ÇEVİRİ ve TAKDİM: Cengiz Sözübek
Donald Trump’ın yaklaşık on yıl önce siyaset gündemine taşıdığı ve tarihin sonunu liberalizmle yaşadığını zanneden batı kamuoyunun ekserisinin yabancı olduğu “derin devlet” kavramı, Trump’ın ikinci kez başkanlık koltuğuna oturma arifesinde sert bir şekilde açıkladığı “derin devletle savaşacağım” salvosuyla yeniden ABD’nin ve aslında dolaylı olarak tüm dünyanın ana gündem maddelerinden birisi oldu.
Belki de Trump’ın dillendirdiği “derin devlet” tabirine yabancılık çekmeyen tek ülke Türkiye kamuoyu oldu. Zaten hatırı sayılır bir çok küresel düşünce kuruluşlarının analizlerinde, Trump’ın kullandığı “derin devlet” tabirinin ilk kez 90’larda Türkiye’de kullanıldığına vurgu yapılıyor. “Derin devlet”le anılan kişilerin başında gelen George Soros’un Türkiye için yıllar önce söylediği “en önemli ihraç kaleminiz ordunuz” sözünü, bir ihraç kalemi olarak “derin devlet”le de devam ettirebiliriz. Elbette 90’ların en simge yılı 1993’le başlayan ve “Susurluk”la zirveye çıkan Türkiye’deki “derin devlet”i, 12 Eylül’le birlikte “derin devletteki payı” zirveye çıkan Amerika’dan ayrı düşünmek çok zor. Nasıl ki 11 Eylül hedef kitlesi ve nobranlığıyla küresel bir 28 şubatsa, Türkiye’deki derin devlet tartışmalarını da Trump’ın derin devletine uzatabiliriz. Türkiye’nin son yirmi yılına damga vuran ve senaryosu “tamamen hayal ürünü” olan bir “mafya dizisi”nde de Türkiye’deki baronun bağlı olduğu hiyerarşinin uzandığı son yer de Amerika olmuştu.
“Simpson Vadisi”nde “durum komedisi” olarak pişirilen kehanetlerle sözde “tanrıcılık” oynayan bir “irade”den bahsedebilir miyiz? Bu irade varsa, Trump’ın savaş açtığı “derin devlet” iradesi midir? Temmuz’2024’te Trump’ın mutlak ölümden döndüğü suikast, iradeler arası savaşın şiddetini de gösteriyor.
Amerikan devletini, derin devletini; “Amerikan rüyası”yla, ABD’nin küresel misyonuyla ve “Amerikan yüzyılının sonu” ve bu sonun getireceği “sorun” ile birlikte değerlendirmemiz gerekiyor. Trump’ın karşı çıktığı “derin devlet”, ABD’yi adeta bir “büyücü çırağı” gibi kullanan ve büyücü gidince onun büyüleriyle hayaller kuran bir bir yapıyı temsil ediyor.
Bugün Trump’la ilk kez tartışılıyor gibi olsa da, ABD’de derin devlet olarak – in imperium in imperio– tanımlanan “Görünmez Güç”, 1964 yılında yayımlanan bir kitapla çok kapsamlı bir şekilde tartışılmıştı. O dönem, II. Dünya Savaşı’ndan sağ kalabilen neredeyse tek büyük güç olan ABD’nin “büyücülük”le tanıştığı ve aslında yarım yüz yıl sürecek bir “büyücü çırağı” olma misyonunun başlangıcına tekabül ediyordu.
Gazeteciler David Wise ve Thomas Ross, 1964 yılında yayımlanan “Görünmez Güç” kitabıyla belki de “pandoranın kutusu”nu ilk açan isimlerdi. Leiden üniversitesinden Dr. Simon Willmetts mezkur kitabı değerlendirdiği makalesinde; ABD kamuoyunda “görünmez bir el”in varlığının gündeme gelmesinin nasıl bir şok etkisi yaptığını, CIA’nın kitaba yönelik operasyonlarını, kitapta anlatılanların Sovyetler tarafından nasıl propaganda olarak kullanıldığını ve anti-Amerikancı/anti-emperyalist damarın oluşmasındaki katkılarını, Kennedy suikastinin “görünmez hükümet”in eliyle olduğuna dair tartışmaları beslediği gibi bir çok konuyu inceliyor.
Kitap ABD kamuoyunda o dönemde bile şu soruları sorduruyor: “Ulusal güvenliğimizi kim belirliyor? Hangi “ulusal güvenlik” temel gücün Amerikan halkının elinden alınmasına izin verir ve ABD’de görünmez hükümetin yükselişini onaylar?”
Dönemin öğrenci hareketlerinde kitaba atıfla taşınan bazı pankartlar ise şöyle:
- CIA: Ya da Seni Birlikte Gördüğüm Diktatör Kimdi?
- Görünmez bir hükümetin olduğu yerde demokrasi yoktur
Bu kitapla “büyücü çırağı”nın döneminin başladığı yıllarda yapılan “derin devlet” tartışmalarının şimdi yeniden başlaması, belki de o dönemin bitişiyle ilgili olacak.
Yasak Tarih: CIA Sansürü, Görünmez Hükümet ve “Derin Devlet” komplo teorisinin kökenleri
Giriş
‘Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde iki hükümet var. Biri görünür. Diğeri görünmez‘. Gazeteciler David Wise ve Thomas Ross, Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) çok satan tarihini bu keskin ifadeyle açtılar: Görünmez Hükümet.
Bu kitap bir dönüm noktasıydı. 1964 yılında yayınlanan kitap, CIA’nın en çok satan ilk tarihi ve ABD’nin yurtdışındaki gizli operasyonlarının ilk detaylı anlatımlarından biriydi. Aynı zamanda, ABD’nin Vietnam’a müdahalesinin yarattığı çalkantı ve bu müdahalenin ABD dış politikasında yarattığı hayal kırıklığının ortasında yetişecek olan bir gazeteci ve aktivist kuşağına ilham vermesi açısından da oldukça etkiliydi. 1964 yılında yayınlanan kitap, hem özel olarak CIA’nın hem de daha genel olarak ABD dış politikasının kamuoyunda tartışılmasında bir dönüm noktası oldu. Bu kitap aynı zamanda ABD hükümetinin gizliliğine ilişkin bir anlatının evriminde de temel bir metin olmuş ve bu anlatı daha sonra hesap vermeyen federal bürokrasilerin başıboş dolaştığı ‘derin devlet’ anlatısına metastaz yapmıştır.
Son zamanlarda bu anlatı, diğerlerinin yanı sıra Başkan Donald Trump tarafından tabanını harekete geçirmek için kullanılan önemli bir retorik araç haline geldi. Gerçekten de, bu ‘derin devlet‘ fikri ya da Wise ve Ross’un terimini kullanırsak Görünmez Hükümet, 6 Ocak 2021’de Birleşik Devletler Kongre Binası’ndaki ayaklanma girişimine ilham veren QAnon hareketinin (Trump’ın ilk başkan olduğu 2017 yılında ortaya çıkan aşırı sağcı hareket, ABD’yi yöneten bir derin devlet olduğunu ve bu yapının içindeki kişilerin şeytana tapan pedofililerden oluştuğunu iddia ediyor. Elbette bu hareketin “mesih”i de: Trump. – çn) kaotik anlatı evreninin ana sütunlarından biri haline geldi. Belki de ABD istihbarat topluluğu ile ilgili diğer tüm hikayelerden daha fazla, CIA ve diğer ABD istihbarat servislerinin itibarını da önemli ölçüde zedeledi. Örneğin, CIA raporları Trump için rahatsız edici hale geldiğinde (CIA’nın Hunter Biden’ı Ukrayna’da ihbar etmesi ya da Rusya’nın 2016 seçimlerindeki etkisine ilişkin raporlar), Trump kendi istihbarat topluluğunu görevden almak için defalarca ‘derin devlet’ terimini ve bu terimin çağrıştırdığı anlatıyı kullandı.
Ancak Görünmez Hükümet’i paranoyak bir komplo teorisi olarak mahkûm etmek haksızlık olur. Wise ve Ross kesinlikle CIA’nın zaman zaman yetkilerini aştığını ve hatta Başkanlık onayı olmadan hareket ettiğini savunmuş olsalar da, argümanları ‘derin devlet’ paranoyasının birçok çağdaş savunucusunun kaba polemiklerinden daha incelikliydi. Dahası, anlık etkisi çok daha yaygındı ve bir dizi aktivisti, politikacıyı, yazarı ve halkın geniş bir kesimini etkiledi. Etkisinin bu kadar önemli olmasının bir nedeni de, şimdiye kadar büyük ölçüde tartışılmamış olan faaliyetleri, yani CIA’nın gizli eylemlerini anlamak için bir anlatı çerçevesi sunmasıydı. CIA’nın 1961’de Domuzlar Körfezi’ndeki büyük başarısızlığına kadar, CIA’nın gizli operasyonları Amerikan medyasında neredeyse hiç yer almıyordu. Görünmez Hükümet, ABD dış politikasını anlamamız için CIA’nın gizli operasyonlarının ne anlama geldiğini ortaya koymaya çalışan gazetecilik dalgasının bir parçasıydı. CIA’nın örtülü faaliyetlerine odaklanan ilk en çok satan tarihi olarak, belki de bu çabadan ortaya çıkan en önemli eserdi ve CIA’nın örtülü operasyonlarının yorumlanmasını on yıllar boyunca şekillendirmeye yardımcı oldu.
