Trump’ın Restorasyon Diplomasisi

Trump’ın Ortadoğu ziyareti, yeni bir NATO benzeri yapıdan çok, gevşek ama çıkar odaklı bir ittifak sistemine işaret ediyor. Bu yapı, demokrasi söylemi yerine karşılıklı kazanç söylemine dayanıyor. Çin’in etkisini kırmak için yapılan bu “pragmatik bloklaşma”, klasik Amerikan dış politikasının yeniden dirilişi anlamına geliyor.
Mayıs 14, 2025
image_print

Donald Trump’ın Suudi Arabistan’da yaptığı açıklama yankı uyandırmakla kalmadı; aynı zamanda küresel denklemde ciddi bir yön değişikliğinin habercisi oldu. Trump, yıllardır ABD’nin uyguladığı Suriye yaptırımlarını kaldırdığını ilan etti. Bununla yetinmedi; Suudi Arabistan’la milyarlarca dolarlık silah ve yatırım anlaşmaları yaptı, Ahmed eş-Şara ile görüştü ve İran’a açık bir müzakere çağrısı yaptı. Bu hamleler tesadüf değil; aksine, Çin’in artan etkisine karşı ABD’nin yeni bir ittifak kurma veya bölge ülkeleriyle bozulan ilişkilerin restorasyonu operasyonunun parçası.

Suriye’ye uygulanan yaptırımlar, Esad rejimi katliamlarının yanında Suriye’yi yıllarca ekonomik olarak da boğdu. Trump’ın ambargoyu kaldırma kararı, ilk bakışta insani bir yaklaşım gibi görünse de ardında daha karmaşık bir jeopolitik hesap var. ABD, bölge ülkelerini ve Şam’ı yeniden “sistemin içine” alarak Çin’in Ortadoğu üzerindeki etkisini kırmak istiyor. Zira Çin, özellikle İran ve Suriye hattında “Kuşak ve Yol” projesiyle yeni bağlantılar kurma peşinde. Trump’ın yaptığı ise bu hatta Çin’e karşı bir “Amerikan hattı” oluşturmak.

Suriye’deki yeni lider Ahmed eş-Şara’nın geçmişi Batı için tartışmalı olabilir, ama Batı ile müzakereye açık biri olması, ABD’nin işine gelen bir profil çiziyor. Esad sonrası Suriye’nin yeniden inşasında Amerikan şirketlerinin yer alması hem ekonomik hem de ideolojik bir nüfuz alanı oluşturma çabası. Bu, Çin’in Orta Doğu’daki “altyapı-diplomasisi ”ne karşı bir tür “restorasyon-diplomasisi” olarak okunabilir.

Trump’ın Riyad’daki zirvesi, aslında 2017’de başlattığı ilk büyük dış politika hamlesinin devamı gibi. Ama bu kez hedef İran değil, Çin. Suudi Arabistan ile 142 milyar dolarlık silah anlaşması, bu ülkeyi ABD’ye daha da bağlarken aynı zamanda Çin’in güvenlik alanındaki etkinliğini sınırlamayı amaçlıyor. Türkiye ile de diplomatik trafik artmış durumda. Ankara’nın hem NATO üyesi olması hem de Çin ile ekonomik ilişkiler kurması, onu Washington için kritik bir “denge aktörü” haline getiriyor. Trump, bu aktörleri tekrar Amerika eksenine çekmek için manevra yapıyor.

Son yıllarda Çin, Orta Doğu’da adeta bir “boşluk doldurma” politikası izledi. Altyapı yatırımları, enerji anlaşmaları, liman projeleri ve 5G teknolojileriyle bölge ülkelerine alternatif bir gelişme yolu sundu. Ancak bu ekonomik cazibe, aynı zamanda politik bağımlılıkları da beraberinde getirdi. ABD ise şimdi Çin’in kurduğu bu “yumuşak çemberi” kırmak için eski dostlarını yeniden hatırlıyor. Trump’ın Suriye açılımı ve bölgesel iş birliklerini tazeleme çabası, bu anlamda bir “karşı-kuşak stratejisi”dir.

Trump’ın Ortadoğu ziyareti, yeni bir NATO benzeri yapıdan çok, gevşek ama çıkar odaklı bir ittifak sistemine işaret ediyor. Bu yapı, demokrasi söylemi yerine karşılıklı kazanç söylemine dayanıyor. Çin’in etkisini kırmak için yapılan bu “pragmatik bloklaşma”, klasik Amerikan dış politikasının yeniden dirilişi anlamına geliyor.

Trump’ın Suriye yaptırımlarını kaldırması sadece bir dış politika düzeltmesi değil, aynı zamanda ABD’nin küresel hegemonya yarışında Çin’e karşı açtığı yeni cephenin ilk adımı. Ortadoğu, yeniden şekilleniyor. Ancak bu defa demokrasi getirme değil, müttefik toplama savaşı yaşanıyor. Yeni dönemde sorulması gereken şu: Çin ile ABD arasında sıkışan bu coğrafyada, kim, hangi tarafta duracak?

Bekir Gündoğdu

Araştırmacı-yazar. Siyaset, sivil toplum ve medya alanlarında çeşitli kademelerde görev yaptı. Halen Yeni medya editörlüğü ve internet yayıncılığına devam ediyor.
Mail: [email protected]

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.