Tercüme ve Takdim: Cengiz Sözübek
Giriş
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD ile o kadar uzun süredir jeopolitik bir çekişme içinde ki, bunun nasıl başladığını hatırlamak zor: yirmi yıl önce, olaylar Rusya’nın kötü niyetli bir ABD ulusal güvenlik kurumunun ellerinde uğradığı zararla ilgili temel anlatısını şekillendirdi. Eylül 2004’te bir grup Çeçen ayrılıkçı, Kafkasya’nın Kuzey Osetya bölgesindeki Beslan kasabasında bir okulu ele geçirdi. Aralarında 186 çocuğun da bulunduğu yüzlerce kişinin öldüğü saldırının ardından Putin ve güvenlik güçleri başarısız bir kurtarma girişiminden sorumlu tutuldu. Ancak Putin dış aktörleri Rusya’nın algılanan zayıflığından yararlanmakla suçladı.
Geçtiğimiz Ağustos ayında, trajedinin yirminci yıldönümünün hemen öncesinde Putin, o gün çocuklarını kaybeden annelerden bazılarıyla görüşmek üzere Beslan’a gitti. Bu ziyaret bir bakıma sürpriz oldu. Putin yirmi yıl boyunca Beslan’ın yıldönümünü rutin olarak görmezden geldi – başarısızlıklara nadiren dikkat çeker – ve daha önce annelerle kendi topraklarında hiç bir araya gelmemişti. Aslında Kremlin’in internet sitesinde kadınların toplantıda ne söylediklerine dair hiçbir kayıt bulunmuyor. Bunun yerine, çocuklarının ölümünden sorumlu olan aynı karanlık uluslararası güçlerin Ukrayna’da da iş başında olduğuna dair bir Putin nutku dinlediler. Beslan’a yaptığı ziyaretten sadece iki hafta önce Ukrayna silahlı kuvvetleri Putin’in deyimiyle Rusya’nın Kursk bölgesine “neo-Nazi” saldırısı düzenlemişti.
Başka bir deyişle, Putin bu anneleri jeopolitik puan toplamak için sahne malzemesi olarak kullanıyordu. Bu, yirmi yıl önce ciddi bir şekilde benimsediği bir travma tepkisi.
Beslan ile Başladı
Putin’in Beslan kuşatmasının sona erdiği günün ertesinde, 4 Eylül 2004’te yaptığı ulusa sesleniş konuşması muhtemelen kariyerinin en önemli konuşmasıydı. Batılı gözlemciler genellikle bu ayrıcalığı 2007 başlarında Münih’te yaptığı (mezkur konuşmanın tam metni beş gün sonra TSK’nın resmî internet sitesinde de yayımlanmıştı. Putin bu tarihî konuşmasında tek kutuplu küresel sistemden kimsenin memnun olmadığını belirterek adeta “Rusya’ya yeniden soğuk savaş” çağrısı yapmıştı. Putin’in 2007 yılındaki “BM yerine NATO ya da AB’yi koymamıza gerek yok” cümlesi de Trump’ın Amerika’ya biçtiği küresel rolü özetliyordu. – çn) ve NATO’nun genişlemesi konusunda ABD’ye meydan okuduğu ateşli konuşmasına verirler. Ancak Beslan, her yönüyle Münih’e zemin hazırladı ve bugün tanıdığımız Putin’i ve onunla ilişkilendirdiğimiz yönetim felsefesini şekillendirmek ya da en azından ortaya çıkarmak için en fazlasını yaptı.
Televizyonda yaptığı açıklamalar sırasında Putin, iki yıl önce Moskova’daki Dubrovka Tiyatrosu’nda yaşanan rehine krizi sırasında olduğundan daha iyi görünüyordu; daha kontrollü, daha az bitkin görünüyordu. Ağırbaşlı ve kararlı bir şekilde konuştu. Zorunlu keder ve taziye ifadelerinin ardından, konuşması jeopolitik bir hal aldı; bu, o dönemde pek çok dinleyicinin henüz alışık olmadığı bir retorik manevraydı.
