Hindistan’ın, Çin’i izole etmek amacıyla ABD’nin ticaret savaşı taleplerine boyun eğmesi, Delhi için birçok açıdan kötü sonuçlar doğuracaktır.
ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergisi savaşı, küresel ekonomide şok dalgaları yaratmış olsa da, bu sancıyı Hindistan Başbakanı Narendra Modi kadar derinden hisseden başka bir lider olmamıştır.
Yüksek riskli bir jeopolitik açmazda sıkışıp kalan Hindistan, hayati ekonomik bağlarını Çin ile sürdürme ihtiyacı ile Amerikan pazarının cazibesi arasında denge kurmaya çalışarak varoluşsal bir ikilemle boğuşuyor.
2 Nisan 2025’te Trump yönetimi, Hindistan mallarına %26’lık “karşılıklı” bir gümrük vergisi uyguladı ve Yeni Delhi’yi, en büyük ihracat pazarı olan Amerikan pazarına erişimini koruyabilmek için zorlu müzakerelere zorladı.
Hint medyasının Modi’yi “Vishwaguru” (dünya lideri) ve yenilmez bir güçlü adam olarak yansıtmasına rağmen, Hindistan’ın tepkisi şaşırtıcı bir itaat sergiledi; Harley-Davidson motosikletleri ve Amerikan yapımı burbon viskisi üzerindeki hızlı ve büyük ithalat vergisi indirimlerinde ve ticaret engellerini kaldırmaya yönelik geniş çaplı taahhütlerde bu açıkça görüldü.
Yeni Delhi ayrıca Trump’ı yatıştırmak amacıyla daha fazla ABD enerji ve savunma ürünü satın almayı planladığını da duyurdu.
Bu zayıflığı sezen Trump ekibi, 90 günlük bir gümrük vergisi ertelemesini koz olarak kullanarak Hindistan’ı Çin’i ekonomik ve stratejik olarak izole etmeye yönelik daha geniş bir Amerikan stratejisine çekmeye çalışıyor.
Bu diplomatik hamlenin bir parçası olarak, ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, 22 Nisan’da dört günlük yüksek profilli bir ziyaret için Delhi’ye geldi.
Görünüşte bir aile ziyareti olan bu gezide — Vance, Hint kökenli eşi ve çocuklarıyla birlikte, seyahati Sasural’ına (“kayınvalide ve kayınpeder”) ve çocuklarının “Nana-Nani”sine (“anneanne ve dede”) bir selam niteliğinde çerçeveledi — ziyaretin asıl amacı Hindistan’a baskı yapmak ve Pekin’e karşı saf tutmasını sağlamaktı.
Trump, ilk döneminde Amerikan yatırımlarının Çin’den Hindistan’a kaydırılacağı vaadiyle havuç gösterirken, ikinci döneminde Modi’yi iradesine boyun eğdirmek için gümrük vergisi sopasını sallıyor.
Ekonomi İşleri Sekreteri Ajay Seth, bu hafta yaptığı açıklamada, Hindistan’a %26 oranında gümrük vergisi uygulanması halinde “ilk aşamada” Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYİH) %0,2 ila %0,5 arasında azalabileceğini, bunun ise “büyük bir etki” oluşturmayacağını söyledi. Bununla birlikte, durumun ciddiyetini vurgulayan Yeni Delhi, kader belirleyici Keşmir saldırılarından önce bu hafta hem baş ticaret müzakerecisini hem de maliye bakanını Washington’a göndermeyi planladı.
Hindistan’ın içinde bulunduğu zor durum, ikiye bölünmüş ekonomik gerçekliğinden kaynaklanıyor. Sanayi tabanı, çoğu zaman bir “montaj hattı”ndan ibaret olup, nihai ürünleri üretmek için Çin’in ara mallarına, hammaddelerine, sermaye ekipmanlarına, teknolojisine ve yatırımlarına büyük ölçüde bağımlı durumda, özellikle de ABD’ye ihracat yapabilmek için.
2024-25 yıllarında Çin, Hindistan’ın toplam dış ticaretinin %14’ünden fazlasını oluştururken, Hindistan’ın Çin’in küresel ticaretine katkısı yalnızca %1,9 ile sınırlı kalmış ve bu durum çarpıcı bir asimetriyi ortaya koymuştur.
