Rus Hibrit İstihbarat Devleti

Eylül 23, 2024
image_print

İstihbaratın siyasallaşması ve siyasetin ‘istihbaratlaşması’nı yeniden kavramsallaştırmak

Prof. Jardar Ostbo – Norveç Savunma Çalışmaları Enstitüsü

Kaynak: tandfonline.com

Tercüme ve notlar: Cengiz Sözübek

 

ÖZET

Günümüz Rusya’sı örneğinde, bu makale istihbarat-siyaset bağını ya da başka bir deyişle istihbaratın karşılıklı olarak siyasallaşması ve siyasetin ‘istihbaratlaşması’nı kavramsallaştırmak için yeni bir yol önermektedir. Rusya’da istihbaratın önemini ve belirginliğini kabul eden yazar, ‘KGB devleti’ paradigmasını eleştirerek, FSB’nin devlete nüfuz etmesi ve ardından devleti ele geçirmesinden ziyade, iş başında bir ortak yaşam gördüğümüzü savunuyor. Kavramsal bütünleşmeye ilişkin bilişsel teorilerden esinlenen makale, ne istihbarattan ne de devletten kaynaklanmayan, ancak kurucu parçaların toplamından daha fazlasını içeren melezler olan niteliksel olarak yeni olguları vurgulamaktadır. Rus melez istihbarat devleti, bir anakronizmi ya da istihbarat ile siyaset arasında katı bir işbölümünü dikte eden Batı normundan bir sapmayı temsil etmekten ziyade, postmodern bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu haliyle, diğer ülkelerdeki istihbarat-siyaset ilişkilerinin analizi için de dersler taşıyabilir.

GİRİŞ

Çarlık döneminden bu yana istihbarat; Rus iç siyasetinin, dış ve güvenlik politikasının ve savaşın olduğu kadar Rus toplumunun, kültürünün ve genel olarak zihniyetinin de önemli bir unsuru olmuştur. Birçoklarına göre istihbarat servislerinin konumunun daha zayıf olduğu daha liberal ya da en azından daha kaotik ve çoğulcu 1990’lardan bu yana istihbaratın önemi artmıştır.

Vladimir Putin döneminde pek çok eski istihbarat görevlisi yönetimde ve iş dünyasında önemli pozisyonlara gelmiştir. Gizli bilgi toplama, her yerde gözetleme, tehlike arz eden materyallerin toplanması, şantaj, dezenformasyon, örtülü eylem ve suikastlar da dahil olmak üzere özel operasyonlar gibi istihbarat faaliyetleri, siyasi elit içindeki güç mücadelesinin yanı sıra rejimin toplumu ve ekonomik hayatı yönetmesinin neredeyse günlük özellikleridir.

2017’de istihbarat yöntemleri görevdeki bakan Aleksei Uliukaev’i hapse attı ve 2021’de muhalefet lideri Aleksei Naval’nyi bir FSB cinayet timi tarafından öldürülmekten kıl payı kurtuldu. Bunlar sadece en önde gelen örnekler. 2011-12’deki kitlesel muhalefet gösterilerinden bu yana rejim, muhalif örgütleri, medya kuruluşlarını ve hatta bireyleri ‘yabancı ajan’ olarak damgalayarak kontrol altına almaya ve marjinalleştirmeye çalışmaktadır.

Yüz tanıma özelliğine sahip gözetleme kameraları protestocuları tespit etmek ve gözaltına almak, gazetecileri hedef almak ve asker kaçaklarını avlamak için kullanılmaktadır. Hem elit kesimde hem de toplumda bir şüphe kültürü teşvik ediliyor – düşmanların her yerde olduğu iddia ediliyor; öğretmenlerden bile muhalif öğrencileri ihbar etmeleri isteniyor. Devlet güvenliği kültü ve kahraman bir figür olarak ‘çekist’ yeniden canlandırıldı.

