Güney Afrika’da Üç Hafta

Türkiye’nin kamu diplomasisi kurumlarının Güney Afrika’daki faaliyetlerinin iki ülke arasındaki ilişkilere sağladığı katkıyı belirtmek lazım. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı’nın faaliyetlerini sürdürmek için Güney Afrika’da ofisleri vardır. Hatta Maarif Vakfı bünyesinde Güney Afrika’da iki okul eğitim veriyor. Türk Hava Yolları uzun zamandır İstanbul’dan Cape Town, Johannesburg ve Durban’a seferler düzenliyor. Bunların hepsi Türkiye’nin Güney Afrika’daki etkisini artırmasına büyük destek sağlayan gelişmeler. Bunların ötesinde, Türk dizileri büyük bir beğeniyle izleniyor. Burada dizileri yayınlayan kanal TurkWood isimlendirmesini kullanıyor ve diziler Türkiye’nin ülkedeki algısına pozitif katkı sağlıyor.
Ekim 18, 2025
image_print

Doç. Dr. Fatih Baritci

Aksaray Üniversitesi İletişim Fakültesi

Güney Afrika, Afrika kıtasının en renkli, gösterişli ve gelişmiş ülkelerinden biridir. Üç farklı başkenti, on bir resmi dili, farklı etnik ve dini topluluklarıyla nevi şahsına münhasır bir ülke. Afrika kıtasının en güneyinde yer alan bu ülkeye tarih ve coğrafya derslerinden aşina olmayan yoktur. Çünkü 15. yüzyılın sonlarına doğru başlayan keşifler çağının büyük neticelerinden biri Ümit Burnu’nun denizcilik rotasına eklenmesidir. Ümit Burnu ise Afrika kıtasının en güney batı ucunda, yani Güney Afrika’dadır.

Dünya siyasetine ilgili olanlar ise Nelson Mandela ismini hemen Güney Afrika ile eşleştireceklerdir. Mandela, Güney Afrika’da 1948-1991 yılları arasında uygulanan apartheid rejiminin karşısında uzun süre direnen, hapis yatan ve en sonunda özgürlüğüne kavuşup ülkesinin başına geçen önemli bir tarihi figürdür. Bugün Güney Afrika’nın Filistin meselesine yaklaşımının temelinde de kendi apartheid geçmişi ciddi bir rol oynamaktadır.

Ülkeyi ön plana çıkaran daha birçok özelliğinden bahsedilebilir, ancak bu yazıda daha ziyade 2023 yılından beri akademik sebeplerle toplamda yirmi üç gün ziyaret ettiğim şehirlerden ve ülkenin genel özeliklerinden bahsetmek istiyorum. Tek tek şehirleri anlatmadan evvel şunu belirtmek gerekir. Birçok okuyucunun aklına Afrika deyince açlık, yoksulluk, çaresizlik gibi çağrışımlar gelebilir. Ancak ülkenin önünde büyük engeller teşkil eden gelir adaletsizliği ve suç oranlarındaki yüksekliğe rağmen Güney Afrika şehirleri görenlerin gözlerindeki pası silecek güzellikteler. Ayrıca Johannesburg, Cape Town, Pretorya, Durban ve Bloemfontein gibi büyük şehirlerin merkezleri oldukça modern bir görünüme sahiptir.

Johannesburg

Johannesburg sadece Güney Afrika’nın değil Afrika kıtasının GSYİH bakımından en zengin şehridir. Fakat bu şehir her zaman böyle bir niteliğe sahip değildi. Hatta 1886 yılına kadar ortada şehir diyecek bir yerleşim alanından bahsetmek de pek mümkün değil. Bugün Johannesburg’un olduğu yer eskiden tarım arazisiyken, 1886 yılında altının bulunmasıyla hızlıca bir şehre dönüşmüştür. Sonrası ise bir nevi “altına hücum” anlatısıdır. Öyle ki, şimdilerde yaklaşık beş milyon nüfusu ve ürettiği yüz milyar dolardan fazla GSYİH ile Güney Afrika’nın en büyük şehri olmuştur.