ABD ise şu anda Hindistan’da %35’lik katma değeri “menşe kuralları” sertifikası için yeterli kabul etmekte, böylece Hindistan’ın Çin’den bileşenler ithal edip bunları monte ederek bitmiş ürünleri Amerika’ya ihraç etmesine olanak sağlamaktadır.
Yine de bu model, Hindistan’ı oranların yeniden ayarlanmasına karşı savunmasız bırakmaktadır. ABD’ye yönelmek, üretim hatlarını tıkayabilecek Çin misillemesi riskini beraberinde getirirken; Çin’e yanaşmak ise ABD pazarına erişim hakkının kaybedilmesi tehdidini doğurmaktadır.
İşte bu, Hindistan’ın temel açmazıdır. Hindistan, Çin’e karşı ABD ile birlikte cephe alacak olursa, Pekin hem açık hem de örtülü bir dizi cezai önlemi serbest bırakabilir; bu önlemler Hindistan’ın ekonomik seyrini bozabilir, güvenliğini zayıflatabilir ve bölgesel etkisini aşındırabilir — tıpkı 2020 yılında Himalaya sınır gerginliklerine verdiği cezai tepkide olduğu gibi.
Çin’in en acil kullanabileceği silahı, ticaret manipülasyonu olacaktır; 2024-25 döneminde Hindistan’ın 100 milyar dolarlık ticaret açığını istismar edebilir. Pekin, tarım ürünleri, tekstil ve deri ürünleri gibi Hindistan ihracatlarına yüksek gümrük vergileri koyabilir ya da sıkı kalite kontrolleri gibi tarife dışı engeller uygulayarak Hindistan’ın Çin ve müttefik pazarlarına erişimini kısıtlayabilir.
Daha da yıkıcı bir şekilde, Çin; ilaç üretiminde kullanılan öncü maddeler (Hindistan tedarikinin %70’i), akıllı telefon bileşenleri ve endüstriyel makineler gibi kritik girdilerin ihracatını kısıtlayabilir. 2020 yılında Hindistan, Çin yatırımlarına yönelik denetimi sıkılaştırdığında, Pekin buna mühendis ve teknisyen ziyaretlerini ve makine sevkiyatlarını engelleyerek misilleme yapmıştı; bugün ise bu taktiği çok daha ağır sonuçlar doğuracak şekilde tırmandırabilir.
Bu tür kısıtlamalar, Çin tedarik zincirlerine sıkı sıkıya bağlı olan Hindistan’ın akıllı telefon, ilaç ve güneş enerjisi sektörlerini felce uğratacaktır. Çin, Hindistan mallarının ithalatını seçici şekilde sınırlayarak, ticaret dengesini Hindistan aleyhine daha da bozabilir ve Hindistan’ın ihracat gelirlerini daraltabilir.
Çin, Hindistan’ın dış ticaretinin üçte birinden fazlasını oluşturduğundan, bu tür önlemler ciddi bir ekonomik daralmayı tetikleyerek Hindistan’ın sanayi hedeflerini ve küresel piyasalardaki rekabet gücünü sekteye uğratabilir.
Finansal kaldıraç da Çin’e Hindistan üzerinde baskı kurmak için başka bir yol sunmaktadır. 3,24 trilyon dolarlık döviz rezervine ve küresel finans üzerinde önemli bir etkisine sahip olan Pekin, ödeme koşullarını sıkılaştırarak, işlemleri geciktirerek veya Çin bankaları üzerinden kredileri kısıtlayarak Hindistanlı firmaların ticaret finansmanını sekteye uğratabilir. 2020 yılında Hindistan’ın Çin menşeli uygulamaları yasaklamasının ardından, Çinli yatırımcılar Hindistan’daki girişimlere sağladıkları finansmanı azaltmıştı; bu örnek daha geniş sektörlere yayılabilecek bir emsal teşkil etmektedir.
Hindistan, ABD ile olan ittifakını derinleştirirse, Çin; Vivo, Suzhou Inovance ve ZNShine gibi yakın zamanda onaylanmış ortak girişimlerdeki yatırımları dondurabilir veya yeni teklifleri geri çekebilir, böylece Hindistan’ın üretim büyümesini ve teknoloji transferi planlarını baltalayabilir.