Bu makale arşiv araştırmalarından yararlanarak Görünmez Hükümet‘in tarihini incelemektedir. İlk olarak kitabın etkisini, kendisinden önce neler olduğunu araştırarak bir bağlama oturtuyor: CIA’nın gizli operasyonlarının kamuoyunda yaygın bir şekilde tartışılmaması ve Domuzlar Körfezi’nin ardından konuya olan ilginin artması. Daha sonra kitabın yayımlanma tarihini, özellikle de CIA’nın kitabın yayımlanmasını engelleme girişimlerini belgeliyor. Bu, CIA’nın daha sonra kendi örgütüne yönelik eleştirel tarihçeleri sansürleme çabalarının, örneğin daha sonra CIA içerisinden Victor Marchetti, Philip Agee ve Frank Snepp’e karşı açtığı davaların önemli bir habercisiydi. Bu çok daha eski örnekte, CIA’nın ulusal güvenliğin korunması için resmi gizliliğin sürdürülmesinin ötesine geçmeye çalıştığına, bunun yerine CIA’nın kendi kabulüne göre güvenlik ihlali oluşturacak hiçbir içerik içermeyen bir kitabı sansürlemek için bilinçli bir çabaya yöneldiğine dair kanıtlar buluyoruz. Kitabın yayınlanmasına karşı bulabildikleri en güçlü argüman, eleştirel anlatımının Sovyetler Birliği için geniş propaganda fırsatları sağlayacağıydı. Haklıydılar da. SSCB Görünmez Hükümet ‘i CIA karşıtı propagandasında kullandı. Ancak düşmana eleştirel bir anlatı sunmak bir kitabın yayınlanmasını engellemek için yeterli bir neden olsaydı, o zaman CIA ya da ABD dış politikasına yönelik neredeyse her eleştiri sansüre uğrayabilirdi. Bu makalenin son bölümü Görünmez Hükümet‘in etkisini incelemektedir. Kitabı okuyanlar sadece komplo teorisyenleri ve Sovyet propagandacıları değildi. Önde gelen aktivistler, öğrenci protestocular, politika yapıcılar, devrimci liderler, başbakanlar ve dekolonizasyonun önde gelen savunucuları da Wise ve Ross’un ABD’nin gizli operasyonlarını çerçevelemesinden ilham almıştır. Bu makale, Görünmez Hükümet‘in yayın öncesinden kalıcı etkisine kadar olan tarihini inceleyerek, iyi ya da kötü, CIA hakkında bugüne kadar yayımlanmış en önemli kitaplardan biri olduğunu savunmaktadır.
Bir sessizlik komplosu mu? Domuzlar Körfezi’nden önce Amerikan medyasında gizli eylemlerin yokluğu
Amerika Birleşik Devletleri’nde casuslukla ilgili erken Soğuk Savaş takıntısının dikkat çekici özelliklerinden biri, casusların her zaman yabancı ajanlar olarak tasvir edilmesiydi. Amerika Birleşik Devletleri’nin yurtdışında casusluk ve gizli operasyonlar yürüttüğü düşüncesi bu dönemde Amerikan popüler kültüründe neredeyse hiç yer almıyordu. Eski casustan romancıya dönüşen John Le Carré, ‘on beş yıl ya da daha uzun bir süre boyunca’ diye yazmıştı, hem Batı hem de Sovyetler Birliği ‘kamuoyunda sadece Karşı-İstihbaratın saygın olduğuna inanıyordu. Her iki taraf da diğerinin ihanetinden dehşetle bahsediyor, her biri düşman casusların ve sabotajcıların çabalarını boşa çıkarma konusunda kendi uyanıklığından gururla söz ediyor, ancak saldırgan casusluktan uzak durduğu kurgusunu sürdürüyordu. David Hadley, 1950‘lerden itibaren CIA’ya yönelik basın eleştirilerinde ’yükselen bir yaygara’ olduğunu ikna edici bir şekilde belgelemiş olsa da, Domuzlar Körfezi’nde Küba’yı işgal etmeye yönelik feci girişim konuyu neredeyse kaçınılmaz hale getirene kadar bu eleştirilerin neredeyse hiçbiri CIA’nın gizli operasyonlarıyla ilgili değildi. Gazeteciler, Kore’de savaşın patlak vereceğini tahmin edememeleri ve 1948’de Dışişleri Bakanı George Marshall’ın Pan-Amerikan Konferansı’na yaptığı ziyaret sırasında Bogota’da çıkan ayaklanmalar gibi CIA’nın istihbarat başarısızlıklarını eleştirdiler. Ayrıca Senatör Joseph McCarthy’nin komünist casusları barındırdığı gerekçesiyle CIA’ya yönelik saldırılarına da yer verdiler. Zaman zaman, yeni kurulan istihbarat servisini denetlemek için daha sağlam bir hesap verebilirlik sisteminin gerekli olup olmadığını da sorguladılar. CIA’nın İran, Guatemala ve Endonezya’daki darbelere ya da bazen gizli eylemlerin ‘altın çağı’ olarak adlandırılan bu dönemdeki sayısız diğer CIA gizli operasyonuna yer vermediler. Gerçekten de CIA’nın örtülü faaliyetlerde bulunduğu en aktif dönemlerden birinin aynı zamanda Amerikan basınının bu operasyonları haber yapmaktan rutin olarak kaçındığı bir dönem olması tesadüf değildir. Daha sonraki yıllarda, gizli CIA operasyonlarını haber yapmaya son derece hazır olan daha inatçı bir basının varlığıyla, Teşkilat’ın bu tür riskli operasyonlara girişmesi çok daha zor hale geldi.
Birçok gazeteci CIA’nın gizli faaliyetlerinden habersiz değildi. New York Times ‘ın dış haberler muhabiri ve 1953 darbesi sırasında Tahran’da bulunan iki Amerikalı gazeteciden biri olan Kennett Love, CIA bağlantıları sayesinde darbe lideri General Fazlullah Zahedi ile tanışmıştı. Hatta CIA tarafından basılan propaganda broşürlerinin dağıtılmasına yardımcı oldu ve darbe sırasında sahada bulunan CIA ajanlarının farkındaydı, hatta onlarla ilişki içindeydi. Yine de o çalkantılı günlerde yayımladığı tek bir makalede bile CIA’nın müdahalesinden bahsetmedi. Times ‘ın Washington büro şefi James Reston, ‘ABD’nin Guatemala’ya ve diğer çeşitli vakalara müdahalesi hakkında bildiklerimizin büyük bir kısmını dışarıda bıraktık‘ çünkü ‘açıkça Komünist dünyayla bir tür savaş halindeyiz‘ ve bu nedenle ‘yayımlandığı takdirde düşman için değerli olabilecek bilgileri görmezden gelmek zor olmadı‘ diye itiraf etti.
Amerikan medyasının ABD’nin yurtdışındaki gizli operasyonlarını görmezden gelen tek temsilcileri gazeteciler değildi. Hollywood da bu konudan kasıtlı olarak kaçındı. Joseph Mankiewicz’in 1958 yılında Graham Greene’in The Quiet American (Sessiz Amerikalı ) adlı romanından beyaz perdeye uyarladığı film, orijinal hikayeyi ABD’nin Vietnam’a gizli müdahalesinin vahim sonuçlarına dair uyarıcı bir hikayeden, komünist bir komployu başarıyla engelleyen bir Amerikan savaş kahramanının başrolde olduğu bir filme dönüştürdü. Gerçekten de Greene’in romanı, CIA’nın gizli eylemlerini kınayan dönemin az sayıdaki popüler metinlerinden biriydi: Romana adını veren Sessiz Amerikalı Alden Pyle, genç ve idealist bir CIA görevlisidir ve Kaideci isyancılara plastik patlayıcılar tedarik eder ve daha sonra bunları kalabalık bir Saygon meydanında patlatarak birçok masumun ölümüne neden olur. Roman Amerika Birleşik Devletleri’nde yayımlandığında Greene ‘Amerikan karşıtı’ olduğu gerekçesiyle saldırıya uğradı ve Amerikalıları kitlesel katiller olarak göstermekle suçlandı. Filmde Pyle, Amerikalı savaş kahramanı Audie Murphy tarafından canlandırılmıştır ve çok daha sempatik bir karakterdir. En önemlisi, Mankiewicz Saygon Meydanı bombalamalarının suçunu sıkı sıkıya komünistlere yükler. Bir kez daha, Amerika’nın yurtdışındaki gizli müdahalesinin hikayesi görmezden gelinir ve bunun yerine komünistlerin yıkıcılığı anlatılır.