Putin, teröristlerin Rusya’yı hedef almasının nedenini, ülkenin Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bir zayıflık dönemine girmesi olarak özetledi. “Biz zayıftık ve zayıflar yenilir” diye açıkladı. Bu, Putin için temel bir ilke haline gelecek olan şeyin benzersiz bir şekilde özlü bir ifadesiydi: asla zayıflığı kabul etme. (“Zayıflık” argümanını daha sonra bölge valilerini atamak için yaratıcı bir bahane olarak kullandı; bu, kendisine daha fazla güç vermede bir kilometre taşı oldu).
Oradan devam etti: “Bazıları bizden kocaman bir parça koparmak istiyor. Diğerleri onlara yardım ediyor. Dünyanın en büyük nükleer güçlerinden biri olan Rusya’nın hâlâ birileri için tehdit oluşturduğunu varsayarak yardım ediyorlar. Dolayısıyla bu tehdit ortadan kaldırılmalıdır. Ve tabii ki terörizm de bu hedeflere ulaşmak için sadece bir araç.”
Geriye dönüp bakıldığında Putin’in mantığı ve kullandığı şifreli dil açıkça görülmektedir. O ve sözcüleri o zamandan bu yana benzer mantığı pek çok kez dile getirdiler. Mart 2024 gibi yakın bir tarihte, İslam Devleti-Horasan’a bağlı teröristlerin Moskova’daki Crocus City Hall konser alanına saldırıp çok sayıda kişiyi öldürmesinin ardından Rus yetkililer olayın arkasında ABD ve onun sözde Ukraynalı müşterilerinin (ABD ile Ukrayna ilişkisini müşteri-satıcı olarak tanımlıyor – çn) olduğunu iddia etti. Ancak yirmi yıl önce bu ima o kadar alışılmadık ve gerçeklikten kopuktu ki (Putin, George W. Bush’un Beyaz Saray’ının teröristlerin çocukları öldürmesine yardım ettiğini ima ediyordu) Washington’daki çoğu insan muhtemelen bağlantıyı kuramadı ya da Putin’in başka bir şeyi kastetmiş olabileceği şüphesiyle ona hak verdi.
Şimdi bildiğimiz gibi, başka bir şey kastetmemişti. Putin’in Beslan’dan çıkardığı ders teröristlerin kendi başlarına hareket etmedikleriydi. Onlar daha çok jeopolitik kukla efendilerinin elindeki oyuncaklara benziyorlar.
Ukrayna’ya girin
Ancak 2004 yılının travmaları Putin için henüz sona ermemişti. Beslan’dan üç aydan kısa bir süre sonra, Ukrayna cumhurbaşkanlığı için tercih ettiği aday Viktor Yanukoviç’in, kitlesel sokak protestolarının baskısı altında, ülkenin yüksek mahkemesi tarafından hileyle lekelenmiş seçiminin iptal edilmesiyle bir başka gerileme yaşadı. Avrupa yanlısı aday Viktor Yuşçenko yeni bir seçim kazandı. Ukrayna’nın Sovyet sonrası ilk halk isyanı olan ve Turuncu Devrim olarak adlandırılan bu olay, Yanukoviç’i hayali zaferi dolayısıyla iki kez tebrik eden Putin’in suratında kişisel bir tokat oldu.
Putin’in Ukrayna cumhurbaşkanı seçimini alaşağı eden Batı yanlısı göstericiler Basayev’in teröristlerinden daha farklı olamazdı, ancak Putin her ikisinin de aynı derecede eylemden yoksun olduğuna karar vermiş olmalı. Yanukoviç’in seçiminin geçersiz kılınmasından sadece üç gün sonra, Putin’in Türkiye’ye yaptığı ilk ziyaret sırasında, şikayet ve aşağılanma duygusu kamuoyu önünde taştı.
Ukrayna’nın geniş çaplı işgalinden bu yana Küresel Güney’deki kitlelere hitap etmek için kullandığı sömürgecilik karşıtı söylemin bir ön gösteriminde, Ukrayna’daki devrimi, ikinci sınıf “yerlilere” nasıl yaşamaları gerektiğini öğreten “kasketli, nazik ama katı bir adamın” hayali eylemlerine bağladı. Eğer bu nankör yerliler kendilerine yapılan muameleyi protesto ederlerse, “Belgrad’da olduğu gibi” bombardımana maruz kalacaklarını söyledi.
Putin’e göre Kiev’in Aralık soğuğuna göğüs geren ve Yanukoviç’in seçimini alaşağı eden sıradan Ukraynalılar, bırakın kendi başlarına hareket etmeyi, prensipleriyle bile hareket edemezlerdi. Beslan teröristleri gibi onlar da Batı’daki efendilerin elinde, Yanukoviç’i destekleyen asi “yerlileri” alt etmek için kullanılan birer araçtı.
