Afet Sonrası Kaos Nasıl Yönetilmeli?

Afet eğitiminin yaygınlaştırılması şart. Çocuk yaştan itibaren afet farkındalığı sağlanmalı. Yerel yönetimler ciddi biçimde denetlenmeli, riskli bölgelerde yapılaşmaya son verilmelidir. Afet senaryoları oluşturulmalı, tatbikatlar rutin hale getirilmelidir. İklim kriziyle mücadele, uzun vadeli planların merkezine alınmalıdır.
Ağustos 1, 2025
image_print

Gökyüzü ağladığında, yalnızca ıslanmayız; ders de alırız.”

 Son yıllarda dünyanın dört bir yanında artan doğa olayları; depremler, seller, fırtınalar ve aşırı sıcaklıklar, insanlığın ne kadar kırılgan olduğunu tekrar tekrar hatırlatıyor. Oysa bu olaylar doğanın olağan bir parçası, ancak onları “felaket” haline getiren çoğu zaman insanın kendisidir: ihmalkârlığı, hazırlıksızlığı ve yanlış kentleşme politikaları.

Depremler: Bilinen Gerçeklere Karşın Süren Kayıtsızlık

Türkiye, iklimi ile jeolojik konumu ve jeomorfolojik yapısı nedeniyle deprem, orman yangını, çığ, fırtına, heyelan, sel gibi doğal afetlerle karşı karşıya kalmaya oldukça yatkındır (Özşahin, 2013). Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de geçmiş dönemlerde ve günümüzde meydana gelen bu doğa kaynaklı afetler büyük bir hasara ve zarara neden olmuştur ve olmaktadır. Yüzyılın afeti olarak nitelendirilen 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremler nedeniyle 50 bin 96 kişi hayatını kaybetmiştir ve 107 bin 204 kişi ise yaralanmıştır (AFAD, t.y.). Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen hasar tespit çalışması sonucuna göre acil yıkılacak, yıkık veya ağır hasarlı kategorilerine giren toplam konut sayısı 518.009 olarak belirlenmiştir.

Binaların %90’ının deprem felaketi riskiyle karşı karşıya olduğu tek ülke Türkiye’dir. Son dönemde yaşanan depremler, Türkiye’nin mevcut konut betonarme yapılarının depreme dayanıklılık konusunda yetersiz olduğunu ortaya koymuştur (Korkmaz, 2009). Görüldüğü gibi Türkiye’de başta depremler olmak üzere birçok doğa kaynaklı afet, can kaybına, yaralanmaya ve maddi hasara neden olmuştur. Bu söz konusu fiziksel, sosyal, ekonomik ve çevresel zararları; hızlı nüfus artışı, yoğun göç, plansız ve denetimsiz yerleşme ve sanayileşme devam ettiği sürece azaltmak da mümkün olmayacaktır. Sonuç olarak Türkiye dünya ülkelerine göre deprem haricindeki doğa kaynaklı afetlerden daha az etkilendiği ancak yine dünya ülkelerine göre deprem ana afet türünden daha fazla etkilendiği veya daha fazla etkilenen ülkeler arasında olduğu söylenebilir.

Tüm bu sonuçlar bizlere Türkiye’nin deprem riskinin azaltılmasına yönelik çalışmalara ağırlık vermesinin gerektiğini göstermektedir. Bununla birlikte diğer afet türlerini de görmezden gelmemek aynı derecede önemlidir.

  (Türkiye özelinde doğa kaynaklı afetlere yönelik bir araştırma, Can Şahan )

Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri bu acı gerçeği tekrar gözler önüne serdi. 50 binden fazla insanın hayatını kaybettiği bu felaket, sadece bir doğa olayı değil, aynı zamanda ihmaller zincirinin sonucuydu. Bilim insanları yıllardır uyarıyor, fay hatları haritalarla gözler önüne seriliyor; ancak yapı denetimi eksikleri, zayıf kentsel planlama ve afet eğitiminin yetersizliği sonucu tablo her seferinde ağırlaşıyor.

