Batı, İcat ettiği Siyonizmin Çukurunda Tükeniyor

Yüzelli yıl önce insanlığın başına bela olarak Batının kendi Yahudisinden kurtulmak için icat ettiği siyonizmin ve kara planlarının, bugün bütün dünyayı adım adım nasıl esir aldığını ve hayatı tatsız tuzsuz ruhsuz bir robotik nesneye dönüştürdüğünü fark ediyoruz. Onlar nasıl hiçbir kırmızı çizgi tanımıyorsa biz de o kadar Filistin davasına bütün benliğimizle Filistinli kadının zeytin ağacına sarıldığı gibi sarılıyor ve bırakmıyoruz.
Haziran 17, 2025
image_print

Gazze ve Batı Şeria’da soykırım ve yerinden edilmeler küresel protestolara rağmen bütün hızıyla ve utanç verici tarzıyla devam ediyor.

İnsanlık Ademden beri korunan nesilden nesile aktarılan insani değerlerin yok sayılması ve alenen çiğnenmesiyle katledilen çocuklarla beraber etkisizleştirilen hukuki normların, vazgeçilen medeniyet söylemlerinin gölgesinde – dev silah finans medya üçlüsünün karşısında muhtemelen batının hiç tahmin etmediği- bir direnç ve kararlılık sınavı veriyor. Ve aslında bu sınavdan şimdiden başarıyla geçti bile.

Şok edici öldürme mekanizmalarına, içindeki ajan ve hainlerin komplolarına rağmen Filistin halkı kayıplarına ve şu sıralar gıda ve medikal yardımların sefilce engellenmesine ve öldürülme pahasına çocuklarını bir lokma ekmekle doyurmak için insanlık şuurundan ve onurundan taviz vermeden direnmeye devam ediyor.

Son üç aydır 1.8 milyon insan, küresel bombalamalar yanında açlıkla da öldürülmeye devam ediyor. Ağaç nasıl kendisini kesen baltanın sapından şikayetçi olduysa, Filistin halkı da düşmanı ve katiline istihbarat sağlayan ve kendisini arkadan vuran sözde Filistin yönetimi ile Mısır ve Ürdün’ün açık ihanetiyle karşı karşıya kaldı ve köşeye sıkıştırıldı. Gazzeliler Amerikan yardımı adı altında her gün bir çuval unu çocuklarına götürebilmek için katlediliyor. En son ölü ve yaralı ayırt etmeden bir çukura konup üzerlerine toprak atılarak boğuldular. Başlarına düşen devasa bombalar tarafından katledilirken…

Bunun yanına Batı Şeria’da da Filistinliler yerlerinden edilmeye devam ediyor. Bu sadece Gazze’nin değil işgal edilmiş topraklardaki bütün Filistinlilerin topraklarından edilmesi anlamına geliyor.

Bu durum peyderpey insanlık alemini sokağa çıkma ve yeni eylem ve söylem biçimleri denemeye zorluyor. Ve bu deneyimi yaşayanlar da en az Filistinliler kadar tehdit ve zorbalıkla mücadele etmek zorunda kalıyorlar. En  son her din ve inançtan binlerce kişi direniş ve onur konvoyları düzenleyerek Mısır’dan Gazze’ye ulaşmaya ve oradaki ölümcül açlık için küresel duyarlılık sağlamaya çalıştı.

Konvoya katılan eylemciler Libya’nın Hafter yönetimindeki bölgelerde çöllerde mahsur kalmasına ve bir çok eylemcinin kaçırılmasına sebep oldu. Aynı şekilde Sisi’nin darbe ürünü Mısır yönetimi tarafından pasaportlarına el konularak, kaldıkları otellere baskınlar düzenleyerek tutuklanmalarına geri gönderilmelerine ve yine Sisi’nin sokak çeteleri olan Baltacılar ve hatta asker ve polisleri tarafından kötü muamale ve aç bırakılmaya  maruz kalmalarına yol açtı. Batılı liderler ve medya tarafından görülmediler ve Gazze’deki insani kriz ve gıda, medikal malzemelerin engellenmesi yok sayıldı.

Tehdit, aşağılama, antisemitik yaftalamalar, işlerinden kovulma, polis tacizi ve tutuklamalara rağmen göstericiler yeni yollar bireysel ve kolektif protestolar yapmaya devam ediyorlar.

Filistinliler ölümün ve katliamın her türlüsüne maruz kalırken bütün insanlık da buna seyirci kalmaya zorlanıyor.

