Sudan İç Savaşı ve Türkiye İnisiyatifi

Önümüzdeki sorun ‘eski’ Sudan’ın sürdürülmesi belirsiz formüllerle rehabilitasyonu ile halk iradesinin yönetime yansıdığı yeni Sudan’ın inşasına kilitlenmiş durumda. yaklaşım, tek başına yeni bir arabulucuyu değil, yeni yaklaşımı da kaçınılmaz kılıyor. Yeni yaklaşımın temel özelliğini ise, çatışan taraflarla birlikte, çatışmanın tarafı olmayan sivil unsurların da dahil olacağı bir müzakere sürecini gerektiriyor. Meselenin ateşkes boyutu çatışan tarafları ilgilendiriyor. Ancak sorunun ortaya çıkışının büyük oranda siyasi olduğunu unutmamak gerekiyor.
Mart 4, 2025
image_print

15 Nisan 2023 tarihinde başlayan Sudan iç savaşı on binlerce insanın hayatını kaybetmesine, ülkenin harap olmasına, milyonlarca insanın yerinden edilmesine ve kapanması imkânsız çatışma fay hatlarının doğmasına neden oldu. Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) ile Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) arasında başlayan ve farklı örgütlerin de dahil olmasıyla genişleyen iç savaş, dünyanın en olumsuz insani krizlerinden birine sebep olmaya devam ediyor. Savaşı durdurmaya yönelik uluslararası girişimler ve arabuluculuk çabaları sonuçsuz kaldı. Dünyada var olan gündem yoğunluğu nedeniyle kimse yaşanan çatışmaya ve çatışmanın muazzam insani maliyetlerine öncelik vermedi. Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi diğer krizler ile ‘meşguldü’. AB çatışmayla değil, Avrupa’ya gelebilecek olası göçmen dalgasını yönetmekle ilgili. Afrika Birliği, çatışma kendi gündemi değilmiş gibi davranmayı tercih etti. Halkı Müslüman olan ülkeler ise hem birden çok sorun ile ilgilenme kapasitesine sahip olmadıklarını gösterdiler hem de büyük kısmı için Sudan’daki savaş gündem maddesi dahi değildi. İlgisizlik o denli yüksek ki, insani yardımlar için dahi ortak bir çaba oluşmadı. 4 Haziran 2024’te yazmış olduğumuz, “Sudan Meselesi ve Olası Riskler” yazısında değindiğimiz tüm riskler gerçekleşti.

Bugüne Nasıl Gelindi?

Soruna sağlıklı bir çözüm bulabilmenin ilk adımı, sorunu tanımlamak, ortaya çıkışında ve sorunun bu hale gelmesinde etkili olan faktörleri, ideolojik kabulleri aşarak bakmaktır. Özet bir kronoloji yapmak gerekirse, 30 yıldan fazla bir süre ülkeyi yöneten Ömer Beşir, 19 Aralık 2018 tarihinde başlayan gösteriler ve generallerin de göstericilerden yana tutum alması üzerine 11 Nisan 2019’da görevi bıraktı. Bu, sivil gösterileri durdurmak için hayata geçirilen ilk ‘müdahaleydi’. Oluşan askerin yönetimin başında Ahmed Awad bin Avf vardı. Avf’a rağmen gösteriler devam edince, üç gün sonra asker içinde adı konulmamış ikinci ‘müdahale’ sonrası Abdülfettah Abdurrahman el-Burhan askeri yönetimin başına getirildi. Buna rağmen göstericiler sokaklardan çekilmeyince ve ihtiyaç duyulan siyasal meşruiyetin sağlanması amacıyla, askerlerden ve sivillerden oluşan “Egemenlik Konseyi” kuruldu.

Gösterilere öncülük eden siviller ve askerler arasında varılan mutabakattan sonra 17 Ağustos 2019’da “Anayasal Bildiri” imzalandı. Bu bildiriye göre, 39 ay süreceği öngörülen ‘geçiş dönemi’, General Burhan’ın Egemenlik Konseyi Başkanı sıfatıyla, 21 Ağustos 2019 günü yemin etmesiyle başladı. Varılan anlaşma gereği, General Burhan 21 ay görev yapacak, kalan 18 ayda ise sivil bir üye Egemenlik Konseyi’ne başkanlık edecekti. 21 Ağustos 2019 günü Abdullah Hamdok da başbakan olarak atandı ve 5 Eylül 2019’da Bakanlar Kurulu açıklandı. Ancak Egemenlik Konseyi başkanlığının sivil üyeye devredilme tarihi geçmesine rağmen, ordu etrafında oluşan koalisyon pozisyon değiştirdi. İmzalamış olan Anayasal Bildiri’nin açık hükmüne rağmen, yönetimin sivil üyeye bırakılmasından vazgeçildi.