2004’ün sonlarındaki krizlerden önce, “halk gücü” Putin’in hoşuna gitmemiş olabilir, ancak Putin buna karşı çıkmaya çok az eğilim gösterdi. 2000’de Sırbistan’da ve 2003’te Gürcistan’daki Gül Devrimi’nde Batı yanlısı halk hareketleri Moskova’nın desteklediği figürlerin devrilmesine neden oldu. Rusya her iki değişimi de ciddi bir şekilde engellemeye çalışmadı. Gül Devrimi’nde ve 2004 başlarında Gürcistan’ın Acaristan bölgesindeki ayrı bir liderlik açmazında Putin, kuşatma altındaki liderleri barışçıl bir şekilde kurtarmak için dışişleri bakanını bile gönderdi.
Beslan saldırısı ve Ukrayna’yı Batı’ya kaybetme ihtimali bir dönüm noktasıydı. Putin’i “halk gücünün” kendisine karşı silah olarak kullanıldığına ikna ettiler.
Rusya’nın Kayıp Fırsatı mı?
Bireylerin devlete ya da devletin yerine geçen yöneticiye itaat etmesi, Rus yönetiminin uzun süredir devam eden bir temel taşıdır. Çar I. Petro ve Josef Stalin, Rusya’da tam da devletin gücünü ve topraklarını diğer her şeyi dışlayarak genişlettikleri için aslanlaştırıldılar.
Stalin bugün internette yapılan anketlerde Rusya’nın en beğenilen tarihi yöneticisi olarak öne çıkıyor, çünkü Nazi Almanya’sına karşı savaşı neredeyse başlamadan kaybettiren askeri komuta kademesindeki tasfiyeye rağmen, onu savunanlar ülkeyi zafer için seferber ettiği konusunda ısrarcı. Kitlesel terör, zorla kolektifleştirme ve kıtlık yoluyla öldürdüğü milyonlar için bir geçiş hakkı elde ediyor çünkü büyük güç rekabeti için geniş, geri kalmış bir ülkeyi tarihsel olarak neredeyse rekor bir sürede sanayileştirdi ve kentleştirdi.
Rusya’ya yönelik bu hükümdar-merkezli bakış açısına elbette nesiller boyu muhalifler ve insan hakları savunucuları ve hatta birkaç Rus liderin kendisi tarafından karşı çıkıldı. Bunu yapan son kişi, 2008-2012 yılları arasında devlet başkanı olarak Stalin tarzı yönetimi hedef alan ve devletin hiçbir hırsının ya da başarısının bireylerin yaşamlarından daha değerli olamayacağını ilan eden Dimitri Medvedev oldu.
2011 yılının sonlarında, Medvedev’in Putin’in yeniden iktidara gelebilmesi için ikinci dönem başkanlık yapmaktan vazgeçmesinin üzerinden üç ay geçmeden Rusya’da büyük protestolar patlak verdi. Protestolar, rejimden faydalanan orta sınıftan pek çok kişinin onurlarına bir hakaret olarak gördüğü seçim hileleri nedeniyle tetiklendi. Protestolar şüphesiz Rusya’nın yeni, daha az yöneticiye bağımlı bir yol izleme şansını kaybettiği duygusundan da besleniyordu. Putin elbette protestocuların kendisinden, manipülatifliğinden ve yolsuzluklarından bıktığına inanamadı. Protestolardan dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ı sorumlu tuttu.
Medvedev’in hümanist söylemi Putin’in başkanlığı ondan geri almasının tek nedeni değildi, ancak kesinlikle katkıda bulundu. Gösteriler zirve yaptı, sonra boyutları küçüldü ve Putin’in Mayıs 2012’deki yemin töreninden bir gün önce sert bir şekilde bastırıldı. Belki de Putin’in karşı çıktığı değerleri destekleme konusunda dersini aldığını göstermek için Medvedev o zamandan beri tam tersi yönde neredeyse karikatürize edilmiş şovenist ve militarist bir kamusal kişiliğe büründü.
