Brüksel’deki bürokratlar tarafından hazırlanan, Rusya’ya yönelik bir başka yıkıcı yaptırım paketi — on dokuzuncusu — yolda.
Avrupa, Rus ekonomisiyle kalan son bağlarını da kesmeye devam ediyor.
Bunu alenen ve ilkesel bir duruşla yapıyor.
Ancak yaptırımlar işe yaramaz; genellikle değil ve uzun vadede hiç değil.
Son paket, Avrupa’nın Rus petrol ve gaz şirketleriyle, finansal kurumlarıyla ve belirli bankalarla iş birliğini yasaklıyor.
Bu yaklaşım gürültülü, tehdit edici ve etkisizdir. Rus enerji şirketlerini yasaklayabilir ve Avrupa’da onlarla iş yapmayı engelleyebilirsiniz; ancak onlar zaten büyük ölçüde kendilerini başka pazarlarda yeniden konumlandırmış durumdalar.
Ucuz Rus hammaddelerinin kaybı nedeniyle Avrupa mallarının fiyatı artmış durumda ve bu malların rekabet gücü muhtemelen azalmaya devam edecek.
Avrupa Birliği’nin karşı karşıya olduğu artan ekonomik zorluklar, bu eğilimin açık bir göstergesidir.
Mevcut Avrupa yaptırımlarının Rus bankaları ve finansal kurumları üzerindeki etkisi de son derece sınırlıdır. Brüksel’in alabileceği tüm ağır önlemler zaten alınmış durumdadır. Buradaki asıl mesele, Avrupalıların yararlanmaya çalıştığı Euroclear’da dondurulmuş Rus finansal varlıklarıdır.
Brüksel için, dondurulmuş varlıkların kendine has bir cazibesi vardır.
Fransa, Almanya ve diğer bazı AB ülkelerinin desteğini alan Avrupa Komisyonu’nun son planı, Kiev’e 140 milyar avro tutarında dondurulmuş Rus varlığı sağlamayı hedefliyor.
Ancak bu plan, eşi benzeri görülmemiş riskler barındırmaktadır. Özünde bu, kötü gizlenmiş bir kamulaştırma biçimidir.
Planın savunucuları, bunun varlıkların değeriyle teminat altına alınmış Ukrayna’ya bir kredi olduğunu öne sürmektedir. Teknik olarak AB, Moskova’nın mülkiyet hakkını tartışmamaktadır.
Buna rağmen yatırımcılar ikna olmuş değil. Büyük sermaye dünyası, öngörülebilirlik ve mülkiyet haklarının korunmasına dayalı, yaygın biçimde kabul görmüş kurallar üzerine kuruludur.
Rus varlıklarına el konulması, Avrupa finansal kurumlarının itibarına zarar verecektir. Başlıca ülkelerde makroekonomik baskıların arttığı bir ortamda, AB, paralarını Avrupa’da tutmak isteyenleri kaçıracaktır. Bu durum özellikle Asya ve Orta Doğu ülkelerini etkileyecektir.
Bu sorunlar yalnızca Avrupa’yla sınırlı kalabilirdi; ancak AB’nin eylemleri, yine de Amerika’ya doğrudan zarar verebilir.
Şeytan ayrıntılarda gizlidir.
Euroclear’da dondurulmuş Rus varlıklarının toplam tutarı 258 milyar avrodur. Bunun 55 milyar avrosu, 2022’de yaptırıma uğrayan Moskova Ulusal Takas Deposu’na aittir. Diğer 10 milyar avro ise, mevduat sahipleri ağırlıklı olarak yaptırım listelerinde yer almayan Rus bankaları tarafından tutulmaktadır.
En büyük kısım ise, yaklaşık 193 milyar avro, Rusya Merkez Bankası’na ait hareketsizleştirilmiş işlemlerden oluşmaktadır.
Bunların çoğu, Amerikalılar da dâhil olmak üzere Batılı muhataplara yapılan transferlerdir. Örneğin, JPMorgan Chase’e iade edilmesi planlanan 2,25 milyar avroluk bir mevduat bulunmaktadır.
Beklendiği üzere, Moskova’nın muhatapları çoğu durumda sessiz kalmayı tercih ediyor ve haklarını yüksek sesle savunmaya istekli değiller.
Bir diğer mesele ise bu tür eylemlerin yasal zeminiyle ilgilidir.