2019’da başlayan süreç içinde gerçekleşen üçüncü ‘müdahale’ ise 25 Ekim 2021 günü General Burhan’ın liderliğinde gerçekleşti. Sivil hükümet devrildi ve kimi bakanlar gözaltına alındı. Başbakan Hamduk, ‘müdahaleye’ destek vermeyeceğini ilan etti ve halkı direnişe çağırdı. Bunun üzerine, 26 Ekim günü Hamduk ev hapsine alındı. Aynı gün asker ve sivillerden oluşan Egemenlik Konseyi feshedildi, olağan üstü hal ilan edildi, Başbakan Hamduk ve bakanlar tutuklandı. Halbuki 17 Ağustos 2019’da imzalanan Anayasal Bildiri’ye göre, Mayıs 2021’de Egemenlik Konseyi başkanlığı koltuğuna sivil üye oturacak ve 18 ay sonra da ülkenin yönetimi sivillere geçecekti.

Kuruluşundan itibaren, büyük oranda, askeri ‘müdahalelerle’ yönetilmiş Sudan’da, kökleşmiş bu geleneğe rağmen ordunun meşruiyet arayışı devam etti. Meşruiyet krizini aşmak için 19 Nisan 2022 tarihinde asker ve sivillerden oluşan geniş katılımlı bir toplantı ile yeni bir Geçiş Süreci Protokolü imzalandı. Geçiş Süreci Protokolünün ana maddeleri; siyasi tutukluların serbest bırakılması, demokratik siyasi iklimin oluşturulması, tüm tarafların karar alma süreçlerine katılması, Cuba Anlaşması hükümlerine bağlı kalınması, sivil başbakanın atanması, Sudan’daki tüm eyaletlerin temsil edildiği bakanlar kurulunun (20 bakan) kurulması, yeni bir anayasanın hazırlanması, RSF’in orduya dahil edilmesi, demokrasi-sivil yönetim-federalizm-geçiş adaletinin sağlanması ve geçiş sürecinin Mayıs 2024’te yapılacak seçimlerle son bulması gibi başlıklardan oluşuyordu. Ancak taraflarca imzalanmış önceki tüm metinlerde olduğu gibi bu metin de uygulanmadı.

Çatışmanın başlamasına ilişkin oldukça önemli detaylar olabilir. Ancak dışarıdan yapılan değerlendirmeler savaşın temelinde güç paylaşımı, iktidar mücadelesi, güçlerin entegrasyonu ve Beşir döneminden kalan örgütlü yapının iktidarı devretmek istememesi ve sürece müdahalelerinin olduğunu değerlendiriyor. Savaş, sadece iki liderin kişisel iktidar mücadelesi’ olarak değerlendirmek yanlış olur. Savaş, Sudan’ın bağımsızlığından bu yana, büyük oranda, askerler tarafından yönetilen ülkenin kendini çağa uydurma çabası, devletin yeniden inşası, askeri yapıların geleceği, demokratik işleyiş arayışı ve bölgesel güçlerin nüfuz mücadelesi üzerine kurulu bir çatışma.

