Trump Ekibinde Savaşan Kanatlar

“İki şey kesin gibi görünüyor: Cumhuriyetçi Parti’nin dış politika kabileleri arasındaki çatışma önümüzdeki birkaç yıl boyunca devam edecek ve ilk gün sahip olduğumuz Trump yönetimi altı ay sonra sahip olduğumuz yönetim olmayabilir.”
Ocak 29, 2025
image_print

SAVAŞAN KANATLAR

Trump’ın ilk Başkanlık döneminde Savunma Bakanlığı’nda Strateji ve Kuvvet Geliştirmeden sorumlu Bakan Yardımcısı Elbridge Colby’nin yeni dönemde Savunma Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı veya Ulusal Güvenlik Danışmanlığı gibi daha etkili bir göreve getirilmesi bekleniyordu.  Trump ise bu pozisyonlara başka isimleri aday göstermeyi tercih etti. Colby, İlk Trump Yönetimi’nin daha çok Çin karşıtı içeriğiyle öne çıkan “2018-Ulusal Savunma Stratejisi”nin mimarıydı.

Yorumlara göre Colby’nin Trump’a karşı ön seçimlerde Başkan aday adayı olarak yarışan Florida Valisi Ron Desantis ile yakınlığı bu pozisyonlara getirilmesini engellemişti. Trump’ın, Savunma Bakanlığına Pete Hegseth’i aday göstermesi herkesi şaşırttı.  Colby ise dışarda bırakılmış gibi görünüyordu. Ancak Trump daha sonra yaptığı açıklamada Colby’yi Politikadan Sorumlu Savunma Bakan Yardımcılığına aday gösterdi.

1970’lerde “CIA” Direktörlüğü yapan William Egen Colby’nin torunu olan Elbridge Colby, ABD’nin bütün gücünü Çin’e karşı odaklaması gerektiğini savunan bir stratejist olarak tanınıyor. Colby, ABD’nin askeri ve ekonomik gücünü Avrupa ve Ortadoğu’da harcamak yerine Asya-Pasifik’te Çin’e karşı kuvvet geliştirmesi için kitaplar, makaleler yazmış bir Çin şahini. Colby’nin “Hedef Önce Çin” yaklaşımı dış politika gruplarında  “önceliklendirmeci ekol” olarak nitelendiriliyor.

Elbridge Colby ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde düşmanca bir hegemonik gücün(Çin) üstünlük kazanmasını önlemek için sınırlı savunma kaynaklarını kullanması gerektiğini savunuyor. Colby’ye göre dünyanın ekonomik ve politik ağırlık merkezi Avrupa değil, Asya’dır ve Pekin’in Asya’ya hakim olması, Amerika’nın gelecekteki beklentilerini ve hareket özgürlüğünü çok ciddi şekilde kısıtlayacaktır. Bu yüzden askeri sahneyi Avrupa ve Ortadoğu’dan Hint-Pasifike taşıyarak sadece ve sadece Çin’e odaklanmak ABD’nin tek önceliği olmalıdır.

Colby’nin doktrininin “İsrail Lobisi”ni ve iki partili yerleşik dış politika kabilesini(Blob) rahatsız etmiş olması kuvvetle muhtemel. Çünkü bu doktrin önem sırasında Avrupa ve Ortadoğu’yu, tabii bu arada İsrail’i alt sıralara atıyor. Hiç kuşkusuz, Colby İsrail karşıtı bir stratejist değil, sadece İran’ın kontrol altına alınabileceğini ve böylece İsrail’in güvenliğine halel gelmeyeceğine inanıyor.  Colby’nin bu yaklaşımı İran politikasında “güvercin” olarak nitelenmesine yol açıyordu. Nitekim Washington merkezli Yahudi haber sitesi “Jewish Insider”de 13 Kasım 2022’de “Trump’ın ataması için adı geçen Elbridge Colby’nin İran konusundaki güvercin görüşleri öne çıkıyor” başlıklı yazı İsrail yanlısı çevrelerin Colby’ye nasıl baktığını anlamak için önemlliydi.

Matthew Kassel imzalı bu yazıda Colby’nin Trumpist ideolog ve ünlü televizyon sunucusu Tucker Carlson tarafından desteklendiği belirtiliyordu.  Colby’nin ayrıca Biden’ın Dış İşleri Bakanı Antony Blinken’ın savunma alanında faaliyet gösteren “WestExec” şirketinde yer aldığına da dikkat çekiliyordu.  Trump’ın kulak verdiği nadir isimlerden Tucker Carlson  ABD’nin Ukrayna’ya askeri yardımlarına muhalefet ettiği için iki partili Rusya karşıtı şahinlerin öfkesine maruz kalmıştı. Hem bu, hem de “Blinken bağlantısı”na dikkat çekilmesinin Colby’nin etkili bir göreve getirilmesini engellemeye yönelik olduğunu açıkça anlaşılmaktaydı. Yazıda Colby’nin İran’a karşı doğrudan askeri eylemi doğru bulmadığı, yanı sıra nükleer bir İran’ı kontrol altına almanın son derece makul ve pratik bir hedef olduğunu savunduğuna bilhassa dikkat çekiliyordu.

