Suriye Devrimi ve Türkiye’nin Eğitim Diplomasisi

Türkiye’nin eğitim diplomasisi, Suriye ile kurulacak gelecekteki siyasi ortaklığın hem sembolü hem de altyapısı olacaktır. Türkiye-Suriye ortak üniversitesinin kurulması, Türk dili bölümlerinin açılması, Osmanlı araştırma merkezlerinin ihdas edilmesi, ortak müfredat, ortak akademik üretim, karşılıklı tanıma ve kültürel entegrasyon gibi adımlar, iki ülke arasındaki güveni artırıp, istikrarlı ve kalıcı bir komşuluk ilişkisine zemin hazırlayabilir.
Mayıs 21, 2025
image_print

8 Aralık 2024 tarihinde 61 yıllık rejimin devrilmesi Suriye’nin siyasal tarihi açısından önemli bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Halk devrimini başından sonuna kadar çok boyutlu biçimde destekleyen Türkiye, Suriye’yi sadece siyasi değil aynı zamanda eğitim gibi toplumsal yönden kritik öneme haiz boyutlarıyla da desteklemeye devam etmektedir. Türkiye’nin Suriye devrimine verdiği destek, askeri ve insani alanların ötesine geçerek stratejik bir eğitim iş birliğine evrilmektedir. Bu kapsamda 11-15 Mayıs 2025 tarihlerinde İslam Akademisyenler ve Yazarlar Birliği’nin (AYBİR) Suriye’nin muhtelif bölgelerindeki üniversitelere gerçekleştirdiği ziyaretler, bu eğitim diplomasisinin mevcut derinliğini ve potansiyelini gözler önüne sermektedir. AYBİR Heyeti’nin Suriye’deki ziyaretleri Türkiye’deki eğitim diplomasisini geliştirmiş, Mardin Artuklu Üniversitesi başta olmak üzere birçok üniversite rektörü ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) başkanı Suriye’deki birtakım üniversitelerle görüşmeler icra etmiştir. Halep, İdlip, Azez ve Şam’da faaliyet gösteren üniversitelerle yapılan görüşmeler, devrim sonrası oluşan yeni akademik kurumların yalnızca eğitim veren kuruluşlar olmadığını, aynı zamanda yeni Suriye’nin entelektüel ve yönetsel omurgasını temsil ettiğini göstermektedir. Dolayısıyla Türkiye ile Suriye arasında eğitim alanında kurulan köprüler Türkiye-Suriye ilişkilerine yeni bir yön verebilir.

Öne Çıkan Hususlar

Saha araştırmasında öne çıkan en önemli kurumlar arasında Özgür Halep Üniversitesi ve İdlip Üniversitesi yer almaktadır. Özgür Halep Üniversitesi, rejimin Halep üzerindeki yoğun baskısı nedeniyle üniversite eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalan öğrencilerin eğitimlerine devam etmelerini sağlamak amacıyla 2015 yılında Azez’de kurulmuştur. Bugün 14-15 bin öğrencisi, 16 fakültesi ve 6 yüksek okulu bulunan bu üniversite, devrimin akademik sembollerinden biri olarak öne çıkmaktadır. İdlip Üniversitesi ise Kurtuluş Hükümeti döneminde kurulan ve şu anda 23 bin öğrenciye eğitim veren, 17 fakülte ve 8 enstitüsü bulunan bir kurum olarak dikkat çekmektedir. Her iki üniversitenin de eğitim kadrosu büyük ölçüde devrim öncesinde Suriye devlet üniversitelerinde görev almış deneyimli akademisyenlerden oluşmaktadır. Bu kurumlarla yapılan görüşmelerde, Türkiye ile dört temel alanda iş birliği yapılabileceği belirtilmiştir: öğrenci bursları, akademisyen ve öğrenci değişim programları, ortak bilimsel çalışmalar (makale, konferans, sempozyum vb.) ve Arapça dil programları. Türkiye’nin yükseköğretim kapasitesi ve uluslararası akademik ağları göz önünde bulundurulduğunda, bu dört başlık hem somut sonuçlar doğurabilir hem de siyasi ve diplomatik iş birliğine kapı aralayabilir.

