Euro Krizi Yaklaşıyor

Avrupa Birliği, şu sıralar 2 trilyon avroluk yeni bir bütçeyi hazırlarken, fiilen bir borç birliğine dönüşmüş durumda — ve bu, en başından beri kaderinde vardı. Üyelerinin hep birlikte toplu iflas uçurumuna sürüklenmesi ise sadece zaman meselesiydi.
Ekim 10, 2025
image_print

Fransa hükümeti yeniden çöktü. Başbakan Sébastien Lecornu’nun istifasıyla, Avrupa siyasetinin kırılganlığı bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Parti içi çıkmaz, eko-sosyalist dogma ve reform yorgunu bir halk arasında sıkışıp kalan Fransa, yakın gelecekte yaşanabilecek bir sonraki Euro bölgesi krizinin şablonunu sunuyor.

Lecornu’nun pazartesi sabahı, yemin ettikten sadece birkaç saat sonra aniden istifa etmesinin ardından, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bir kez daha yeni bir hükümet başkanı bulmak zorunda kaldı. Macron bu ritüelde artık oldukça tecrübeli: Bu, bir yıl içinde istikrarlı bir kabine kurmak için yaptığı üçüncü girişim.

Yalnızca bir ay önce, Lecornu’nun selefi François Bayrou, Parlamento’nun fazla sert bulduğu bir bütçe konsolidasyon planını geçirmeyi başaramadı. Mantıksal olarak bir sonraki adım yeni seçimler olurdu. Ancak Macron, şu anda yapılacak bir seçimin Marine Le Pen’in muhafazakâr-ulusal bloğuna açık bir zafer kazandıracağını biliyor. Bu nedenle Paris, Fransız devletinin mali temeli harabe hâlindeyken, zaman kazanmaya ve istikrar görüntüsü sergilemeye çalışarak bu karmaşa içinde ilerlemeye devam edecek.

 

Umutsuz Bir Muz Cumhuriyeti

Fransa — saygısızlık etmek istemem ama — bir muz cumhuriyetine benzemeye başladı. Orta sınıfı kurutmak amacıyla yandaşçılık ve yolsuzluğun pençesinde kıvranan, bir türlü ayağa kalkamayan Güney Amerika rejimlerini hatırlamamak elde değil.

Fransa’da, sol ile sağ arasındaki siyasi çıkmaz, onlarca yıldır büyüyen — ya da daha doğru ifadeyle, aşırı büyüyen — refah devletinin ciddi biçimde reforme edilmesini engelliyor.

Almanya’nın da çok iyi bildiği bir sorun olan yasadışı göçün kasıtlı hoşgörüyle karşılanmasına son verilmesi gibi önemli toplumsal tartışmalar, bilinçli şekilde kamuoyu gündeminden uzak tutuluyor.

Fransa ve Almanya, şimdi el ele ekonomik bunalıma doğru yürüyor. Brüksel, Paris ve Berlin’den oluşan siyasi Bermuda Şeytan Üçgeni’ne hapsolmuş her iki ülke de, görünüşte demografiyi istikrara kavuşturmak ya da yoksul bölgelerden kitlesel göç yoluyla sol eğilimli seçmen bloklarını sağlamlaştırmak amacıyla, açık sınır politikalarını absürt bir noktaya kadar götürerek eko-sosyalist bir ideolojiye teslim olmuş durumda.

Gerçeklik Isırıyor

İdeolojik saikler ne olursa olsun, ekonomik gerçeklik er ya da geç gelip kapıyı çalar.

Yatırımcılar artık Fransa’nın kronik istikrarsızlığını hedef alıyor. Kamu harcamalarının GSYİH’nin %57’sine, bütçe açığının %5,8’e ve borcun %113’ün üzerine çıktığı bir ortamda, Macron hükümetinin altındaki buz tabakası tehlikeli biçimde inceliyor.

Dünya, yeni bir faiz oranı rejimine girdi. 2022’de pandemi dönemine özgü ultra gevşek para politikasının sona ermesinden bu yana tahvil getirileri yükselişte. Yatırımcılar, yıllardır açıklarını şişiren ülkelerin borç sürdürülebilirliğini giderek daha fazla sorguluyor. Fransa gibi büyük bir ekonomi siyasi olarak felç olduğunda ve borç sarmalını durduramaz hâle geldiğinde, bu eğilim alarm verici bir boyut kazanıyor.

