Ürdün’lü Askerin İsrail’e saldırısı Ne Anlama geliyor?

Abdulmuttalip el-Kaysi’nin Kerame Sınır Kapısı’ndaki operasyonu, sıradan bir güvenlik olayı olmanın ötesinde, bölgedeki güç dengelerine dair önemli işaretler taşıyor. İsrail için bu, doğu sınırının yeniden bir tehdit hattına dönüşebileceği anlamına geliyor. Ürdün içinse, halkın öfkesinin kontrol edilemez bir boyuta ulaşabileceği gerçeğini hatırlatıyor. Her iki taraf da artık aşiret tabanlı bireysel eylemlerin yeni bir denklemi ortaya çıkarabileceğini hesaba katmak zorunda. Bu denklemin nasıl şekilleneceği ise, Gazze’deki savaşın gidişatına ve bölgesel gelişmelere sıkı sıkıya bağlı olacak.
Eylül 21, 2025
image_print

Abdulmuttalip el-Kaysi Operasyonu: Ürdün Aşiretleri Çatışmanın Kalbine Giriyor

7 Ekim’den bu yana Filistin-İsrail çatışması artık yalnızca Gazze veya Batı Şeria ile sınırlı kalmadı; komşu ülkeler üzerinde de doğrudan etkiler bırakmaya başladı. Bu bağlamda, emekli Ürdünlü asker Abdulmuttalip el-Kaysi’nin Kerame Sınır Kapısı’nda gerçekleştirdiği operasyon, çatışmanın denklemine yeni bir boyut kazandırdı. Bu operasyon, 7 Ekim’den sonra Ürdün’den işgal altındaki Filistin’e yönelik yapılan üçüncü, emekli bir Ürdünlü asker tarafından yapılan ise ikinci eylem oldu. Ancak bu olayın en önemli yönü, eylemi gerçekleştiren kişinin herhangi bir siyasi veya ideolojik hareketle bağlantısının olmaması ve sıradan bir Ürdün aşiret mensubu olmasıydı. Bu durum, olaya askeri boyutunun ötesinde toplumsal ve siyasi bir anlam kazandırdı.

El-Kaysi, “Ebu İsa” lakabıyla biliniyordu ve uzun yıllar Ürdün ordusunda topçu birliğinde görev yaptıktan sonra emekliye ayrılmıştı. Emeklilik sonrasında hayatını kamyon şoförlüğü yaparak kazanan, basit bir yaşam süren bir insandı. Son üç ayda Gazze’ye gönderilen insani yardımların taşınmasında görev aldı ve bu süreçte Filistinlilerin yaşadığı insani dramın doğrudan tanığı oldu. Ne Müslüman Kardeşler ile ne de başka bir İslami hareketle bağı vardı; aşiret kökenli, muhafazakâr ve sıradan bir aile yaşamı olan biriydi. Çocuklarından bazıları halen Ürdün ordusunda görev yapıyordu. Bu nedenle, ailesi ve çevresi onun böyle bir adım atacağını asla beklemiyordu. Operasyonun yarattığı asıl şok da buradan kaynaklandı.

Operasyonun detayları ise dikkat çekiciydi. El-Kaysi, Kerame Sınır Kapısı’na yöneldi, Ürdün tarafını geçtikten sonra İsrail kontrol noktasına ulaştı. Burada tabancasını ve bıçağını çıkararak İsrail askerleriyle doğrudan çatışmaya girdi. Çatışma sırasında iki İsrailli subayı öldürmeyi başardıktan sonra şehit düştü. Operasyon sadece birkaç dakika sürdü, fakat İsrail ordusunu en hassas noktalardan birinde hazırlıksız yakaladı. Çünkü bu kapı, Ürdün ile Batı Şeria arasındaki ana geçiş noktasıydı.