Yazıda Trump’ın ilk yönetiminde yer alan eski bir yetkilinin Colby’nin başta İran olmak üzere bir dizi konuda eski Başkan Barack Obama‘dan neredeyse farksız görüşlere sahip olduğunu söylediğine yer veriliyordu. Bu eski yetkili, “İran Trump’ı öldürmeye çalışırken ve bir silahın eşiğindeyken, İran’ın nükleer silaha sahip olmasını sorun etmediğini söyleyen bir adamı nasıl ciddi bir savunma veya ulusal güvenlik işinin başına getirdiğinizi bilmiyorum” diyordu. Keza,  Colby’nin Çin’e karşı mücadelede  Trump ve Cumhuriyetçi Parti ile büyük ölçüde aynı çizgide olsa bile, Pentagon’da etkin bir göreve getirilmesinin İran ve Ortadoğu konusundaki görüşleri sebebiyle gerginliğe yol açabileceği belirtiliyordu.  Matthew Kassel, Trump’ın İran karşıtı şahinlerden Mike Waltz’u Ulusal Güvenlik Danışmanı,  Elise Stefanik’i Birleşmiş Milletler Büyükelçisi, John Ratcliffe‘i ise CIA direktörlüğüne aday gösterdiğine dikkat çekiyordu. Yazar bu kadarla da yetinmeyerek Trump’ın ilk döneminde Ulusal İstihbarat Direktörlüğü yapan John Ratcliff’in İran’a karşı ABD-İsrail ortak hareketini desteklediğini hatırlatıyordu. Trump’ın yeni Savunma Bakanı Pete Hegseth ise daha önce Trump’ın İran’ı bombalamasını istemişti. Senato’daki önde gelen İran karşıtı şahinlerden senatör Marco Rubio ise Dış İşleri Bakanlığı’na aday gösterilmişti.  Matthew Kassel, İran şahinlerinin etkili makamlara getirilmesinin Colby’nin dışarda bırakılmasını gerektirdiğini ima ediyordu. Colby’nin ABD Başkan yardımcısı J. D Vance  ile müttefik olduğunu da belirten yazara göre, Vance de İran’la savaştan kaçınmanın ABD’nin çıkarına olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden Colby, sadece Vance’in yanında bir mevkiye razı olmak durumunda kalacaktı. Ne ki Trump’ın biribirine taban tabana zıt isimleri aynı yapı içerisinde tutmak gibi bir huyu vardı. Trump ipleri elinde tutmak için Colby’yi Rubio’nun yanına koyuyordu.

Vox” haber sitesinde 22 Kasım 2024’te “Trump’ın kulağını çekmek için savaşan üç dış politika grubu” başlıklı yazısında Joshua Keating, Jewish Insider”de Elbridge Colby aleyhinde dile getirilen argümanlara yer veriyordu. Ekipler arası ihtilaflara dikkat çeken Keating son söz olarak şöyle diyordu:

İki şey kesin gibi görünüyor: Cumhuriyetçi Parti’nin dış politika kabileleri arasındaki çatışma önümüzdeki birkaç yıl boyunca devam edecek ve ilk gün sahip olduğumuz Trump yönetimi altı ay sonra sahip olduğumuz yönetim olmayabilir.”

NEOCONLAR’IN TRUVA ATLARI

Savunma Bakanlığı(Pentagon) için Trump’ın kendisini görevlendirmesini bekleyen bir diğer isimse Mike Pompeo idi. “11 Eylül sonrası Neoconları” kategorisinde yer verilen bir isim olarak nitelenen Pompeo, Trump’ın ilk döneminde önce “CIA Direktörü”, ardından da “Dış İşleri Bakanı” olmuştu.

Pompeo’nun Trumpist kampta eksi hanesine yazılan taraflarından biriyse Ukrayna’yı fazlaca desteklemesiydi.  Pompeo’nun 2024 seçimleri için ön seçimlerde Başkan aday adaylığı için sahne alma girişimiyse Trump’ın oğlu Don Jr Trump ile Tucker Carlson tarafından şiddetli tepkiyle karşılanmıştı.  Don Jr yaptığı bir paylaşımda Pompeo’nun babasına karşı aday olmamak için “yeterince akıllı” olması gerektiğini bile söylemişti. Carlson ise bir programında  “Mike Pompeo gibi biri, sadece ismini söyleyeceğim, bu yönetimde bir iş bulacağını düşünmüyorum – dua ediyorum ki bu olmasın” demişti. Nihayetinde Pompeo, Başkan aday adayı olmaktan vazgeçmişti. Ancak Trump adaylığını ilan etmişken Pompeo’nun bu hamlesi unutulmayacaktı. Yine de Trump 5 Kasım’dan hemen önce bir mitingde Pompeo’yu taraftarlarına alkışlattı. Bu alkışlatma, Trump’ın Pompeo’yu yeni yönetiminde görev vereceğine dair bir algı oluşturdu.

