Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), Suriye iç savaşının başlangıcından bu yana, özellikle İdlib’deki Kurtuluş Hükümeti döneminde önemli bir evrim geçirdi. Cihat yanlısı genelde selefi akıma hâkim küresel cihat anlayışına sahip bir özden gelen HTŞ, zamanla askeri bir gücün ötesine geçerek İdlib ’teki isyancı yönetişim deneyimi ile bir yönetici aktör haline geldi.
Bu dönüşüm, yalnızca askeri stratejilerle değil, aynı zamanda sivil yönetim, azınlıklarla ilişki, iç muhalefetle mücadele ve dış ilişkiler gibi unsurları da kapsayacak şekilde gerçekleşti. HTŞ, İdlib bölgesinde kurduğu Kurtuluş Hükümeti ile kamusal alan oluşturmaya çalıştı ve bunda kısmen başarılı oldu. Genel bir yasa bağlayıcılığından çok HTŞ’nin ideolojik formasyonuna yakın bir genel geçer kabullenilmiş hukuk üzerinde inşa edilen bu kamusal alanın gerçekleştirilmesi sırasında HTŞ rejim ve Türkiye destekli Suriye Geçici Hükümeti alanlarından daha ilerde bir belediye ve güvenlik hizmeti sunarak savaş sahalarında geniş kitlelerin birincil ihtiyaçlarına cevap vermeyi başardı.
HTŞ’nin yönetim modeli, sivil yönetim ile askeri denetimin bir karışımını karakterize etmektedir. İdlib’te İslam hukukunu sivil hukuki ilkelerle entegre eden bir karma mahkeme sistemi kurmuş olsa da resmi bir anayasaya veya seçilmiş bir yasama organına sahip değildi. Yönetim, HTŞ’nin temel hizmetler ve altyapı üzerinde kontrolü sürdürdüğü kararname ile yürütülmekteydi.
Örgütsel dönüşüme rağmen HTŞ, önemli zorluklarla da karşı karşıya kaldı. Ekonomik koşullar, siyasi baskılar ve daha fazla hesap verebilirlik talepleri nedeniyle İdlib’in çeşitli yerleşimlerimde geniş çaplı protestolar yaşandı. Göstericiler, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını ve yaşam standartlarının iyileştirilmesini talep ediyordu. Bu durum diğer muhalif alanlar ve Esed rejimi bölgesindeki temel taleplere nazaran daha ileri bir talep noktasına işaret ediyordu.
Daha geniş şekilde ele alınacak olan HTŞ’ye bağlı Kurtuluş Hükümeti’ni ve isyancı yönetişimin nasıl bir odağa dönüştüğünü anlamak için örgütün değişim sürecini ve çok katmanlı şekilde toplumla arasındaki ilişkiyi nasıl yeniden düzenlediğini görmek gerekiyor.
HTŞ ve Yönetim Dönüşümü
HTŞ, ilk yıllarında El Kaide ile bağlantılı bir grup olarak, radikal bir ideolojiye dayanan faaliyetlerde bulunmuştu. Ancak 2016 yılında bu ideolojiden uzaklaşmaya başlamış ve İdlib’deki gücünü konsolide etmeye yönelik adımlar atmıştır. Bu evrim, Suriye Kurtuluş Hükûmeti’nin (SKH) kurulmasıyla somutlaşmıştır. SKH, bölgedeki temel yönetim organı olarak, sağlık, eğitim ve altyapı gibi hayati hizmetlerin sağlanmasını üstlenmiş, aynı zamanda HTŞ’nin uluslararası alanda daha ılımlı bir imaj yaratmasına olanak tanımıştır.
HTŞ’nin yönetim anlayışı, askeri denetimle sivil yönetimi birleştiren bir yapıya sahiptir. Grup, İslam hukukunu (şeriat) ve sivil hukuk ilkelerini harmanlayan bir mahkeme sistemi kurmuştur. Ancak, bu yönetim modelinin resmi bir anayasası veya halk tarafından seçilmiş bir yasama organı bulunmamaktadır. Bunun yerine, HTŞ’nin yöneticileri kararları alıyor ve altyapıyı kontrol ediyordu.
Bu 2016 yılına kadar olan HTŞ öncülü örgütsel mekanizma ve örgütün üzerine kurulduğu emirlik iddiasından ciddi bir kopuşu, ideolojik olarak da örgütün yönetici zihin yapısının değişimine işaret eden çok temel bir gelişmeydi.