Ancak çok etkileyici ampirik çalışmalar yapılmış olmasına rağmen, kapsayıcı ve teorik açıdan bu gelişme – siyaset ve istihbarat arasındaki (yakın) ilişki – yeterince anlaşılamamıştır. Siyaset ve istihbaratın birbirinden ayrılmasını öngören Batılı/Anglofon normatif istihbarat teorisi tarafından kısmen renklendirilen Rusya’daki bu bağ üzerine İngilizce yapılan araştırmalar genellikle istihbaratın siyaseti, ekonomiyi ve toplumu ‘ele geçirmesi’ şeklinde tasvir edilmektedir. Önemli ölçüde böyle bir mantık, aktif, güçlü, aldatıcı ve manipüle edici bir varlığın (FSB) şüphelenmeyen ve/veya zayıf ve pasif bir varlığa (1990’larda Rus devleti) boyun eğdirdiğini ima eder. Dolayısıyla, aksi yöndeki kanıtlara rağmen, istihbarat-siyaset ilişkisinde siyasetin etkinliğini ve aktif katkısını azaltmaktadır. Bu makale, söz konusu görüşleri dikkate alarak ve bilişsel kavramsal bütünleşme teorisinden ilham alarak Rus siyaseti-istihbarat bağını yeni bir şekilde kavramsallaştıracaktır. Özünde 20. yüzyılın ortalarında ABD’de geliştirilen ve o zamanın ve mekânın gerçeklerini, gereksinimlerini ve (belirli bir sosyoekonomik tabakanın) Weltanschauung’unu (dünya görüşü, hayat ölçüsü – çn) yansıtan normatif istihbarat teorisinden kurtularak Rus bağlamının özelliklerini kabul edecek bir perspektif olan bir ‘Rus Hibrit İstihbarat Devleti‘ teorisi önermektedir. Rus hibrit istihbarat devleti, bazı açılardan karakteristik Rus maksimalizmini ve Sovyet ve Sovyet sonrası deneyimi anımsatsa da, yine de postmodern dünyada istihbarat ve siyasetin ortak yaşamına dair öğretici bir örnek teşkil edebilir.

Aşağıda, bu makalenin amaçlarına uygun bir tanım sunmadan önce istihbaratın tanımlanmasıyla ilgili sorunları tartışacağım. Daha sonra, sırasıyla Sovyetler Birliği ve Rusya’ya odaklanarak, demokrasilerde ve otoriter devletlerde siyaset-istihbarat bağına ilişkin hakim Batılı akademik görüşü kısaca sunacağım. Burada, Sovyet sonrası Rusya ile ilgili literatürde yaygınlaşan ‘nüfuz tezi‘ni sunacağım ve bunun kavramsal bir metafor olarak nasıl teorileştirilebileceğini açıklayacağım. ‘Nüfuz tezi’ ve Rusya’nın bir ‘KGB devleti’ olarak görülmesini eleştirerek, ‘siyaset’ veya ‘istihbarat’ kategorilerine kolayca sığmayan, ancak bunların etkileşiminden kaynaklanan yeni ve benzersiz özellikleri vurguladığı için kavramsal entegrasyon teorisinin daha uygun olduğunu savunuyorum. Bu argüman, Putin’in bir ‘KGB Başkanı’ olarak görülüp görülemeyeceğine dair kısa bir tartışmaya ek olarak melez aktörler, melez faaliyetler ve melez kültür örnekleriyle desteklenmektedir.

İSTİHBARATI TANIMLAMAK

Siyaset ve istihbarat arasındaki ilişkiyi tartışmadan önce, bu makalede istihbarat terimiyle neyin kastedildiğini açıklığa kavuşturmamız gerekiyor, zira istihbaratın nasıl tanımlanması ve hatta kavramsallaştırılması gerektiğine dair akademik bir uzlaşı yok. Başlangıçta devlet güvenliği alanıyla sınırlı olan uygulamaların 11 Eylül sonrasında yaygınlaşması bu durumu daha da karmaşık hale getirmektedir. Bazı yazarlar bilgi üretimine odaklanarak dar bir anlayışla hareket etmektedir. Bu nedenle Sherman Kent istihbaratı, “devlet adamlarının” bu terimi kullanırken düşündükleri üç farklı “şey” olarak nitelendirmiştir: bir tür bilgi, bu bilgiyi üreten örgüt ve bu örgüt tarafından yürütülen faaliyetler. Epistemolojik ve bilişsel konulara odaklanan Hatlebrekke istihbaratı ‘belirsiz tahminleri daha az belirsiz hale getiren ve sonuç olarak düşmanlara karşı siyasi, stratejik ve operasyonel avantajlar sağlayan resmi muhakeme sınırlarının ötesinde gizlice üretilen bilgelik‘ olarak tanımlamaktadır. Diğer yazarlar gizli eylemi de dahil etmektedir – Warner bir dizi başka akademisyenin tanım girişimlerini sıraladıktan sonra kendi tanımını sunmaktadır: ‘İstihbarat yabancı varlıkları anlamak ya da etkilemek için yapılan gizli devlet faaliyetidir‘. ‘Yabancı’ kriteri sorunludur, çünkü açıkça yerel varlıkları hariç tutmaktadır. Dahası, Rusya bağlamında en az iki servis vardır: FSB ve askeri muadili GU (GRU) hem yurt içinde hem de yurt dışında faaliyet göstermektedir. Buna ek olarak, Rus istihbarat servisleri için yurt içi ve yurt dışı arasındaki operasyonel ayrım oldukça gevşektir; diğer ülkelerin servisleri için sadece yurt dışında ya da yabancılara karşı kabul edilebilir olan şeyleri yurt içinde uygulayabilirler. FSB’nin Aleksei Naval’nyi’ye yönelik suikast girişimi, Rusya’nın coğrafi merkezinden çok da uzak olmayan bir yerde gerçekleştiği için bu konuda bir örnek teşkil etmektedir.