Bu dönemin popüler casus radyo ve televizyon programları, Amerikalıların yurtdışında agresif gizli operasyonlara karışmadıkları fikrini daha da pekiştirdi. Popüler radyo ve daha sonra televizyon dizisi The Man Called X‘in baş kahramanı Ajan X gerçekten de egzotikleştirilmiş yabancı bölgelere uçuyordu. Ancak dizinin senaristleri Ajan X’in her zaman ülkeye misafir olarak davet edildiğinden emin olmaya özen göstermişlerdir. Dizinin yapımcısı Maurice Unger, dizinin yönetmenlerinden Eddie Davis’e şu talimatı verdi: ‘Resmi olarak hükümetimizin barış zamanında yabancı casusluk sistemi yoktur… bu nedenle, hikayelerimizde X yabancı bir ülkeye gittiğinde bunun resmi ya da gayri resmi casusluk amacıyla olmaması önemlidir’. Dönemin bir başka televizyon dizisi olan Diplomatic Courier de benzer şekilde, komünist ya da kriminal komploları engellemeye yardımcı olması için dost yabancı ülkeler tarafından davet edilen bir Amerikan hükümet yetkilisini konu alıyordu. Dikkat çekici bir şekilde, 1950’lerde gizli eylemlerin gerçek tarihinin bir aynada tersine çevrilmesiyle, bölümler genellikle İran ya da Guatemala gibi ülkelerde geçiyordu. Ancak, gerçek hayattaki muadilleri gibi bu yerlerde darbeleri kışkırtmak yerine, bu dizinin yurtdışındaki Amerikan subayı, İran’ınki de dahil olmak üzere bir dizi hükümetin devrilmesi girişiminin engellenmesine yardımcı oluyor. Bir kez daha, Amerikan casusları (filmlerde hiçbir zaman doğrudan böyle tanımlanmasalar da) demokrasiyi yabancı yıkıcılığa karşı savunmak için oradaydılar ve hiçbir zaman kendileri yurtdışında gizli saldırganlık eylemlerinde bulunmadılar.
Amerikan gizli operasyonlarının tartışılmasına ilişkin bu yaygın tabunun kayda değer bir istisnası kuralı kanıtlar niteliktedir. 1954’te Saturday Evening Post ‘ta karı-koca Richard ve Gladys Harkness tarafından CIA’nın İran ve Guatemala darbelerindeki rolünü ilk kez ortaya koyan üç önemli makale yayımlandı. CIA, Harkness’lara araştırmalarında yardımcı olmuş ve Merkezi İstihbarat Direktörü Allen Dulles onlarla uzun bir röportaj yapmıştı. Makaleler, karakteristik olarak CIA’ya komünist ajanların sızdığını iddia eden Senatör McCarthy’nin Teşkilata yönelik saldırılarının ardından yayımlandı. Teşkilat, McCarthy’nin iddialarının aksine, kendisini komünizmle mücadelede hayati bir dayanak noktası olarak gösterecek bir tanıtıma ihtiyaç duyuyordu. Kusursuz bir zamanlamayla Harkness makaleleri yayımlandı ve CIA’nın, Harkness’ların tartışmasız bir şekilde Sovyetler Birliği’ne bağlı olarak tasvir ettiği İran ve Guatemala’daki hükümetlerin devrilmesine yardım etmedeki rolünü kutladı. Gerçekten de, bu makaleler ABD’nin yurtdışındaki gizli operasyonlarını kabul ederek alışılmışın dışına çıksalar da, bunu yine de ABD’nin Sovyet provokasyonuna tepki olarak savunmacı bir şekilde hareket ettiğini tasvir eden daha geniş bir anlatı çerçevesi içinde yaptılar. Harknesses’in anlatımına göre Guatemala’da CIA, Sovyetler Birliği’nin Harknesses’in ‘Kızıl-egemen Guatemala’ olarak tanımladığı ülkeye silah sağladığının ortaya çıkmasının ardından zorlanmıştır. Aynı şekilde, “stratejik küçük ülke İran” da CIA’nın müdahalesiyle Moskova’nın pençesinden kurtarılmıştır. CIA’nın örtülü operasyonlarının önemli bir Amerikan haber kuruluşundaki bu ilk kabulü bile, Amerika’nın yurtdışındaki örtülü müdahalelerini Sovyet provokasyonlarına karşı bir tür savunma tepkisi olarak çerçevelemeden rasyonalize edemezdi. Daha da önemlisi, kamuoyuna duyurulan bu makaleler CIA’nın Guatemala ve İran’ın yanı sıra başka yerlerdeki müdahalelerini deşifre etmesine rağmen, Amerikan medyası örtülü eylemleri görmezden gelmeye devam etti. İran darbesi sırasında Tahran’daki CIA görevlileriyle yakın temas halinde olan Times muhabirinin daha sonra belirttiği gibi, Harkness makaleleri Musaddık’ın düşüşüne yol açan olaylarda CIA’nın rolünü kabul etmeleri bakımından ‘bir istisnaydı’. Buna rağmen Love, “bu makalelerin [İran darbesiyle ilgili] sonraki anlatıları etkilemediği görülüyor ve eğer daha sonraki yazarlar Harkness’lerden alıntı yapmışlarsa da ben bundan haberdar değilim” demiştir.
Amerikalı gazeteciler, film yapımcıları, radyo ve televizyon yapımcıları, CIA’nın örtülü faaliyetlerinden haberdar olmalarına ve belirli operasyonlar hakkında detaylı bilgi sahibi olmalarına rağmen, ABD’nin agresif örtülü faaliyetlerini içeren hikayeler yazmayı sürekli olarak reddettiler. Sovyet hilelerinin bulaşıcı olduğunu hayal eden kızıl siyaset histerisinin ortasında 1950’lerde ulusu saran ‘casus-mania’ ile birleşince, bu dönemde Amerikan kültüründeki casusluk ve gizli operasyonların popüler imajı neredeyse sadece Sovyet komplolarına ve ABD’nin bunları ortaya çıkarmak ve engellemek için gösterdiği karşı casusluk çabalarına odaklandı. Graham Greene’in Sessiz Amerikalı ‘sı gibi metinler Amerikan casusluğunun tamamen savunma amaçlı olduğu mitini delmeye çalıştığında, Amerikan basını ve halkı tarafından şaşkınlıkla karşılandı ve Sessiz Amerikalı‘nın senaryoya uyarlanmasıyla gizli operasyonlar konusu güvenli bir şekilde sadece komünist/Sovyet faaliyetine dönüştürüldü ve bu süreçte Greene’in romanının asıl noktası çarpıtıldı. CIA’nın göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir gizli operasyonu olan Domuzlar Körfezi’ndeki fiyaskoya kadar Amerikan medyası Amerikan gizli operasyonlarını ciddi bir şekilde ele almaya başlamadı.
Geçmişi kontrol etmek: Domuzlar Körfezi ve CIA’nın eleştirel tarihçesinin ilk dalgası
Domuzlar Körfezi CIA-basın ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası oldu. İlk kez büyük bir CIA gizli eylemi Amerikan gazetelerinin ön sayfalarında yer aldı ve CIA’nın bu eylemdeki rolü açıkça tartışıldı. Küba’nın planlanan işgali gizli tutulamayacak kadar büyük bir operasyondu. Gerçekten de, planlanan saldırının ayrıntıları işgalden 10 gün önce New York Times ‘ın ön sayfasında yer aldı! Kennedy daha sonra Times ‘ı operasyonu açığa çıkarmakla suçlasa da, aslında Times oyuna geç kalmıştı. Kübalı sürgünlerin Guatemala’daki bir CIA kampında eğitim gördüklerine dair haberler, işgalden neredeyse altı ay önce, 30 Ekim 1960’ta Guatemela’nın önde gelen ulusal gazetesi La Hora‘nın manşetinde yer aldı. Bu haberi Amerikan gazetelerinden uzak tutmaya çalışılsa da, hikayeler yine de dışarı sızdı ve Miami’deki Kübalı sürgün nüfus arasında bu açık bir sırdı. Bu öylesine büyük bir başarısızlıktı ki Kennedy’nin ABD’nin müdahalesini açıkça kabul etmekten ve fiyaskonun sorumluluğunu üstlenmekten başka çaresi kalmamıştı. Bir hafta sonra Kennedy, Amerikan Gazete Yayıncıları Birliği’nde yaptığı bir konuşmada basını azarladı ve gizli materyallerin yayımlanmasının Sovyetler Birliği’ne yardımcı olabileceği konusunda uyardı.
Ancak cin şişeden çıkmıştı. Bu felaketten Kennedy’nin mi yoksa CIA’nın mı sorumlu olduğu konusunda bir röportaj ve fikir yazıları dalgası oluştu. Kennedy “zaferin yüz babası vardır, yenilgi ise yetimdir” diyerek bu spekülasyonun alevlenmesine yardımcı oldu. Takip eden aylar ve yıllarda CIA ile Başkan Kennedy’nin savunucuları arasında bir halkla ilişkiler savaşı yürütüldü ve her iki taraf da felaket için diğerini suçlamaya çalıştı. İlk kez bir CIA gizli eylemi geniş çaplı bir kamu incelemesine tabi tutuldu ve ilk kez CIA’nın bu tür faaliyetlerde bulunup bulunmaması gerektiği konusunda geniş kapsamlı sorular sorulmaya başlandı.
Görünmez Hükümet, Domuzlar Körfezi sonrasında CIA’nın gizli operasyonlarına yönelik eleştirel basın incelemesi dalgasının bir parçasıydı. Her ne kadar 1964 yılına kadar yayımlanmamış olsa da, Wise ve Ross sırasıyla New York Herald Tribune ve Chicago Sun-Times gazetelerinde gazetecilik yapıyordu ve Domuzlar Körfezi sonrasında CIA hakkında, bazıları daha sonra Görünmez Hükümet‘te geliştirecekleri tezin provası niteliğinde çok sayıda makale kaleme aldılar. İkili aynı zamanda Gary Powers U-2 Casusluk Olayı hikayesi üzerinde de çalışmış ve olayla ilgili bir kitabı birlikte yazmıştı. CIA hakkındaki haberleri ve U-2 kitabındaki işbirlikleri Görünmez Hükümet‘in temelini oluşturdu. CIA’nın diğer faaliyetleriyle ilgili deneyimlerine rağmen Domuzlar Körfezi kitabın baskın odak noktası haline geldi. Kitabın açılışındaki dört bölüm işgal ve sonrasıyla ilgiliydi. Wise ve Ross’a göre gizli operasyonlar ‘kendilerini başlatan toplumla uzlaşamayacak kadar hantal hale gelemezler. Bu gerçekleştiğinde, sonuç felakettir. Bu durum hiçbir yerde Küba sahillerinden daha iyi örneklenemez’.