Gerek Nusra Cephesi (NC) gerek Şam’ın Fethi Cephesi (ŞFC) süreçlerinde olsun HTŞ öncülü örgüt yapısı ve yöneticileri Suriye’deki amaçları ile ilgili El Kaide tılmizli olarak bir emirlik, asli ve yer yer sert yorumlara dayalı bir şeriat sistemine atıf yaparken 2016 yılından sonra başlayan ve ardından SKH’nin kurulması ve gelişmesi sürecinde HTŞ daha pratik süreçlere odaklandı.
NC ve ŞFC süreçlerinde otokratik bir militarist yapıya dayalı hedef betimlemeleri yapan örgüt yöneticileri pratik süreçlerde sivil taleplerin can yakıcı gerçekliği ile yüzleştikçe hem asker hem yönetici olamayacaklarını fark ettiler. HTŞ’nin en üst düzey kadrolarından biri bu durumu şöyle açıklıyor:
“Yol yapıp, su borusu döşeyip, polis hizmeti sunup, okul dikip boyayıp ribata (nöbete) gidemezsiniz. Birinden biri eksik kalıyordu. Belediye hizmetini, eğitimi, alt yapıyı birileri yapmak zorundaydı. İnsanlara ekmek, ev, okul, elektrik, su vermediğiniz zaman ‘biz sizin için cihat ediyoruz’ demenin beklediğimiz karşılığı vermediğini anladık. Bunu sivil ve yapabilecek kişilere devrettik.”
Eğitim, sağlık, güvenlik gibi temel alanlarda sivil adımlar atmasına rağmen HTŞ’nin İdlib ‘teki yönetimi askeri ve sivil yönetim arasındaki sınıflandırmayı tam anlamı ile gerçekleştiremedi. Ancak iki kısım – asker ve sivil – entegrasyonu büyük oranda başardı. Bu model, toplumu kısmi bir şekilde yönetime katmasına rağmen, HTŞ karar alma süreçlerinde ciddi merkeziyetçi yapısını korudu. Bu bir savaş örgütü için kaçınılmazdı.
Ancak bu duruma rağmen HTŞ askeri formasyonunu ve sivil yönetişim anlayışını değiştirmeye devam etti. Askeri formasyonunu yenilemek için hava gücünü Ukrayna savaşından örnek alarak insansız hava araçları üzerine kurdu. Karadaki gücünü tugaylar ve tümenler olarak düzenli bir orduya yakın olacak şekilde İdlib’teki Askeri Akademi’de verilen derslerle kurmay ve tanzim olarak değiştirdi. Lojistik ve muharip birimler ayrı ekipler olarak kuruldu. Teknolojik gelişmelerle askeri iletişim farklılaştırıldı ve geliştirildi. Bu askeri değişime HTŞ’nin sivil alandaki bakış açısındaki değişim eşlik etti. Bunun en bariz örnekleri ise yönettikleri bölgelerde azınlıklarla olan ilişkileri üzerinden gerçekleşti.
Azınlıklarla İlişkiler
HTŞ’nin azınlıklara yönelik yaklaşımı, grubun cihatçı geçmişi ile güncel yöneticilik stratejileri arasındaki değişi yansıtmaktadır. Geçmişte, HTŞ’nin selefi olan NusraCephesi, Hristiyanlar ve Dürziler gibi dini azınlıkları hedef almış, zorla din değiştirme ve şiddet uygulama gibi yöntemlere başvurmuştu. Ancak son yıllarda HTŞ, lider EbuMuhammed el-Culani’nin yönetimiyle, bu azınlıklara yönelik daha ılımlı bir yaklaşım benimsemeye başladı.
İdlib’te canları yanan Dürziler ile iletişime geçildi. Gasp edilen evleri yenilenerek geri verildi ve resmi olarak özür dilendi. Dürziler Qalb Lawzah köyüne geri dönmeye başladı ve son iki yıldır bu köydeki Dürzi nüfusu eski sayıya yaklaşmak üzere.
HTŞ’nin dönüşüm döneminde Hristiyanlar ve Dürziler için güvenlik garantileri verildi. Dürzilerde olduğu gibi daha önceki olaylarda sahiplerinden alınan mülkler geri verildi. HTŞ üst düzey yöneticisinin aktardığına göre 100’den fazla ev ve büyük miktarlarda araziler sahiplerine tazminatları ile geri verildi.