Daha incelikli bir şekilde, Çin; Hindistan’ın Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) veya Yeni Kalkınma Bankası (NDB) gibi çok taraflı finansal kurumlara erişimini etkileyebilir, Hint projelerine öncelik vermeyerek bu erişimi dolaylı yoldan kısıtlayabilir. Bu tür finansal dar boğazlar, Hindistan’ın sanayi ve altyapı girişimlerini sekteye uğratarak, yerel üretimi artırma veya Çin’e bağımlılığı azaltma kapasitesini sınırlayabilir.
Teknoloji alanında ise Çin, Hindistan’ın yeni gelişmekte olan dijital ve savunma sanayilerini hedef alabilir. Hindistan’ın 5G ağları ve akıllı şehir projeleri, kısmen Huawei ve ZTE gibi Çinli teknoloji firmalarının teknolojisine dayanmaktadır. Pekin, erişimi kısıtlayarak veya teknik desteği keserek Hindistan’ın dijital altyapısını sekteye uğratabilir.
2021 yılında Harvard Belfer Center tarafından yayımlanan bir rapor, Çin’in yapay zeka, 5G, kuantum bilişim ve yarı iletkenler alanındaki hakimiyetini vurgulamıştır.
Yarı iletkenler veya yüksek teknoloji bileşenlerine yönelik bir ambargo, ileri teknoloji elektroniğinde Çin girdilerine bağımlı olan Hindistan’ın yeni filizlenen yarı iletken endüstrisini ve savunma sanayisini felce uğratabilir.
Çin ayrıca, Hindistan’daki teknoloji firmalarının operasyonlarını da zorlaştırabilir; örneğin güneş panelleri veya telekomünikasyon ekipmanlarının tedarikini durdurarak.
Bu tür kesintiler, Hindistan’ın teknolojik ilerlemesini sekteye uğratacak ve özellikle bölgesel tehditlere karşı kritik öneme sahip savunma sistemleri başta olmak üzere stratejik yeteneklerini zayıflatacaktır.
Çin’in kritik hammadde (CRM) ve nadir toprak elementleri (REE) üzerindeki hakimiyeti ise Hindistan için çok daha varoluşsal bir risk teşkil etmektedir.
2023 yılında Hindistan, elektrikli araçlar (EV), yarı iletkenler, savunma ekipmanları ve yenilenebilir enerji için hayati öneme sahip 30 kritik minerali belirlemiştir. Bunlar arasında lityum, kobalt, galyum, titanyum, grafit, silikon, bizmut, tellür ve neodim, praseodim, disprosyum ve terbiyum gibi nadir toprak elementleri (REE) bulunmaktadır.
Hindistan, 6,9 milyon metrik tonluk REE rezervi ile dünyanın en büyük beşinci rezervine sahip olmasına rağmen, işleme ve rafinaj kapasitesi ihmal edilecek kadar azdır.
Hindistan, REE ithalatının %60’ını ve altı kritik hammaddenin (bizmut (%85,6), lityum (%82), silikon (%76), titanyum (%50,6), tellür (%48,8) ve grafit (%42,4)) %40’ından fazlasını Çin’den tedarik etmektedir.
Pekin, küresel REE işleme kapasitesinin %87’sini, lityum arıtımının %58’ini ve silikon arıtımının %68’ini kontrol etmektedir.
Dolayısıyla, Çin’in bir ihracat yasağı uygulaması; Hindistan’ın 2030 yılına kadar elektrikli araçlarda %30 pazar payına ulaşma hedefini, yarı iletken üretim planlarını ve füzeler, radarlar ve güdüm sistemleri için REE’lere bağımlı olan savunma üretimini yıkıcı bir şekilde sekteye uğratabilir.
Ayrıca, ilaç öncü maddelerinin %70’ini Çin’den tedarik eden Hindistan’ın ilaç endüstrisi ile Çin bileşenlerine bağımlı olan akıllı telefon sektörü de ciddi tedarik sıkıntılarıyla karşı karşıya kalacaktır.
Hindistan, Mineral Güvenliği Ortaklığı (Mineral Security Partnership) ve Avustralya ile kurduğu ortaklıklar yoluyla alternatifler arasa da, Çin’in hakimiyetinden kopuş onlarca yıl sürebilir.
Bu nedenle, bir ihracat ambargosu, Hindistan’ın sanayi ve stratejik hedeflerine yıkıcı bir darbe vuracaktır.