Ancak Görünmez Hükümet, Domuzlar Körfezi’nin ardından CIA’nın tarihini ve gizli eylemlerini yeniden inceleyen ilk kitap değildi. İşgalin ardından CIA ve örtülü faaliyetlerin eleştirel tarihçesinin ilk dalgasını sunan bir dizi kitap ortaya çıktı. Andrew Tully’nin CIA: The Inside Story (1962) ilkiydi. Tully’nin Teşkilat’a yönelik eleştirileri, kendisinden sonra gelecek CIA kitaplarının standartlarına göre nispeten hafifti ve bunlara CIA’nın kendi halkla ilişkiler departmanından alınan kahramanlık ve casusluk hikayeleri eşlik ediyordu. Her ne kadar CIA’yı olumlu yönde yansıtan anekdotlarla dolu olsa da, Tully’nin kitabı Teşkilat’ı rahatsız eden birkaç argüman içeriyordu. Bunlardan ilki, Teşkilat’ın büyük ölçüde Ivy Leagu’lülerden oluştuğuna dair zaten var olan tezdi. İkincisi, CIA’nın sağcı rejimleri anti-komünist kimlikleri nedeniyle çok sık desteklediği ve yerel halkın durumunu iyileştirmekte başarısız olan yolsuzluk uygulamalarına göz yumduğuydu. Tully tarafından nazikçe dile getirilen ancak daha sonra David Wise ve Thomas Ross tarafından kitaplarında dile getirilen üçüncü kritik argüman ise CIA’nın zaman zaman seçilmiş yetkililer tarafından izin verilmemiş olabilecek operasyonlarda sahada kararlar alarak politikanın sınırlarını aşmış olduğuydu. Bir örnekte Tully, CIA’nın Eisenhower’ın isteklerine rağmen Japonya Başbakanı Nobusuke Kishi’yi ülkedeki komünist kışkırtma nedeniyle Ike’ın ziyaretini iptal etmeye ikna etmeyi başardığını ileri sürmüştür. Tully’ye göre Eisenhower, CIA’nın arkasından iş çevirme kararına çok öfkelenmişti.
The Inside Story‘nin ironilerinden biri de, bir ölçüde CIA halkla ilişkilerinin bir ürünü olmasıydı. Ancak Tully, CIA’nın kitabın yazımında kendisine yardımcı olduğu fikrini yaymanın tanıtım açısından değerini fark ederek, Allen Dulles ve Stanley Grogan ‘CIA’dan’ olmak üzere çok sayıda üst düzey yetkiliye kitaba yardımları için teşekkür ettiği bir önsöz ekledi. Tully sadece CIA’nın kamuoyu nezdindeki itibarını derinden zedeleyeceğini düşündükleri bir kitap yazmakla kalmamış, aynı zamanda anlattıklarına otorite kazandırmak için kendisine verdikleri üstünkörü yardımın reklamını da yapmıştı. Öfkelenen Dulles yayımcıya bir mektup yazarak rahatsız edici önsözü çıkarmasını talep etti ve sonraki baskılarda bunu yaptı ve kitabı ‘Moskova ve diğer Komünist merkezler tarafından CIA hakkında daha önce yayımlanmış spekülasyonların söylenti, kulaktan dolma ve yeniden yayımlanmasından oluşan bir derleme‘ olarak kınadı. Dulles ayrıca radyo ve televizyon kanallarına da çıktı. Kitabın yayımlanmasından on gün önce, NBC’nin Meet the Press programında kaydedilmiş bir röportajda yer aldı ve The Inside Story’nin daha iyi bir şekilde ‘CIA’nın ters yüz edilmiş hikayesi‘ olarak tanımlanacağını esprili bir şekilde belirtti.
Kitabı bizzat kınamakla yetinmeyerek, basında kitaba yönelik eleştirel tepkileri de şekillendirmeye çalıştı. New York Times muhabiri Jack Raymond’u alışılagelmiş kayıt dışı tartışmalarından birine davet etti ve burada The Inside Story’ye yönelik kınamalarını tekrarladı ve Raymond’a yayımcıya yazdığı kitabı kınayan mektubu verdi. Raymond derhal Times için eski Direktörün yayımcıya yazdığı protesto mektubundan bolca alıntı yaptığı, Tully’nin içeriden erişim iddialarını abarttığını vurguladığı ve Dulles’ın kitabın olgusal hatalar ve Sovyet propagandasının tekrarlarıyla dolu olduğu yönündeki suçlamalarını tekrarladığı bir eleştiri yazısı kaleme aldı.
Bunun üzerine Tully Times‘a bir mektup yazarak, kitabı Sovyet propagandasının bir ürünü olarak kınamış olan Dulles’la yaptığı röportaja bu kadar bel bağladığı için azarladı: ‘Bir eseri gözden düşürmek için tek gerekli olanın komünistlerin söylediklerini söylediğini iddia etmek olduğu zamanları geride bıraktık herhalde‘. Sorun kimin ne söylediği değil, söylenenin öyle olup olmadığıdır’. Tully’nin öfkeli reddiyesine rağmen, Dulles’ın Tully’nin Sovyet propagandasını yeniden ürettiği iddiasında doğruluk payı vardı. Özellikle de Tully, görünüşte İngiliz Parlamento Üyesi Bob Edwards ve yardımcı yazarı Kenneth Dunne tarafından yazılmış olan Allen Dulles biyografisinden alıntılar yapmıştı. Ancak gerçekte Dulles’ın bu lanetleyici tasviri Moskova’da Vassily Sitnikov adlı üst düzey bir KGB subayı tarafından kaleme alınmıştı.
Artık özel bir vatandaş olan Dulles, eski teşkilatını ve itibarını savunmak için saldırıya geçerken, CIA’nın kendisi tereddüt etti. Teşkilat içinde birçok üst düzey yetkili Dulles’ın yerine CIA Başkanı olarak atanan John McCone’u kitabı kamuoyu önünde kınamaya ve etkisini sınırlandırmak için harekete geçmeye çağırdı. CIA’nın İcra Direktörü Lyman Kirkpatrick özellikle sesini yükseltmiş ve bu ‘CIA açısından son derece zarar verici kitap’ hakkında bir şeyler yapılması gerektiğinde ısrar etmiştir. Ancak McCone ve Müdür Yardımcısı Marshall S. Carter aynı fikirde değildi: ‘bir kokarcayla bu tür bir maça girmenin hiçbir anlamı yok‘ dediler. Kirkpatrick’in kitaba karşı ilk planı nispeten mütevazıydı. Aylar süren araştırma ve teşkilat çapında istişarelerden sonra, ‘istihbarat analizinin babası’ olarak adlandırılan Sherman Kent, Tully’nin kitabına uzun bir bilimsel çürütme hazırladı. Kırk sekiz sayfa uzunluğundaki bu kitabın bir bölümü Tully’nin yazım hatalarına dikkat çekmeye ayrılmış, ardından da Tully’nin anlatımındaki tüm olgusal yanlışlıkları sıralayan yedi sayfalık madde işaretleri gelmişti. Kent ayrıca Tully’nin kitabından alıntıları dayandıkları orijinal kaynaklarla yan yana koyarak Tully’yi kapsamlı bir intihal yapmakla suçladı. Dulles gibi Kent de Tully’nin Sovyet propagandasına bel bağlamasını kınamış ve bunu ‘gizli bir örgütün peşinde dolaşan eski uzay çöpleri’ olarak tanımlamıştır. Gazeteciden propagandacıya, oradan tekrar gazeteciye geçiyor… Bu kötü bir kitap,” diye bitiriyor Kent, ”kalitesiz bir mal parçası. Tamamen teknik açıdan bakıldığında, bu eleştirmenin şimdiye kadar karşılaştığı en kötü kötü kitaptır.”
Kent bu incelemeyi, editörlüğünü yaptığı CIA’nın gizli dergisi Studies in Intelligence‘da yayımladı. Ancak Kirkpatrick’in planı makalenin gizliliğinin kaldırılması ve yüz kopyasının etkili diplomatlara, politikacılara ve gazetecilere dağıtılmasıydı. Buna ek olarak, hükümetteki etkili kişileri, ‘ve belki de bir dereceye kadar … yayımcıları ve saygın gazetecileri’ ‘bu kitabın tamamen sahte bir belge olduğuna’ ikna etmek için bir ikna kampanyası önerdi. Ancak McCone, Kirkpatrick’in önerilerini ciddi bir şekilde değerlendirdikten sonra, herhangi bir CIA yanıtının, Kent incelemesini derlediğinde çok satanlar listesinden düşmüş olan kitaba daha fazla dikkat çekeceğinden korkarak geri adım attı. McCone ayrıca, kitabı tartıştığı pek çok kişinin, Tully’nin zaman zaman CIA karşıtı Sovyet propagandasını aktarmasına rağmen, kitabın genel olarak CIA hakkında oldukça olumlu olduğuna inandığını belirtti. CIA’nın Tully’ye aktardığı araştırma materyallerinin bir etkisi olduğu açıktı. Ancak McCone, The Inside Story’ nin çok satanlar listesinden kaybolmasının, CIA’nın çok satan eleştirel bir tarihiyle son kez uğraşmak zorunda kalacağı zaman olduğunu düşündüyse yanılmıştı. Domuzlar Körfezi’nin ardından yayımlanacak olan bir sonraki popüler CIA tarihi, Tully’den farklı olarak, CIA’ya yönelik eleştirilerini esirgemeyecek ve Amerikan zihninde CIA’nın Amerika’nın dış politikasını perde arkasından yönlendirebilen görünmez bir hükümet olduğu fikrini sağlam bir şekilde yerleştirecekti.
