Mısır-Türkiye Dostluk Tatbikatlarının Perde Arkası

Önümüzdeki aylarda, eğer iki ülke yalnızca taktiksel manevralar yapmakla yetinmeyip bölgesel yeniden konumlanma stratejilerini hayata geçirmeye devam ederse, Mısır ve Türkiye’nin askerî güç unsurları üzerinden daha fazla hamle yapması muhtemeldir. Bu, güç dengesinin İsrail’in lehine kaydığı bir ortamda Arap ve İslam dünyasının güvenliğinin giderek daha savunmasız hale gelmesi gerçeğiyle birleştiğinde, Doğu Akdeniz meselelerinde koordinasyonu ve iş birliğini yönlendirebilecek, İsrail’in denetimsiz tutumunu sınırlayabilecek yeni bir savunma ittifakının inşasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Ekim 10, 2025
image_print

Mısır-Türkiye ilişkileri, yeni bir askeri iş birliği ufkuna doğru ilerliyor—iki ülke arasındaki yakınlaşmanın giderek artmasıyla birlikte, bu durum, yeni bir bölgesel ittifak oluşturma çabalarının yanı sıra önemli bir dönüm noktasına işaret ediyor.

İki ülke arasındaki Dostluk Deniz Tatbikatları, 13 yıl aradan sonra ilk kez, Orta Doğu genelinde gerilimin arttığı bir ortamda, 22-26 Eylül tarihleri arasında Doğu Akdeniz’de gerçekleştirildi.

Mısır bu manevralardan ne elde etmeyi umuyor? Türkler istediklerini başarabildi mi? Ve Orta Doğu’nun iki önde gelen deniz gücü arasındaki askeri işbirliği ne ölçüde derinleşecek?

Stratejik bir Dönüşüm

Dostluk Deniz Tatbikatları’nın yeniden başlaması, bölgesel düzlemde kayda değer ve stratejik bir gelişmeyi temsil ediyor; küresel deniz gücü sıralamalarında uzmanlaşmış WDMMW adlı siteye göre, dünya genelinde onuncu sırada yer alan Türkiye ile Arap devletleri arasında birinci, dünya sıralamasında ise 13. sırada bulunan Mısır arasındaki yakınlaşmayı pekiştiriyor.

Yüksek profilli bu manevralara fırkateynler, denizaltılar, saldırı botları ve F-16 savaş uçakları katıldı. Mısır ordu sözcüsünün açıklamasına göre, tatbikatlar, her iki ülkenin özel kuvvetlerinin çeşitli silahlar kullanarak gerçekleştirdiği canlı atış tatbikatlarını ve bu tatbikatların Mısır ve Türkiye deniz kuvvetleri komutanlarının huzurunda icra edilmesini de içerdi.

Mısır-Türkiye manevraları, 2013’ten bu yana uzun süren bir aranın ardından ve 9 Eylül’de İsrail’in Katar’ın başkenti Doha’ya düzenlediği saldırıyı takiben alışılmadık bir ivme kazandı. Tatbikatlar ayrıca, Gazze’de süren savaş ile Husi güçlerinin Kızıldeniz’deki deniz trafiğine yönelik saldırılarının şekillendirdiği hararetli bir bölgesel bağlamda gerçekleşti.

Bu zamanlama, her iki ülkenin güvenliğini zayıflatmaya kalkışabilecek aktörlere yönelik örtülü bir uyarı mesajı taşıyor. Aynı zamanda, Kahire ile Ankara arasında artan işbirliğinin, Doha saldırısının ardından geçen ay Suudi Arabistan ile Pakistan arasında imzalanan stratejik ortak savunma anlaşması benzeri bir yapıya dönüşebileceğine işaret ediyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2013 yılında merhum Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi deviren askerî darbenin ardından yaşanan on yılı aşkın kopukluğun ardından, geçtiğimiz yıl Mısırlı mevkidaşı Abdülfettah El-Sisi ile “sıfır sorun” politikası çerçevesinde görüşmek üzere Kahire’yi iki kez ziyaret etti.