Vatandaşlar ve Stratejik Tamponlar
Putin jeopolitiği, bir masanın etrafında oturup ulusların kaderlerine karar veren güçlü adamların ürünü olarak görüyor; başka bir deyişle, gerçekten egemen olan birkaç güçlü adam, tam olarak egemen olmayan daha küçük ulusların kaderlerini belirliyor. Ona göre Ukrayna gibi ülkelerin liderleri ve vatandaşları ya hizaya gelecekler ya da hizaya gelmeyecekler. Putin’in insanları -ister demokrasi protestocuları, ister sivil toplum temsilcileri, ister gerçek teröristler olsunlar- rakip büyük güçlerin elindeki araçlar olarak görmesi, son yirmi yıldır en kritik ve kalıcı kör noktası oldu. Bunun gerçek dünyada da sonuçları var.
Örneğin 2013 sonlarında Viktor Yanukoviç nihayet Ukrayna’nın seçilmiş cumhurbaşkanı olarak görevine başladığında Putin, 15 milyar dolarlık bir kredi karşılığında Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşmasından vazgeçmesi için Yanukoviç’in kolunu bükmenin yeterli olacağını düşündü. Putin, daha sonra Kiev’de patlak veren Euromaidan protestolarının, tıpkı 2004’te olduğu gibi, Putin’in çıkarları uğruna kandırılmaya ve Ukrayna’yı Rusya’nın boyunduruğu altında tutma ısrarına karşı tabandan gelen bir öfkenin ifadesi olduğunu kavrayamadı.
Protestocular Şubat 2014’te Yanukoviç’i Kiev’den kovduğunda Putin bunu sadece Batı’nın hainliğinin bir sonucu olarak yorumlayabildi. O zamandan beri defalarca Yanukoviç’in 2014 sonuna kadar görevde kalmasına izin veren bir anlaşmayı imzalayan Fransa, Almanya ve Polonya dışişleri bakanlarının görevinin protestocuları bir şekilde evlerine göndermek olması gerektiğini öne sürdü. Zaman zaman da dönemin ABD Başkanı Barack Obama’yı protestoları durdurmak için müdahale etmediği için sorumlu tuttu. Yanukoviç ile yapılan anlaşmayı hiçbir ABD temsilcisi imzalamadı ama Putin’in bakış açısına göre Fransa, Almanya ve Polonya gibi Avrupa devletleri tam egemen değiller ve Washington’un emirlerini yerine getiriyorlar. Onları “uydular” olarak adlandırıyor.
Putin’in bireylerin failliğini kavrayamaması, Rusya’nın Kırım’ı yasadışı ilhakı, Ukrayna ihtilafını çözmek için Avrupa’nın aracılık ettiği Minsk anlaşmalarının başarısızlığı ve Şubat 2022’deki tam ölçekli işgal de dahil olmak üzere o zamandan beri olan her şeye zemin hazırladı. Muhtemelen Putin’in Ukrayna’daki tüm zafer teorisi, Ukrayna halkının, Rus birlikleri ortaya çıktığında Ukraynalıların sözde Batılı efendilerini derhal tercih ettikleri Rus efendileriyle değiştirecek kadar irade, irade veya öz saygıdan yoksun olduğu şeklindeki ölümcül derecede kusurlu varsayım üzerine inşa edildi.
Bu bağlamda, Ukrayna’nın Ağustos ayında Kursk’a girmesi yanlış bir hesaplamaydı çünkü Putin’in topraklarını ve orada yaşayan Rusları Ukraynalılara teslim etmeyi çok önemseyeceği ya da bundan çok utanacağı ve rotasını değiştireceği varsayımına dayanıyordu. Oysa Putin ne güçlerini Ukrayna’nın doğusundaki Donbas’ta sürdürdüğü saldırıdan geri çekti ne de işgal altındaki Ukrayna topraklarını Rus toprakları karşılığında pazarlık konusu yapmaya razı oldu. Putin muhtemelen Ukrayna’nın yüzsüzlüğüne özel olarak öfkeliydi; nitekim bu öfkenin bir kısmı Beslanlı annelerle yaptığı görüşmede ortaya çıktı. Yine de Ukrayna, Nazi Almanya’sından bu yana Rus topraklarını zorla işgal eden ilk yabancı devlet oldu ve Rus liderin kamuoyu önündeki tepkisi esasen omuz silkmek oldu. Neden?