Bazı akademisyenler istihbaratın görevleri arasında politikanın yürütülmesini de saymaktadır. Özellikle, politikayı bilgilendirmek için bir araç olarak istihbarat ile politikanın yürütülmesi için bir araç olarak istihbarat arasındaki ayrım her zaman net değildir – ‘etki ajanı’ kavramını düşünün. İstihbarat teşkilatlarının çok sayıdaki ve değişen (hem temel hem de çevresel) görevleri, Stout ve Warner’ın ‘istihbaratın istihbarat teşkilatlarının yaptığı şey olduğunu’ öne sürmesine neden olmuştur. Rusya bağlamında bu, (çevresel faaliyetler olarak) kaçakçılığı kolaylaştırmayı, sanat ödülleri dağıtmayı, filmlere sponsor olmayı, güzellik yarışmaları düzenlemeyi ve daha önce domuz olimpiyatlarını desteklemeyi (!), yurtdışında ve hatta yurtiçinde algılanan düşmanlara suikast düzenlemekten bahsetmemeyi içerir. Warner tarafından öne sürülen devlet istihbaratı tekeli, postmodern dünyada sadece tehditlerin parçalı hale gelmesiyle değil, aynı zamanda daha önce neredeyse sadece devlet istihbarat kurumlarıyla ilişkilendirilen işlevlerin, uygulamaların ve söylemlerin (güvenlikleştirme, sistematik gözetim, veri analizi, tehdit değerlendirmeleri) devletin çok ötesindeki alanlara yayılmasıyla aşınmıştır. Bir de istihbarat kurumları ile özel şirketler arasındaki ‘döner kapı’ (yazar burada “emekli” olan eski istihbaratçıların özel şirketlerle “hizmet”e devam etmelerine vurgu yapıyor – çn) ve istihbaratın dış kaynak kullanımı ve sözleşmeye bağlanması var ki bu durum özellikle 2005 yılında ülkenin istihbarat bütçesinin yüzde 70’inin özel aktörlere gittiği ABD’de çok ileri gitmiş durumda.

Sovyet sonrası Rusya bağlamında özel bir sorun, her ikisi de mesleki deneyim ve ağlarından aktif olarak faydalanabilen ve hayatlarının geri kalanında hizmete sadık kalmaları beklenen eski ve çok da eski olmayan (‘aktif yedek’) çalışanların sayısıdır.

Bu zorlukları göz önünde bulundurarak, rejim ve devlet güvenliği (aynı zamanda güç) ve ulusal çıkar amacıyla bilgi üretmek, yabancı ve yerli varlıkları etkilemek ve güvenlik tehditlerini ortadan kaldırmak için gizli faaliyet olarak anlaşılan devlet merkezli istihbarat olarak adlandırılabilecek faaliyete odaklanacağım. Bu faaliyet belirli aktörler (istihbarat teşkilatları, resmi/gayri resmi yükleniciler ya da gönüllüler) tarafından yürütülür ve Rus istihbarat kültürü, yani tarihi, kültürel referansları, zihniyetleri ve kimlikleri bağlamında anlaşılmalıdır.

Dolayısıyla, bu çalışma tanımı ‘geleneksel’ Batı istihbarat çalışmalarının yanı sıra eleştirel, hatta ‘çapraz’ istihbarat çalışmalarından da beslenmekte ve Rusya’daki, özellikle de Sovyet sonrası gelişmeleri dikkate almaktadır. Bununla birlikte, razvedka ve devlet güvenliği arasındaki geleneksel Rus ayrımından kasıtlı olarak ayrılmaktadır. Rusça’da razvedka terimi kabaca ‘istihbarat’ın dar anlamına karşılık gelir; yani ister küresel stratejik meselelerle isterse savaş alanındaki en küçük ayrıntılar da dahil olmak üzere askeri konularla ilgili olsun, karar vermeyi desteklemek üzere bilgi üretmek için (çoğunlukla yurtdışından) gizli bilgi toplanması ve bunların analiz edilmesi anlamına gelir. Dış istihbarat servisi SVR öncelikli olarak ilkiyle, GU ise ikincisiyle görevlidir. Bu durum isimlerine de yansımıştır (GU hala halk arasında eski adı GRU olarak bilinmektedir) ve R harfi razvedka anlamına gelmektedir. Öte yandan, Rusya içindeki muhalefetin ve yabancı etkinin bastırılması FSB’nin ana alanıdır ve bu durum ismine de yansımıştır: Devlet Güvenliği Komitesi. SVR çalışanları ve daha da büyük ölçüde Sovyet selefi KGB Birinci Baş Müdürlüğü mezunları, dar anlamda devlet güvenliği ile görevli meslektaşlarının daha az prestijli ve hatta ‘kirli’ işlerinden genellikle kendilerini uzak tutarlar.