Bu konuda en yakın örneklerden biri de Cisr eş-Şuğur’a bağlı Yakubiye kasabasındaki Hristiyanlar 2022 yılında yeniden ayinlerini düzenlemeye başladılar. Bu gelişme HTŞ’nin öncülü olan Nusra Cephesi ve Şam’ın Fethi Cephesi’nden ciddi derecede farklılaştığını gösteren bir duruma işaret ediyordu. Bu aynı zamanda HTŞ’nin askeri yapısının alanını belirlediği ve sivil bir yönetim anlayışı ile toplumla iletişime geçmeye çalıştığının da en kesin kanıtıydı.
HTŞ zamanla gerçekten değişiyordu. Dürziler ve Hristiyanların yanı sıra selefi köklerine rağmen HTŞ’nin kurduğu SKH yönettiği bölgelerde benzerlerinin tersine kadınlara da haklar sağlıyordu. Hemşirelik, öğretmenlik, kreş yöneticiliği gibi alanlarda kadınların etkin varlığı devam ederken kız çocuklarının eğitimi konusunda İdlib’te SKH kaynaklı hiçbir sorun yaşanmadı.
Tüm bu gelişmelere rağmen HTŞ, son yıllarda İdlib bölgesinde iç zorluklarla karşı karşıya kaldı. Özellikle geçmişe atfedilen referanslara dayalı gösterilerde halk ekonomik sıkıntılar, siyasi baskılar nedeniyle geniş çaplı protestolar düzenledi. Bu protestolar, HTŞ’nin daha demokratik bir yönetim anlayışına yönelmesi gerektiğini ortaya koyuyordu. Bu doğrultada talebi okuyan HTŞ yönetimi SKH bünyesinde halkla ilişkiler stratejileri geliştirerek bir Şikâyet Komitesi kurdu. Ardından şiddet içermeyen suçlar ve siyasi tutuklular için genel af ilan etti.
Dış İlişkiler ve Uluslararası İmaj
HTŞ tüm bu süreci içerdeki yönetişim yapılanması ve değişim için olduğu kadar dış ilişkiler alanında da işletmeyi başardı. HTŞ, Esad rejimine karşı bir aktör olarak kabul gören ve 2018’de Türkiye’nin garantör devlet olarak girdiği bölgede Türkiye ile ilişkilerini geliştiren başarılı bir isyancı grup imajı da kurdu. Bu durum HTŞ’nin, uluslararası alanda ‘terörist’ olarak nitelendirilmesiyle çelişse de HTŞ içerde yaptıkları ve dışarıya verdiği mesajla değişimini göstermek ve kendisini terörist olarak etiketleyen metot ve yaklaşımdan uzaklaştığını gösterme stratejisi ile örtüşüyordu. Böylece HTŞ, bölgedeki azınlıklara, kadınlara yönelik açılımlar yaparak alt yapı ve üst yapıda iyileştirmeler gerçekleştirerek ve sivillerin taleplerini dikkate aldığını gösteren fiillerde bulunarak kendisini daha ılımlı bir güç olarak konumlandırmayı başardı.
Sonuç
Heyet Tahrir el-Şam’ın İdlib’deki yönetim evrimi ve Şam’ı ele geçirdikten sonraki açıklama ve yaklaşımları çatışma bölgelerinde isyancı grupların devlet kurma çabalarının zorluklarını ve karmaşıklıklarını net şekilde ortaya koymaktadır. HTŞ, geçmişteki cihatyanlısı kimliğinden uzaklaşmasa da daha fazla devletleşme ve sivil yönetim kurma yönünde önemli adımlar atmış ve bunu yeni hükümet içinde pratik şekilde göstermeye niyetli olduğunu açık şekilde beyan etmiştir. Öyle ki bu yazı kaleme alındığı sıralarda HTŞ yetkilileri kendi aralarında Hristiyanların Noel bayramını resmi tatil ilan edip etmemeyi konuşmaktaydı.
Bu dönüşüm pek çok mikro alanda gerçeklenmiş olsa da Suriye’de 13 yıl süren savaşın bazı tedirginlikleri HTŞ’nin tutumu konusunda bazı güvensizliklere neden olmaktadır. Ancak Şam’da ilan edilen Yeni Suriye Geçiş Hükümeti’nin İdlib’teki HTŞ pratiğini daha kapsayıcı ve olumlayıcı yönde geliştireceği şimdiden görülmektedir. Yani ortada olan takiye değil bir gerçektir.