Aslında Putin’in seleflerinin çoğu onun tepkisine şaşırmazdı. İnsanların ve bir dereceye kadar üzerinde yaşadıkları toprakların daha büyük bir amaca hizmet ettiğini anlarlardı. Rusya, işgalcilere karşı stratejik bir tampon sağlamak için bu kadar çok toprak elde etti. Putin muhtemelen Stalin’in, Sovyet güçleri Alman işgalcilere karşı gelgiti değiştirip Berlin’e kadar ilerlemeden önce çok daha fazla stratejik tampon kaybettiğini hatırlıyor. Putin için Kursk’un güneyinde stratejik olmayan birkaç yüz kilometrekarelik bir alanı geçici olarak teslim etmek, peşinde olduğu daha büyük misyonla kıyaslandığında hiçbir şey ifade etmiyor. Bölge yeterince cazip değil.
Ayrıca Putin muhtemelen bölgeyi geri alacağından emindi. Uzun vadeli düşünüyor. Yirmi yıl önce Rusya’nın zayıflıklarını geçmişte bırakmaya yemin eden adam, o zamandan beri Stalin’den bu yana devletin iddia ettiği sınırları genişleten ilk Rus ya da Sovyet lideri oldu. Bu bağlamda, Rusya’nın Kursk’taki gerilemesi Putin’in kendi gücüne olan güvenini sarsmaya yetmedi.
Yirmi yıl önce yaşadığı travmaların şekillendirdiği intikamcı ama kendine daha çok güvenen Putin’in, Batı devletçiliğinin alışılagelmiş zorlayıcı araçlarından etkilenmesi pek olası değil. Ekonomik yaptırımlar, barışçıl bir komşuya karşı askeri güç kullanmaya hazır birinin sinirlerini bozmayacaktır. Askeri tesislere ya da Rus rafinerilerine yönelik uzun menzilli insansız hava aracı saldırıları, Batılı vatandaşları rehin almaya ya da kendisine muhalif gördüklerini ölümcül bir şekilde hedef almaya hazır birinin hesaplarını değiştirmeye yetmeyecektir. Rus topraklarını ele geçirmek bile yeterli değil. Kendi vatandaşlarının bile hayatına değer vermeyen biri her zaman rakiplerinden daha kirli oynamaya hazır olacaktır.
Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, Kuzey Kore birliklerinin yardımıyla ya da yardımı olmaksızın Kursk’tan ayrılırsa ya da çıkarılırsa, Putin, övgüyü alacak komutanlar ve diğer devlet yetkilileriyle görüşebilir ya da onları ödüllendirebilir. Muhtemelen Kursk’un tarihine ve 1943’te orada gerçekleşen destansı savaşa atıfta bulunacaktır. Hatta bazı vatandaşlarla da bir araya gelebilir. Ancak bu görüşmeyi yaparsa, bunun nedeni Putin’in “işgal” altında geçirdikleri zaman için herhangi bir pişmanlık duyması olmayacaktır. Bu, onları aşırı ısınmış jeopolitik anlatısında folyo olarak kullanmak olacaktır.
Yazar Hakkında
Chris Bort, Carnegie’nin Rusya ve Avrasya Programı’nda yerleşik olmayan bir akademisyendir. Araştırma odağı Rus dış politika eğilimleridir.
Chris Bort, 2017-2021 yılları arasında Ulusal İstihbarat Konseyi’nde Rusya ve Avrasya’dan sorumlu ulusal istihbarat görevlisiydi (NIO). NIO olarak, Ulusal İstihbarat Direktörü Ofisi için bölge konusunda kıdemli konu uzmanı olarak görev yaptı. Ayrıca 2010-2013 yılları arasında NIO yardımcısı olarak görev yapmıştır. Chris Bort, 1998 yılından bu yana Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nda Avrasya’daki siyasi, sosyal ve dış politika gelişmeleri konusunda uzmanlaşmış bir analisttir ve 2002 yılından bu yana CIA’in Kıdemli Analitik Servisi’nin bir üyesidir. İstihbarat Topluluğuna katıldığı 1981 yılından bu yana çeşitli denetleyici ve analitik pozisyonlarda görev yapmıştır. George Washington Üniversitesi’nden Rus dili ve edebiyatı alanında yüksek lisans, Maryland Üniversitesi’nden lisans derecesine sahiptir ve altı dilde hükümet sertifikasına sahiptir.