Sol ve Kapitalizm Arasındaki Dijital Uçurumu Kapatmak

Esas mesele, kapitalizmin dijital kalesine nüfuz etmektir; kapısında durup dışarıdan bağırmak değil. Marx ve Engels’in kendi zamanlarının bilimlerini kapitalizme karşı birer araca dönüştürdüğü gibi, bugün sol da bu alanda pasif bir gözlemci veya dijital kapitalist sistemin itaatkâr bir kullanıcısı değil, aktif bir güç haline gelmelidir.
Mayıs 10, 2025
image_print

Sol Hareketler İçin Acil Bir Görev

21.yüzyılda sosyalist kurtuluş mücadelesi, önceki yüzyılın araçlarına dayanamaz. Algoritmaların hakim olduğu, kamu bilincinin yapay zeka aracılığıyla yönetildiği ve politika ile vizyonların büyük veri ile şekillendirildiği bir dönemde, sol temel bir soruyla karşı karşıyadır: Geleneksel mantık ve artık modası geçmiş saha araçlarıyla örgütlenen hareketler, teknolojik olarak eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaşan dijital kapitalizme nasıl karşı koyabilir?

Bu metin, yalnızca araçların geliştirilmesi için bir çağrı değil; aynı zamanda dijital savaş alanını daha derin bir şekilde anlamaya yönelik örgütsel ve entelektüel farkındalıkta bir değişim için bir çağrıdır. Bu, yalnızca teknik becerilerdeki bir eksiklikten ibaret değildir. Bu, yalnızca teknik becerilerdeki bir eksiklikten ibaret değildir. Bu, dijital alanın artık tarafsız olmadığını kavrama eksikliğidir. Her açıdan sınıf temelli bir alandır. Kapitalizm kontrol eder, programlar, organize eder ve boyun eğdirir. Buna karşılık sol, varlığının azalması, etki alanının daralması ve bazı durumlarda net bir dijital vizyonun tamamen yokluğundan muzdariptir.

Bu giriş, teknolojinin hem egemenlik hem de kurtuluş üzerindeki merkezi rolü hakkında daha derin bir tartışmanın kapılarını aralıyor. Dijital uçurumun aşılmasının artık örgütsel bir lüks değil, solun hayatta kalması için bir gereklilik olduğunu savunuyor. Mücadele artık sadece sahada gerçekleşmiyor. Algoritmalar, farkındalık, veriler ve dijital ağlar içinde de yaşanıyor. Bu makale, dijital solun bakış açısından yapay zeka hakkında eleştirel bir sosyalist vizyonun ilk katkısı niteliğindedir. Yapay zekanın kapitalist egemenliği nasıl derinleştirdiğini ve sosyalist bir çerçevede özgürleşme aracı olarak nasıl kullanılabileceğini ele almaktadır. Bu, salt bir teorik egzersiz değildir. Bu, yapay zeka konusunda sol perspektiften bir tartışma başlatmak ve teknolojiyi güçlü devletlerin ve tekelci şirketlerin kontrolünden kurtaracak somut alternatifler sunmak amacıyla yapılan pratik-teorik bir girişimdir. En azından, yapay zekanın kısa vadeli rolünü tanımlamak ve düzenlemek, onu sosyal adalet, eşitlik ve demokrasi hizmetine yönlendirmek için bir öneridir.

Teknoloji mücadelesi, bilime karşı bir mücadele değil; bilimi kârını maksimize etmek ve kontrolünü pekiştirmek için kullanan egemen güçlerin bilimi tekelleştirmesine karşı bir mücadeledir. Yapay zeka, kendi başına bir tehdit olarak değerlendirilmemelidir; aksine, sosyal, siyasi, ekonomik ve entelektüel güçlerin dengesi ile biçimlenen yeni bir mücadele alanı olarak ele alınmalıdır.

Kriz dönemlerinde kapitalizm, gelişmiş bilimsel ve teknolojik araçları kullanarak kendini yeniden tanımlar ve yeniden yapılandırır. Bu araçlar, kapitalizmin sömürücü yapısını değiştirmeden, karşılaştığı zorlukları aşmasını sağlar. Örneğin, 2008 küresel finansal krizinde kapitalist hükümetler, ekonomiyi kurtarmak için bilim, teknoloji ve kamu fonlarını kullanarak finansal sistemin devam etmesini sağladı. Ancak bu süreçte başarısızlığın maliyeti işçi sınıfına aktarıldı. Benzer şekilde, 2020’deki COVID-19 pandemisi sırasında, solun bir kısmı kapitalizmin ölümcül bir krize girdiğine inanıyordu. Ancak kapitalizm bir kez daha hayatta kalmayı başardı. Hükümetler ve büyük şirketler, otomasyon, yapay zeka ve uzaktan çalışmayı hızlandırarak, küresel karantina önlemlerine rağmen kapitalist ekonominin yeni yöntemlerle varlığını sürdürmesini sağladı. Ancak bu değişim, insan emeğine olan bağımlılığın azalmasına, şirket kârlarının artmasına ve yaygın iş güvensizliği veya işten çıkarmalara yol açtı.