Ayrıca ülkemizde her yıl özellikle yaz aylarında artan orman yangınları, sadece doğal hayatı değil, insan sağlığını, ekonomiyi ve yaşam alanlarını ciddi şekilde tehdit ediyor. Bu nedenle yangınlara karşı da bireysel, toplumsal ve kurumsal düzeyde alınması gereken pek çok tedbir var. Ormanlık alanlarda ateş yakmaktan kaçınmak, sigara izmariti atmamak ve farkındalık eğitimi anlatılmalı. Ormanlarla evler arasında koruma bandı bırakılmalı, yangına dayanıklı yapı malzemeleri kullanılmalı, evlerin etrafı temiz tutulmalı ve yangın ekipmanları hazırda bulundurulmalı. Orman alanlarında yapılaşma engellenmeli ve kaçak yapılar kaldırılmalı. Yangınlarla mücadele sadece itfaiye ya da orman müdürlüğünün sorumluluğu değil, hepimizin ortak görevidir. Önlemek, söndürmekten daha kolay ve daha az zararlıdır. “Unutmayalım; bir kıvılcım, binlerce canı yakabilir.”

Seller: İklim Krizi ve Betonlaşmanın Kesişim Noktası

İklim değişikliği, yağış rejimlerini alt üst etti. Kısa sürede yoğunlaşan yağmurlar, altyapısı zayıf şehirlerde sele dönüşüyor. İstanbul, Artvin, Rize ve Şanlıurfa gibi birçok şehir son yıllarda bu durumla yüzleşti. Sorun yalnızca doğa değil; betonlaşmayla yok edilen yeşil alanlar, dere yataklarına kurulan yapılar ve eksik tahliye sistemleri, küçük bir yağışı bile yıkıcı bir olaya dönüştürebiliyor.

Dünyadaki doğal afetler arasında yarattıkları hasar-kayıplar itibarıyla önemli bir yere sahip olan sel felaketi, Türkiye’de can ve mal kaybı açısından depremlerden sonra en fazla hasara neden olan doğal afet türüdür. Meteorolojik afetler arasında ise birinci sıradadır (Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Taşkın Yönetimi, T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Ankara, 2017: 1). Ülkemizde taşkınların oluşumunda üç faktör ön plana çıkmaktadır. Birincisi doğal meteorolojik koşullar, ikincisi jeomorfolojik koşullar (akarsu havzalarının doğal özellikleri) ve üçüncüsü insan müdahalesi ve sosyal faktörlerdir (Arazi kullanımındaki hatalar, bitkilerin yok edilmesi, ormansızlaşma, dere yataklarına yerleşimler, erozyon vb.). Aşırı yağışların sel afetlerine dönüşmesi ise sosyoekonomik faktörlere bağlıdır. (Turgay Akkuş)

Hazırlıksızlık: Bilinç Eksikliği mi, Politika Eksikliği mi?

Toplumların afetlere verdiği tepki, onların bilinç düzeyini ve yönetişim kapasitesini de ortaya koyar. Türkiye’de hala pek çok kişi, evinde deprem çantası bulundurmuyor ya da yaşadığı binanın dayanıklılığını sorgulamıyor. Okullarda afet bilinci yeterince öğretilmiyor. Yerel yönetimlerin çoğunda da afet yönetimi hâlâ kağıt üzerinde kalıyor. Oysa bir afet yaşandıktan sonra yardım toplamak değil, yaşanmadan önce hazırlıklı olmak hayat kurtarır.

Plansız ve Denetimsiz Yapılaşma

Türkiye’de birçok şehir plansız şekilde büyümüş, gecekondu kültürü uzun yıllar boyunca göz yumulmuş ve kaçak yapılaşma yaygınlaşmıştır. İmar aflarıyla hukuksuz yapılar yasallaştırılmıştır. Bu da hem caydırıcılığı ortadan kaldırmış hem de riskli yapıların varlığını sürdürmesine neden olmuştur.