Seçimden sonra da Amerikan medyasında Pompeo’nun Savunma Bakanlığı için aday gösterileceğine dair birçok kulis bilgisine yer verildi. Hatta birçok etkili Cumhuriyetçi Trump’ı arayarak Pompeo’nun yeni yönetimde muhakkak yer alması gerektiğini söylemiştiler. Bu etkili Cumhuriyetçiler Trump’ın yakın çevresinin Avrupa, Orta Doğu ve Asya’daki Amerikan müttefiklerini desteklemek için ABD askeri gücünü kullanma konusunda isteksiz olacak bir ulusal güvenlik ekibi için baskı yapmasından korkuyorlardı. Böyle bir stratejik kayma hem Ukrayna’nın Rusya’ya karşı yürüttüğü askeri operasyonları ve hem de İsrail’in hamlelerini baltalayabilirdi. Bu kişilere göre Trump’ın etrafında onu Vladimir Putin, Xi Jinping ve İran’ın yapmak istedikleri her şeyi yapmalarına izin vermeye, daha önce görülmemiş ölçüde yeni bir ‘izolasyonist’ yaklaşıma doğru iten bir yakın çevre vardı. Pompeo’nun Savunma Bakanlığına getirilmesi bu korkuları giderecekti. “Müesses Nizam Cumhuriyetçileri”ne göre Pentagon’un Çin, Rusya ve İran’a karşı sert politikaları desteklemeye devam etmesi için Pompeo’nun Bakanlık görevine getirilmesi gerekiyordu.

Yine Amerikan medyasında yer alan haberlere göre Trump Jr,  Tucker Carlson, Richard Grenell ve Tulsi Gabbard gibi isimler Trump’ın Pompeo’ya görev vermemesi için el altından kampanya yürütüyorlardı. Hatta Pompeo aleyhinde sosyal medya platformlarında “Pompeo’yu durdur” hareketi bile başlatılmıştı. Yapılan paylaşımlarda Neoconlar’ı ve savaş şahinlerini Trump yönetiminden uzak tutmak için maksimum baskıya ihtiyaç olduğu vurgulanıyordu. Bu paylaşımlara göre Mike Pompeo Trump’ın sarayına sızmak isteyen bir “Truva atı”ydı.  Pompeo’ya karşı bir diğer hamleyse Trump’ın en sadık adamlarından, liderlik ve seçim stratejilerinde kurnazlığıyla şöhret olan Roger Stone’dan geliyordu.

Stone “Özel Savcı” Robert Mueller’in Rusya’nın 2016’daki seçimlere Trump lehinde müdahale ettiği gerekçesiyle yürüttüğü soruşturmayla bağlantılı olarak yalan beyanda bulunma, tanık değiştirme ve adaleti engelleme dahil yedi ağır suçtan mahkum edilmişti. Ancak Trump Başkanlık yetkisini kullanarak Stone’un cezasını affetmişti.  Stone kendi web sitesinde 8 Kasım’da yayınladığı yazısında Trump ‘ı hem Pompeo’ya, hem de ABD’nin Eski BM Temsilcisi Nikki Haley’ye yeni yönetiminde yer vermemesi için uyarıyordu.

Pompeo ‘yu “sonsuz savaşları“ savunan “azılı Neocon” olarak niteleyen Roger Stone birçok Neocon’un ikinci Trump yönetiminde etkili roller üstlenmek üzere kendilerini konumlandırdıklarına dikkat çekiyordu. Stone’a göre bu uğursuz beşinci kol(Neoconlar),  Trump’ın “Önce Amerika” gündemine Demokrat Parti içindeki sol görüşten daha zararlı olma potansiyeline sahiptir.  Stone, “Pompeo bir sonraki Trump yönetiminde yer alırsa, geçmişi onun gerçek bir ‘Önce Amerika’ gündemi yerine derin devletin hegemonyasını destekleyeceğini gösteriyor” diyordu.  Stone, Pompeo’nun Dış İşleri Bakanıyken Suriye savaş elçisi olarak James Jeffrey’yi ve Venezuela Özel Elçisi olarak kötü şöhretli Neocon Elliott Abrams’ı görevlendirdiğini hatırlatıyordu. Stone’a göre Pompeo Dış İşleri Bakanlığı’nda önemli rollere sahip olmak için ‘Asla Trump’ sadıklarından bir boru hattı oluşturmuştu.