Askerî İş birliği

Dostluk Deniz Tatbikatlarının verdiği mesajlar, sıradan bir askerî tatbikatın ötesine geçerek, Gazze, Libya, Suriye, Sudan ve Doğu Akdeniz’deki gelişmelere dair iki ülke arasında yeni anlayışların ve düzenlemelerin şekillenmesine uzanıyor.

Siyaset analisti Gamal Al-Masri’ye göre, bu manevralar, düşmanca güçlere yönelik siyasi bir mesaj işlevi görebilir — Mısır’ın artık diplomatik olarak izole bir ülke olmadığını ve Türkiye’nin geçmişte gergin ilişkiler içinde bulunduğu Arap ülkeleriyle askerî iş birliğine hazır olduğunu teyit eder niteliktedir.

Bölge, yakın zamanda yeni bir ittifakın eşiğine gelebilir — bu da, ABD’nin Körfez müttefiki Katar’ı yüzüstü bırakmasına ve İsrail’in Katar’a yönelik saldırısını zımnen onaylamasına bir yanıt niteliği taşıyacaktır. Bu gelişme, Washington’a duyulan güveni sarsmış ve bölgesel ittifakların yeniden şekillenmesini muhtemel hâle getirmiştir.

Söz konusu ittifakın kurulması ve kamuoyuna açıklanması sadece bir zaman meselesi olabilir — özellikle de İsrail, İran ve Yemen’i hedef aldıktan sonra Lübnan ve Suriye’ye yönelik düşmanca eylemlerini sürdürürken, Mısır veya Türkiye’nin İsrail saldırılarının bir sonraki hedefi olabileceğine dair spekülasyonlar artarken.

Çatışma ihtimalini öngören iki ülke, askerî üretim alanındaki işbirliğini genişletme yoluna gitti. Geçtiğimiz ağustos ayında, Türkiye merkezli HAVELSAN Savunma Teknolojileri ile Mısır’ın Arap Sanayileşme Örgütü arasında, insansız hava araçları ve kara araçlarına yönelik ortak bir üretim girişimi duyuruldu.

Türkiye, geçen yıl şubat ayında açıklanan bir anlaşma kapsamında, Mısır ordusuna Bayraktar TB2 tipi insansız hava aracı tedarik etmişti. Almanya merkezli Deutsche Welle (DW) haber ajansına göre Türkiye, ayrıca Mısır’a, beşinci nesil savaş uçağı KAAN’ın üretim programına katılma fırsatı da sundu.

Anlayışlar ve Düzenlemeler

Türkiye, İsrail’in bölgede artan nüfuzunun yarattığı tehlikelerin son derece farkında—özellikle de İsrail’in İran’a karşı yürüttüğü 12 günlük savaşta Kıbrıs ve Yunanistan’ı stratejik derinlik olarak kullanmasının ardından. Bu endişeleri, sınır gerilimleri, Filistinlilerin kendi topraklarına yerleştirilmesi yönündeki baskılar ve İsrail’in, 1979 tarihli barış antlaşmasının şartlarını ihlal ederek sınırlarına yakın askeri varlık göstermesi gibi tehditlerle karşı karşıya kalan Mısır da paylaşıyor.

Bu durumu göz önünde bulunduran Ankara, büyük ölçekli stratejik savunma projelerini sürdürme niyetini gizlemiyor. Bu projeler arasında, füze ve insansız hava araçlarını önlemeye yönelik olarak tasarlanmış Çelik Kubbe sistemi, yer altı sığınaklarının inşası ile erken uyarı ve hava savunma sistemlerinin geliştirilmesi yer alıyor—tüm bunlar, olası bir çatışma öncesinde zayıf noktaların giderilmesine yönelik proaktif bir stratejinin parçaları.

Gözlemciler, Kahire’nin Ankara’nın kaygılarını paylaştığını ve özellikle Tel Aviv’deki mevcut aşırı sağcı hükümet döneminde İsrail’in yayılmacı emelleri karşısındaki rahatsızlığını gizlemediğini belirtiyor. Onlara göre bu durum, Mısır’ın Türkiye ile savunma işbirliğini güçlendirme yönündeki çabasını açıklıyor; bu çaba zamanla yeni bir bölgesel ittifakın temeli hâline gelebilir.