Diplomatik alanda ise Çin, Hindistan’ın ABD ile ittifakını ortak çıkarların ihaneti olarak göstererek, Şanghay İşbirliği Örgütü (SCO) ve BRICS+ içinde Hindistan’ı izole edebilir.
2024 yılında Çin Dışişleri Bakanlığı, bu tür ittifakları kınamıştı ve Pekin, Pakistan ve Rusya gibi SCO üyelerini Hindistan’ın girişimlerini engellemek için bir araya getirebilir.
BRICS+ içinde ise Çin, Brezilya, Güney Afrika ve yeni üyelerle ilişkilerini güçlendirerek Yeni Delhi’yi marjinalleştirebilir.
Bölgesel düzeyde, Pekin, Hindistan’ın komşuları olan Nepal, Sri Lanka, Maldivler ve Bangladeş’te Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) projelerini yoğunlaştırarak Hindistan’ın “Komşuluk Önce” politikasını (Neighbourhood First policy) zayıflatabilir.
2023 yılında Çinli özel temsilci Chen Song, Güney Asya’da BRI’nin rolünü vurgulayarak Pekin’in Hindistan’ı çevreleme niyetini açıkça ortaya koymuştur.
Bu tür hamleler, Hindistan’ı diplomatik olarak izole edecek, Küresel Güney (Global South) müttefiklerinden uzaklaştıracak, onu Batı’nın bir vekili gibi gösterecek ve bölgesel etkisini aşındıracaktır.
Hindistan, Çin’i düşmanlaştırmaya devam ederse, Pekin daha sert önlemlere başvurabilir.
Ladakh veya Arunachal Pradesh gibi bölgelerde sınır gerginlikleri yeniden alevlenebilir — tıpkı 2020’deki Galwan çatışmasında olduğu gibi.
2021 yılında Çin, Fiili Kontrol Hattı boyunca 100 adet gelişmiş roketatar konuşlandırarak gerilimi tırmandırmaya hazır olduğunu göstermiştir.
Hint Okyanusu’nda, Gwadar, Hambantota ve Chattogram gibi limanlar üzerinden gerçekleştirilecek deniz tatbikatları, Hindistan’ın deniz hâkimiyetine meydan okuyabilir.
Çin devleti destekli gruplarla ilişkilendirilen 2020 Mumbai elektrik kesintisi gibi siber saldırılar, Hindistan’ın telekomünikasyon, enerji ve bankacılık sektörlerini hedef alarak ülke ekonomisini felç edebilir.
Pakistan veya Myanmar üzerinden, Çin tarafından silahlandırılabilecek vekil tehditler (proxy threats) ise Hindistan’ın güvenlik aygıtını çok cepheli bir tehdit altında bırakabilir.
Yumuşak güç (soft power), Çin’e Modi’nin iç politikadaki konumunu istikrarsızlaştırmak için daha ince bir araç sunmaktadır.
Hindular, Jainler ve Budistler için kutsal bir yer olan Tibet’teki Kailash Mansarovar bölgesine Hindistan’dan hac ziyaretlerinin yeniden başlatılmasına yönelik 2024 anlaşması, iyi niyetli bir jestti.
Bu yasağın yeniden yürürlüğe konulması, bu dini topluluklardan gelecek tepkilere yol açarak Modi’nin siyasi sermayesini zedeleyebilir.
Bu hafta Washington’da ABD ile yürütülecek olan Hindistan’ın ticaret görüşmeleri, Modi’nin bu mayın tarlasında yolunu bulma becerisini sınayacak.
Çin’in Hindistan’ın tedarik zincirlerindeki büyük rolü ve Hindistan ticaretine olan minimal bağımlılığı göz önünde bulundurulduğunda, Pekin’in belirgin bir üstünlüğe sahip olduğu açıktır.
Yapılacak bir yanlış hamle, Hindistan’ı ekonomik kaosa sürükleyebilir, güvenliğini tehlikeye atabilir ve küresel itibarını zayıflatabilir; bu da Modi’yi, meydan okumanın bedelini bağımlılığın tehlikeleriyle kıyaslamak zorunda bırakabilir.
Kaynak: https://asiatimes.com/2025/04/trump-pushing-india-into-high-stakes-high-risk-china-clash/#