Eylül 2023’te Avrupa Birliği mahkemesi, yaptırım listelerinde yer almayan kişilerin varlıklarının iadesine hak kazandıklarına hükmetti.
Ancak Belçika Hazinesi, AB’nin mali güvenliğini sağlama gerekliliğini öne sürerek bu karara uymayı hâlâ reddediyor.
Bu durum, yasal bir çatışma yaratmakta ve Belçika hükümetine karşı çok sayıda davaya zemin hazırlamaktadır. Belçika Danıştayı halihazırda 200’den fazla benzer başvuruyu değerlendirmektedir. Doğal olarak, yetkililer inceleme ve yürütme sürecini yavaşlatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bununla birlikte, hakları gasp edilen yatırımcıların mülkiyet taleplerinden vazgeçmeleri pek olası görünmüyor.
Avrupa Komisyonu, Rusya’nın dondurulmuş varlıklarının bir kısmına el koyma planını uygulamaya koyarsa, Avrupa sistemik sonuçlarla karşı karşıya kalacaktır. Yatırımcılar portföylerinin güvenliğini sorgulayacak ve son yıllarda küresel rezervlerin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan euro, küresel etkisini yitirecektir.
Artan siyasi riskler, Avrupa varlıklarının cazibesini azaltacak, borçlanma maliyetlerini artıracak ve uzun vadeli yatırım olanaklarını engelleyecektir. Avrupa’nın geleceği açısından kritik önemdeki Sermaye Piyasaları Birliği’nin başarısı da sorgulanacaktır.
Ancak Avrupa’nın bu benzeri görülmemiş eylemleri, doğrudan ABD dolarına da zarar verecektir.
Tüm bunlar göz önüne alındığında, uluslararası işlemlerde dolar kullanımının azalmaya devam edeceği açıktır. Altın kesinlikle daha önemli hale gelecek; diğer para birimleri de öyle. Merkez bankaları, rezervlerini yerleştirmek için daha tarafsız yargı bölgeleri arayacaktır. Artan sayıda yabancı şirket, ABD’li muhataplarından sözleşmeleri dolar dışındaki para birimleriyle yapmalarını talep etmektedir.
Ayrıca, Batılı finansal kurumların itibarı zarar görecek ve bu durum küresel ekonomiyi olumsuz etkileyecektir.
Eğer itibar kaybetmek Avrupalılar için alışıldık bir durumsa, Brüksel ve ortaklarının Washington’a dayattığı bu gereksiz risklerden mutlaka kaçınılmalıdır.
Özellikle Pekin, gelecekte Çin’e karşı da benzer adımların atılabileceğinin tamamen farkındadır. Bu durum, Çin ile ABD arasındaki ticaret ve ekonomik gerilimin giderek tırmandığı mevcut bağlamda son derece kritiktir.
Xi Jinping, nadir toprak metalleri ve mıknatısların tedarikine sıkı kısıtlamalar getirerek durumu tırmandırma konusundaki istekliliğini zaten açıkça göstermiştir. Ticaret savaşını daha da kızıştırmak ve Çin’le sert bir finansal çatışmaya girmek, Amerikan çıkarlarına pek hizmet etmez.
Amerikan çıkarları öncelikli olmalıdır.
Rus varlıklarına el konulmasının olası sonuçlarına ilişkin benzer değerlendirmeler, 2013 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi ve Yale Üniversitesi profesörü Robert J. Shiller tarafından da 2023 yılında dile getirilmiştir.
Shiller, dondurulmuş Rus varlıklarının Ukrayna’ya aktarılmasının, doların dünya rezerv para birimi olarak konumunu zayıflatacağını ve küresel ekonominin dolarizasyondan uzaklaşma sürecini hızlandıracağını açıkça belirtmiştir.
Soğuk Savaş’ın en yoğun döneminde bile Batı, kontrolü kaybetme riski nedeniyle SSCB varlıklarına el koyma planlarını ciddiyetle değerlendirmemiştir.
Ancak Avrupa’nın pervasız planı, uluslararası finans sisteminin artık hukuki ilkelerden çok siyasi amaçlarla yönlendirildiği yeni bir döneme girildiğini gösteriyor.
ABD, Avrupa’nın bu finansal pervasızlığının Amerika’nın mali sağlığına zarar vermemesini sağlamalıdır.
Kaynak: https://www.americanthinker.com/articles/2025/10/europe_s_financial_suicide.html
