ABD’de En Hızlı Büyüyen Hristiyan Grup Bize Ne Anlatıyor

Partizan siyaset, köktendinci mezheplerin dinamiklerini sergilemeye başlasa da, Batı’da örgütlü dinin 60 yıllık düşüşünün yavaşladığına dair işaretler var. Hatta sessiz bir toparlanma süreci başlamış olabilir. 20 yıl boyunca istikrarlı bir şekilde artan dini bir aidiyeti olmadığını söyleyen Amerikalıların sayısı artık sabitlenmiş görünüyor. Daha fazla genç erkek kiliseye gidiyor ve bunların çoğu Katolik ya da Ortodoks cemaatlere katılıyor.
Haziran 9, 2025
image_print

Modernite inancı ortadan kaldırmak yerine, onun en çarpıcı tezahürlerinden bazılarını adeta süper güçlerle donattı.

Durham, Kuzey Carolina’da, büyük üniversitelerden, eğitim hastanelerinden ve diğer bilim merkezlerinden sadece birkaç mil ötede, Kutsal Ruh (19 Haziran 325 tarihli İznik Konsülü Bildirgesinin son cümlesi olarak yazılan ve karara bağlanan inanç umdesi. Bildirgede kavrama “Tanrı” olarak atıfta bulunulmuştur.) hâlâ güçlüdür. Geçen yıl bir Cuma akşamı Catch the Fire (Ateşi Yakala) Kilisesi’nde (Catch the Fire Church ağırlıklı olarak Kanada merkezli, Kutsal Ruh’un, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinin 3 gün ardından tekrardan dirilişi olarak kutlanan Paskalya Yortusu’ndan 50 gün sonra (Hamsin/Pentikost Yortusu) havarilerin üzerine inen Kutsal Ruh dolayısıyla gerçekleşen mucizevi hallerin yaşandığı ve Charismatic Christians: Mucize Gerçekleştiren Hristiyanlar, olarak formüle edilen inananların mucizevi haller göstermelerini benimseyen, mucizelere inanan kilise) bir buluşmaya katıldığımda, küçük sarışın bir kadın koridorda yürüyordu, ellerini başlara ve omuzlara koyup Kutsal Ruh’a yalvarıyordu. Eflatun rengi tuniği gömme ışıkların altında parlıyordu. Mikrofonundan sertçe nefesleri duyuluyordu. Toronto merkezli bir evanjelist olan Carol Arnott adlı kadın, ara sıra durup bir parmağını ibadet edenlerin sırasına doğrulttu ve “Onlara Ateş ver Tanrım!” diye bağırdı. Ayine katılanların dizleri büküldü; insanlar koltuklarına yığıldılar.

Arnott vaazına devam ederken, kapüşonlu bir adam—“yakalayıcı/avcı”—arkasında yürüyordu, “Ruh tarafından yere serilen” insanlara yardım etmeye hazırdı. Arnott’un elinin tek bir dokunuşu Tanrı’ya dua eden daha fazla inananın yere düşmesine neden oldu. Halının üstünde serilmiş sersemlemiş bir kişiye, “Çok erken kalkma,” dedi Arnott. “Bir biftek gibisin, marine oluyorsun.” Yürürken vaazını veriyordu, bir rüyasını anlattı: İsa ona vadideki zambaklardan oluşan bir buket vermiş, başına çiçekli bir taç ve duvak takmıştı. “Damat geliyor. Hazır mısın?” diye sordu Arnott. İnlemeler, kahkahalar ve kutsal kahkahalar arasında onu duymak çok zordu.

Catch the Fire (Ateşi Yakala) Kilisesi, gezegende en hızlı büyüyen Hıristiyan grubuna aittir, bunlar; tıpkı Hz. İsa’nın ilk havarilerinin 2000 yıl önce yaptığı gibi, Kutsal Ruh’un kendilerine bilmedikleri dillerde konuşma, şifa verme ve kehanette bulunma gücü verdiğine inanan karizmatik Hıristiyanlardır. Grup, bazı değerlendirmelere göre, kendilerini “yeniden doğmuş” olarak tanımlayan yaklaşık 60 milyon ABD’li yetişkinin yarısından fazlasını (30 milyon) temsil ediyor. Bu gelişen ve güçlü bir şekilde doğaüstü olan inanç, laik çağın paradoksuna işaret ediyor: Kiliseye katılımın azaldığı modern çağ, dinin en dramatik tezahürlerinden bazılarını besledi. Sekülerlik dini öldürmek yerine onun olağanüstü yönlerini daha da canlandırdı.