Bu olayın yalnızca münferit bir gelişme olarak görülmesi mümkün değil. Operasyon, ideolojik ya da örgütsel bağları olmayan bireylerin de harekete geçtiğini gösteriyor. Uzun yıllar boyunca Ürdün’de İsrail karşıtı eylemler, İslamcı hareketlerle özdeşleşmişti. Ancak bu defa olayın bir aşiret mensubu tarafından yapılması, çatışmanın toplumsal tabanının genişlediğini ortaya koyuyor. Aşiretlerin Ürdün’de yalnızca sosyal değil, aynı zamanda askeri ve güvenlik yapısının temel unsurları olduğu düşünüldüğünde, bu gelişme Amman yönetimi için ciddi bir sınama anlamına geliyor.

İsrail tarafında ise tepkiler sert oldu. Başbakan Binyamin Netanyahu, Ürdün’ü doğrudan suçladı ve operasyonu önleyememekle itham etti. Ürdünlü yetkililer ise bunun bireysel bir girişim olduğunu, devletin herhangi bir rolü olmadığını vurguladı. Ancak bu açıklamalar, İsrail’deki güvenlik kaygılarını gidermedi. Tel Aviv yönetimi, son aylarda Ürdün sınırına tam teşekküllü bir askeri birlik konuşlandırmıştı. Çünkü İsrail için asıl endişe, bu tür bireysel eylemlerin artması ve 1994’te imzalanan Wadi Araba Anlaşması’ndan bu yana “sakin” sayılan doğu sınırında yeni bir cephe açılması ihtimaliydi.

Ürdün açısından ise mesele, iç dengeleri zorlayan bir boyut kazandı. Gazze savaşı başladığından bu yana Amman yönetimi, sokak gösterilerini engellemeye ve direniş yanlısı aktivistleri gözaltına almaya çalışıyordu. Ancak el-Kaysi’nin operasyonu, öfkenin yalnızca siyasi gruplarla sınırlı kalmadığını, aşiret kökenli sıradan bireylerin de harekete geçebileceğini gösterdi. Bu durum, devletin geleneksel güvenlik yöntemleriyle toplumsal öfkeyi kontrol etmesini giderek daha zor hale getiriyor.

Bölgesel bağlamda, operasyonun yansımaları daha da geniştir. İsrail’in Gazze’de işlediği katliamlar, sınırları aşan bir öfke dalgası oluşturdu. Ürdün gibi Filistin nüfusunun yoğun olduğu ve Batı Şeria ile güçlü toplumsal bağlara sahip ülkelerde bu öfkenin patlaması kaçınılmazdı. Eğer bu tür eylemler tekrarlanırsa, İsrail yalnızca Gazze veya Lübnan cephesiyle değil, Ürdün sınırından da tehditlerle karşı karşıya kalabilir. Üstelik bu kez tehdit, örgütlü yapılardan değil, bireysel ve spontane tepkilerden kaynaklanıyor olacak.

Sonuç itibarıyla Abdulmuttalip el-Kaysi’nin Kerame Sınır Kapısı’ndaki operasyonu, sıradan bir güvenlik olayı olmanın ötesinde, bölgedeki güç dengelerine dair önemli işaretler taşıyor. İsrail için bu, doğu sınırının yeniden bir tehdit hattına dönüşebileceği anlamına geliyor. Ürdün içinse, halkın öfkesinin kontrol edilemez bir boyuta ulaşabileceği gerçeğini hatırlatıyor. Her iki taraf da artık aşiret tabanlı bireysel eylemlerin yeni bir denklemi ortaya çıkarabileceğini hesaba katmak zorunda. Bu denklemin nasıl şekilleneceği ise, Gazze’deki savaşın gidişatına ve bölgesel gelişmelere sıkı sıkıya bağlı olacak.

Bekir Gündoğdu

Araştırmacı-yazar. Siyaset, sivil toplum ve medya alanlarında çeşitli kademelerde görev yaptı. Halen Yeni medya editörlüğü ve internet yayıncılığına devam ediyor.
Mail: [email protected]

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.