Savaşan Taraflar

Sudan’da devam eden iç savaşın, genel anlamda, SAF ve RSF arasında geçtiği biliniyor. Aslında Sudan’da yaşanan, iki ana aktörün başı çektiği ama bir çok tarafın dahil olduğu bir iç savaş. İlk grup; SAF, Minavi Grubu, El- Bera bin Malik Tugayı (Beşir dönemi aktörlerinin hareketi), Sudan Kalkan Komutanlığı (Darfur-El Mustereka), Mustafa Tanbur Ordusu, Sudan Direniş Komiteleri silahlı kanadı, Eritre tarafından eğitilen Sudanlı gruplar ve Mahamit Kabilesi lideri Musa Hilal’in ordusu. İkinci grup ise RSF’den oluşmaktadır. RSF’le hareket etmeyen ancak SAF’a karşı çatışan diğer gruplar ise Abdelaziz al-Hilu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (SPLM) ve Abdulvahit Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM/AM) gruplarından bahsedilmektedir. Silahlı çatışmanın tarafı olmamakla birlikte, çatışmanın çözümü konusunda dikkate alınması gereken kimi sivil grupları da unutmamak gerekir. Bu gruplar; General Burhan tarafından görevden alınan Başbakan Hamduk’un da dahil olduğu Takadum, Devrimci Cephe, Acil Müdahale Odaları, Albarlman (Halkın Parlamentosu), Mansam (Sudanlı Sivil ve Siyasi Grupların Kadınları), STK’lar ve kimi siyasi partiler.

Müzakereler ve Çözüm Arayışları

İlgi, odaklanma düzeyi ve katılım düşük olsa da ateşkes için kimi girişimler oldu. Bu girişimleri Cidde müzakereleri, Sudan’ın Komşularının girişimi, Afrika Birliği ile Hükümetler arası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) girişimi, Manama Müzakereleri ve Cenova Görüşmeleri olarak somutlaştırmak mümkün.

İlk çözüm arayışı, Suudi Arabistan ve ABD’nin girişimiyle başlayan Cidde Müzakereleri. Bu müzakereler iki kez yapıldı. İlki 6 Mayıs 2023’te başladı ve 24 Temmuz 2023’te sona erdi. Bu görüşmelerde öncelikli hedef, insani yardımların ulaştırılmasını sağlayacak ve sivillerin korunmasını temin edecek bir ateşkese ulaşmaktı. Bu kapsamda yapılan kimi girişimlere rağmen sonuç alınamadı. Çatışmaların durdurulmasına yönelik bir mekanizmanın kurulması ve krizin çözümüne yönelik siyasi bir sürecin başlatılması gibi konular dahi tartışılamadı. SAF heyetinin yönetimle görüşmek için ayrıldıktan sonra görüşmelere dönmemeleri üzerine, üç hafta Cidde’de bekleyen RSF heyeti de ayrılınca ilk görüşme başarısız oldu. İkinci Cidde müzakereleri, 25 Ekim 2023 tarihinde başladı ve 3 Aralık günü sonlandı. İkinci görüşmelere BAE ve IGAD da katılmıştı. Uzun tartışmalara rağmen ateşkese ilişkin bir karar alınmadı.

İkincisi, çözüm arayışı olmamakla birlikte, Sudan’ın komşularının, Temmuz 2023’te Mısır’da yaptıkları toplantıdır. Bu toplantıya Mısır, Güney Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Libya, Etiyopya ve Eritre katılmıştı. Ancak bu toplantıdan somut bir teklif veya adım çıkmadı.

Üçüncüsü ve somut çıktısı olan görüşme, Manama müzakereleriydi. 7 Ocak ile 26 Ocak 2024 tarihleri arasında Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, ABD ve Suudi Arabistan’ın da katılımıyla yapılan müzakerelere SAF ve RSF adına ikinci komutanlar katılmıştı. Taraflar, kapsamlı bir çözüm için ilke ve temelleri belirleyen bir belgeyi imzaladılar. Görüşmeler, çatışmaların durdurulmasına ilişkin adımları kapsayacak bir biçimde ilerlemişti. Taraflar arasında yeni bir toplantı organize edildi. Ancak SAF adına toplantılara katılan Al- Kabbashi’nin, uçağıyla ilgili sorunu gerekçe göstererek toplantıya katılmaması nedeniyle müzakere sonuç alınmadan bitti.

Dördüncü görüşme için SAF komutanının talebi üzerine IGAD, SAF ve RSF arasında doğrudan bir toplantı yapılması için adım atıldı. SAF ve RSF komutanları ve IGAD temsilcilerinin katılımıyla Uganda’nın Entebbe kentinde yapılması planlanan görüşmeler, SAF komutanının görüşmeye gelmemesi nedeniyle yapılamadı.