Bu gelişmeler, kapitalizmin krizleri aşmak ve varlığını sürdürmek için bilimi ve teknolojiyi nasıl araçsallaştırdığını ortaya koymaktadır. Kapitalizm, devlet müdahalesi veya marjinal gruplara destek gibi bazı Marksist veya sosyalist kavramları bile benimser ve uygular; ancak bunu sadece geçici olarak ve sistemi istikrara kavuşturmak amacıyla yapar.

Kriz sona erdiğinde, bu tür önlemler geri çekilir ve sömürü, daha gelişmiş araçlarla yeniden başlar.

Dijital çağın getirdiği zorluklar göz önüne alındığında, sol bu esneklikten ve bilimsel ilerlemeden ders almalıdır. Kurtuluş değerlerinden vazgeçmemeli; bunun yerine söylemlerini, araçlarını ve stratejilerini hızlı değişime ayak uyduracak şekilde bilimsel bir yaklaşımla yeniden şekillendirmeli ve modernize etmelidir. Bu, modern bilimsel araçları sadece sosyal, ekonomik ve politik sorunları doğru bir şekilde analiz etmek için kullanmayı değil; aynı zamanda gerçekçi ve kanıta dayalı bir siyasi söylem oluşturmayı ve solun tabanını genişleten esnek örgütsel mekanizmalar geliştirmeyi de kapsar. Bu yaklaşım, özellikle teknoloji egemen bir dünyada büyümüş genç nesilleri kazanmak için büyük önem taşımaktadır.

Kapitalizm tarafından kriz yönetimi için geliştirilen bilimsel araç ve fikirleri kullanmak, kapitalist değerleri benimsemek anlamına gelmez. Bu, bu araçların sosyal adalet, eşitlik ve sınıf farklılıklarının azaltılması için stratejik olarak kullanılmasıdır. Bu, daha insancıl ve daha adil bir sosyalist sistemin inşasına doğru atılmış bir adımdır.

İlk sanayi devrimi, makinelerin ve buhar gücünün kullanımıyla maddi üretimi dönüştürerek sanayi büyümesini ve fabrikalarda işçilerin kapitalist sömürüsünü hızlandırdı. İkinci devrim, bu modeli elektrik ve montaj hatlarıyla genişleterek sermayeyi ve kontrolü burjuvazinin elinde daha da yoğunlaştırdı. Bilgisayar ve iletişime dayalı üçüncü sanayi devrimi ise bilgisayarlar ve dijital otomasyon yoluyla yeni bir iş bölümü aşaması başlattı, insan iletişimini kolaylaştırdı ve medya tekellerini kırdı. Şimdi ise dijital devrim — ya da dördüncü sanayi devrimi olarak adlandırılan süreç — bilgi ve iktidar yapılarını yeniden şekillendiren ve toplumsal ilişkileri yeniden tanımlayan yeni bir sıçrama yaratıyor ve sınıf mücadelesinin ana sahnesine dönüşüyor.

Bu dijital çağda bilgi, veri ve enformasyon kritik üretim kaynakları haline geldi. Bunlar, kapitalist kontrolü pekiştirmek için sömürülüyor. Bu durum, modern sınıf mücadelesinde teknolojinin mülkiyeti ve bilgi akışının kontrolünü kritik unsurlar haline getiriyor. Artık üretim araçları sadece fabrikalar, tarlalar ve ofislerle sınırlı değil. Veri ve algoritmalar, kamuoyunu kontrol ederek ve toplumsal davranışları yönlendirerek kapitalist egemenliği görünmez bir şekilde yeniden üretim sürecinin merkezinde yer alıyor.

Bu köklü değişikliklere rağmen, çoğu sol örgüt dijital alanda geride kalmıştır. Bu durum, kapitalizmin sofistike dijital mekanizması karşısında onları dezavantajlı konuma sokmaktadır.

Sorun sadece araçların eksikliği değil; aynı zamanda teknolojiyi mücadelenin hizmetine sunmak için net bir siyasi vizyonun olmamasıdır. Solun karşı karşıya olduğu dijital uçurum sadece kaynaklara erişimle ilgili değildir. Bu durum, dijital dönüşümün artık sosyalist mücadelenin sürdürülmesi ve geliştirilmesi için varoluşsal bir koşul olduğunu anlamadaki daha derin bir başarısızlığı yansıtmaktadır. Dijital araçlardan yoksun olan sol, “fil” karşısında “karınca” gibidir. Kapitalizm artık dijital alanı domine etme, kamuoyunu şekillendirme, bilgiyi yönlendirme ve alternatif hareketleri bastırma konusunda eşsiz bir güce sahiptir. Bu uçurum devam ederse, sol dijital dışlanma ve kısıtlanma süreci yaşayacak ve örgütlenme, etki yaratma ve hümanist alternatiflerini sunma kapasitesi daha da sınırlanacaktır.

