Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırılarının gölgesinde, İsrail-Türkiye ilişkileri yeni bir dip noktaya ulaştı. İsrail ve Türkiye’deki iktidar partilerinin her ikisi de yalnızca Orta Doğu’yu değil, Akdeniz’i de etkisi altına alan bir diplomatik çatışma içerisindeler.
Aralık 2024’ün başında Suriye’de Beşar Esad rejiminin çöküşü, Türkiye ve İsrail’i bölgesel hegemonya konusunda gölge bir çatışmaya daha da yaklaştırdı. Türk ve İsrail hükümetleri arasındaki gerilim yüksek olsa da, bu anlaşmazlığın arabuluculuk yoluyla çözülebileceği mi yoksa iki ülkenin gerçekten bir çarpışma rotasında mı olduğu sorusu hâlâ yanıt bekliyor.
İsrail-Hamas Savaşı Sırasında Bölgesel Yeniden Yapılanma
Hamas’ın 7 Ekim’deki terör saldırısının ardından İsrail, militan grubun kapasitesini azaltmak amacıyla Gazze Şeridi’ni işgal etti. Savaş, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da tartışmalar ve farklı türde kutuplaşmalarla damgalandı; bu durumdan Türk hükümeti fayda sağladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki iktidardaki AK Parti, Hamas ve Katar ile yakın ilişkileri teşvik eden İslamcı ve neo-Osmanlıcı bir ideolojiyi benimsemektedir.
Savaş sırasında, Türk hükümeti Hamas’a verdiği manevi destek nedeniyle ve örgütün bazı komutanlarının Türkiye’de bulunduğuna dair çelişkili raporlar ışığında eleştirilere maruz kaldı. Aynı zamanda Türkiye, savaş sırasındaki tutumu nedeniyle İsrail’i kınama kampanyasında öncülük etti, devam eden Uluslararası Adalet Divanı davasına katıldı, ticari ilişkileri kesti ve İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesi durumunda doğrudan müdahale tehdidinde bulundu; ancak bu tehdit hiçbir zaman hayata geçmedi.
Esad’ın Düşüşü ve Suriye’deki Gerilimin Arka Planı
Kasım 2024’ün sonlarında, Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğindeki Suriyeli isyancı gruplar, Esad rejimine karşı sürpriz bir yıldırım taarruzu başlattı. Esad’ın ordusu, Rusya, İran ve Hizbullah’tan yeterli destek alamayınca hızla dağıldı ve çöktü.
Türkiye’nin istihbarat servisleri, taarruzun hazırlık aşamasında yer aldı; çünkü Ankara, Suriyeli mültecilerin güvenli bir şekilde ülkelerine geri dönüşünü reddeden Esad ile müzakerelerin çıkmaza girmesinden bıkmış durumdaydı. Şimdi HTŞ liderliğindeki geçiş hükümeti, yeniden yapılanma, enerji ve potansiyel savunma iş birliği yoluyla Türkiye ile ilişkileri normalleştirme çabasında.
İsrail, Suriye’nin Hermon Dağı’nı ele geçirmek için derhal harekete geçti. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Suriye ordusunun kalan ekipmanlarına karşı büyük bir bombalama kampanyası başlattı; İsrail hükümeti, bu ekipmanların büyük bir güvenlik tehdidi oluşturduğunu iddia etti. Kuzey Suriye’de ise Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu (SNA), Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Kürt paramiliter güçlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı operasyonlarını sürdürüyor.
Hem İsrail hem de Türkiye, Suriye’deki saldırgan tutumları nedeniyle birbirlerini kınadı. Türk hükümeti, SDG’yi dağıtmayı ve kuzeyde Kürt güçlerine karşı bir tampon bölge oluşturmayı hedeflerken, İsrail, eski rejimin silahlarının HTŞ’nin eline geçmesini engellemeye ve güneyde yeni bir tampon bölge oluşturmaya çalışıyor.
İsrail’in, yeni Suriye hükümetine ait varlıklara yönelik saldırıları, kendisini “Müslüman dünyanın lideri” olarak tanımlayan Erdoğan’ın işine yarayabilir. Eğer HTŞ liderliğindeki geçiş hükümeti, Türkiye’den tam askeri destek talep ederse, Ankara, İsrail sınırlarında Hizbullah ve İran Devrim Muhafızları’nın yerini alan yeni bir tehdit haline gelebilir.
Sessiz İşbirliğinin Bir Derecesi
İsrail-Türkiye ilişkileri gerilemeye devam etse de, AK Parti perde arkasında kendisini Filistin’in gelecekteki kurtarıcısı olarak konumlandırırken, iki bölgesel güç arasında hâlâ bir dereceye kadar işbirliği mevcut.
Kasım 2024’ün sonlarında, Middle East Eye tarafından yayımlanan bir haber, uydu görüntüleri aracılığıyla Azerbaycan’dan Türkiye üzerinden İsrail’e yapılan ham petrol sevkiyatlarını gözler önüne serdi. Ham petrol, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı üzerinden taşınıyor ve buradan İsrail’in Aşkelon limanına sevk ediliyor.
Eş zamanlı olarak Azerbaycan, İsrail’in Ovda Havalimanı’na ulaşmak için Türk hava sahasını kullanıyor. Bu havaalanı, silah ve lojistik ithalatı veya ihracatı için kullanılmakta. Azerbaycan hem Türkiye hem de İsrail ile yakın bir müttefik konumunda. Azerbaycan’a ait ağır uçakların Türk hava sahasını kullanmasına izin vererek, Erdoğan bu ittifakı ilerideki amaçlar için sürdürmek istediğini sessizce kabul etmiş oluyor.
Doğrudan Çatışmadan Kaçınma
İsrail ve Türkiye arasındaki artan gerilime rağmen, iki bölgesel gücün çarpışmasını önlemek için birkaç adım atılabilir. Orta Doğu’da sert tutumuyla tanınan Trump yönetimi, yakın zamanda Erdoğan’ı bölgesel bir güç simsarı olarak övdü. Amerika Birleşik Devletleri, iki kilit bölgesel ortak arasındaki gerilimi azaltmaya çalışacaktır.
Amerika ve Rusya’nın Suriye’de kurduğu gibi bir gerilimi azaltma hattı, Türk ordusu ile İsrail Savunma Kuvvetleri arasındaki olayları ve doğrudan çatışmaları engelleyebilir. Trump ayrıca, Türkiye ve İsrail dışişleri bakanlarını Washington’da ağırlayarak her iki ülke ile ilişkileri normalleştirme girişiminde bulunabilir.
İsrail ve Türkiye gibi iki bölgesel güç merkezi, özellikle Suriye’de İran liderliğindeki eksenin çökertilmesinden büyük kazanç sağladı. Yine de her iki ülkenin, gelecekte bir çatışmayı önlemek için bir gerilimi azaltma mekanizmasına ve diyaloğa ihtiyacı olacaktır. Farklılıklarına rağmen, başta ABD olmak üzere uluslararası arabuluculuk, savaş yorgunu ve yıpranmış bir Orta Doğu’da İsrail ve Türkiye hükümetlerini dizginleyebilir.
* Julian McBride, eski bir ABD Deniz Piyadesi olup adli antropolog ve bağımsız gazetecidir. Savaş mağdurlarının hikayelerini sanat terapisi yoluyla anlatmayı amaçlayan antropolojik bir STK olan Reflections of War Initiative‘ın (ROW) kurucusu ve yöneticisidir. Aynı zamanda 19FortyFive’da katkıda bulunan bir editördür.