Şehirdeki OR Tambo Uluslararası havalimanından şehrin içlerine doğru ilerlediğinizde büyük üretim merkezleri ve gökdelenler yol boyunca size eşlik ediyor. Bu görüntü, şehrin iktisadi kapasitesini ziyaretçilerine ilk izlenim olarak sunuyor. Güney Afrika’ya ışık tutan birçok müze, tarihi yapı ve kurumlara ev sahipliği yapan Johannesburg’da görülmesi gereken en önemli yerlerin başında ise Apartheid Müzesi gelir. Müzenin incelikli hazırlanmış planlaması ve içerde yer alan sergi materyalleri sayesinde ziyaretçiler apartheid dönemine dair uzun bir tarihi yolculuğa çıkabilir.

Apartheid Müzesi’nde yer alan apartheid tanımı:” Güney Afrika’da 1948-1991 yılları arasında yürürlükte olan ırk temelli ayrımcılık sistemi”

Cape Town

Dünyanın en güzel şehri neresi diye sorulsa birçokları için ilk akla gelecek şehir Cape Town olmayacaktır. Ancak Masa Dağına çıkıp uçsuz bucaksız Atlas Okyanusu’nu seyrettiğinizde, Ümit Burnu’na doğru yola çıkıp Hout Bay ve Chapsman’s Peak’te harika manzaraları gördüğünüzde, Camps Bay kıyılarında yürüdüğünüzde, Waterfront’ta hayatın akışına karıştığınızda ve son olarak Mandela’nın yıllarca tutuklu kaldığı Robben Adasından tekneyle ana karaya geri dönüşte şehrin silüetine baktığınızda eminim düşünceniz değişecektir. Çünkü, saydığım bu güzelliklerin hepsi Cape Town’da yer alıyor. Dahası Cape Town’da biraz fazla vakit geçirince penguenler, foklar, babunlar ve devekuşlarıyla tanışma fırsatı yakalıyorsunuz.

Güney Afrika’nın yasama başkenti olan bu güzide şehir de sömürgecilik tarihinde kendi payına düşen acıları tecrübe etmiş. Portekizli denizci Bartolomeu Dias’ın Ümit Burnu’na ulaşması aynı zamanda Cape Town’un da Avrupalılar tarafından keşfi olarak görülebilir. Şehir ilk olarak 17. yüzyılın ortasında Hollandalılar tarafından Ümit Burnu’nda gerçekleşen gemi yolculukları için bir istasyon olması amacıyla kolonileştirilmiştir. Hollandalıların gelir gelmez ilk yaptıkları işlerin başında şehrin merkezine bir kale inşa etmek gelir (The Castle of Good Hope). Bugün hala ayakta ve ziyarete açık olan kale, Güney Afrika’da sömürgecilik döneminden kalma en eski yapıdır. Yaklaşık yüz elli yıl sonra ise şehir İngilizlerin eline geçmiştir. Bütün bu kolonileştirme süreçlerinde olan bitenin korkunç izlerini takip etmek için ise Iziko Slave Lodge Müzesi mutlaka ziyaret edilmeli.

Cape Town aynı zamanda önemli bir Müslüman nüfusa ev sahipliği yapıyor. Binlerce Malay, Cape Town’un renkli binalarıyla dikkat çeken Müslüman mahallesi Bo-Kaap’ta yaşıyor. Burada çok sayıda caminin bulunduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Burası, Türkler açısından da önemli bir muhit. Çünkü, ağırlıklı olarak Malaylardan oluşan Müslümanlar (Hindistan’dan gelmiş Müslümanları da söylemek gerekir) İslami uygulamalarda yaşadıkları tartışmaları ortadan kaldırmak amacıyla Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir İslam alimi göndermesini istiyorlar. İlgili merciler üzerinden gelen bu resmi talep doğrultusunda Erzurumlu bir alim olan Ebubekir Efendi 1863 yılının ocak ayında Cape Town’a ulaşıyor. Bir daha Osmanlı topraklarına dönemeyen alimin ve bizatihi Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Afrika’da bıraktığı izler ise oldukça derindir (Merak edenler Dr. Halim Gençoğlu’nun Güney Afrika’da Osmanlı İzleri kitabını okuyabilir).