12 Eylül 2025 tarihinde Fitch Ratings, Fransa’nın kredi notunu “AA-”den “A+”ya düşürdü — Beşinci Cumhuriyet tarihindeki en düşük not. Kurum, 2024 seçimlerinden bu yana artan siyasi istikrarsızlığı ve uygulanabilir bir bütçenin kabul edilememesini gerekçe gösterdi. Fitch, Fransa’nın borcunun en az 2027’ye kadar artmaya devam edeceğini ve mali konsolidasyon için inandırıcı bir plan bulunmadığını öngörüyor.

Moody’s ve S&P ise yıllar önce harekete geçerek Fransa’nın yapısal mali zayıflıklarını tespit etmişti.

Altında Görülen Sinyal

Yaklaşan krizlerin en dürüst göstergelerinden biri altındır. Değerli metal şu anda 4.000 dolar civarında seyrediyor ve bu yıl %40’tan fazla değer kazandı — bu bir tesadüf değil. Yaygın inanışın aksine altın yalnızca enflasyona karşı bir koruma aracı değil, finansal sistemler sarsıldığında sermaye için bir sığınaktır.

Aynı durum, altının dijital kuzeni olan Bitcoin için de geçerlidir. Piyasalar buna “değer düşüşü ticareti” diyor — merkez bankalarının, sistemdeki baskıyı hafifletmek için patlayan borç yığınlarını nihayetinde paraya çevireceği yönündeki bahse dayalı bir strateji; Mario Draghi’nin meşhur “ne gerekiyorsa yapacağız” anını yansıtıyor.

Washington’daki Trump yönetimi, Amerika’nın borç karmaşasını gümrük vergileri, deregülasyon, büyüme ve gerçek harcama kesintileri yoluyla çözmeye hazırlanıyor gibi görünürken; Avrupa’nın siyasi felci, devlet tahvillerinde bir satış dalgasını adeta kaçınılmaz kılıyor. Bu da blok genelinde daha yüksek getiriler, artan borç servisi ve mali stres anlamına geliyor.

Sermaye Kaçışı Kaçınılmaz

Avrupa Merkez Bankası (ECB) harekete geçmeye hazır olduğunu öne sürüyor. Ancak getiri eğrileri, ECB’nin aslında piyasadan hiç çıkmadığını gösteriyor — Euro bölgesinin parçalanmasını önlemek adına belirli spreadleri sessizce savunmayı sürdürdü. ECB açıkça müdahale etmek zorunda kaldığında ise ABD’ye doğru sermaye kaçışı hızlanacak.

Brüksel ve ECB’nin, sermaye çıkışını durdurmaya yönelik gözetim dostu bir araç olan dijital euroyu devreye sokma çabalarını artırmasını bekleyin.

On beş yıl önce Euro krizi Yunanistan’da başladı. Bu kez, tüm işaretler merkez üssünün Fransa olduğunu gösteriyor. Eğer Fransız-Alman tahvil getirisi farkları keskin biçimde açılır ve euro dolar karşısında düşüşe geçerse, paniğin başlaması kaçınılmaz olur: para önce Almanya’ya, ardından da zorunlu olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne kaçacaktır.

Kaçış Yok

Bir devlet artık borcunu çeviremediğinde, siyasetin bir önemi kalmaz — ne Élysée Sarayı’nda kimin oturduğu ne de Almanya’nın maliye portföyünü kimin elinde tuttuğu fark eder. Kontrol, tahvil piyasasının eline geçer.

Para birliğinin parçalı yapısı göz önüne alındığında, Euro bölgesinde yayılma etkisi kaçınılmaz olacaktır.

Gerçekte, Avrupa Birliği mali açıdan geri dönüşü olmayan noktayı çoktan aşmıştır. Almanya’nın sözde Sondervermögen gibi büyük çaplı “yatırım programları”na aldanmayın. Bu borçlanılan paranın büyük kısmı, zaten büyüyen sosyal açıkları kapatmak için kullanılmaktadır.

Brüksel zaman kazanmaya çalışmayı sürdürecek — ama ne uğruna? AB’nin temel hastalıklarıyla yüzleşecek inandırıcı bir reform gündemi bulunmuyor: Yeşil Anlaşma’nın aşırı düzenlemeleri, Ukrayna savaşına kesintisiz finansman ve kronik göç krizi.

Avrupa Birliği, şu sıralar 2 trilyon avroluk yeni bir bütçeyi hazırlarken, fiilen bir borç birliğine dönüşmüş durumda — ve bu, en başından beri kaderinde vardı. Üyelerinin hep birlikte toplu iflas uçurumuna sürüklenmesi ise sadece zaman meselesiydi.

Kaynak: https://www.americanthinker.com/articles/2025/10/the_euro_crisis_draws_near.html