Bu örgütsel ve kimlikle ilgili farklılıkları inkar etmemekle birlikte, istihbarat (dar anlamda) ve devlet güvenliği arasında keskin bir ayrım yapmanın hüsnükuruntu ve/veya kaynakların değerlendirmelerini olduğu gibi kabul etmekle eşdeğer olduğunu iddia edeceğim – ki her ikisi de istihbarat analisti ve akademisyen için büyük günahlardır. Normalde devlet güvenliği olarak kabul edilen şeyle görevlendirilen organlar, en dar anlamda bile olsa, yaygın olarak istihbarat yöntemleri olarak adlandırılan, yani gizli bilgi toplama ve bunları analiz etme yöntemlerini de kullanırlar. Tersine, giderek otokratikleşen Rusya’da ‘her şey’ bir devlet güvenliği meselesi haline gelmiştir. SVR ve GU’nun kapsayıcı görevi devletin güvenliği değilse nedir? Çeşitli servislerin kısmen örtüşen sorumlulukları da vardır. Örneğin FSB, GU ve SVR’nin hepsi siyasi istihbarat yapmaktadır ve hepsi de çeşitli türlerde ‘aktif önlemler’ almaktadır. Üçü de yurtdışında gizli suikastlar gerçekleştirmektedir, SVR bile ‘temiz’ imajına rağmen. Ayrıca daha önce de belirttiğim gibi Rusya bağlamında dış ve iç istihbarat arasındaki ayrım net değildir, FSB ve GU yurtiçinde olduğu kadar yurtdışında da faaliyet göstermektedir. Putin’in kendisi de devlet güvenliği ile razvedka arasındaki sınırdan geçmiştir ve her ne kadar birincisine dahil olduğunu inkar etse de yıllarca orada görev yaptığı açık bir sırdır.

Bu makalede kullanılan tanım istihbarat/güvenlik teşkilatlarına istihbarat faaliyetleri konusunda tekel hakkı vermemektedir, ancak en büyük ve en etkili teşkilat olarak FSB’ye (ve selefi KGB’ye) doğal olarak gereken ilgi gösterilecektir. Çeşitli örgütler arasındaki farklar hakkında da fazla ayrıntıya girmiyorum, ki bu da bu makalenin kapsamının çok ötesine geçecektir. Bu kesinlikle Rusya’nın istihbarat topluluğunu monolitik bir varlık olarak gördüğüm anlamına gelmiyor. Hatta buna bir topluluk demek bile abartılı olur, zira servisler neredeyse varoluşsal bir çatışma içerisindedir. Her bir servisin (ve hatta içlerindeki bazı departmanların) farklı kültürleri, bütçeleri ve görevleri vardır; gizlilik, rekabet ve bölümlere ayırma normdur. Ancak hepsi yukarıda tanımlandığı gibi Rus istihbaratının bir parçasıdır. Bu nedenle ve bu makalenin makro perspektifi ve amaçlarıyla uyumlu olarak, hepsini birlikte analiz edeceğim.