Atlas Okyanusu’ndan Cape Town ve Masa Dağı

Durban

Güney Afrika’nın Hint Okyanusu kıyısında bulunan Durban, nüfusu ve ekonomik büyüklüğüyle ülkenin önde gelen şehirlerinden biri. Durban’da önemli bir Hint kökenli nüfus yaşamaktadır. Bunun yanı sıra, şehirde Müslüman nüfus da azımsanmayacak orandadır. Bu durum şehrin kültürel zenginliğine de kayda değer katkılar sağlamıştır. Durban’da Hindu tapınaklarını ve kiliseleri ziyaret edebilir, Güney Yarım Küre’deki en büyük camilerden biri Grey Street Juma Musjid’de namaz kılabilir, Hint restoranlarında özel yemekler yiyebilir, yemeklerinde helal et kullanan onlarca restorana gidebilir ve okyanusun nimetlerinden istifade edip deniz ürünleri yiyebileceğiniz mekanlara ulaşabilirsiniz. Durban’ın Hint Okyanusu boyunca uzanan altın kumsalları ise şehre apayrı bir güzellik katıyor.

Durban’daki Hint kökenli nüfustan bahsetmişken, şehrin dünyanın en ünlü Hintlilerinden birine bir süreliğine ev sahipliği yaptığını söylemek gerekir. Yeni mezun bir avukat olarak 1893 yılında Güney Afrika’ya gelen ve burada yirmi bir sene yaşayan Gandhi’nin, daha sonra Hindistan’ın bağımsızlığına da katkı sağlayan politik görüşlerinin burada şekillendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim, Gandhi Durban yıllarında Hint topluluğunun yaşadığı ayrımcılığı ziyadesiyle tecrübe etmiş ve bununla mücadele etmenin yollarına girişmiştir. Günümüzde Gandhi’nin mirası Durban’da yaşamaya devam ederken, ailesiyle birlikte kaldığı ev de müze olarak ziyaretçilere açıktır (Mamatha Gandhi House, Phoenix Settlement).

Durban’ın Hint Okyanusu kıyıları

Bloemfontein

Güney Afrika’nın yargı başkenti Bloemfontein, ülkenin coğrafi olarak merkezinde yer alır. Güney Afrika’nın en bilinen şehirlerinden biri olmamasına rağmen yaklaşık sekiz yüz bin nüfusu ile bulunduğu Free State eyaletinin en büyük şehri olan Bloemfontein, ülkenin ikinci büyük temyiz mahkemesi ve Ulusal Afrikaans Edebiyat Müzesi ve Araştırma Merkezine ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca, şehrin farklı yerlerinde Güney Afrika tarihine dair kapsamlı bilgiler veren müzeleri ziyaret etmek mümkün. Bunların başında şüphesiz War Museum of the Boer Republics gelir.

Bloemfontein, güller şehri (city of roses) olarak da biliniyor. Bunun sebebi, şehrin uzun zamandır gülleriyle ön plana çıkması ve şehirde düzenli olarak gül festivallerinin düzenlenmesidir. Şehirde ayrıca Naval Hill adlı bir doğa koruma alanı bulunur. Şehir sakinlerinin doğada vakit geçirmek için tercih ettiği özel yerde, Afrika kıtasına has hayvanlarla karşılaşma şansınız da var. Benim için Naval Hill’deki en büyük sürpriz, tüm heybetiyle bir zürafa görmekti. Son bir bonus bilgi. Dünyaca ünlü Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit gibi fantastik kurgu kitaplarının yazarı John Ronald Reuel Tolkien 1892 yılında İngiliz kolonisi olan Bloemfontein’de doğmuştur.

