ABD Başkanlarından Dwight Eisenhoower 1961’deki veda konuşmasında “Askeri-Endüstriyel Kompleks”in ülkenin geleceğinde Amerikan halkı ve demokrasi için yapacağı yıkıcı etkilerine karşı uyarıda bulunmuştu.
Eisenhoower’den 140 yıl önceyse ABD Dış İşleri bakanı John Quincy Adams 4 Temmuz 1821’de “Bağımsızlık Bildirgesi” okunması vesilesiyle yaptığı konuşmadaysa başka bir uyarıda bulunuyordu. Konuşmanın yankı uyandıran en meşhur doruk noktalarından birisiyse “Amerika yok edilecek canavarlar aramak için yurtdışına gitmez” cümlesiydi. John Quincy Adams Dış İşleri Bakanlığının ardından 1825-1829 yılları arasında ABD Başkanlığı yapmıştı.
Arada 140 yıllık bir zaman bulunmasına rağmen ABD Başkanları John Quincy Adams ve Dwight Eisenhoower’ın uyarıları biribirini tamamlıyor. Ancak Amerikan yönetimleri iki ABD başkanının uyarılarının tersine bir yola girdiler.
Devasa ölçülerde büyüyen, doymak bilmez “Askeri Endüstriyel Kompleks” ile ABD’nin dışardaki “sonu gelmez savaşları” adeta yapışık ikizler haline geldi. Biri olmadan, diğeri yaşayamıyor.
Dünyayı kendi imajında şekillendirmeye yönelik emperyalist dış politika ABD’yi dışarda yok etmek için ‘canavar’ aramaya sevk ediyor. Canavar olarak gösterilenlerin gerçekte canavar olup olmadıklarınınsa hiçbir önemi yok. ‘Canavar tanımlama hakkı’na sahip olduğunu düşünen ABD herkesin de bu keyfi tanımı kabul etmesini ve ona göre tutum almasını bekleyecek kadar kibir sahibi.
Bu keyfi tanımlamalar “Amerikan Askeri-Endüstriyel Kompleks”e ihtiyacı olan ideolojik gerekçeyi sağlıyor. Bu ideolojik gerekçe “Kompleks”in ABD’nin savunma bütçesinden her yıl milyarlarca dolar pay almasını sağlıyor. Büyük silah şirketleri her yıl Pentagon bütçesinin yaklaşık yarısını alıyor. Savunma Bütçelerindeki artışlar bu payın daha da artmasını sağlıyor. Amerikan silah şirketleri dünya silah pazarınınsa neredeyse yarıya yakınını kontrol ediyor.
Savunma Bütçelerinin “Kompleks”in çıkarlarına uygun biçimde hazırlanmasıysa siyasi karar alma mekanizmalarının onayına bağlı. Büyük silah şirketleri onay süreçlerini etkilemek için seçim kampanyalarına bağışların yanı sıra “lobicilik” de yapıyorlar. ABD’deki büyük silah şirketleri çıkarlarını desteklemek için hem lobicilik hem de pazarlama ve reklam konusunda bir hayli ustalık kazandılar.
Özel kâr güdüsüyle hareket eden savunma şirketleri, devletin savunma bütçesinden en fazla payı ne hızlı şekilde almaya çalışırlar ve bunu yaparken bu davranışlarının ahlaki, insani ve sosyal sonuçlarını pek de umursamazlar.
2 Haziran 2024’te “tomdispatch.com”da “Askeri Endüstriyel Kompleks hepimizi öldürüyor” başlığıyla yayınlanan ortak makalede Washington’daki Amerikan Üniversitesi’nde antropoloji profesörü David Vine ile Kanada’daki Concordia Üniversitesi’nden Yardımcı Doçent Theresa (Isa) Arriola “Kompleks” ile ABD Kongresi arasındaki özel kâr etkileşimini şu şekilde anlatıyorlar:
“Öncelikle Kongre her yıl biz vergi mükelleflerinden fahiş meblağlar alıyor ve bunu Pentagon’a veriyor. İkincisi, Pentagon bu paranın büyük bir kısmını, fazlasıyla kazançlı sözleşmeler yoluyla silah üreticilerine ve diğer şirketlere aktarıyor ve onlara on milyarlarca dolar kâr hediye ediyor. Üçüncüsü, bu müteahhitler kârın bir kısmını daha fazla Pentagon sözleşmesi için Kongrede lobi faaliyeti yapmak amacıyla kullanıyorlar; Kongre bunu sağlamaktan genel olarak heyecan duyuyor ve görünüşte sonsuz bir döngüyü sürdürüyor.”