İSTİHBARATIN İSTİSNA VE NORM OLARAK SİYASALLAŞTIRILMASI

‘Geleneksel’ Anglo-Amerikan istihbarat çalışmaları, en azından bir ideal olarak istihbarat ve siyaset arasında katı bir işbölümü olduğunu varsayar. Bilgi talepleri yayınlama, karşılığında istihbarat alma ve ardından bunu politikalarını bilgilendirmek ve dolayısıyla bilgi taleplerini ayarlamak için kullanma (istihbarat döngüsü) biçimindeki genel yönlendirmenin ötesinde, karar vericiler müdahale etmemelidir. İstihbarat teşkilatları, karar vericilere korkusuzca sunmaları gereken lekesiz ‘Gerçeği orada’ bulmakta özgür olmalıdır. İstihbarat servisleri genellikle ‘güce karşı gerçeği konuşmaktan’ büyük gurur duyarlar. Politikacıların istihbarat teşkilatlarının çalışmalarına haksız müdahalesi, karar vericilerin yalnızca ne arayacakları değil, ne bulacakları konusunda da talimatlar vermesiyle istihbaratın siyasallaştırılması olarak adlandırılır. Siyasallaştırma, havuç, sopa veya her ikisine maruz kalmanın bir sonucu olarak karar vericileri ‘memnun etmek için istihbarat’ şeklinde de olabilir. Her iki durumda da, tercih edilen görüşleri destekleyen istihbarat parçaları (kötüye) kullanılabilirken, onlarla çelişenler göz ardı edilebilir (seçme) veya toplanan bilgi parçaları uygun bağlam olmadan sunulabilir (soba borusu). Bunun başlıca bir örneği, George W. Bush yönetiminin Irak işgalini planlamak ve meşrulaştırmak için istihbaratı kötüye kullanması ve bunu ‘tüm istihbarat başarısızlıklarının Anası’ haline getirmesidir. Son olarak, demokrasilerde bile istihbarat servisleri siyasete müdahale edebilir, bazen Donald Trump gibi politikacıların yalanlarının aksine ‘Gerçeği’ temsil ettiklerini iddia edebilirler. Açıkçası, istihbaratın bu şekilde siyasallaştırılması vakaları Batılı akademisyenler tarafından tespit edilmiş ve eleştirilmiştir. Daha da önemlisi, akademisyenler ayrıca, açık ve belirgin rollerin imajının, çoğu durumda, özellikle de Soğuk Savaş sonrası dünyada, işlerin gerçekte nasıl işlediğinden çok uzak olduğunu kabul etmişlerdir. Ancak buradaki kritik nokta, Batı istihbarat başarısızlıkları ve istihbaratın siyasallaştırılması örneklerinin, ki bunların sayısız örneği vardır, kuralın istisnaları veya standarttan sapmalar olarak görülmesidir. Siyasallaştırmanın başlıca örnekleri Baudrillardcı anlamda rejeneratif skandallardır – tam olarak skandal sapmalar olarak tanımlanarak ve sembolik reformlar üreterek, siyaset ve istihbarat arasındaki katı ayrımın (en azından emeğin) illüzyonunu sürdürmeye katkıda bulunurlar.

Buna karşılık, otoriter ve totaliter devletlerdeki istihbarat literatüründe, istihbaratın siyasallaştırılması istisna değil kural olarak görülmektedir. Demokratik olmayan devletlerdeki istihbarat üzerine yapılan araştırmaların çoğu, istihbaratın baskı ve toplumsal kontrolün vazgeçilmez bir mekanizması olarak rolüne odaklanmıştır ve bu nedenle bu tür kurumlar demokratik devletlerdeki kurumlardan niteliksel olarak farklı kabul edilir. Ancak, bu kendi başına geçerli bir gözlem olsa da, şüphesiz Batılı/Anglofon istihbarat görüşünden güçlü bir şekilde etkilenmiştir. Sorun bu gözlemin kendisi değil, kullanılan normatif bakış açısıdır: Paradoksal olarak, bu yazarlar otoriter devletlerdeki istihbaratı hâlâ Batılı teorileri ve kavramları kullanarak analiz ediyor ve değerlendiriyor ve temelde otoriter ülkelerin istihbarat servislerini Batılıların eksik (ve aynı zamanda acımasız ve ahlaksız) versiyonları olarak görüyorlar. Bu, otoriter istihbaratın Batı standartlarına ulaşamaması nedeniyle Batı istihbaratına yansıdığı ve bu ışık altında Batı istihbaratının rasyonel, işlevsel ve ahlaki göründüğü çarpık bir ayna inşa etmeye yarar. Bu makalenin amacı bu aynayı kırmaktır: Rus siyaseti-istihbarat ilişkisini (gerçekte işlediği şekliyle) Batılı (Batı ülkeleri için bile ulaşılamaz) ideale göre ölçmek yerine, gerçekte nasıl işlediğini kavramsallaştırmak için yararlı bir model çizeceğim.