Naval Hill’den Bloemfontein şehri

Türkiye-Güney Afrika İlişkilerine Dair

Güney Afrika, Afrika kıtasının birçok açıdan önde gelen ülkelerindendir. Dünyada uluslararası sistemin tartışıldığı, çeşitli alternatif blokların şekillendiği ve Afrika kıtasının giderek daha büyük bir önem kazandığı bir dönemde BRICS ülkesi Güney Afrika’nın Türkiye için önemli bir partner olabileceğini vurgulamakta fayda var. Hali hazırda, özellikle ticari ilişkilerde kayda değer bir gelişme söz konusu. İki ülkenin ticaret hacmi iki milyar dolar seviyelerine doğru ilerlerken, ABD’nin geçtiğimiz aylarda yayınladığı gümrük tarifeleri neticesinde Güney Afrika ticaret açısından stratejik önem vereceği ülkelerin arasında Türkiye’ye de yer verdi. Hatta bu ay içinde birçok üst düzey Güney Afrikalı yetkilinin Türkiye’ye gelmesiyle yeni stratejik işbirlikleri için resmi adımlar da atılmış oldu.

Türkiye’nin kamu diplomasisi kurumlarının Güney Afrika’daki faaliyetlerinin iki ülke arasındaki ilişkilere sağladığı katkıyı belirtmek lazım. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı’nın faaliyetlerini sürdürmek için Güney Afrika’da ofisleri vardır. Hatta Maarif Vakfı bünyesinde Güney Afrika’da iki okul eğitim veriyor. Türk Hava Yolları uzun zamandır İstanbul’dan Cape Town, Johannesburg ve Durban’a seferler düzenliyor. Bunların hepsi Türkiye’nin Güney Afrika’daki etkisini artırmasına büyük destek sağlayan gelişmeler. Bunların ötesinde, Türk dizileri büyük bir beğeniyle izleniyor. Burada dizileri yayınlayan kanal TurkWood isimlendirmesini kullanıyor ve diziler Türkiye’nin ülkedeki algısına pozitif katkı sağlıyor. Bunların neticesinde de Türkiye’nin Güney Afrikalılar tarafından en çok ziyaret edilen seyahat noktalarından biri haline geldiğini söyleyebiliriz.

Güney Afrika, İngilizce öğrenmek isteyen Türkler için son yıllarda giderek popüler hale gelmiştir. Tabi, bunda ülkenin İngilizce öğrenimi için akla gelen İngiltere, ABD, Avustralya veya Malta gibi ülkelere oranla çok daha ucuz olması ve Türklerden vize istememesi de önemli bir rol oynuyor. Ayrıca üniversite sıralamaları yapan birçok kuruluşa göre Afrika kıtasının en başarılı on üniversitesi listesini genelde domine eden Güney Afrikalılar oluyor. University of Cape Town (Cape Town), University of Stellenbosch (Stellenbosch), University of Witwatersrand ve University of Johannesburg (Johannesburg), University of KwaZulu-Natal ve  Durban University of Technology (Durban), University of Free State ve Central University of Technology, Free State (Bloemfontein) gibi üniversiteler akademik başarıları ve araştırma kapasiteleriyle ön plana çıkıyor. İçlerinden bazılarını ziyaret etmiş, bazılarında ders verme şansı bulmuş ve akademisyenleriyle işbirliklerini sürdüren biri olarak söz konusu üniversitelerin Türk akademisi için birçok boyutuyla önemli birer paydaş olacakları kanaatindeyim. Bu sayede Güney Afrika özelinde kıtaya dair yaklaşımlarımızın da niteliğinin zenginleşebileceğine inanıyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.