Mucize Gerçekleştiren Hristiyanlar (Charismatic Christians), modern ve akılcı çağımızda yersiz gibi görünen bir maneviyatı benimseyen tek grup değil. Amerikalıların yüzde 87’si karma, reenkarnasyon veya telepati gibi en az bir Yeni Çağ inancına sahiptir. Yeni kitabım Spellbound için Mucizelere İnanan Hristiyanlık (Charismatic Christianity) hakkında araştırma yaptığım sırada, Silikon Vadisi’nde ayahuska (Ayahuasca bitkisinin dal ve yapraklarının suda kaynatılmasıyla elde edilen halüsinojen bir içecek) satan podcast yayıncılarıyla ve Reiki’den müşterilerinin geçmiş yaşamlarını incelemeye kadar uzanan tedaviler sunan, kendini spiritüel koç olarak tanımlayan kişilerle de röportajlar yaptım.

Denver yakınlarındaki bir Yeni Çağ cemaatinde, evrenin görünmez enerjilerini kullanarak kanser ve eklem iltihabı hastalıklarını iyileştirme atölyesine ve eski bir yazılım mühendisi olan Greg’in katılımcıları ruhsal rehber hayvanlarıyla tanıştırmak üzere ruhlar dünyasına yönlendirdiği şamanik davul çemberine katıldım. Eğer bu bir “seküler çağ” ise, sekülerleşme kavramını yeniden düşünmemiz gerekebilir.

Bu gelişen alt kültürler, kısmen, Kutsal Ruh’u kanalize etmenin veya bir hayvan rehber aramanın Amerika’da bir zamanlar bu tür tuhaf maceraların taşıdığı utancı taşımadığının kanıtıdır. Catch the Fire’ı (Ateşi Yakala) ziyaret ettiğim sırada, bir papaz, kikirdeyen ve sere serpe yere yayılan inananlarla dolu salonu inceledi ve “aptal görünmeyi biz seçiyoruz” dedi. Artık yüzyıl önce yabancı dillerde konuşan Hristiyanların karşılaştığı gibi, polisin ibadeti durduracağından veya doktorların ibadet edenlerin akli dengelerinin yerinde olup olmadığını teyit ettirmek için mahkemeye başvuracağından endişe etmeleri gerekmiyor. Günümüzde Amerikalıların çoğu, başkalarının teolojik garipliklerine omuz silkip hakikat testlerini daha çok siyaset için saklamaya meyilli.

Mucize Gerçekleştiren Hristiyanlar (Charismatic Christians), İncil’in katı kurallarına boyun eğmek kadar, engellerden kurtulmayı da vaaz ederler. Catch the Fire (Ateşi Yakala) Kilisesi ile uzun süredir bağlantısı olan bir papaz olan Randy Clark, hizmetinin başlarında Ruh tarafından yere serilenleri izlerken kendisinin özel bir şey hissetmediğini bir arkadaşına itiraf etmiş. Arkadaşı ona şöyle demiş: “Sadece direniyorsun. Bir dahaki sefere, numara yapma ama direnme de. Rüzgârdaki bir yelken gibi ol.” Clark bu tavsiyeye uymuş ve bir dahaki sefere biri onun için dua ettiğinde, “fiziksel bir tezahür” yaşadığını söylemiş. “Sağ baş parmağımda başladı. Hareket ettiğini gördüm ve düşündüm, bu garip. Bunu durdurabilirim. Ama bir karar verdim. İrademi kullanarak açık olacağım, hiçbir şeyi durdurmayacağım, hiçbir şeyi zorlamayacağım.”

Kutsal Ruh’a açık olmak, geleneksel dini öğretilere bağlı olmayı dışlamaz. Aslında, çoğu Mucize Gerçekleştiren Hristiyanların kilisesi İncil’in geleneksel yorumunu benimser ve oldukça doktrinsel bir grup olan Katoliklerin bir çoğu da kendilerini mucize gerçekleştirenler olarak tanımlar. Günümüz dünyasının en başarılı evanjelik girişimlerinden biri olan Alpha, Hristiyanlığın doğruluğuna dair klasik argümanların yanı sıra Tanrı’nın varlığının somut deneyimini vurgular. 1977 yılında Londra’da mucize gerçekleştirenlerden oluşan bir Anglikan cemaati tarafından kurulan Alpha, Hristiyanlığın temellerini öğreten 11 haftalık bir kursa dönüşmüştür ve bugün dünya genelinde 112 dilde sunulmakta, dua dolu bir “Kutsal Ruh hafta sonu” ile sona ermektedir.

“Oldukça şüpheci olan insanlar bile çoğunlukla güçlü bir deneyim yaşar, sonra da ne olduğunu anlamaya çalışırlar,” dedi bana uzun yıllardır Alpha ile çalışan bir Anglikan rahibi olan Graham Tomlin. “Bu, evangelizm açısından öncelikle bir programlar bütünü ya da doktrinlerin açıklaması değildir—bunu da yapar elbette—ama özü itibarıyla Tanrı ile karşılaşmaya bir davettir.”