Yetersiz Denetim ve Uygulama Eksikliği

Mevcut yönetmelikler kâğıt üzerinde yeterli olabilir, ancak uygulamada denetimler eksik ve yüzeysel kalmaktadır. Deprem yönetmeliklerine uymayan yapılar inşa edilmesine göz yumulması, riskleri artırmaktadır.

Kısa Vadeli Politikalar ve Popülist Yaklaşım

Doğal felaketlere karşı alınması gereken önlemler uzun vadeli yatırımlar ve planlamalar gerektirir. Ancak siyasi iktidarlar, oy kaygısıyla uzun vadeli değil, anlık ve görünür çözümleri tercih edebiliyor. Örneğin:
İmar barışı, Kent merkezlerindeki riskli alanlara dokunmama

Eğitim ve Farkındalık Eksikliği

Toplumun büyük bir kısmı doğal afetler konusunda yeterli bilgiye ve hazırlığa sahip değil. Okullarda ve kamu kurumlarında afet eğitimi sınırlı kalıyor; halkın büyük kısmı bir deprem çantasının nasıl hazırlanacağını bile bilmiyor.

Afet Sonrası Müdahale Odaklı Sistem

Türkiye’de afet yönetimi daha çok “felaket olduktan sonra müdahale” şeklinde işliyor. Oysa modern afet yönetimi, risk azaltımı ve hazırlık aşamalarına daha çok önem verir.

Rant Odaklı Şehircilik Anlayışı

Şehir planlamasında doğal afet riskleri yerine ekonomik getirisi yüksek alanlara odaklanılıyor. Dere yataklarına, fay hatlarına yakın bölgelere dahi inşaat izinleri verilebiliyor.

Kurumsal Dağınıklık ve Koordinasyonsuzluk

AFAD gibi kurumlar önemli işler yapsa da, yerel yönetimlerle ve diğer kamu kurumlarıyla koordinasyon yetersiz kalabiliyor. Kurumlar arası yetki karmaşası, hızlı ve etkili müdahalenin önüne geçiyor.

Bilim İnsanlarının Uyarılarının Göz Ardı Edilmesi

Uzmanlar yıllardır Marmara Depremi, sel ve yangın risklerine karşı uyarılarda bulunuyor. Ancak bu uyarılar çoğu zaman siyasi, ekonomik veya bürokratik engellere takılıyor.

Türkiye, jeolojik ve iklimsel yapısı gereği doğal afetlere açık bir ülkedir. Ancak afetleri kader değil, riskleri yönetilebilir olaylar haline getirmek mümkündür. Bunun için:

Siyasi kararlılık, bilim temelli planlama, kamuoyu baskısı, eğitim ve denetim şart.

Çözüm Nerede?

Afet eğitiminin yaygınlaştırılması şart. Çocuk yaştan itibaren afet farkındalığı sağlanmalı. Yerel yönetimler ciddi biçimde denetlenmeli, riskli bölgelerde yapılaşmaya son verilmelidir. Afet senaryoları oluşturulmalı, tatbikatlar rutin hale getirilmelidir. İklim kriziyle mücadele, uzun vadeli planların merkezine alınmalıdır.

Sonuç

Doğa olaylarını felakete dönüştüren biziz. Plansız şehirler, denetimsiz yapılar, yetersiz eğitimler ve unutkanlık… Her felaket sonrası “bir daha olmayacak” diyoruz, ama aynı hatalar tekrarlanıyor. Gerçek değişim; farkındalıkla, bilimle, kararlılıkla mümkün. Aksi halde doğa değil, biz kaybeden oluruz.

Sevranur Yetkin

Sevranur Yetkin
Araştırmacı yazar, müzisyen. haber10, ezcümle ve yarın dergilerinde yazıları yayınlandı. Halen yazı ve müzik çalışmalarına devam ediyor.Evli ve 1 çocuk sahibi

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.