SOVYETLER BİRLİĞİ/RUSYA’DA İSTİHBARAT VE SİYASET

Rusya’da veya Sovyetler Birliği’nde siyaset-istihbarat bağının teorize edildiği ölçüde, iki kol vardır. Örneğin, ‘istihbarat-bir-araç-olarak-perspektif’ olarak adlandırdığım şeyde, KGB bağımsız bir aktör olarak değil, sadece bir hükümet departmanı olarak kabul edilmelidir; bu, 1954’ten 1978’e kadar olan ismine de yansımıştır; ‘Bakanlar Kurulu altındaki KGB’. Güçlü ve iyi finanse edilmesine rağmen, partinin ideolojik hedeflerine ulaşmak ve rejimin güvenliğini artırmak için kullandığı bir araç olarak Sovyet sistemi içinde tanımlanmış ve sınırlandırılmış bir rolü vardı. Komünist Parti’nin kontrolü altındaydı. Örneğin, Yuri Andropov KGB’den gelen tek Genel Sekreter’di ve eğitimli bir KGB subayı bile değildi, KGB başkanlığı görevine tam olarak bir parti kariyerinden gelmişti ve bu durum, KGB’nin sivil parti görevlileri tarafından yönetilmesi gerektiği yönündeki Stalin sonrası yazılı olmayan kurala uygundu. Daha da önemlisi, Sovyetler Birliği’nin son üç yılında KGB’de yürütme görevine atananların yüzde 41’i sivil parti görevlileriydi. Sovyet dönemi hakkında yazan Dziak, KGB (ve selefleri) ile parti-devlet arasındaki ilişkiyi, matematik ile fizik arasındaki ilişkiye veya birleştirilmiş kutsal makam, tapınak muhafızı ve rahiplik arasındaki ilişkiye benzetmektedir. Gizli polis, Sovyet sisteminin garantörü, ‘partinin başlıca koruyucusu’ydu. İç düşmanları avlayan KGB, tekelci güç iddiacısı Komünist Parti hariç, tüm toplumsal (ve askeri) kurumlara nüfuz etmişti. Benzer şekilde, Pringle, Andropov liderliğindeki KGB’nin amacının Sovyet devletini ele geçirmek değil, korumak olduğunu düşünüyor, ancak kullanılan yöntemler elbette devlet ve toplum üzerinde ağır bir iz bıraktı. Putin’in erken dönemi hakkında yazan Pallin de benzer bir görüşü benimsiyor ve ‘güç bakanlıklarını’ rejimin politika yapma, siyasi kontrol ve rejim güvenliği araçları olarak görüyor.

Sovyet sonrası Rus siyasetinde ve toplumunda istihbaratın rolünün incelenmesinde baskın hale geldiği iddia edilen farklı bir bakış açısı, ana istihbarat servisi olan FSB’nin devleti ele geçirdiği veya hatta devlet haline geldiği veya en azından kilit bir siyasi aktör haline geldiği kabul edilen ‘devlet içinde devlet tezi’dir. Komünist partinin açıkça kılıcı ve kalkanı olarak KGB, tanımı gereği bir anlamda politikti. Ancak Sovyetler Birliği’nin son yıllarında ve Gorbaçov’un kısmi demokratikleşmesinde KGB resmen ve aktif olarak siyasete dahil oldu ve demokratik hareketin örgütün ‘depolitize edilmesi’ talebine meydan okudu. KGB görevlileri, hem yeni kurulan yasama organı için 1989’daki birlik çapındaki seçimlerde hem de 1990 birlik cumhuriyeti ve yerel seçimlerinde açıkça aday oldular ve birçoğu başarılı oldu: On iki kişi Halk Temsilcileri Kongresi’ne ve 2756 kişi cumhuriyet, bölgesel ve yerel sovyetlere seçildi. 1990’ların başındaki yeniden yapılanma, bütçe kesintileri ve personel çıkışlarıyla geçen kısa bir aradan sonra Boris Yeltsin, güvenlik servisleriyle yakın bir ilişki kurdu ve son üç başbakanının da bir KGB geçmişi vardı. Resmi bir aklanma yoktu ve KGB’de görev yapmış birçok çalışan, sıradan personel ve üst düzey yöneticiler, hizmetlerine halef örgütte devam ettiler. Bahsedilen çekist kültü, Yeltsin döneminde bir ölçüde yeniden canlandırıldı. Yeltsin’in son başbakanı, doğrudan FSB direktörlüğü görevinden gelen genç Vladimir Putin‘di. Başbakan ve daha sonra Cumhurbaşkanı olarak, önemli mevkileri doldurmak için beraberinde eski KGB meslektaşlarını da getirdi.