Belli bir açıdan bakıldığında, bu gruplar yalnızca ortodoks (ana akım anlamında) özlemleri kendi doğaüstü sonuçlarına ulaştırıyorlar. Ruh’la dolu ibadetin artan popülaritesi ve Tanrı ile kişisel temasa verilen önem, laik toplumun gelenek veya mantıklı argüman yerine kişisel deneyimi yüceltmesiyle paralellik göstermektedir. Mucize gerçekleştirenlerin ibadeti, 1960’lı yıllarda Protestan ve Katolik kiliselerinde yükselişe geçti; bu, popüler psikolojinin “kendini gerçekleştirme”yi ve otantik olmayı mutluluğun temel şartı olarak öne çıkarmaya başladığı döneme denk geliyor. Bireysel ve deneyimsel dine yönelik artan ilgi, Amerikalıların son yarım yüzyılda yerleşik kurumlara ve uzmanlığa olan güvenlerinin aşınmasıyla da örtüşür.

Bazı dini liderler bu sübjektif eğilimin fazla ileri gitmesinden endişe duyuyor. “Duygulara ve hislere vurgu yapmak iyi bir şey, ancak tehlike, nesnel gerçeğe aykırı olmaya başlaması. ‘Hissediyorum, bu yüzden benim gerçeğim’ oluyor,” diyor Alpha kursunun küresel genişlemesine öncülük eden ve programa dahil olmaya devam eden Anglikan rahip Nicky Gumbel. “Yaşanmış deneyim her şeyin hakemi haline gelir.”

Ancak kendini optimize etme, Amerikan kültürünün gizli girdabıdır. Evrensel bir gerçeği bulma ve ilan etme gibi geleneksel buyruklara karşı güçlü bir çekim yaratır. Denver’da ziyaret ettiğim New Age topluluğunda vaiz, tüm insanların “benzersiz, özgün, Tanrı’nın ifade ettiği benliklerini” sahiplenmeleri gerektiğini vaaz etti. Bir başka seferde bir ruhsal koç bana şöyle demişti: “Yeni ay ve dolunay ritüellerini yaptım. Kristallerle oldukça fazla çalıştım, adaçayı, buhar locası ritüeli. O kadar çok şey denedim ki, sadece kendi yolumu, bana doğru gelen şeyi bulmaya çalıştım.”

Bu kültürel manzarayı anlamak, bu grupları sadece oy verme alışkanlıklarına indirgeme cazibesine direnmeyi gerektirir. Elbette birçok Yeni Çağ ruhsal deneyimci ile mucize gerçekleştiren Hristiyanlar arasında ahlaki konularda ve siyasi meselelerde anlaşmazlıklar olacaktır. Ancak varsayılan kültür savaşı başlığı, bu Amerikan dinî çeşitliliğinin sahip olduğu ortak, daha derin, siyasi olmayan dürtüleri gizler: bu dürtüler ilahi bir güçle somut temas kurma arzusu ve sözde uzmanlar yerine kişisel deneyime duyulan güvendir. Bu dürtüler, ülkenin siyasetini maviye karşı kırmızı şeklindeki anlatılara dayanan herhangi bir teoriden daha iyi açıklar.

Bu manevî açlık ve elit otoriteye güvensizlik karışımı, belirli bir lider türünü gerektirir, davet eder. Son on yılda Donald Trump, destekçilerini Amerika’nın çöküşü ve iyileşmesine dair siyasi olmaktan çok ruhsal bir hikâyeye çekti. Daha az Amerikalının kiliseye gittiği ancak bir çoğunun YouTube’dan guruları takip ettiği, kurumsallık karşıtı, geleneklere şüpheyle yaklaşan, deneyime tapan bir çağın başkanıdır Donald Trump. Bir adayın temsil ettiği öfke ve kırgınlık duyguları, onun politik programından daha önemlidir çünkü bu çağda.

Kurumların zayıf, yozlaşmış olduğu ve hiçbir sadakati hak etmedikleri yönündeki mesajı; ekonomistler ne derse desin refahı sırf hayal ederek var edebileceğinize dair üstü kapalı vaadi; Cumhuriyetçi Parti üzerindeki kişisel hakimiyeti: Tüm bunlar başarılı oldu çünkü artık sadece geleneksel kiliselerin değil, her türlü kuruma duyulan toplumsal güven çökmüş durumda. Bu kuşkuculuk, çoğu insanın günlük yaşamına en büyük damgayı vuran kurum olan işyerlerine de uzanıyor. ABD’de çalışanların sadece yüzde 21’i, kendi organizasyonlarının liderlerine güçlü bir güven duyduklarını söylüyor. Bu arada, daha dindar, daha az hoşgörülü bir çağla ilişkilendirdiğimiz toplumsal alışkanlıklar (sınırları gözetmek, sapkınları kovmak, düşmanlarınızın üzerine ilahi bir ceza yağdırmasını beklemek) kiliselerden siyasete intikal etti. Pek çok Amerikalı, “Tanrı tarafından kurtarıldığını” söyleyen siyasi bir kurtarıcıya inanmaya hazır.