Her gün sıcağı sıcağına bu akıldışı vahşetlere tanık olurken insan içinde bir ikilemle mücadele ediyor. ‘Söylenecek ne kaldı? Sözün bu kadar anlamını yitirdiği bir zamanda sessiz kalmanın insanlıktan çıkaran ağırlığını yüklenmek ve kayıtsızlık cehennemine düşmemek için yine de haykırmak ihtiyacı duyuyor.

Bu sadece Gazze için Filistin için değil, insanlığımızı kaybetmemek için küresel bir manifestoya dönüşmüş durumda.

Sonuçta insanlığımız; bize insanlık tözünün en güçlü silahlara ve kara propaganda silahlarına, gerçeği bastırmaya ve susturmaya yönelik şeytani tamtamların kulak tırmalayıcı gürültüsüne rağmen onurumuza, çocuklarımıza, evimize ve değerlerimize sıkı sıkı sarılmaya, cesaret ve fedakarlıkla ve en çıkmaz sokakta bile dik duracak gücü bahşediyor.

Her gün yenilenmiş bir ruhla ve azimle kararlılığımızı sürdürüyoruz.  Bir üzülüp bir gülerek bir durup bir ilerleyerek gerçeğin ipine inatla tutunmaya devam ediyoruz.

Bu süreç o kadar çok balonu patlattı ki;

Ne batının medeniyeti kaldı ne adalet divanı, Amerikan yardımına kan bulaştı ve bu süreçte küresel kibrin ne kadar kırılgan olduğunu fark ettik.

O reklamların ve siyasi söylemlerin hepsi toz olup uçtu.

İnsani duyarlıktan yoksun ve dünyevi hırslarına yenilmiş münafık din kardeşliği koca bir aldatmaca ve yalana dönüştü.

Hepsi bu ‘soykırım’ sınavında kendini ispatlamak zorunda şimdi.

Önce ne kadar insansın?

Sıkıca sarıldığımız hasletlerimizle yeni bir insanlık yeni bir uygarlığin doğum sancılarını çekiyoruz. Zor da olsa bunun mümkün hatta zorunlu olduğunu gösteren emareler görüyoruz.

Yüzelli yıl önce insanlığın başına bela olarak Batının kendi Yahudisinden kurtulmak için icat ettiği siyonizmin ve kara planlarının, bugün bütün dünyayı adım adım nasıl esir aldığını ve hayatı tatsız tuzsuz ruhsuz bir robotik nesneye dönüştürdüğünü fark ediyoruz.

Onlar nasıl hiçbir kırmızı çizgi tanımıyorsa biz de o kadar Filistin davasına bütün benliğimizle Filistinli kadının zeytin ağacına sarıldığı gibi sarılıyor ve bırakmıyoruz.

Sahte gündemlerle , illizyonik filmlerle, iğfal ve satın almalarla hatta ve hatta kurgusal it dalaşlarıyla yakıcı gündemimizi gölgelemeye çalışsalar da tekrar ve tekrar asli gündemimize atıflar yapmaya devam ediyoruz.

Batı bütün imkan ve saldırganlığına rağmen günbegün öngördükleri sonuca ulaşmaktan biraz daha uzaklaşıyor. Artık ellerinde tek bir argüman kaldı: ‘(parya) İsrail’in yanındayız’. Batı, putlaştırdığı bütün kurum ve söylemlerini yiyerek altındaki zemini yok etti. Onca organizasyonlara ve harcanan milyon dolarlara rağmen itici birer ‘soytarı’ya döndüler ve bu imaj üzerlerine ebediyen yapıştı kaldı. Soykırımcı İsrailliler ise gittikleri her ülkede, her platformda lanetlenerek, aşağılanarak kovuluyorlar.

İşte bu Allah’ın Siyonist Batıya en büyük tokadıdır. Firavunlar asla doğrunun ve iyinin temsilcisi ve sözcüsü olamaz. Aldatmacaları bir gün gelir boyunlarına dolanır ve küçük bir çocuğun bile bir sözü karşısında yıkılır gider.

Şimdi o sözü söyleme zamanı.

Ayşe Doğu

Araştırmacı-yazar. Yarın yayınları editörü. Değişim ve Yarın dergileri ile haber10.com sitesinde yazarlık ve editörlük yaptı.
Kişisel web:http://www.aysedogu.com
Mail: [email protected]

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

SOSYAL MEDYA