Türkiye’de Yetişen Kadroların Yeni Suriye’deki Rolü

Eğitim iş birliğinin stratejik önemini artıran bir diğer husus ise Türkiye’de eğitim görmüş Suriyelilerin Suriye’de üstlendiği yeni rollerle ilgilidir. Halep Valisi’nin Bingöl Üniversitesi mezunu olması, ya da Suriye Yüksek Öğrenim Bakanlığı bünyesinde görev yapan birçok bürokratın Türkiye üniversitelerinden mezun olması bu bağlamda dikkate değerdir. Sadece idari kadrolarda değil, aynı zamanda üniversitelerde akademisyen olarak görev yapan ve sivil toplum kuruluşlarında aktif rol alan çok sayıda Suriyeli, Türkiye’de aldıkları eğitim sayesinde hem Türkiye’ye aşina hale gelmiş hem de yeni Suriye’nin inşasında aktif görev almışlardır. Bu durum, eğitim iş birliğinin yalnızca bir kapasite inşası aracı değil, aynı zamanda siyasi entegrasyonun da öncülü olduğunu göstermektedir. Türkiye üniversitelerinde eğitim almış Suriyeliler, sadece bireysel kariyerlerini inşa etmekle kalmayıp, aynı zamanda Türkiye ile Suriye arasında güvene dayalı yeni ilişkilerin kurulmasına katkı sunmaktadır. Aynı dili konuşmak, benzer akademik kültürlerden beslenmek ve ortak referanslara sahip olmak, iki ülkenin gelecekteki siyasi iş birliğini hem kolaylaştırmakta hem de daha sürdürülebilir hale getirmektedir.

Bu bağlamda, Türkiye’deki üniversiteler ile Suriye üniversiteleri arasında ortak yüksek lisans ve doktora programlarının açılması, danışmanlık sistemlerinin paylaşılması, çift diploma programlarının uygulanması gibi projeler, sadece akademik değil siyasi iş birliği için de stratejik zemin oluşturacaktır. Ortak yayınlar, bilimsel sempozyumlar ve uluslararası araştırma fonları ile geliştirilecek projeler, iki ülkenin entelektüel birlikteliğini pekiştirecektir.

Zorluklar, Fırsatlar ve Türkiye’nin Stratejik Katkısı

Saha ziyaretlerinde gündeme gelen en büyük sorunlardan biri, devrim sonrası kurulan üniversitelerin yasal statüsünün uluslararası alanda tanınmaması ve bu üniversitelerden mezun olan öğrencilerin denklik problemleriyle karşı karşıya kalmalarıdır. Türkiye bu noktada öncülük yaparak, belirli bir tarih aralığını kapsayan bir denklik düzenlemesiyle Suriyeli öğrencilerin mağduriyetini azaltabilir. Örneğin, 2015-2025 arasında mezun olan öğrencilerin başvuruları için özel bir denklik mekanizması geliştirilebilir. Bu sayede hem Türkiye üniversiteleriyle uyum sağlanır hem de Suriye’nin akademik dönüşümü desteklenmiş olur.

Bir diğer yapısal sorun ise maddi kaynak eksikliği ve fiziksel altyapı yetersizliğidir. Özgür Halep Üniversitesi’nin bina yetersizliği, Halep Üniversitesi’nin teknik ekipman eksikliği, İdlip Üniversitesi’nin öğrenci yurdu olmaması gibi sorunlar, eğitim kalitesini doğrudan etkilemektedir. Türkiye bu konularda burs fonları, eğitim altyapısı, laboratuvar desteği, dijital kütüphane erişimi ve öğrenci yurdu gibi alanlarda somut destek sunabilir. Özellikle Suriyeli öğrencilere yönelik Türkçe hazırlık programları, yaz okulları ve Erasmus benzeri değişim programları oluşturulabilir.