1964 baharında CIA, yayımlanması halinde Teşkilat’ın kamuoyu nezdindeki itibarını daha da zedeleyebilecek iki el yazmasının gelişmiş kopyalarını sessizce elde etti. Bunlardan ilki, Washington Evening Star köşe yazarı Haynes Johnson’ın Domuzlar Körfezi çıkarmasının tarihiydi. Johnson’ın anlatımını benzersiz kılan, CIA hakkındaki önceki kitapların aksine, neredeyse tamamen resmi olmayan kaynaklara dayanması ve Johnson’ın anlatımını bir araya getirirken Teşkilat’tan hiçbir yardım almamış olmasıydı. Bu, gizli devletle ilgili kurgusal olmayan anlatıların ciddiye alınması için resmi destek ya da onayın neredeyse bir ön koşul olduğu önceki dönemden kesin bir kopuşu temsil ediyordu. Johnson, CIA yönetimi ya da Washington’daki diğer yetkililerle görüşmek yerine, hikayesini işgalde savaşan ve kısa süre önce Castro tarafından 53 milyon dolarlık gıda ve tıbbi malzeme fidyesi karşılığında Küba hapishanelerinden serbest bırakılan Kübalı sürgünlerin bakış açısından anlattı. Bir CIA iç yazışmasının da işaret ettiği gibi, kitap birkaç açıdan potansiyel olarak zarar vericiydi. Birincisi ve belki de Teşkilat için en sorunlu olanı, kitapta CIA planlamacılarının sürgün güçlerine ‘Washington operasyonları iptal etse bile devam edin ve karaya çıkın’ dediğini iddia etmesiydi. Bir eleştirmenin daha sonra ifade ettiği gibi, Johnson’ın kitaptaki belki de en ciddi suçlaması ‘CIA’ in imperium in imperio‘, yani Washington’dan gelen emirleri görmezden gelmeye ve geçersiz kılmaya istekli bir ‘görünmez hükümet’ olarak faaliyet göstermesiydi. Ancak Johnson’ın CIA’nın Domuzlar Körfezi’ndeki rolüne yönelik eleştirilerine rağmen, Teşkilata yönelik eleştirileri sarsılmaz değildi ve sonuç bölümünde CIA’nın ABD’nin güvenliğinin sağlanmasında oynadığı temel rolü yineledi.
CIA’nın “Görünmez Hükümet”i sansürleme girişimleri
Johnson’ın kitabının aksine, CIA’nın 1964 baharında ele geçirdiği diğer yayın öncesi el yazması, Teşkilat’a yönelik eleştirilerini hiç esirgememişti. David Wise ve Thomas Ross’un The Invisible Government adlı kitabı CIA hakkında yazılmış en önemli iki ya da üç kitaptan biridir. ABD dış politika tarihinin önemli bir anında CIA’ya yönelik tutumları ve Amerikan halkının bu politikaya yönelik tutumlarını belirgin bir şekilde değiştirerek derin bir etki yaratmıştır. Kitabın yayınlanmasından birkaç ay sonra Tonkin Körfezi’nde meydana gelen bir olay Başkan Johnson’a konvansiyonel ABD askeri güçlerini Vietnam’da açık savaşa sokmak için bir bahane sağladı. Amerikan halkının CIA da dahil olmak üzere ABD dış politika kurumuna karşı tutumunu değiştiren şey, her şeyden çok bu savaş oldu. Ve Görünmez Hükümet, bu dönemde Teşkilat hakkında yazılan diğer tüm kitaplardan daha fazla, öğrenci protestocuları ve savaş karşıtı hareket için kilit bir metin haline geldi.
Görünmez Hükümet kırpılmış bir düzyazıyla CIA’nın gizli operasyonlarının tarihini özetliyordu. Kitabın istihbarat camiasındaki pek çok eleştirmeninin iddialarının aksine, yazarlar bu operasyonların Başkan ve onun danışmanlarından oluşan ‘Özel Grup’ tarafından en üst düzeyde yetkilendirildiğini inkar etmediler. Ayrıca CIA’nın kendi politikasını belirlediğini de iddia etmemişlerdir. Wise ve Ross’a göre bu son iddia ‘aşırı basitleştirilmiştir’. Bununla birlikte, Başkan ve danışmanları tarafından belirlenen geniş parametreler dahilinde, CIA’nın ‘sahadaki olayları şekillendirmek’ ve ‘Washington tarafından belirlenen esnek çerçeve dahilinde politikayı etkilemek ve kendi rotasını çizmek’ için önemli bir alana sahip olduğunu savunuyorlardı. Bu, eleştirmenlerinin daha sonra algıladığı kadar radikal bir kitap değildi, ancak CIA bunu böyle görmüyordu ve argümanının nüansları kitabın yayınlanmasına eşlik eden öfkede kaybolacaktı.
Nisan 1964’ün sonlarında CIA, Görünmez Hükümet‘in yayın öncesi bir kopyasını gizlice ele geçirdi. DCI John McCone derhal kitabın Teşkilat üzerindeki etkilerini belirlemek üzere bir CIA görev gücü oluşturulmasını emretti. Çılgınca geçen tek bir hafta sonu boyunca görev gücü taslağı gözden geçirdi. Güvenlik Ofisi zararı değerlendirmek üzere görevlendirildi, ancak ‘ihlal edilen belirli bir güvenlik ihlali tespit edemediler‘ ve bu nedenle ‘kovuşturma şansının, özellikle de başarılı bir kovuşturma şansının çok yüksek olmadığı’ sonucuna vardılar. Kitabın yayınlanmasının ulusal güvenliğe yönelik spesifik bir tehdit oluşturduğunu tespit edememelerine rağmen, görev gücü yine de ‘kitabın basımının durdurulması ya da en azından bazı materyallerin silinmesi için kitabın yayıncısına en üst düzeyde bir yaklaşımın düşünülmesini’ tavsiye etti. Bu başvurunun ‘ulusal çıkarlar adına yapılması’ gerektiği sonucuna varmışlardır. Bununla birlikte, CIA’nın yayıncıya ilk yaklaşımında aptalı oynaması ve ‘mevcut olan düzensiz kanallardan elde edildiği için’ taslağın bir kopyasını talep etmesi gerektiği konusunda uyardılar. Bu yaklaşım başarısız olursa, ‘CIA’nın kitabın etkisini azaltmak ve iddialarının geçerliliğine şüphe düşürmek’ için ‘CIA’nın sahip olabileceği kaynaklardan’ olumsuz kitap eleştirileri temin etmesi gerekebileceği sonucuna varmışlardır.
Ancak Teşkilat’ın Görünmez Hükümet’i Amerikan basınında itibarsızlaştırma kampanyası, kitabın yayımlanmasını engellemedeki başarısızlıklarının bir sonucuydu. İhtiyatı elden bırakmayan Direktör John McCone, kitabın yayımlanmasından birkaç ay önce yazarları bir toplantıya davet etti. Onlara kitabın ABD ulusal güvenliğine kesinlikle zarar vereceğini ve ABD’ye dost olmayan ülkelerde ‘eleştirel konuşmalar ve başyazılar için geniş bir malzeme stoku’ sağlayacağını söyledi. Wise’a göre McCone daha sonra CIA’nın kitaptan çıkarılmasını istediği 10 ulusal güvenlik ihlalinin bir listesini hazırladı. Listenin ‘Çok Gizli’ damgalı olduğunu belirten Wise, listeye bakmayı reddetti ve elinde bu listeyle Teşkilat’ın merkez binasından ayrılmasının mümkün olmadığını söyledi. Bunun üzerine Lyman Kirkpatrick elinde bir makasla ortaya çıktı ve sınıflandırma işaretlerini kesti. Yazarlar CIA’nın talebiyle işbirliği yapmayı reddettiler.