Beşinci görüşme ve iki taraf arasındaki son görüşmeler Cenevre’de gerçekleşti. BM Genel Sekreteri Özel Temsilcisi Ramadan Lamamra’nın daveti üzerine 10-19 Temmuz 2024 tarihleri arasında Cenevre’de bir dizi görüşme gerçekleştirilmişti. Cenevre’ye gelmesine rağmen SAF yetkililerinin katılmadığı görüşmeler, BM ve RSF delegasyonu arasında yapılmıştı. Görüşmeler ağırlıklı olarak, insani yardımların ulaştırılması ve sivillerin korunması çerçevesinde gerçekleşmişti.

Altıncı görüşme, ikinci Cenevre görüşmeleridir. ABD’nin daveti ve Suudi Arabistan, İsviçre, BAE, Mısır, BM, Afrika Birliği’nin katılımıyla yapıldı. 14 Ağustos 2024 tarihinde başlayan görüşmelerin acil gündemi ateşkesin sağlanması, sivillerin korunması, izleme mekanizmasının kurulmasıydı. Ancak SAF’ın görüşmelere katılmamasıyla birlikte sonuç alınamadı.

Çözüm arayışları kapsamında yapılan en son çalışmalar ise Türkiye’nin yapmış olduğu görüşmelerdi. Her iki taraf da Etiyopya-Somali hikayesi olan Türkiye’nin girişimine sıcak baktı. Ancak Suriye’de olanlar Sudan’ı kenarda bıraktı ve en azından şimdilik somut bir çıktı üretmiş değil gibi.

Bu Girişimler Neden Başarısız Oldu?

Bahsettiğimiz çözüm arayışlarının ve girişimlerinin neden başarısız olduğu konusu, bundan sonra yapılacak girişimlerin daha iyi planlanması için önemli. Yedi ayrı neden üzerinde durmak mümkün.

Üzerinde durulabilecek ilk konu, savaşan tarafların çözüm isteksizliği. Yapılan görüşmelere ve ortaya çıkan tabloya bakılırsa hangi tarafın istekli olduğunu söylemek zor. Burada asıl önemli olan, bu isteksizliğin doğal bir durum mu olduğu yoksa dış faktörlerin mi etkili olduğudur. Bu noktada üzerinde çok sıklıkla durulan faktör, Beşir dönemi aktörlerinin SAF üzerindeki etkisi. Çözüm arayışlarının sağlıklı ilerlemesinde bu etkiyi iyi analiz etmekte yarar var.

İkinci faktör, tarafların arkasında duran yabancı ülkelerin askeri ve ekonomik desteğinin devam etmesi. Görüşmelerin başarılı olması için bu kesimlerin de çözüm konusunda istekli olması gerekiyordu. Bunun analiz edildiğine veya bu konunun değerlendirildiğine ilişkin bir bilgi yok.

Üçüncü faktör, arabuluculuk girişimlerinin, çok dar, iki tarafça da tam kabul almayan, hatta tarafsız oldukları konusunda kuşkular olan ve tutarlılık sorunu yaşayan aktörlerce yürütülmeye çalışılması. Bir yandan Mısır’ın bu olayın taraf olduğuna ilişkin değerlendirmeler yapılıyor, öte yandan Mısır’da çözüm toplantısı organize ediliyor. Benzer değerlendirmeler Kenya içinde geçerli.

Dördüncü faktör, çatışmanın iki general arasında cereyan eden bir olgu olduğuna ilişkin analiz. Tek başına bu analiz doğru değil. Bahsedilen taraflar içinde oldukça farklı gruplar var, bu grupların etkisi yok sayılıyor. Görüşmeleri ikili bir biçimde tasarlamak mümkün. Öncelikle ateşkesin sağlanmasına yönelik bir çaba, ardından savaşmayan tarafların da dahil olduğu bir siyasal çözüm müzakere süreci şeklinde planlanabilir.

Beşinci faktör, arabulucuların güçlü bir biçimde tarafları zorlamaktan uzak durmaları ve savaşan tarafların kendileri için en uygun forumu satın almalarına izin veren bir yaklaşımı tercih etmiş olmalarıdır.

Altıncı faktör ise Beşir dönemi aktörlerinin ve örgütlü yapıların, savaşın tarafı olmaları ve SAF üzerinde sahip oldukları iddia edilen ç.