O zamandan beri gözlemciler, bu kişilerin en üst düzeyde Rus siyasi ve ekonomik karar alma süreçlerine nasıl hakim olduklarını kaydettiler.Schneider, 2008’de yazdığı bir yazıda, FSB’nin devlet içinde devlet olma riski olduğu konusunda uyarıda bulundu. Anderson, 2006’da Rusya’yı bir ‘Çekist devlet’ ya da ‘Çekistlerin mutlak kontrolü altındaki bir FSB devleti’ olarak nitelendirdi. Anderson, 2005’e gelindiğinde ‘Çekistlerin hükümet genelindeki kilit ve önemli görevlerin açık bir çoğunluğunu elinde tuttuğunu’ ve ‘ülkedeki siyasi-ekonomik değişim süreçlerinin yönüne ve içeriğine münhasıran hakim olduğunu’ yazıyor. Dolayısıyla, yasama organını, bölgesel hükümetleri ve yargıyı boyunduruk altına almışlardı. Ekonomik yaşamda, organize suçla işbirliği yaptılar ve çekistlerin ‘sektörler genelindeki kilit endüstrilerin kontrolünü, eylemlerle (genellikle sayısız entrika, entrika ve yasa dışı yollarla) ele geçirdiği, oligarklar ve organize suç üzerinde üstünlük sağladığı bir model ortaya çıktı. Dahası, yurtdışında casusluk çabalarını yoğunlaştıran FSB devleti, yurtdışında suikast uygulamasını yeniden canlandırdı. Bağımsız medyayı baskı altına aldı ve ‘muhbir toplumu’nu yeniden canlandırdı. Dolayısıyla, günümüz Rusyası bir neo-KGB devleti, bir KGB devleti, bir devlet içinde devlet veya gücün FSB’leştirilmesiyle bir militokrasi olarak nitelendirildi.

NÜFUZ (PENETRASYON) TEZİ YA DA RUS SİYASETİNİN “İSTİHBARİLEŞMESİ”

Yukarıda belirtilen literatürde, istihbarat terimi ‘penetrasyon’un kelime dağarcığı ve mantığı sıklıkla kullanılır. Bu anlamda, penetrasyon, yalnızca bilgi edinmek için değil, aynı zamanda davranışını etkilemek ve nihayetinde onu tamamen kontrol etmek için bir varlığa başarılı bir şekilde nüfuz etmeyi ifade eder – kısacası, en azından yurtdışında herhangi bir istihbarat servisi için sıradan ama zor bir operasyon.

‘Penetrasyon’ terimi, yine bilgi, güç ve hukuk hususlarını içeren, kurum ile toplum arasındaki ilişkiyi tanımlamak için kullanılır. ‘Erkekçi’ bir terim olmasına rağmen, iç güvenlik teşkilatlarının, bazen direnişe rağmen, bazen de dikkate alınmadan, devletin güvenlik ve düzeni sağlama çabalarını kolaylaştıran belirli bir yasa ve kurallar bağlamında bilgi toplamaya ve güç kullanmaya çalıştığı hissini verir.

Ancak, birkaç yazar tarafından tanımlanan kitlesel nüfuz, en azından iki açıdan ‘normal’ istihbarat çalışmasından farklıdır: birincisi, bu yazarların tanımladığı süreç Rusya içinde gerçekleşir ve hedeflenen kurum ve örgütler, istihbarat servislerinin prensipte korumakla görevlendirildiği kurumlardır – Rusya’nın kendi siyasi kurumları, örgütleri ve ekonomik girişimleri. İkincisi, oranlarda büyük bir fark vardır, çünkü neredeyse her kurum veya örgüt böyle bir nüfuza maruz kalabilir ve böylece bağımsız hareket etmesi engellenebilir. Walther’e göre, geç Sovyet döneminde, KGB’nin nüfuzu derin ve kapsamlıydı, çünkü ‘[. . .] KGB, Yuri Andropov’un SBKP Genel Sekreteri olduğu 1980’lerde ilk kez en yüksek siyasi makama nüfuz etti. Bu nedenle, ‘[g]orbaçov döneminin başlangıcında, KGB’nin Sovyetler Birliği’ndeki devlet ve topluma nüfuz etmesi, Sovyet Komünist diktatörlüğünün tarihi nedeniyle derin ve kapsamlı bir şekilde gerçekleşmişti’. Ancak Hosaka’ya göre, o zamandan itibaren, perestroyka döneminde, KGB, ortaya çıkan çoğulcu siyasi yaşam ve geçiş ekonomisi gibi yeni alanlara nüfuz etmeye başladı.

Bunun komünist sistemin çöküşüyle ​​sona erdiği varsayılabilir, ancak 1990’ların başında, yani Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, Waller, etkisini zayıflatmak için tasarlanan eski KGB’nin bölünmesinin aslında tam tersini yapacağını bile iddia etti: ‘Çok sayıda küçük bombacık saçan bir parça tesirli bomba gibi, KGB, daha küçük parçalara bölündüğünde, hayatın her alanında’. Waller ayrıca Çekistlerin siyasi sürece sızdıklarını ve Savcılığın ‘devlet güvenliği tarafından sızılıp ele geçirildiğini’ ifade etti.Walther’e göre, 1998-1999’da ‘hükümet başkanlığı makamına bile devlet güvenlik aygıtının eski müdürleri tarafından sızılmıştı’. Milenyumun başında, Rus güvenlik servisleri konusunda tanınmış bir uzman olan Amy Knight, ‘geçmişteki üç başbakanın ve mevcut cumhurbaşkanının hepsinin polis ve güvenlik istihbarat örgütleriyle yakın bağlantıları olduğunu’ ve ‘bir ‘KGB zihniyetinin’ Kremlin siyasetine sızacağı yönündeki meşru endişelerden’ söz etti. Bu nedenle, nüfuz etme aynı zamanda kalpler ve zihinler için kazanılan bir savaş olarak görülüyor.