Pompeo ve Haley’nin yeni yönetimde dışlanması gereken kişi türünün en korkunç örnekleri olduğunu vurgulayan Stone yazısını, “Sonuçta personel politikadır ve Trump ulusal görevini tam anlamıyla yerine getirecekse, bu gölgeli karakterler ve benzerleri Önce Amerika hareketinden temelli olarak kovulmalıdır” cümlesiyle bitiriyordu.

Stone’un yazısından iki gün sonra Trump yaptığı açıklamayla Haley ve Pompeo’yu yeni yönetimine katılmaları için davet ermeyeceğini ilân ediyordu. Stone ve diğerlerinin uyarıları sonuç vermişti. Amerika’nın sonsuz savaşlarına muhalefet eden birçok Trumpist bu açıklamayı sevinçle karşıladılar. Görünüşte Trump Cumhuriyetçi Parti’yi Neoconlar’dan temizliyordu. Ancak Trump’ın Haley yerine Neocon zihniyetli Elise Stefanik’i,  Pompeo yerine yine Stefanik’ten pek farklı olmayan Pete Hegseth’i aday göstermesi bu sevinci gölgeliyordu. Adamlar değişmişse de şapkalar aynıydı.

TRUMP TAM SADAKAT İSTİYOR

Trump’ın ikinci döneminde Amerikan dış politikasında Dış İşleri Bakanı Marco Rubio, Savunma Bakanı Pete Hegseth, Savunma Bakan Yardımcısı Elbridge Colby, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, BM Büyükelçisi Elise Stefanik, CIA Başkanı John Ratcliffe, Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard, Ortadoğu ve Ukrayna Özel Temsilcileri Keith Kellog ve Steve Witkoff, Ortadoğu Danışmanı Massad Boulos ile Trump’ın iş dünyasından Büyükelçiliklere transfer ettiği iş adamları daha fazla rol oynayacaklarmış gibi görünüyor.

Rubio’nun Dış İşleri bakanlığına, Waltz’un ise Ulusal Güvenlik Danışmanlığına getirilmeleri hem “müesses nizam Cumhuriyetçileri” ve hem de “merkezci Demokrat şahinler” tarafından iyi karşılandı. Aynı çevreler eski Demokrat vekillerden Tulsi Gabbard’ın Ulusal İstihbarat Direktörlüğüne getirilmesini ise hiç hoş karşılamadılar. Bu çevreler Gabbard’ı ulusal güvenlik için ‘güvenilir’ bir isim olarak görmüyorlar.  Bu çevrelerin hoş karşılamadığı isimlerden bir diğeriyse FBI Direktörlüğüne aday gösterilen Hint-Amerikalı Kash Patel idi.

Savunma Bakanlığına getirilen Pete Hegseth’in hakkındaki cinsel taciz iddiaları ve aşırı alkol tükettiği gerekçesiyle bu  makama uygun biri olmadığı düşünülüyordu.  Hegseth’in ABD Senatosu’ndaki merkezci Cumhuriyetçiler tarafından onaylanmayabileceği düşünülürken Trump’ı devreye girmeysiyle bu engelin ortadan kalktığı söyleniyor.

Hegseth’i seçilmesinin asıl sebebiyse Pentagon generallerini dizginlemek konusunda Trump’ın emirlerine son derece sadık bir itaatkarlıkla  uyacak olmasıydı. Trump ilk döneminde Savunma Bakanı James Mattis ile Afganistan’dan ve Suriye’den asker çekmek konusunda ciddi bir ihtilaf yaşamıştı. Mattis istifa etmiş, ancak Trump yine de Suriye’deki Amerikan askerlerinin sayısı hakkında fena halde yanıltılmıştı.  Aynı şeyleri tekrar yaşamak istemeyen Trump askeri bürokrasinin kendisini içerden baltalamaması için Hegseth’e güveniyor.

Aynı gerekçe ABD’nin 17 istihbarat kuruluşunu denetleyen Ulusal İstihbarat Direktörlüğü için aday gösterdiği Tulsi Gabbard için de geçerli. Trump, Gabbard’ın istihbarat kuruluşlarının manüpülasyonlarına engel olacağını düşünüyor. Keza Trump, CIA Başkanlığına getirdiği John Ratcliffe ile FBI başkanlığına getirdiği Kash Patel’den de aynı şeyi bekliyor. Trump uygulamak istediği politikaların ulusal güvenlik, savunma ve dış işleri bürokrasisi tarafından herhangi bir şekilde sekteye uğratılmaması için bu isimlere güveniyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Yazdır