Rusya’nın saygın gazetelerinden Nezavisimaya Gazeta’nın temmuz ayındaki “Beyaz Saray’daki bir dinler süpermarketi / Rus muhafazakârların Amerikan seçimlerinde müttefikleri var mı?” başlıklı başyazısı Moskova Patriği Kirill’in “Batı’da ..inanç insanların kalplerini terk etti, artık ona ihtiyaçları yok” tespitiyle adeta –Rusya adına- Batı’yı “imana çağırdığı” ima edilmişti.
Yazı, Trump’ın katoliklerinin, Kennedy’nin katolikliğiyle nasıl bir illiyetinin olduğunu da zaman gösterecek. diye bitiyordu. Yazının özeti şöyle:
Beyaz Saray’da bir dinler süpermarketi
İç politikadaki muhafazakârlık iddiaları ışığında, Rusya kamuoyunun ABD başkanlık seçimlerini çevreleyen olaylara nasıl bakması gerektiği konusunda spekülasyon yapmak ilginçtir. Rusya muhafazakârlığı son yıllarda mesihçi iddialarla öne çıkmaktadır. Bunun teyidi, Rusya’nın Hıristiyan değerlerinin ana kalesi olmaya devam ettiğini ve herkesin neyin iyi neyin kötü olduğuna karar verdiği ahlaki göreceliğe “saplanmış” bir Batı’yı Tanrı’ya döndürmeye çağrıldığını defalarca iddia eden Patrik Kirill‘in vaazlarında bulunabilir.
“Batı’da Hıristiyanlığı savunan güçlü bir toplumsal hareket yok. Bunun tek bir anlamı var: inanç insanların kalplerini terk etti, artık ona ihtiyaçları yok” dedi Rus Ortodoks Kilisesi Başkanı geçtiğimiz günlerde, 7 Temmuz’da. Tam da o sıralarda Amerika Birleşik Devletleri’nden sadece bu en Batılı ülkenin siyasi yaşamında artan dini faktörle ilgili değil, aynı zamanda mevcut seçimlerin bazen mistik atmosferiyle ilgili haberler de yağıyordu.
Patrik Kirill’in Batı’nın tanrısızlığından yakındığı günün arifesinde, ABD Başkanı Joseph Biden, adaylığını ancak Tanrı’nın gökten inip kendisine bunu yapmasını söylemesi halinde geri çekeceğini açıkladı. Bir hafta sonra Donald Trump’a yönelik bir suikast girişimi Cumhuriyetçilerin seçilme şansını arttırdı. Trump’ın destekçileri olan muhafazakâr Evanjelikler hemen Tanrı’nın müdahalesinden bahsetmeye başladılar. Bir meleğin başkan adayını suikastçının kurşunlarından koruduğu görüntüler ortaya çıktı.
Trump, başkan yardımcısı adayı olarak Ohio Senatörü James David Vance‘i seçtiğinde, seçilen kişinin dini inançları ön plana çıktı ve bunlar siyasi görüşleriyle ilişkilendirildi. Cumhuriyetçi “başkan yardımcısının” sadece “Amerika’nın kalbinden” beyaz işçi sınıfının bir temsilcisi değil aynı zamanda aşırı muhafazakâr olduğu algısı yayıldı.
Vance bir zamanlar sosyal çevresi hakkında “Hillbilly Elegy” adında bir kitap (üç nesil Amerikalı’nın “Amerikan rüyası”nı anlatan ve aslında David Vance’ın yoksul bir mahallede hristiyan değerlerini koruyarak Yale üniversitesinde hukuk okuyup senatör olduğu kendi hayatını anlattığı kitabı – çn) yazmıştı. Vance’ın bu kitabı akla Sovyetler Birliği’nin son dönemlerinde ortodoksluğu ve milliyetçiliği yücelten köylü yazarlar getiriyor. Ancak buradaki paralellik büyük ölçüde açıktır.
Her şeyden önce, Vance’in dindarlığı, patronu Trump’ınki gibi, bireysel bir manevi arayışın sonucudur. Kitapta Vance, sanılanın aksine, dindarlığın bildirimsel olduğu Amerika’nın kalbinde büyüdüğünü yazıyor. İnancın bir kişinin başarısına ve refahına katkıda bulunduğunu savunuyor. Ancak bu inanç senatöre Pentekostalizm (“kutsal ruh”a önem veren protestan akımı; 300 milyon takipçisi olduğu düşünülmektedir. – çn) tutkusu, daha sonra inançtan ayrılma ve ardından başka bir dönüşüm – Katolikliğe geçiş – sonucunda geldi.
Mevcut ABD siyasetindeki aktörler arasında, mezhepsel kimliğin Demokratlar arasında kökenle tanımlanması daha olasıdır. Biden İrlanda kökenlerine göre Katolik (oldukça dindar), Başkan Yardımcısı Kamala Harris ise “baba tarafından” Baptist (annesi Hindu). Vance’in Katolikliğinin doğası yukarıda belirtilmişti ve Trump’ın Protestan mezheplerini değiştirdiği uzun zamandır biliniyor. Ayrıca Vance Hindu bir kadınla evlidir ve dinler arası bir evlilik töreni gerçekleştirmişlerdir. Trump’ın Yahudiliğe geçen bir kızı vardır. ABD’deki bu karakteristik olgu “inanç süpermarketi” olarak adlandırılmıştır.
Okyanus ötesindeki seçimlerin -zengin, çelişkili- arka planı böyledir. Şu ya da bu yerel figürün inanç arayışı ne kadar düşünceli, uzun süredir acı çeken ve bireyselleşmişse, dindarlığı da siyasi amentüsünü o kadar etkiliyor. Bu anlamda, Rus anlamındaki gelenekçilik Amerikan muhafazakârlığından çarpıcı biçimde farklıdır ve belki de samimiyet ve tutkusallık açısından ondan daha aşağıdadır.