Yazarlara göre etkili bir şekilde yasallaştırılmış rüşvet sisteminde, kampanya bağışları düzenli olarak Pentagon bütçelerinin artırılmasına yardımcı oluyor ve daha da kazançlı sözleşmelerin verilmesini kolaylaştırıyor. Bu sistem çoğu zaman da bir Kongre bölgesi veya eyaletteki az sayıda yükleniciye fayda sağlıyor. Bu müteahhitler davalarını Washington merkezli 900’den fazla lobiciden oluşan bir ordunun yardımıyla yürütüyorlar.
Silah şirketleri artan Pentagon harcamalarını, silah programlarını ve aşırı askerîleştirilmiş dış politikayı desteklemek isteyen düşünce kuruluşlarına ve üniversite merkezlerine de yüklü bağışlarda bulunuyorlar. “Top Gun” başta olmak üzere silah şirketlerince desteklenen reklam ve propaganda amaçlı filmlerse silah programlarını seçilmiş yetkililere dayatmanın başka bir yoludur.
Bir sistem olarak “Askeri-Endüstriyel Kompleks” Pentagon harcamalarının ve askerî politikasının, ülkenin en iyi şekilde nasıl savunulabileceğine ilişkin herhangi bir değerlendirme tarafından değil, şirketlerin daha yüksek kâr arayışı ve Kongre üyelerinin yeniden seçilme arzuları tarafından yönlendirilmesini sağlıyor.
Kompleks’in ihtiyaç duyduğu ideolojik gerekçeyse dış politika, savunma ve ulusal güvenlikle ilgili alanlarda faaliyet gösteren düşünce kuruluşları ve uzmanları tarafından meşrulaştırılıyor. Büyük silah şirketleri bu tür düşünce kuruluşlarına malî yardımlar yapıyorlar. Çalışanlarıyla birlikte düşünüldüğünde geniş bir uzmanlar çevresi bu finansmanlar sayesinde hayatlarını sürdürüyor.
Sözde düşünce kuruluşları, ABD’nin savunma politikasını şekillendiren ve askeri stratejileri belirleyen önemli aktörlerdir. Bu kuruluşlar, küresel askeri stratejiler, askeri harcamaların artırılması, yeni teknolojilere yatırım yapılması ve savunma sanayisinin büyütülmesi gibi konularda raporlar hazırlıyor, görüş veriyor ve önerilerde bulunuyorlar. Ana akım medya kuruluşları, gazeteler, televizyonlarsa söz konusu kuruluşların uzmanlarına, yazarlarına platform sağlıyorlar.
Bu uzmanlar, stratejistler “Kompleks”in çıkarları doğrultusunda kamuoyu oluşturma ve karar alma mekanizmalarını etkilemek konusunda iyi iş çıkarırlar. Öte yandan bu uzmanlar “Kompleks”e büyük bütçeler, projeler kazandırırken, ABD’nin küresel askeri stratejisinin şekillenmesinde de önemli rol oynarlar.
Askeri-Endüstriyel Kompleks’in bileşenleri olan büyük silah şirketlerinin lobiciliği, sadece Amerikan iç politikası değil, aynı zamanda uluslararası ilişkiler üzerinde de önemli bir etkiye veya nüfuza sahiptir. Diğer yandan bu şirketler, yabancı hükümetlerle yapılan savunma anlaşmalarında ve silah satışlarında da etkin bir rol oynuyorlar. Lobileri bu konularda da faaliyet gösteriyorlar.
Savunma sanayi şirketleri, lobi faaliyetleriyle hükümetin askeri stratejilerini ve bütçelerini etkileme kapasitesine sahip. Bu şirketler, ABD Kongresi’ndeki birçok temsilciye kampanya bağışları yaparak siyasi etkilerini güçlendirme yoluna gidiyorlar. Kampanya bağışlarından en büyük payıysa ABD Kongresi’nin Temsilciler Meclisi ve Senato kanatlarındaki “Silahlı Hizmetler Komitesi” üyeleriyle bütçe, tahsisat ve diğer ilgili alt komitelerin üyeleri alıyorlar.
Gordon Adams 1981’de yayınlanan “Savunma Sözleşmelerinin Politikası: Demir Üçgen” başlıklı çalışmasında “Boeing”, “General Dynamics”, “Grumman”, “McDonnell Douglas”, “Northrop”, “Rockwell International” ve “United Technologies” gibi büyük silah şirketlerinin sözleşme faaliyetlerinden, kurumsal yapılarından ve araştırma çabalarından Washington ofislerine, siyasi kampanya katkılarına, hükümet personelinin işe alınmasına ve federal danışma komitelerindeki üyeliklere kadar hükümeti etkileme yollarını ayrıntılı olarak açıklıyordu. Gordon Adams’ın bu kitabı Hükümet ve savunma şirketleri arasındaki ilişkiye dair ilk sistematik çalışma olarak kabul ediliyor.