Yılmayan McCone, kitabı tefrika edecek olan Look Magazine‘in kurucularından ve editörlerinden Mike Cowles’a başvurarak yayını durdurmasını ya da zarar verme potansiyeli olan bölümleri çıkarmasını istedi. Bir sonraki durak kitabın yayıncısı Random House’du. McCone editörlerinden biri olan Robert Loomis’e yaklaşarak kitaptaki zarar verici bölümleri çıkarması için yalvardı, hatta onu Casusluk Yasası ile tehdit etti. Adil olmak gerekirse, CIA kitabın 2000 adet basım öncesi kopyasını satın alarak yayıncının kaybettiği geliri telafi etmeyi teklif etti. Loomis ve Random House bunun yerine yayına devam etmeyi seçti. Yazarlara ve yayıncılarına yönelik bu kişisel girişimler başarısız olunca, CIA’nın avukatları Adalet Bakanlığı’na giderek Başsavcı Yardımcısı’ndan geçici bir yasaklama emri çıkarmasını istedi. Bu, Nixon’ın yedi yıldan uzun bir süre sonra Pentagon Belgeleri’nin yayınlanması üzerine Amerikan basınıyla girişeceği meşhur hesaplaşmayı önceleyen dikkate değer bir hamle olurdu. Başsavcı Yardımcısı’nın ofisi CIA’ya böyle bir tedbir kararının mümkün olabileceğini bildirmiş, ancak sonunda CIA yönetimi uzun sürecek bir yasal mücadelenin kitap için daha fazla tanıtım sağlayacağından korkarak bundan vazgeçmiştir. McCone, kitabı yayınlanmadan önce engellemek için son bir girişimde bulunarak ABD Başkanı Lyndon Baines Johnson’a başvurmuş ve ondan kitabı kamuoyu önünde kınayacağı bir basın toplantısı düzenlemesini istemiştir. ‘Kişisel imajına her zaman önem veren’ Johnson bu teklifi reddetti.
Görünmez Hükümet’in yayınlanmasını engelleyemediğini anlayan CIA, hasar sınırlama moduna geçti ve daha önce belirttiği ‘B planını’ devreye sokarak medyadaki dost CIA unsurlarını kitabın itibarını sarsmak üzere harekete geçirdi. Deneyimli CIA gizli ajanı Joseph Burkholder Smith’e göre, ‘tüm istasyonlar konunun nasıl ele alınacağına dair talimatlar veren gönderilerle dolup taşıyordu’. CIA’nın propaganda bölümü sahte kitap eleştirileri yazmış ve bunları yabancı basında yayımlatmıştır. Başka bir CIA elemanı bir eleştiri hazırlamış ve Life Magazine‘e göndermiştir. Reddedilince de Reader’s Digest’e gönderdiler. CIA ayrıca dost gazetecilere de bilgi sızdırdı; Marquis Childs ‘üst düzey hükümet yetkililerinin’ kitapta bazıları ciddi 112 güvenlik ihlali olduğunu ortaya çıkardığını bildirdi. ‘İstihbarat kaynaklarına’ ya da ‘hükümet yetkililerine’ atıfta bulunan çok sayıda başka basın haberi de benzer güvenlik ihlalleri olduğunu bildirdi. Bu durum, CIA’nın Güvenlik Ofisi tarafından yapılan ve kitapta hiçbir güvenlik ihlali bulunmadığı sonucuna varan kendi iç incelemesiyle çelişiyordu.
CIA’nın hem yayımlanmadan önce hem de yayımlandıktan sonra kitaba karşı yürüttüğü kampanya başarısız oldu. Kitap son derece etkili olmuş, ABD’de en çok satanlar listesine girmiş ve Sovyet propagandacılar ile dekolonizasyon hareketinin önde gelen liderlerinin yardımıyla dünya çapında bir etki yaratmıştır. Ancak etkisini bu kadar uzun süreli kılan şey, zamanlamasıydı. John Le Carré’nin Soğuk Savaş’ta Batı casusluğuna dair uğursuz vizyonunu anlattığı The Spy Who Came in From the Cold (Soğuktan Gelen Casus) romanı 1964’te yayınlandığında kurgu en çok satanlar listesinde zirveye yerleşmişti. Görünmez Hükümet bir süre kurgu dışı en çok satanlar listesinin zirvesinde dolaşırken, Le Carré’nin Batı istihbaratına ilişkin aynı derecede lanetleyici vizyonu kurgu listesini durdurdu. Tutumlar değişmeye başlamıştı. Akıntı tersine dönmek üzereydi. Kitabın yayımlanmasını takip eden yıllarda ABD’nin Vietnam Savaşı’na giderek daha fazla dahil olması ve ABD’deki gizli devlet faaliyetlerinin sık sık ortaya çıkması, pek çok Amerikalının zihnindeki ‘görünmez hükümet’ tezini doğruladı. Savaş karşıtı hareket için açık bir çağrı haline geldi ve komplo teorisyenlerinin Başkan Kennedy suikastının arkasında gizli bir hükümet eli olduğu iddialarını geliştirmelerine ve ağırlık kazanmalarına yardımcı oldu. ‘Derin devlet’ söylemi yerleşmeye başlamıştı ve CIA tüm çabalarına rağmen bu söylemin temel metinlerinden birinin yayımlanmasını engelleme girişimlerinde başarısız olmuştu.
Kalıcı bir miras: Görünmez Hükümet’in yaygın etkisi
Görünmez Hükümet, kamuoyunda istihbarat ve gizli operasyonlarla ilgili tartışmalar üzerinde ani bir etki yarattı. Birçok gazetenin kurgusal olmayan en çok satanlar listesinde zirveye yerleşti, ancak yazarları üzecek şekilde New York Times‘ın en çok satanlar listesinde 22 hafta boyunca iki numarada kalarak Ernest Hemingway’in Movable Feast‘inden sonra ikinci sırada yer aldı. “Biraz hayal kırıklığına uğradık” diye hatırlıyor Wise, ‘ama … eğer birinden sonra ikinci olmamız gerekiyorsa, o Hemingway’di.’ Kitabın eleştirel alımı kutuplaşmıştı ve Amerikan toplumunda Amerikan dış politikasını ve kurumlarını eleştirenler ile savunmaya çalışanlar arasında yeni ortaya çıkan bir fay hattını ortaya koyuyordu. Örneğin Ben Badikian’ın New York Times‘ta yayınlanan eleştirisi, kitabın Amerikan halkının ABD’nin saldırgan gizli operasyonlara karışmadığı yönündeki naif inancını kırmak açısından taşıdığı merkezi önemi vurguluyordu. Badikian, çok yakın bir zamana kadar Kongre üyelerinin ve kamuoyunun CIA’nın gizli operasyonları konusunda tamamen naif olmasının ve bu operasyonlara karışmadığını varsaymasının son derece makul olduğunu belirtti. Bedikian, “Bugün bu … aptallığın sınırlarında dolaşacak kadar safça olurdu” diyordu. “1964 yılında her ciddi gazete okuyucusu Amerikan kurumlarının dünyanın her yerinde “operasyonel faaliyetler” -yabancı toplumların gizli manipülasyonları ve yıkımları- yürüttüğünü, sadece başkalarının bize kötülük yapmasını engellemekle kalmayıp başkalarına da kötülük yaptığını biliyordu.”
Ünlü muhafazakar yorumcu ve eski CIA görevlisi William Buckley Jr. ise daha az sempatikti: ‘CIA’nın görünmez bir hükümet olduğu tezi o kadar saçmadır ki, kitabın amacının, kutsal iddialarına rağmen, sadece biraz skandal yaratmak ve biraz para kazanmak olduğu sonucuna varmak gerekir‘. Buckley, Marquis Childs’ın kitabın ciddi güvenlik ihlalleri içerdiği iddiasını yinelemiş ve ‘gizli görevdeki CIA ajanı 26 kişinin adının geçtiğini’ belirtmiştir. Wise ve Ross’un CIA karşıtı saldırılarını, Amerikan toplumunda tehlikeli bir şekilde yayılan ve ülkenin Sovyetler Birliği’ne karşı en güçlü siperlerinden birinin altını oyma riski taşıyan bir ‘bulaşıcılık’ olarak tanımladı.
“Bulaşma” elbette yüklü bir terimdi; komünizmin yayılmasını tanımlamak için kullanılan yaygın bir Soğuk Savaş metaforuydu. Ancak kitap, Sovyet propagandacıları ve ABD istihbarat topluluğunun ve basındaki savunucularının çoğunun şüpheli bulduğu ABD’deki yerel protesto hareketleri de dahil olmak üzere kesinlikle etkili oldu. Örneğin 1966’da üniversite kampüslerindeki CIA karşıtı protesto dalgası doğrudan Wise ve Ross’un anlattıklarından esinlenmişti. Bunlardan ilki Şubat 1966’da Iowa’daki Grinnell College’da gerçekleşti. Bir grup öğrenci ellerinde ‘Görünmez bir hükümetin olduğu yerde demokrasi yoktur‘ yazılı pankartlarla bir CIA görevlisinin sunumunu protesto etti. Öğrenciler CIA ile olan temel anlaşmazlık noktalarını da Wise ve Ross’un kitabının sayfalarından aldılar: ‘Asıl endişemiz, istihbarat operasyonları aracılığıyla toplanan bilgileri sorumlu hükümet yetkililerine iletmek yerine, teşkilatın sıklıkla kendi başına harekete geçmesidir…’ Aynı yılın ilerleyen günlerinde Boston Üniversitesi’ndeki öğrenciler de benzer bir protesto düzenledi. CIA’nın gizli faaliyetlerinin tarihi üzerine bir bilgilendirme broşürü hazırladılar ve Wise ve Ross’tan uzun uzun alıntı yaparak CIA’nın seçilmiş yetkililerin yetkisi dışında hareket ettiği argümanını tekrarladılar: “CIA zaman zaman Amerikan politikasını yaratmıştır” diye yazdılar ve Wise ve Ross’un Teşkilatın ilgili politika yapıcıları bilgilendirmeden hareket ettiğini savunduğu, doğrudan Görünmez Hükümet ‘ten alınan örnekleri sıraladılar.