Sol, teknolojiyi sınıf mücadelesinin birincil cephesi olarak değil, ikincil bir mesele olarak gördüğü için şu anda mücadelenin önemli bir kısmını kaybediyor. Ancak bu savaş bitmedi. Zafer, sloganlardan değil; teknolojinin bilinçli ve etkili kullanımına dayalı ve kapitalist dijital egemenliğe uygulanabilir alternatifler sunan pratik programlara vizyonu dönüştürmekten gelecektir. Sol, savunmada kalmaya devam etmemelidir. Teknolojik mücadeleye net bir strateji ile aktif olarak katılmalıdır — bu stratejide teknoloji pasif bir araç değil, geleceğini yeniden şekillendiren bir güç olarak ele alınmalıdır.

Sol, teknolojiyi özgürlük projesine entegre etmeyi başardığında, dijital marjinalleşmeden dijital çağa uyum sağlayabilen dinamik bir örgütlenme gücüne dönüşebilir. Bu sayede, kapitalist egemenliğe daha dengeli bir şekilde karşı koymak için yeni araçlar ve stratejiler geliştirebilir ve gelecekteki mücadelelerde inisiyatifi yeniden ele geçirebilir.

Bununla birlikte, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insanların bilinçli örgütlenmesinin yerini asla alamaz. Herhangi bir ilerici sol hareketin gerçek gücü, ne kadar önemli olsalar da yalnızca araçlarında değil; bu araçları hedeflerine ulaşmak için kullanabilen örgütlü insan gücünde yatar. Yapay zeka ve teknoloji, mücadele, örgütlenme ve mobilizasyon kapasitelerini artırabilir; ancak dayanışmanın, siyasi örgütlenmenin veya taban örgütlenmelerinin yerini asla alamaz. Bunlar, gerçek ve kalıcı değişimin temel itici güçleri olmaya devam edecektir. Dijital araçlar, doğrudan siyasi mücadelenin yerini almamalı, onu tamamlayıcı nitelikte olmalıdır.

Sol olarak, ekonomiden adalete, haklardan eşitliğe ve sosyalist dönüşüme kadar toplumun çeşitli alanlarında özgürleştirici alternatifler sunmayı amaçlıyoruz. Ancak, kapitalist teknolojik egemenliğin gelecek nesiller üzerindeki etkisini pekiştirmede oynadığı ciddi role rağmen, buna karşı koyacak kapsamlı ve net bir dijital sol vizyonumuz hala yok.

Buradan çıkarılacak temel diyalektik ders, teknolojinin tarafsız bir araç olmadığıdır. Teknoloji, bilimsel ve stratejik bir farkındalıkla yaklaşılması gereken bir sınıf savaş alanıdır. Bilim hiçbir zaman tamamen nesnel bir ilerleme olmamıştır. Onun kim tarafından kontrol edildiği, nasıl kullanıldığı ve hangi amaçlara hizmet ettiği her zaman belirleyici olmuştur. Sorun yapay zekanın kendisinde değil; kapitalist güçlerin onu tekelleştirip sınıf çatışmasını derinleştirmek için yeniden kullanmasındadır.

Bu nedenle sol, teknolojiyi veya onun nasıl kullanıldığını eleştirmekle yetinemez. Kendi ilerici ve solcu alternatiflerini geliştirmelidir. Teknolojinin, sosyal denetim altında demokratik ve şeffaf sistemler içinde nasıl işleyebileceğine dair yeni çerçeveler önermelidir. Teknoloji, sadece kâr ve sömürüye değil, insan odaklı hedeflere hizmet etmelidir.

Bu mücadele, yalnızca dijital egemenliğin yapısını anlamakla ilgili değildir. Esas mesele, kapitalizmin dijital kalesine nüfuz etmektir; kapısında durup dışarıdan bağırmak değil. Marx ve Engels’in kendi zamanlarının bilimlerini kapitalizme karşı birer araca dönüştürdüğü gibi, bugün sol da bu alanda pasif bir gözlemci veya dijital kapitalist sistemin itaatkâr bir kullanıcısı değil, aktif bir güç haline gelmelidir.

 

*Bu metin, “Capitalist Artificial Intelligence: Challenges for the Left and Possible Alternatives” (Kapitalist Yapay Zeka: Sol için Zorluklar ve Olası Alternatifler) kitabının girişidir ve şu adresten ücretsiz olarak indirilebilir:
https://rezgar.com/books/i.asp?bid=4

Bu makale Arapçadan çevrilmiştir:
https://www.ahewar.org/debat/show.art.asp?aid=867851

Kaynak:
http://znetwork.org/znetarticle/bridging-the-digital-divide-between-the-left-and-capitalism-an-urgent-mission-for-the-left-movements/