Gordon Adams kitabında hükümet yetkilileri, Federal ve Eyaletler yasama organları ile askeri-endüstriyel şirketler arasında karşılıklı özel fayda sağlayan ilişkiyi “Demir Üçgen” olarak adlandırıyordu. “Demir Üçgen”, özel çıkar grupları, Kongre üyeleri ve bürokrasiler arasında simbiyotik, hatta parazitik nitelikte üçlü bir ilişkiyi içeriyordu. Buna göre askeri şirketlerden seçim kampanyaları için malî katkılar alan yasama organlarının üyelerinin bu şirketlerin dahil olduğu projelere fon verilmesi yönünde oy kullanmaları sağlanıyordu. Bu yüzden Gordon Adams söz konusu kitabında “Demir Üçgen”in daha geniş Kongre ve kamu denetimine tabi tutulabileceği belirli yollar da öneriyordu.
California Üniversitesi’nden Prof. Michael Mann ise “21 Yüzyılda İktidar” başlığıyla Türkçe’ye çevrilen kitabında eyaletlerdeki siyasileri işin içine dahil eden mekanizmayı şu şekilde anlatıyordu:
”Pentagon yeni ve büyük bir askeri program önerdiğinde, kasten olabildiğince farklı eyaletler ve kongre bölgelerindeki araştırma, üretim ve karargah tesislerine dağıtıyor. B-2 bombalama uçağı 22 eyalette üretildi. Bu da daha fazla oy demek.”
“Opensecrets.org”da 3 Mart 2023’te yayınlanan yazısında araştırmacı Taylor Giorno ise “Silahlı Hizmetler Komitesi üyeleri 2022 döneminde savunma sektöründen 5,8 milyon dolar aldı” başlıklı yazısında silah şirketlerinin ABD Kongresi’ndeki Silahlı Hizmet Komitelerinin üyelerinin siyasi kampanyalarına yaptıkları bağışları listeliyordu.
Buna göre silah şirketlerinin bağışlarından en fazla yararlanan siyasetçiler bu komitelerin üyeleri ve başkanlarıydı. Komitelerin bağış alan Başkanlarının ve üyelerinin öncelikleriyse savunma harcamalarında hiçbir kesinti olmamasını sağlamak.
Taylor Giorno’nun verdiği bilgilere göre 2022 seçim döngüsü boyunca savunma şirketlerinden yapılan kampanya bağışlarının en önemli kısmı yıllık savunma bütçesini oluşturmakla görevli Temsilciler Meclisi ve Senato’daki Silahlı Hizmetler Komitelerinin toplam 84 üyesine gitmişti.
Hiç kuşkusuz savunma şirketleri bu bağışların karşılığını fazlasıyla alıyorlar. Brown Üniversitesi’nin Savaş Maliyetleri Projesi‘ne göre, Pentagon bütçesinin büyük kısmı “Lockheed Martin”, “Raytheon”, “Boeing”, “Northrop Grumman” ve “General Dynamic”e gidiyordu. 2016’dan 2021’e kadar bu Beş Büyük şirket, Federal Hükümet ve Savunma Bakanlığından 765 milyar dolardan fazla gelir elde etti.
Her seçim döneminde savunma şirketleri çoğu Cumhuriyetçi, geri kalanıysa Demokrat Partili olmak üzere adayların siyasi kampanyalarına yüz milyonlarca dolar bağış yapıyor. Bireysel silah, vergi, enerji ve finans lobilerinin yanı sıra “İsrail lobisi”yle bağlantılı kuruluşların bağışları da hesaba dahil edildiğinde rakamlar daha da büyüyor. Kompleks’in Amerikalı eleştirmenleri bu bağışları Amerikan Demokrasisinin üzerine düşen büyük bir gölge olarak niteliyorlar.
ABD Kongresi’nde çoğu Demokrat olmak üzere az sayıda siyasetçi savunma harcamalarında kesintiye gidilmesi gerektiğini savunuyorlar. Ana akım Merkezci Demokratlardan farklı olarak yeni kuşak Demokratlar lobilerden, şirketlerden ve kişilerden gelen yüklü bağışların sınırlandırılmasını istiyorlar. ABD Kongresi’nde kilit liderlikler ve komiteler üzerinde etkili olan Cumhuriyetçilerle Merkezci Demokratlarsa bu bağışlardan son derece mutlular. Bu yüzden kampanya bağışlarının sınırlandırılmasına ilişkin çağrılar, girişimler akamete uğruyor.
Diğer yandan ABD’nin İsrail ve Ukrayna ve Tayvan’a yaptığı silah yardımları da Amerikalı vergi mükellefleri tarafından karşılanıyor. Bu silahların bir kısmı ABD’nin ulusal stoklarından sağlanırken daha büyük bir kısmı büyük silah şirketleri tarafından tedarik ediliyor. Dolayısıyla bütün bu silahlar için harcanan para dönüp dolaşıp yine “Askeri-Endüstriyel Kompleks”in kasalarına giriyor.
ABD Başkanı Joe Biden Ukrayna’ya gönderilen silahlarla ilgili olarak yaptığı bir konuşmada Amerikan silah endüstrisine övgüler yağdırarak “Tıpkı II. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, bugün vatansever Amerikalı işçiler demokrasi cephaneliğini inşa ediyor ve özgürlük davasına hizmet ediyor” diyordu.
4 Temmuz 1821’de yaptığı konuşmada “Amerika yok edilecek canavarlar aramak için yurtdışına gitmemelidir” diyen ABD’nin 6. Başkanı John Quincy Adams’e atfen kurulan “Quincy Devlet Sorumluluğu Enstitüsü”nün( Quincy Institute for Responsible Statecraft) ünlü isimlerinden William D. Hartung ise Biden’ın “Kompleks”e övgüler yağdırmasını eleştirerek şöyle diyordu:
“ABD silah endüstrisini “demokrasinin cephaneliği” olarak övmek, güvenliğimizin baltalandığı ve vergi dolarlarımızın boşa harcandığı sayısız yolu gizler. Askeri-Endüstriyel Kompleks’i romantikleştirmek yerine, onu daha fazla demokratik kontrol altına almanın zamanı gelmedi mi?”
“Askeri-Endüstriyel Kompleks”e karşı Amerikalılardan çok dikkatli olmalarını isteyen ABD Başkanı Dwight Eisenhoower’ın izinden giden “Güvenlik Politikası Reform Enstitüsü’nün(Security Policy Reform Institute) kurucu ortaklarından Stephen Semler’ın dediği gibi yıllık askeri bütçe, silah endüstrisinin can damarıdır, altın yumurtlayan tavuğudur. Bu özellikle en büyük askeri müteahhitler için geçerlidir. Semler 2022’de “Lockheed Martin şirketi”nin gelirinin Yüzde 72’sini hükümet sözleşmelerinden elde ettiğini belirtiyordu.
Stephen Semler’ın “Responsible Statecraf”ın web sayfasında 18 Aralık 2023’te yayınlanan yazısının başlığıysa “Sektörden para alan politikacılar askeri bütçeyi artırdı. Savunma Yetkilendirme Yasası’na(NDAA) oy veren milletvekilleri ve senatörler müteahhitlerden sırasıyla dört ve beş kat daha fazla para aldı” şeklindeydi.
Semler yazısında “2024- Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası” için oy kullanan 428 Kongre üyesinden Silahlı Hizmetler Komitesi Başkanı Mike Rogers ve Savunma Tahsisatları Alt Komitesi Başkanı Ken Calvert, üye Adam Smith ve Rogers’ın yardımcısı üye Rob Wittman’ın askeri müteahhitlerce yapılan kampanya bağışlarında ilk sıralarda yer aldıklarını vurguluyordu.
2021, 2022 ve 2023 yıllarında yapılan anketlerde halkın çoğunluğunun savunma bütçesinin daraltılmasını istediğine dikkat çeken Stephen Semler yazısını şu cümlelerle noktalıyordu:
”Halkın duyguları ile seçkinlerin davranışları arasındaki bu kopukluk, silah endüstrisi bağışlarının rolünü açıklığa kavuşturuyor. Askerî müteahhitler politikacılardan sadece oy istemiyorlar, onlardan kamuoyunu reddetmelerini de istiyorlar. Kongre’deki pek çok kişi de bunu memnuniyetle karşılıyor.”
* Gordon Adams’ın Silah lobisi, AD Kongresi ve Bürokrasi arasındaki özel çıkar ilişkisini “Demir Üçgen(The Iron Triangle)” olarak niteleyen bir konuşması için aşağıdaki linkten yararlanılabilir.
https://www.youtube.com/watch?v=M43lLAYvPrw
Gordon Adams – The Iron Triangle and the Governmental Politics of National Security – 1984