoktur.