Andrew Feinstein: ‘Almanya’nın Silahlanması Askeri Keynesçilik’

Almanya’nın uluslararası silah ticaretindeki rolü, Avrupa’daki yeni militarizasyon dalgasının nedenleri ve Almanya’nın İsrail’e silah ihracatı üzerine Andrew Feinstein ile söyleşi.
Ağustos 12, 2025
image_print

german-foreign-policy.com, Alman silah üreticilerinin uluslararası silah ticaretindeki rolü, Avrupa’da yükselen yeni militarizasyon dalgası ve Almanya’nın İsrail’e silah ihracatı hakkında Andrew Feinstein ile görüştü. Güney Afrika’da Afrika Ulusal Kongresi (ANC) milletvekilliği yapmış olan Feinstein, küresel silah ticaretine özel bir odakla büyük yolsuzluk, kurumsal suistimal ve militarizm üzerine araştırmalar yürüten kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan Shadow World Investigations’ın yönetici direktörüdür. Feinstein, “The Shadow World: Inside the Global Arms Trade” (Londra 2011), “Indefensible: The Seven Myths That Sustain the Global Arms Trade” (Londra 2017) ve “Monstrous Anger of the Guns. How the Global Arms Trade is Ruining the World and What We Can Do About It” (Rhona Michie ve Paul Rogers ile birlikte, Londra 2024) gibi kitapların yazarı veya editörüdür.

german-foreign-policy.com: Alman silah sanayii, Lockheed Martin, BAE Systems ya da Dassault gibi devasa ve uluslararası düzeyde çok tanınan silah şirketlerine sahip değil. Buna rağmen Almanya, uzun yıllardır dünyanın en büyük beş silah ihracatçısından biri olmayı sürdürüyor. Alman silah sanayiinin küresel önemini nasıl tanımlarsınız?

Andrew Feinstein: Alman silah sanayii iki temel nedenden dolayı önemlidir. Birincisi, bazı şirketlerin önemli üreticiler olmasıdır. Rheinmetall, ThyssenKrupp – bunlar küresel silah ticaretinde büyük oyunculardır. Bu konuda hiçbir şüphe yok. İkinci neden ise elbette Almanya’nın Avrupa’daki rolüdür. Almanya, AB içinde öylesine baskın bir güçtür ki, askeriye, silah ticareti ve savunma harcamalarına dair yaklaşımı, AB’nin geneli ve Birliğin alacağı tutum açısından son derece belirleyici bir öneme sahiptir.

Buna ek olarak, silah ticaretinin İkinci Dünya Savaşı sonrasında nasıl evrildiğini anlamak da önemlidir. Açıkça söylemek gerekirse, Amerika Birleşik Devletleri dünyanın en büyük silah üreticisidir. ABD’nin, Avrupa şirketlerine kıyasla ölçek ekonomisi (economies of scale) bakımından ciddi bir avantajı vardır; çünkü Lockheed Martin gibi herhangi bir Amerikan şirketi, ürettiği her ne olursa olsun bunun çok büyük kısmını Pentagonun satın alacağını bilir. Dolayısıyla, yurtdışına yapılan satışlar, gezegendeki en büyük silah alıcısı olan Pentagon’un alımlarına ek olarak gerçekleşir. 1950’lerden, 60’lardan, 70’lerden ve hatta belli ölçüde 80’lerin başına kadar, Amerikalılar silah ticaretinde yolsuzluk yapıyorlardı; ancak bu durum, Yurt Dışı Yolsuzluk Uygulamaları Yasası (Foreign Corrupt Practices Act) ile sona erdi. Şimdi Trump bu yasayı yürürlükten kaldırdı; bunun ne gibi etkileri olacağını görmek kesinlikle ilginç olacak.

gfp.com: Avrupalı silah üreticileri farklı bir konumda…

Feinstein: Kesinlikle öyle. Avrupalıların, Amerikalılarla aynı kalitede ekipmana sahip olmamaları ve Amerikalıların sahip olduğu ölçek ekonomisi avantajlarından yoksun olmaları nedeniyle, Avrupa’daki üreticiler rüşvet ve yolsuzluğa daha yatkın olmuştur. Alman silah sanayii bunun gerçekten tipik bir örneğidir. Kendi ülkem olan Güney Afrika’da bile, Alman şirketleri son derece yolsuz bir anlaşmaya dahil oldular. O anlaşma, genç demokrasimizin bozulduğu noktaydı.

Alman üreticiler, çeşitli nedenlerle İsrail’in kilit tedarikçileri hâline gelmiştir. İsrail ile yapılan silah anlaşmaları yolsuzluk olmadan gerçekleşmez. Suudi Arabistan da başka bir büyük müşteri; silah ticaretlerinde devasa rüşvetler talep eder ve Rheinmetallin en büyük müşterilerindendir. Hatta Rheinmetall, diğer pek çok şirketin de ötesine geçerek, Suudi Arabistan Askeri Endüstrileri (SAMI) başta olmak üzere Suudilere, kendi silahlarını üretebilecekleri fabrikalar kurma konusunda yardımcı olmuştur.

Bu da şu anlama gelir: Almanya, yıllardır Yemen savaşına bulaşmış olan Suudi Arabistan gibi ülkelere, fiilen her türlü ihracat kontrol düzenlemesini aşmaları için yardım etmektedir. Sonuç olarak, silah ticareti giderek daha kanunsuz bir hâle gelmiştir.

gfp.com: AB’nin şu anda planladığı silahlanma sürecine ya da Almanya’nın Bundeswehr’i Avrupa’nın en güçlü konvansiyonel silahlı kuvvetine dönüştürme hedeflerine baktığınızda, bu durum Alman silah sanayii açısından ne ifade ediyor?

Feinstein: Alman silah sanayii için muazzam bir kazanç anlamına geliyor. Tüm bu militarizasyon meselesi – en baştan başlayalım. Ben ve meslektaşlarım “Indefensible” (Savunulamaz) adlı bir kitap yayımladık. Kitabı okursanız şunu göreceksiniz:

  1. Savunma harcamalarının artması bizi daha güvende kılmaz. Hatta tam tersine, bunun tamamen zıt bir etkisi olabilir.
  2. Savunma harcamalarının artması ekonomilerimiz üzerinde yük oluşturur – sadece ekonomik büyümeyi değil, istihdam yaratımını da yavaşlatır, çünkü bu kadar az sayıda iş yaratmak için inanılmaz derecede pahalı bir yoldur.

Dolayısıyla, bu yeniden silahlanmanın veya militarizasyonun ekonomik etkisi olumsuz olacaktır.

Ulusal güvenlik ve savunma açısından da, mevcut militarizasyon kayda değer bir fark yaratmayacaktır. Neden böyle söylüyorum? Şöyle açıklayayım: Gelin sadece bir örneğe bakalım – F-35 savaş uçağı, bugüne kadar üretilmiş en pahalı silah sistemi. Amerikan vergi mükellefleri bu saçma uçağın üretimi için üç trilyon dolardan fazla para harcadı. Havacılık mühendislerine ve ABD Savunma Bakanlığı Genel Müfettişi’ne göre, bu uçak kötü bir uçak.

Yani, yeni savunma bütçemizden milyarlarca doları, aslında bizi daha güvensiz kılan kötü ekipmanlara harcıyoruz. Bence tüm bu militarizasyonun temelinde, Batılı hükümetlerin artık ekonomilerini nasıl büyüteceklerini bilmemeleri yatıyor. Ekonomilerimiz ölümcül bir çöküş içinde. Bunun nedeni olarak, neoliberal kapitalizmin yanlış varsayımlar üzerine kurulu olması ve artık işe yaramaz hâle gelmesini görüyorum. Şu anda Batılı hükümetlerin ekonomilerimizi büyütmek için denedikleri şey, aslında askeri Keynesçilik (Military Keynesianism).

gfp.com: Yani, asıl nedenin Rusya korkusu olduğuna inanmıyor musunuz?

Feinstein: Bakın, esas mesele yeniden silahlanma için nasıl bir ortam yaratılacağıdır. Bunun için bir düşman inşa etmeniz gerekir. Elbette, Putin bu konuda Ukrayna’yı yasa dışı işgal ederek oldukça “yardımsever” davrandı. Ancak bugün Putin’in Avrupa için bir tehdit olduğu fikri… Geçenlerde Britanya’da çok kıdemli bir eski general medyada çıkıp “beş yıl içinde Rusya Britanya’yı işgal etmeye çalışacak, bu yüzden buna hazırlıklı olmalıyız” dedi. Herhangi bir jeopolitik ya da stratejik analiz açısından bu tamamen saçmalıktır. Neden mi? Çünkü Ukrayna, Putin için tam bir felakete dönüştü. Beklediğinden çok daha fazla asker kaybetti. Bu savaş ona öngördüğünden çok daha pahalıya mal oldu. Rus ekonomisi durgunluk içinde. Putin’in siyasi itibarı büyük darbe aldı. Rusya’nın ne ekonomik kaynakları ne askeri kapasitesi var ve Putin’in yeni bir saldırı başlatacak siyasi sermayesi de yok. Rusya’nın Almanya’yı, Britanya’yı ya da başka bir ülkeyi işgal edeceğini düşünmek, en ufak bir incelemeye bile dayanmaz. Bu tamamen birer mittir. Bu birinci nokta.

İkinci olarak, anlaşılması gereken çok önemli bir şey daha var: Militarizmin ekonomisi, silah ticaretinin doğasında olan ekonomi, politikacılarımıza ve siyasi sistemlerimize fayda sağlıyor. “The Shadow World” adlı kitabımda incelediğim vakalara bakarsanız, Helmut Kohl en belirgin örneklerden biridir. O ve Franz Josef Strauß, siyasi partilerini yasal ve yasa dışı silah anlaşmalarının bir kombinasyonu aracılığıyla fiilen finanse ettiler. Neden yasa dışı silah anlaşmaları diyorum? Çünkü bazen bir ülkenin silaha acil ihtiyacı olur ve o zaman inanılmaz yüksek bir fiyat talep edebilirsiniz. Peki böyle yüksek fiyatlar talep ettiğinizde ne artar? Ödenen rüşvetin yüzdesi ve miktarı. Almanya’dan kaçmak zorunda kalan ve uzun yıllar Kanada’da yaşamış olan Karlheinz Schreiber adında bir silah tüccarı vardı. Sonunda Almanya’ya geri döndü ve çeşitli vergi kaçakçılığı suçlarından suçlu bulundu. Ancak Almanya’da sürekli ve çok sayıda yolsuz silah anlaşması yapılmasına rağmen bu tür olaylar nadiren yaşanır.

gfp.com: Yani, Alman siyasi partileri silah anlaşmalarındaki rüşvetten faydalanıyor mu?

Feinstein: “The Shadow World” adlı kitabımda yazdığım gibi, Schreiber sadece CDU’ya ve onun Bavyera’daki kuzeni Strauss’un partisi CSU’ya değil, aynı zamanda bu iki siyasetçiye şahsen de para sağladı. Zaten Kohl’un ölümünden iki gün önce, birileri onu yolsuzlukla suçlarsa dava açacağını haykırmasının nedeni de buydu. Ama gerçekte kimseyi dava edemedi, çünkü derin yolsuzluğuna dair o kadar çok kanıt vardı ki. Ve olağanüstü olan şu: Bu yolsuzluk, Almanya’nın siyasi sisteminin tam merkezinde yer alıyor – tıpkı Birleşik Krallık’ta ve Avrupa’nın pek çok yerinde olduğu gibi.

Angela Merkel bunu çok daha akıllıca yaptı; tıpkı diğer her şeyi Kohl’dan daha akıllıca yaptığı gibi. Görev süresi boyunca silah şirketleri, resmi yolsuzluk sınırının altında kalacak şekilde daha küçük miktarlarda bağışlarda bulundu. Kohl ve Strauss’un aksine, Merkel’in kişisel olarak para aldığını sanmıyorum. Buna dair hiçbir kanıt görmedim.

Ama şu gerçek: Büyük silah anlaşmaları, Batı’daki siyasi sistemlerimizi gerçekten besliyor. Amerikalı gazeteci Greg Palast’ın şu sözü burada tam yerini buluyor: “Paranın satın alabileceği en iyi demokrasiye sahibiz.” Bu sistemi sürdürebilmek için sürekli yeniden silahlanma gerekir. 11 Eylül sonrasında da böyle oldu. Bunun için bir bahane gereklidir ve Ukrayna da bu amaçla bir bahaneye dönüştürülmüş durumda.

Gerçek şu ki, eğer Almanya’nın Gazze’deki soykırımda oynadığı vahim rolü hesaba katarsak – gerçekten silah harcamalarının Almanya’da azalması gerekir, hem de hızla. Çünkü Almanya, tıpkı birçok Batılı ülke gibi, dünyanın ilk canlı yayınlanan soykırımına aktif şekilde katılarak kendini utanca boğmuştur. Bu durum, militarizme olan yaklaşımımızı ve Alman ordusuna ne kadar para harcandığını doğrudan etkilemelidir.

gfp.com: Gazze demişken – İsrail genel olarak silah ithalatına, özel olarak da Almanya’dan yapılan silah ithalatına ne ölçüde bağımlı?

Feinstein: Elbette İsrail silah ithalatına büyük ölçüde bağımlı. Örneğin, aralarında Britanya ve Almanya’nın da bulunduğu F-35 koalisyonunu ele alalım. Britanya, her F-35 uçağının %15’ini üretiyor. Gerçek şu ki: Hizmete girmiş bir jet için parça üretimini durdurursanız, o jetin kullanımıyla ilgili hemen bir sorun ortaya çıkar, çünkü bu parçalar elbette değiştirilmek ve bakımdan geçirilmek zorundadır. Bir silah anlaşması yapıldığında – diyelim ki bu parçalardan bazıları için – tedarikçi, alt yüklenici olduğu sistemin bakımından sorumlu olur. Bir ülke bu parçanın teslimatını durdurduğunda, tüm sistemi sekteye uğratabilir.

Ayrıca, Almanya’nın İsrail için ürettiği her şeyi İsrail’in başka bir yerden tedarik edebileceği iddiası da tamamen saçmalıktır. Nedenini size açıklayayım. Diyelim ki Batı yarın İsrail’e silah ambargosu uygulamaya karar verdi ve İsrail askeri teçhizatını başka bir yerden temin etmek zorunda kaldı. Çok fazla seçeneği yok – belki Rusya, belki Çin. Farz edelim ki İsrail yönünü Rusya ve Çin’e çevirdi. Sorun şu: İsrail’in tüm askeri altyapısı Amerika, Batı Avrupa ve Birleşik Krallık’tan gelen bileşenlerle inşa edilmiştir. Çin ya da Rusya’dan gelen parçaları, elinizdeki Batı menşeli sistemlere entegre edemezsiniz. F-35, F-15 veya F-16 gibi Batılı jetlerde kullanılan mühimmatları, füzeleri ya da bombaları Rus üretimiyle değiştiremezsiniz. Her şeye baştan başlamanız, donanımınızı ve altyapınızı yeniden inşa etmeniz gerekir. Bu da onlarca yıl alır.

Dolayısıyla, “İsrail’e silah ihracatını durdursak bir etkisi olmaz” düşüncesi yanlıştır. ABD ve Batı Avrupa bu soykırımı yarın durdurabilir.

gfp.com: Ama bunu yapmıyorlar.

Feinstein: Ne yazık ki bunu yapacak bir siyasi irade yok. İsrail tarafından katledilen 60.000’den fazla insanın sorumluluğu, İsrail ordusu kadar ABD’nin, Birleşik Krallık’ın, Almanya’nın ve diğer Avrupa ülkelerinin de üzerindedir. Biliyor musunuz, bana göre bu en azından Almanya’nın üçüncü soykırımı. Bir ülkenin kendi tarihinden bir şeyler öğrenmesini beklersiniz. Ama Almanya bunu yapamıyor gibi görünüyor.

Bunu en açık biçimde gösterdiği yer ise, Gazze’deki soykırıma karşı çıkan Almanya’daki Yahudilere karşı sergilediği tavır. Bunu özellikle belirtmeliyim: Bir Yahudi olarak ve bir Holokost’tan sağ kurtulan birinin oğlu olarak, bu durumu kesinlikle iğrenç buluyorum. Almanya’da, İsrail’in Gazze’de yaptıklarına karşı çıktıkları için Yahudilerin polis tarafından dövüldüğünü görmek beni derinden sarsıyor. Almanya’nın, önceki soykırımın mağdurları olarak gördüğü bazı insanların işlediği başka bir soykırımı destekleyerek, Holokost’u telafi edebileceğine inandığı tamamen sapkın bir görüşü var. Bu, mantığın ve akıl yürütmenin çarpıtılmasından başka bir şey değil.

Sorunuza dönecek olursak: Almanya ya da herhangi bir büyük silah tedarikçisi İsrail’e silah ambargosu uygularsa, bunun İsrail üzerindeki etkisi derhâl ve yıkıcı olur. Bu yüzden bunu yapmaları gerekir.

Kaynak: https://www.german-foreign-policy.com/en/news/detail/10066

SOSYAL MEDYA