Müzakerelerin başarısız olmasına ilişkin, açıkça yazılmayan tutumları dikkate almak önemli. Bu yapılmadığı zaman kimin çözüm istediği kimin çözü istemediğini anlamak zorlaşıyor. Bu ise geleceği planlamada soruna neden olabilir. Savaş gibi insanların hayatının söz konusu olduğu bir konuda, kimi kesimlerin ideolojik pozisyonları üzerinden tutum almalarını da not etmekte yarar var.

Savaş Bitse Çatışmalar Biter mi?

Savaşın geldiği düzey ve çatışmaya dahil olan kesimlerin çeşitliliği gibi faktörler dikkate alındığında, savaşın bitmesinin dahi tek başına kalıcı barış getirmeyeceği açık. Kalıcı barış tüm kesimlerin dahil olabileceği seçime dayalı siyasal bir çözüm. Aksi durumda, savaşı kaybettiği değerlendirilen kesimlerin daha küçük gruplar halinde ve var olan öfke üzerinden savaşı, çatışmayı farklı boyutlarda da olsa sürdüreceklerini öngörmek gerekir. O nedenle yapılacak müzakereler öncelikle insani yardımı ve ateşkesi hedeflemeli.

Saha deneyimleri gösteriyor ki, savaşı SAF veya RSF’den birinin kazanması durumunda, stabil bir Sudan hayali mümkün değil. Kaldı ki mevcut güç dengesinde bir tarafın mutlak zaferi de imkansıza yakın. RSF kazanırsa eski rejim unsurları gerilla savaşına girebilir. SAF’ın kazanması durumunda ise onlarca yeni RSF ile mücadele edeceğini değerlendirmek gerekir. Bu nedenle müzakerelerin ana hedefine ilişkin siyasal bir vizyonun olması da çok kıymetli. Yani siyasal katılımı hedefleyen bir ana çözüm perspektifi geliştirilmek gerekiyor.

Beşir Dönemi Aktörler Sorunu Nasıl Yönetilecek?

2019 ile savaşın başladığı 15 Nisan 2023 tarihleri arasında, ülke yönetiminin sivillere geçeceğine ve seçimlerin yapılacağına ilişkin taraflarca imzalanmış iki metin var. Bu metinlere rağmen askerlerin yönetimi bırakmak istememesine ilişkin temel nedenin, SAF yönetimi ve Beşir iktidarında görev almış örgütlü kesimler arasında var olan, devam eden ittifakın, koalisyonun sürdürülme çabası gösteriliyor. Bahsettiğimiz koalisyon, Beşir iktidarı döneminde ve sonrasında ortaya çıkan gerilimlerin devamıdır. Bu sorunu, merkezi yönetim ile çevre arasındaki temsiliyet sorunu ve yönetici elitleri ile halk arasındaki uçurum olarak tanımlamak mümkün. Halkın geniş bir kesiminin, kendisinin ülke yönetiminde etkisinin olmadığını düşünmesi önemli bir sorun. Devleti yönetenlerin bu sorunu gördüklerine, anladıklarına ve çözüm ürettiklerine ilişkin bir bilgi yok.

Zaten Beşir iktidarı, gösterilerin sonucundan ziyade bahsettiğimiz koalisyonla yönetimi farklı bir formatta sürdürmek için bulunan çıkış yolunun sonucu olarak görevi bıraktı. Gösterilerin önüne geçmek için yapılan sivil entegrasyon ise Ekim 2021’de sona erdi. Olan biten, askerlerin ulusal güvenlikten ziyade siyasete ve ekonomiye odaklanmama ve elde edilen imtiyazları kaybedilmemesi arzusu olarak okunuyor. General Burhan’ın yönetimi ele geçirmesinden sonra yaptığı ilk işlerden birisi de gösteriler nedeniyle, Beşir dönemi iktidarı elinde tutan Ulusal Kongre Partisinin yasaklanması oldu. Bu karar Beşir dönemi aktörlerininSAF’ın orta ve üst düzey kadrolarını etkileme yolunu açtı ve bu durumun savaşın sürmesinde etkili olduğu değerlendiriliyor.

Yeni İnisiyatif Nasıl Olmalı?