Wise ve Ross tarafından başlatılan ‘Bulaşma’ kısa sürede çok sayıda başka üniversite kampüsüne de yayıldı. Öğrencilerin CIA karşıtı protestolarını gerekçelendirmek için hazırladıkları broşürlerde neredeyse her zaman Görünmez Hükümet‘e atıfta bulunuluyor, bazıları da aynı başlığı ödünç alıyordu. Örneğin Emory Üniversitesi öğrencileri, Wise ve Ross’tan bolca alıntı yaptıktan sonra, ‘CIA’nın kendi kurumsal çıkarlarını Amerikan halkının çıkarlarının üstünde tutmaktan suçlu olduğunu‘ iddia ettiler. Bu politika kendi politikasıyla uyuşmadığında dış politikamızı sabote etmekten suçludur’. Diğer öğrenci protestocular, Görünmez Hükümet‘e hâlâ büyük ölçüde borçlu olmalarına rağmen, biraz farklı bir pozisyon aldılar. Örneğin Şubat 1968’de, Vietnam’daki savaşa yönelik kamuoyu desteğini önemli ölçüde zayıflatacak olan Tet saldırısının ortasında, Demokratik Toplum için Öğrenciler’in (SDS) Wisconsin bölümü ‘CIA: Ya da Seni Birlikte Gördüğüm Diktatör Kimdi?” başlıklı bir broşür yayınladı. Ancak, CIA’yı ABD dış politikasını yozlaştıran haydut bir örgüt olarak görmek yerine, CIA’yı ABD’nin dış politikasını yozlaştıran haydut bir örgüt olarak görüyorlardı:
CIA demokratik bir toplumda bir sapkınlık değildir. Mesele CIA’nın ‘görünmez bir hükümet’ olması ya da Amerikan dış politikasını dikte etmesi değil, faaliyetlerinin bu politikanın özellikle çirkin bir yönünü oluşturmasıdır. Bu sistem, ırkçılık ve sömürüden kazanç sağlayanların çıkarı için başka ülkelerin halklarına yaptığı gibi kendi halkını da ezen ve yanlış yönlendiren bir siyasi ve ekonomik sistemin dahili bir parçasıdır. SDS bu sömürü ve ırkçılık sistemine karşı çıktığı için CIA’ya da karşı çıkmaktadır.
SDS’nin CIA’ya yönelik daha sistematik eleştirisi, yine de Görünmez Hükümet ‘e borçluydu ve bu dönemde ABD dış politikasının diğer etkili eleştirmenleri tarafından da paylaşılıyordu. Etkili dünya liderleri ve dekolonizasyon hareketinin önde gelen sesleri, ABD’nin bir tür yeni sömürgecilik yaptığı iddialarını desteklemek için sık sık Görünmez Hükümet ‘e başvurdular. Genellikle gelişmekte olan dünyadaki eski Avrupa sömürgelerini hedef alan CIA gizli operasyonları, önceki imparatorluklar çağından kalma Avrupa sömürgeciliğinin daha kaba ve açık biçimlerinin yerini alan emperyal müdahaleler olarak görülüyordu. Örneğin Gana Devlet Başkanı ve önde gelen bir pan-Afrikanist olan Kwame Nkrumah, 1965 yılında Neo Kolonyalizm başlıklı etkili bir kitap yayınladı : Görünmez Hükümet, Batılı güçlerin ve özellikle de ABD’nin görünürde sömürge sonrası uluslarda hayata hükmetmeye ve dikte etmeye devam ettiği tezini desteklemek için uzun uzadıya alıntı yapıyordu. “Wall Street ahtapotunun uzatılmış dokunaçları”, diye yazıyordu, “vantuzları ve kas gücü ‘Görünmez Hükümet’ olarak adlandırılan bir fenomen tarafından sağlanmaktadır…” Kuşkusuz, CIA, Görünmez Hükümet‘in yayınlanmasından önce bile Gana medyasında sık sık saldırıya uğruyordu. Şubat ve Mart 1963’te Gana basınında çıkan bir dizi makalede CIA Irak’ta Başbakan Kasım’a suikast düzenlemekle suçlandı. Ghana Evening News ‘de çıkan bir makalenin başlığı ‘Irak’taki Neo-Sömürgeci Terör Afrika’ya Karşı Tehdit Oluşturuyor‘ idi. Haftalık Gana gazetesi Spark da ‘CIA’nın Gizli Savaşı‘ başlıklı bir ön sayfa haberi yayınladı: “Kulağa masum gelen istihbarat adıyla anılan ölümcül oyunun Batı dünyasındaki sinir merkezi Amerika’nın Merkezi İstihbarat Teşkilatı’dır…” Görünmez Hükümet, Gana toplumunda zaten kök salmakta olan bir fikre itibar ve güçlü bir anlatı çerçevesi kazandırmış gibi görünüyordu. Nkrumah, Görünmez Hükümet‘ten alıntı yapan dekolonizasyon hareketinin tek önde gelen ismi değildi. Cezayir’in ilk Cumhurbaşkanı Ahmed Ben Bella, Endonezya Dışişleri Bakanı Subandrio ve elbette Fidel Castro, ABD liderliğindeki yeni sömürgeciliğe karşı protestolarını desteklemek için kitaptan uzun uzun alıntı yaptılar.
CIA, Görünmez Hükümet‘in Sovyet propagandacıları için büyük bir nimet olacağına kesin olarak inanıyordu ve kitapla ilgili olarak kendi içlerinde ve dost gazetecilere yaptıkları eleştirilerin çoğu bunu vurguluyordu. Dışişleri Bakanlığı da aynı şekilde tüm Amerikalı diplomatlara ve konsolosluk personeline genel bir telgraf çekerek kitabın yurtdışındaki Amerikan imajına zarar verebileceği uyarısında bulundu ve daha fazla merak uyandıracak açıklama ve eylemlerden kaçınarak kitabın etkisini ‘mümkün olduğunca’ azaltmalarını tavsiye etti. Sovyet basını kitaba büyük bir zevkle sarılınca korkuları kısa sürede gerçekleşti. Örneğin Pravda muhabiri Victor Maevsky, tartışmalı CIA gizli müdahalelerinin tarihini kaleme almak için Wise ve Ross’un anlattıklarından büyük ölçüde yararlandı.1965 baharında John McCone’un yerine Amiral Raborn Merkezi İstihbarat Direktörü olarak atandığında, Görünmez Hükümet bir başka Pravda muhabirine Raborn’un büyük şirketlerle olan bağlantılarını uğursuz göstermek için bir çerçeve aracı sağladı: ‘CIA’nın ABD’nin “görünmez hükümeti” ve “devlet içinde devlet” olarak adlandırılmasının haklı bir nedeni var. Perde arkasında … büyük sanayi kuruluşlarının sahiplerinin bu casus devletin başına kendi adamlarını getirebilmek için verdikleri amansız bir mücadele vardı. Ve seçim devasa bir şirketin başkanı olan Raborn’a kaldı…‘ Doğu bloğu ülkelerindeki medya kuruluşları da Görünmez Hükümet‘in yayınlanmasını fırsat bilerek CIA’ya karşı saldırıya geçti. Örneğin Romanyalı bir gazeteci, Wise ve Ross’un kitabının başlığının ‘CIA’nın ABD’de işgal ettiği konumu takdire şayan bir şekilde yansıttığı’ sonucuna vardı. Slovakya’da, Slovak komünist partisinin Macarca günlük gazetesi Slovak Daily, Görünmez Hükümet‘ten esinlenerek CIA hakkında bir dizi makale yayınladı.
Wise ve Ross’un kitabının bu küresel etkisine yanıt olarak DCI John McCone, “Görünmez Hükümet‘in ’dost olmayan ülkeler tarafından dost olmayan amaçlarla ya da dost ülkeler tarafından dost olmayan amaçlarla kullanımı – başka bir deyişle, her şey dahil” hakkında “kapsamlı bir rapor” yazılmasını emretti. Direktör, raporun tam olarak ne amaçla kullanılacağının henüz belirlenmemiş olmasına rağmen, raporun bazı bölümlerinin ‘kamuya açıklanma konusu haline getirilebileceğini ve bu nedenle kaynakların açıklanmasının yanı sıra kaynak açıklamasının olası hassasiyetini belirtmenin de gerekli olduğunu’ ekledi. Aynı yılın ilerleyen günlerinde CIA raporu dost gazetecilere yayınladı ve bu da Amerikan basınında Sovyetler Birliği’nin CIA karşıtı dezenformasyon kampanyasını anlatan ve Görünmez Hükümet‘i Sovyet propagandacılarının favori kaynağı olarak gösteren bir dizi habere yol açtı.