Ziyaretlerde gündeme gelen bir başka önemli öneri, Osmanlı yazma eserleri üzerine iş birliği yapılmasıdır. Türkiye’deki akademik kurumlar, Osmanlıca ve klasik Arapça uzmanlığı ile bu alanda envanter çalışmaları yapabilir, ortak araştırma projeleri geliştirebilir. Ayrıca, Şam Üniversitesi’nin önerdiği Osmanlı Araştırmaları Merkezi ve Türk Kültür Merkezi gibi projeler, kültürel yakınlaşmayı pekiştirecek, ortak tarihsel belleği yeniden canlandıracaktır. Bu tür kültürel projeler, iki halk arasında güvenin inşası ve kimliksel aidiyetin güçlenmesi açısından önemlidir.

Yüksek Öğrenim Bakanlığı ile yapılan görüşmede dile getirilen akademik beyin göçü meselesi de Türkiye’nin katkı sağlayabileceği alanlardan biridir. Yaklaşık 14 bin akademisyenin Suriye’den göç ettiği ifade edilmiş, bunların %50’sinin Halep kökenli olduğu belirtilmiştir. Türkiye, bu akademisyenleri yeniden ülkeye kazandıracak mekanizmalar kurabilir; akademik af, ortak atama, uzaktan eğitim yoluyla öğretim imkânları gibi modeller üzerinde çalışılabilir.

Son olarak, yapay zekâ, elektronik yayıncılık, açık öğretim sistemleri, dijital altyapı gibi alanlarda Türkiye’nin teknik bilgi ve tecrübesi, Suriye’deki yükseköğrenim sisteminin modernleşmesine ciddi katkılar sunabilir. Bu teknolojik dönüşüm, sadece eğitim değil, ekonomi, sağlık ve kamu yönetimi gibi diğer alanlarda da yeni iş birliklerinin önünü açacaktır.

Sonuç olarak eğitim, ortak bir siyasi geleceğin tohumu olarak görülebilir. Bu bağlamda Türkiye-Suriye ilişkilerinde eğitim alanındaki iş birliği, sadece insani ya da entelektüel bir dayanışma değil; aynı zamanda geleceğe yönelik bir siyasi stratejidir. Eğitim, toplumların düşünce sistemini ve yönetsel kapasitesini şekillendiren en temel araçlardan biridir. Türkiye’nin Suriye’deki üniversitelerle kurduğu ilişkiler, bir yandan rejim karşıtı bölgelerdeki demokratik ve özgür eğitim girişimlerine destek sunarken, diğer yandan geleceğin yöneticilerini, bilim insanlarını ve kanaat önderlerini Türkiye ile ortaklaşa bir vizyon etrafında yetiştirmektedir.

Bu bağlamda, Türkiye’nin eğitim diplomasisi, Suriye ile kurulacak gelecekteki siyasi ortaklığın hem sembolü hem de altyapısı olacaktır. Türkiye-Suriye ortak üniversitesinin kurulması, Türk dili bölümlerinin açılması, Osmanlı araştırma merkezlerinin ihdas edilmesi, ortak müfredat, ortak akademik üretim, karşılıklı tanıma ve kültürel entegrasyon gibi adımlar, iki ülke arasındaki güveni artırıp, istikrarlı ve kalıcı bir komşuluk ilişkisine zemin hazırlayabilir. Türkiye, Suriyeli akademisyenleri sadece misafir değil, ortak kabul etmesinden ötürü Suriye halkı da Türkiye’yi sadece destekçi değil, stratejik müttefik olarak görmektedir. Savaş bölgelerinde ve özellikle de Suriye ve Filistin gibi direniş noktalarında eğitim hiçbir zaman geçici değil hep kalıcı bir direnişin parçası olarak görülmüştür. Türkiye bu alanda atacağı adımlarla sadece bugünün krizlerine değil, yarının Ortadoğu’suna yön verip bölge halklarının yanında durarak emperyalist işgal projelerine karşı bir cephe oluşturabilir.

Dr. Mehmet Rakipoğlu

Dr. Mehmet Rakipoğlu, 2016'da Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. Doktorasını 'Dış Politikada Korunma Stratejisi: Soğuk Savaş Sonrası Suudi Arabistan'ın ABD, Çin ve Rusya ile İlişkileri' konulu teziyle tamamladı. Mokha Center for Strategic Studies düşünce merkezinde Türkiye Çalışmaları Direktörü olarak çalışan Rakipoğlu, Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesidir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

SOSYAL MEDYA