Birkaç gün önce, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Mısır’ın MBC kanalına verdiği bir röportajda, Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin “modern tarihte hiç olmadığı kadar güçlü” olduğunu belirterek, ikili ilişkilerin daha da ilerletilmesi adına hâlâ yapılabilecek ve yapılması gereken çok şey olduğunu kaydetti.

Aslen keskin zekâsı ve stratejik öngörüsüyle tanınan eski bir istihbarat subayı olan Fidan, bölgede giderek artan tehditlerin, artık güvenlik ve bu çerçevede işbirliği konularının daha yoğun şekilde ele alınmasını zorunlu kıldığını vurguladı. “Özellikle savunma sanayii alanında iş birliği yapmalıyız,” diyen Fidan, ülkesinin ekonomi, ticaret ve teknoloji alanlarını ele almak kadar, başta Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere bölge ülkeleriyle kolektif güvenlik konusunu da tartışması gerektiğini ekledi.

Geçtiğimiz ay yayımlanan, “12 Günlük Savaş ve Türkiye için Dersler” başlıklı önemli bir çalışmada, Türk Ulusal İstihbarat Akademisi, Türkiye’nin ulusal güvenliğinin yalnızca savunma sanayisini geliştirmekle veya askeri ortaklıklar kurmakla değil, aynı zamanda diğer ülkelerle olan ittifakları güçlendirmekle sağlanabileceği sonucuna vardı.

Yeni Denklemler

Ortak çıkarlar ve ortak hedefler tarafından yönlendirilen mevcut gidişat, Mısır, Türkiye ve Suudi Arabistan arasında ikili—ve nihayetinde üçlü—savunma ortaklıklarının kurulmasının önünü açıyor. Bu tür bir iş birliği, bölgedeki güç dengelerini yeniden tanımlayabilir ve İsrail’in pervasız davranışlarını dizginleyebilecek caydırıcı bir güç oluşturabilir.

Middle East Monitor’a ismini vermemek koşuluyla konuşan bir diplomatik kaynağa göre, bu tatbikatlar sonuncusu olmayacak. Kaynak, özellikle Doha saldırısının “İsrail’den kimse güvende değil” mesajını bölgeye net biçimde iletmesinin ardından, güvenlik, askerî, istihbarat ve ekonomik alanlar başta olmak üzere tüm sahalarda ikili iş birliğine yönelik daha fazla adım atılacağını öngörüyor.

Mısırlı siyaset araştırmacısı Mohamed Gomaa, ilk kez Mısır tarafından ortaya atılan “Arap NATO’su” fikrinin tam anlamıyla hayata geçmeyebileceğini, ancak hem Arap hem de İslami düzeyde yeni biçimler alabileceğini—örneğin Mısır-Türkiye, Türkiye-Suudi Arabistan, Suudi Arabistan-Pakistan ya da Türkiye-İran ittifakları gibi—ve yavaş yavaş onun “yeni bir savunma ittifakı” olarak tanımladığı yapıya dönüşebileceğini ifade ediyor.

Pragmatizm, Mısır ve Türkiye’nin yeni müttefikler aramasını zorunlu kılıyor—zira Rusya Ukrayna’daki savaşla meşgul, Avrupa Birliği’nin etkisi zayıflıyor ve Amerika Birleşik Devletleri’ne duyulan güven sarsılmış durumda. Gazze ve İran’daki savaşların ardından bölgedeki güç dengelerinin değişmesi, stratejik hesapların yeniden değerlendirilmesini, etkin nüfuz noktalarında baskı araçlarının kullanılmasını ve yeni güvenlik ile savunma dinamiklerinin kurulmasını gerekli kılıyor.

10

Kaynak: https://www.middleeastmonitor.com/20251008-behind-the-egypt-turkey-friendship-exercises/