Görünmez Hükümet‘in belki de en kalıcı mirası, komplo teorileri ve daha sonra ‘derin devlet’ anlatısı haline gelecek olan şey üzerindeki etkisiydi. Kitap Kennedy suikastının üzerinden bir yıldan az bir süre geçtikten sonra, pek çok Amerikalı Başkan’ın ölümünü hâlâ kabullenmeye çalışırken yayımlandı. Kennedy’nin ölümünde CIA’nın parmağı olduğunu iddia edenler de dahil olmak üzere komplo teorileri neredeyse hemen ortaya çıktı, ancak 1960’lı yıllar geçtikçe popülerlikleri arttı. Görünmez Hükümet‘in tetiklediği hükümet gizliliğine ilişkin kaygılar, Kennedy’nin belki de görünmez hükümetin kendisi tarafından düzenlenen bir komplo sonucu öldüğüne dair popüler şüpheleri artırdı. CIA ve FBI’nın Warren Komisyonu (John F Kennedy suikastini araştırmak için kurulan komisyon – çn) soruşturması karşısındaki suskunluğu, örneğin CIA’nın diğer yabancı liderlere suikast girişimlerinin ayrıntılarını paylaşmayı reddetmesi ya da olaydan önceki aylarda Kennedy’nin suikastçısı Lee Harvey Oswald’ı gözetlemeleri, bazılarına saklayacak başka bir şeyleri olduğunu düşündürdü. CIA’nın suikast planları ve Warren Komisyonu’ndan sakladığı diğer ayrıntılar, 1975 yılında Kongre’nin ABD istihbarat topluluğunun faaliyetlerine ilişkin soruşturması sırasında kamuoyuna açıklandığında, bazıları CIA’nın neden komisyonla işbirliği yapmayı reddettiğini sorgulamaya başladı. Böylece Görünmez Hükümet, ABD istihbarat camiasının, özellikle de CIA’nın daha alçakça faaliyetlerinin kamuoyuna ifşa edildiği bir dönemin başlangıcında yayımlandı. Kitabın temel tezi, CIA’yı ahlaki açıdan sorgulanabilir bir dizi faaliyete bulaştırmış gibi görünen bu müteakip skandalların merceğinden geriye dönük olarak okunduğunda, ABD dış politikasının içine kayıyor gibi göründüğü ahlaki bataklığın her şeyi kapsayan bir açıklaması olarak kolayca abartıldı. Hollywood yönetmeni Oliver Stone gibi ‘derin devlet’ Kennedy suikastı komplo teorilerinin popülerleştiricileri için bu inişin açıklaması basitti: Kennedy, Camelot efsanesini temsil ediyordu; yaşasaydı Vietnam’daki feci müdahaleyi önleyecek olan genç ve idealist bir Başkan. CIA, askeri-endüstriyel-kompleksin diğer karanlık hayırseverlerinin yanı sıra, Vietnam’da savaş istiyordu. Ve bu yüzden Başkanı öldürdüler. Stone için bu kişisel bir meseleydi. Bir Vietnam savaşı gazisi olarak Stone, Kennedy suikastını kaderini belirleyen ve genç bir asker olarak kendisini ahlaksız bir savaşta savaşmaya mahkum eden bir olay olarak görmüştür. Stone ve bu efsaneyi popülerleştirenlerin görmezden geldiği şey, Kennedy’nin Vietnam’daki sicilinin ABD’nin müdahalesini tırmandıran bir sicil olduğu ve sicilinin dış politikasında kesinlikle bir ‘güvercin’ olmadığını gösterdiğidir.
Stone’un 1991 tarihli draması J.F.K. bu özel Kennedy suikastı komplo teorisini yeni bir nesil için popüler hale getirdi. Ancak bu o zamana kadar onlarca yıllık bir anlatıydı. Stone’un filmi New Orleans Bölge Savcısı Jim Garrison’ın David Ferrie’yi Kennedy suikastından yargılama çabalarını romantize ediyordu. Garrison, Ferrie’nin gizli hükümet yetkilileri tarafından kışkırtılan çok daha büyük bir hükümet komplosunun parçası olduğunu ima ediyordu. Garrison, davaya hazırlanırken arka plan araştırmasının bir parçası olarak Görünmez Hükümet‘i kullandı ve açıkça ondan ilham aldı. Duruşmadan kısa bir süre sonra yayımladığı kitabında Garrison, savaştan sonra ABD istihbarat aygıtının gelişimini tanımlamak için defalarca ‘görünmez hükümet’ terimini kullanmış ve Warren Komisyonu’nun ‘ABD’de görünmez hükümetin varlığını ve yükselişini doğruladığı’ sonucuna varmıştır. Garrison bu cümleyi Ferrie’nin duruşmasındaki kapanış konuşmasında kullanmamış olsa da, Oliver Stone filmin duygusal zirvesini ve kapanışını oluşturan Garrison’ın mahkeme salonunda yaptığı konuşmayı dramatize ederken bu alıntıyı neredeyse kelimesi kelimesine kullanmıştır: “Ulusal güvenliğimizi kim belirliyor?” diye sorar Kevin Costner’ın canlandırdığı Garrison, filmin son sahnelerinde tıklım tıklım dolu bir mahkeme salonunda. “Hangi “ulusal güvenlik” temel gücün Amerikan halkının elinden alınmasına izin verir ve ABD’de görünmez hükümetin yükselişini onaylar? “Stone’un filminin bir başka ilham kaynağı da ‘görünmez hükümet’ ya da ‘derin devlet’ JFK komplo teorisinin bir başka tanınmış popülerleştiricisiydi: Leroy Fletcher Prouty.1973 tarihli The Secret Team (Gizli Ekip ) adlı kitabında Görünmez Hükümet ‘i kendi tezinin temel ilham kaynaklarından biri olarak göstermiş ve bu kitabı ABD istihbarat topluluğu içinde ABD politikasını etkileyebilen ve hatta yönlendirebilen, hesap vermeyen gizli bir elitin varlığını anlamak için ilk kez ana hatlarını çizen ve tanımlayıcı bir kelime dağarcığı sağlayan ‘o en değerli kitap’ olarak tanımlamıştır.
Bu etkiler Wise ve Ross’un kitabının derin mirasını göstermektedir. Ancak bu miraslar her zaman kendi yarattıkları miraslar değildi. Propagandacılar, politikacılar ve komplo teorisyenleri Görünmez Hükümet’in kitaba adını veren tezini kendi amaçları doğrultusunda abarttılar. CIA’nın hesap verebilirlik eksikliğine yönelik ölçülü bir eleştiri olarak başlayan kitap, Başkan’a suikast dahil olmak üzere Amerikan tarihini ve dış politikasını gizli bir kabalın dikte ettiğini düşünen daha radikal komplo teorilerini desteklemek için tekrar tekrar kullanıldı. Bu anlamda CIA ve Dışişleri Bakanlığı haklıydı – Wise ve Ross Sovyet propagandacılarının değirmenine su taşımış ve ABD’nin dışarıdaki ve içerideki imajına zarar vermişti. Ancak CIA’nın, kitapta güvenlik ihlallerine dair herhangi bir kanıt olmamasına rağmen bunun sansürü haklı çıkarabileceği iddiası tehlikeli bir önermeydi ve belirli bir hikayeyi desteklemek için seferber edilen gerçekler doğru olsa bile ABD hükümetinin rahatsız edici anlatıları veto edebileceğini ima ediyordu. Dahası, eğer sansürün eşiği ABD’nin düşmanları tarafından kullanılabilecek argümanlar içermekse, o zaman ABD politikasını eleştiren hemen her anlatı yasaklanabilirdi. Tully’nin kendi radikal olmayan Teşkilat tarihine yönelik CIA saldırılarına cevaben belirttiği gibi: ‘bir çalışmayı itibarsızlaştırmak için gerekli olan tek şeyin komünistlerin söylediklerini söylediğini söylemek olduğu zamanı elbette geride bıraktık. Sorun kimin ne söylediği değil, söylenenin öyle olup olmadığıdır‘. Her ne kadar CIA’nın itiraz ettiği kitapları gözden geçirirken alışılageldiği üzere, Teşkilat titizlikle ‘tarihler ve aslında bir kişinin görüşü olan sözde gerçek ifadeleri gibi konularda birkaç yüz küçük hata’ tespit etmiş olsa da, kitabın ‘genel olarak doğru ve açıklayıcı’ olduğunu da kabul etmişlerdir.
Belki de bu kafa karışıklığının bir nedeni, Görünmez Hükümet gibi bir kitabın, Teşkilat’ın kendi güvenlik ofisinin de kabul ettiği gibi, doğrudan güvenlik ihlalleri içermeden CIA için ‘korkunç ve zarar verici’ olabileceği gerçeğini kabullenememekti. Bunun nedeni belki de CIA’nın hâlâ gizli operasyonları hakkında bu tür olumsuz tanıtımlara alışık olmamasıydı. Bu açıdan Wise ve Ross dönüm noktası niteliğinde bir metin kaleme almışlardı. Ancak daha sonra, Victor Marchetti ve Frank Snepp gibi dönek CIA görevlilerine karşı açılan davalar ve Pentagon belgeleri davası gibi önemli Birinci Değişiklik kararları yoluyla, hangi ‘korkunç ve zarar verici’ kitapların sansürlenip hangilerinin sansürlenemeyeceği konusundaki bazı belirsizlikler açıklığa kavuşturulacaktı. Yine de Görünmez Hükümet, ifade özgürlüğü ve ulusal güvenliğin sınırlarını araştıran bir kitabın önemli bir erken örneğiydi. Belki de daha önemlisi, gelecek nesil CIA eleştirmenlerine ilham verecek içerik, dil ve anlatı çerçevesini sağladı.
Biyografik detaylar
Dr. Simon Willmetts, Leiden Üniversitesi Güvenlik ve Küresel İlişkiler Enstitüsü’nde İstihbarat ve Güvenlik alanında Doçent olarak görev yapmaktadır. Çalışmaları istihbarat ve devlet gizliliğinin kültürel tarihini araştırmaktadır.