Partizan siyaset, köktendinci mezheplerin dinamiklerini sergilemeye başlasa da, Batı’da örgütlü dinin 60 yıllık düşüşünün yavaşladığına dair işaretler var. Hatta sessiz bir toparlanma süreci başlamış olabilir. 20 yıl boyunca istikrarlı bir şekilde artan dini bir aidiyeti olmadığını söyleyen Amerikalıların sayısı artık sabitlenmiş görünüyor. Daha fazla genç erkek kiliseye gidiyor ve bunların çoğu Katolik ya da Ortodoks cemaatlere katılıyor. İngiltere ve Galler’de, Z Kuşağı kilise katılımında bir artışa öncülük ediyor; sadece altı yıl içinde nüfusun kiliseye katılım oranı %8’den %12’ye yükseldi.

Dosyamı hazırlama sürecinde, kuşkuculuktan ve kendi kendine (DIY, ‘do it yourself’) anlam yaratma çabalarından yorulmuş ve kadim kurumlara ve doğaüstü inançlara yönelmiş Milwaukee dışında ailesiyle birlikte yaşayan Christine Flynn gibi insanlarla karşılaşmaya devam ettim. Christine, genç yetişkinlik yıllarında kitapçılardaki Yeni Çağ dinleri bölümlerinde gezinmiş, kendi içgüdülerine güvenerek “kendini gerçekleştirmeye” çalışmış. “Araştırmamı yaparım, düşüncelerim nereye varırsa, doğru olan da odur diye düşünüyordum. Kimseyle konuşmam gerekmezdi o zamanlar,” dedi bana. Ama anne olduktan ve ateist olan kocasının Hristiyanlığı araştırdığını gördükten sonra “bu kadar kuşkucu olmaktan yoruldum.” Kocasının ortalıkta bıraktığı Hristiyanlıkla ilgili kitapları okumaya başladı. Artık altı çocuk annesi ve çocuklarını evde eğiten Flynn, geçen yıl Katolik Kilisesi’ne uzanan yolculuğunu anlattığı bir anı kitabı yayımladı.

Flynn’inki gibi dönüşümler küresel bir hikâyenin parçası. Hem Hristiyanlık hem de İslam Batı dışında büyük bir hızla yayılıyor. Dünyada kendisini ateist olarak tanımlayanların oranı—bazı araştırmalara göre yaklaşık %7—önümüzdeki yıllarda muhtemelen azalacak. Alpha programı ile çalışan Anglikan rahibi Nicky Gumbel, programın en büyük başarısını, komünizm geçmişiyle yüzleşen Çince konuşan topluluklarda elde ettiğini söyledi. “Saf sekülarizm tatmin etmiyor,” diyor. Amerika Birleşik Devletleri gibi küreselleşmiş bir toplumda, dini inanç ve pratiğin uzun vadeli çöküşüne dair kehanetler artık erken yapılmış, zeminsiz gibi görünüyor.

İnsan doğası itibarıyla dindardır; çünkü varoluşun kaosuna bir düzen dayatmak ve nihai anlamın kaynağı olan bir şeyi yüceltmek isteriz. Katolik filozof Charles Taylor, 1989 tarihli Sources of the Self adlı kitabında, herkesin bir tür “dolu yaşam” arzusunda olduğunu, hayatlarını “daha büyük bir gerçeklik ya da hikâye” ile bağlayan bir “yüce eylem deseni” peşinde olduğunu yazar. Taylor, “Bu tür bir arayışın, dünyamızdaki inançsızlar için bile ortadan kalktığını düşünmek bir hata olur,” diye uyarıyor. Sekülarizm bu içgüdülerimizi ifade ediş biçimimizi değiştirebilir, ama onları ortadan kaldırmaz: İnançsızlar, düşündüklerinden çok daha fazla Holy Rollers’larla (Kiliselerde ayinler sırasında dans eden, sallanan ve yuvarlanan ve bu hallerin Kutsal Ruh tarafından kendilerine yaptırıldığını söyleyen Protestan Hristiyanlar) ortak noktaya sahiptir.

*Molly Worthen, Chapel Hill’deki Kuzey Karolina Üniversitesi’nde tarihçidir ve Spellbound: How Charisma Shaped American History From the Puritans to Donald Trump adlı kitabın yazarıdır.

Kaynak:

https://www.theatlantic.com/ideas/archive/2025/06/american-religion-charismatic-christianity/682991/

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

SOSYAL MEDYA