Şu an savaşı durdurmaya ve barışı sağlamaya yönelik aktif bir inisiyatif yok. Bununla birlikte, Türkiye’nin kimi çalışmaları var. Yapılacak yeni girişimleri öncekiler gibi sonuçsuz kalmaması için geçmiş deneyimlerin iyi analiz edilmesi gerekiyor. Geniş bir görüşme trafiği sonrası, müzakereleri etkilediğini değerlendirdiğimiz önemli faktörlere yukarıda değindik. Bununla birlikte hala yapılabilecekleri var ve bunlara odaklanmak gerekir.

Üzerinde durulması gereken ilk konu, şu ana kadar yapılanlardan farklı olarak, yeni bir arabuluculuk yaklaşımını hayata geçirmek gerekiyor. Yeni yaklaşım, tek başına yeni bir arabulucuyu değil, yeni yaklaşımı da kaçınılmaz kılıyor. Yeni yaklaşımın temel özelliğini ise, çatışan taraflarla birlikte, çatışmanın tarafı olmayan sivil unsurların da dahil olacağı bir müzakere sürecini gerektiriyor. Meselenin ateşkes boyutu çatışan tarafları ilgilendiriyor. Ancak sorunun ortaya çıkışının büyük oranda siyasi olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu nedenle siyasi unsurların da dahil edildiği bir yaklaşım önemli. Dolayısıyla odak, askeri bir çatışmanın kazanan/kaybeden dengesi ve ülke içindeki kontrol sahaları ekseninde nihayetlenmesi değil, siyasal bir çerçeve kurulması olmalı. Bu nedenle, çatışan taraflarla ateşkesin sağlanması için yapılacak görüşmelerin yanı sıra, bu sürece paralel bir sivil siyasi sürecin de başlatılması gerekiyor. Görüşmeleri bu şekilde formüle etmek mümkün.

Diğer önemli bir konu, taraflar arasında güvenin kurulabilmesi ve sürece müdahil olan ‘görünmez’ aktörlerin etkisini sınırlamak için müzakerelerin mümkün olduğunca gizli yürütülmesi. Ayrıca, taraflar üzerinde baskı oluşturmak için daha etkili uluslararası bir koordinasyon ihtiyacı var. Bu aynı zamanda, çatışan taraflar ve onların dış destekçileri üzerinde de baskı oluşturacak bir mekanizmayı içermeli. Arabulucular, ideal olarak Sudan’ın sivil gruplarının güçlü girdileriyle, savaş sonrası düzen için geniş bir siyasi anlayışın oluşması sağlamalı. Uluslararası arabulucular, savaşan taraflara yalnızca uygulanabilir tavizler karşılığında siyasi tanıma ve meşruiyet sağlamayı gündemlerine almalı. Arka kanal iletişimi aktifleştirilmeli. Bu ise Sudan’da gerçek siyasal güce sahip tüm aktörler üzerinden kurulmalı.

Sonuç olarak, yaşadığımız çağın dinamikleri nedeniyle olsa gerek, herhangi bir çatışmanın tek başına silahla çözülme imkânı yok. Siyasal bir çözüm perspektifi olmadan çatışmaları sonlandırmak da mümkün değil. Güney Sudan, Darfur ve Juba anlaşmasını kadar geçen sürede yaşananlar nedeniyle bunu en iyi Sudanlılar bilir. Sağlıklı bir siyasal önerme şart.Dolayısıyla, önümüzdeki sorun eskiSudan’ın sürdürülmesi belirsiz formüllerle rehabilitasyonu ile halk iradesinin yönetime yansıdığı yeni Sudan’ın inşasına kilitlenmiş durumda. Meseleyi bu zaviyeden ele almayıp, askeri çatışma ekseninden okumanın insani dramı ve güvenlik açığını sürekli kılmaktan ya da sadece geçici olarak ötelemekten başka sonuç üretmesi zor görünüyor.

Adnan Boynukara

1987-2009 yılları arasında farklı kurumlarda mühendis ve yönetici olarak çalıştı. 2009-2015 yılları arasında Adalet Bakanlığı’nda Yüksek Müşavir olarak görev yaptı. 25 ve 26. dönemlerde Adıyaman milletvekili olarak TBMM’de bulundu. Kamu yönetimi, güvenlik, terörle mücadele, çatışma çözümü ve barış süreçleri alanlarında çalışmaları yapıyor.
Mail: [email protected]

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

SOSYAL MEDYA