Bu yazarlara göre, nüfuz ülkenin tüm topraklarına ve hiyerarşinin çok aşağılarına kadar ulaşmıştı. Putin yönetiminde, ‘[. . .] Çekistlerin siyasi, ekonomik ve askeri yapılara nüfuz etmesi yaygınlaştı, Moskova merkezinden ülkenin tüm uçsuz bucaksız bölgelerine ulaştı ve hükümetin tüm seviyelerine hakim oldu’. Çekistler ve diğer silovikiler (rusçada “güç” kelimesinden türeyen “güçlü adamlar” anlamına gelen bu kelime genellikle KGB’de görev yapanlar için kullanılıyor. Putin’in “çekirdek kadro”sundaki isimler de bu şekilde adlandırılıyor– çn) dokunaçlarını tüm sektörlere, ayrıca sivillerin geleneksel kalelerine yaydı: ‘Hükümet bürokrasilerinin ve şirket yönetim kurullarının en üst seviyesinin altında, silovikiler bir zamanlar diğer grupların kalesi olarak kabul edilen çeşitli kurumlara nüfuz etti’. Yabancı istihbarat servisi (SVR) de unutulmadı: ‘Yetenekli personelin özel sektördeki kariyer fırsatlarından yararlanmasına izin vererek, SVR bu sektöre nüfuz edebilir ve daha önce hiç olmadığı kadar para kazanabilir’. Nüfuz açıklamalarıyla dolu bir makalede Walther, ‘ülkenin siyasetine, ticaretine ve toplumuna yönelik muazzam nüfuzun Putin’in ikinci başkanlık döneminde nasıl korunduğunu’ anlatarak bunu özetliyor. Kısacası, çekist nüfuz kavramı, devlet-istihbarat ilişkisi üzerine yapılan akademik çalışmalara nüfuz etmiş gibi görünüyor Sovyet sonrası Rusya.

KAVRAMSAL METAFOR OLARAK “KGB DEVLETİ”

Dar anlamda, nüfuz etme, ajanların nüfuz edilecek unsurların zararına bilgi çıkarmak ve/veya çıkarlarını ilerletmek için bir ortama girmeleri anlamına gelir. Daha derin bir nüfuz veya nüfuz etme sonrasındaki bir sonraki adım, bir devralma olacaktır: bu durumda, devlet tamamen esasen düşmanca bir varlık tarafından kontrol edilir. Bu, aktif, güçlü (eril) bir tarafın pasif, zayıf (dişil) bir varlığın kontrolünü ele geçirdiği tek yönlü bir gelişme olarak öngörülür. Sonuç, birçok yazarın KGB devleti, FSB devleti veya Çekist devlet olarak adlandırdığı şeydir (yukarıya bakın). Daha az magazinsel bir terim kullanarak, bazıları Sovyet sonrası Rusya’yı bir ‘karşı istihbarat devleti’ olarak nitelendirmiştir. Her iki durumda da devlet bir devlet olmaya devam eder, ancak KGB/FSB’nin birçok özelliğini edinir. Bu bağlamda, FSB acımasız, alaycı, şüpheci, manipülatif, anti-demokratik, Batı karşıtı bir örgüt olarak görülüyor; liberal demokrasileri ‘aktif önlemlerle’ altüst ediyor, yurt içinde ve yurt dışında algılanan düşmanları öldürüyor ve Rusya’daki muhalif unsurları hapse atıyor, taciz ediyor veya öldürüyor. Sivil devlete yansıtılan görüntü budur; Rus devletini KGB/FSB açısından düşünmeye alışıyoruz. Bu kavramları yaratan zihinsel işlem metafordur; basitçe bir şeyi veya olguyu başka bir şey açısından kavramsallaştırmak.

Bilişsel bilim insanları Lakoff ve Johnson ve diğerleri, metaforun yalnızca retorik veya edebi etki için kullandığımız bir söz sanatı olmadığını, aynı zamanda insan bilişi ve düşüncesinin merkezi olduğunu öne sürüyorlar: ‘Metaforik dil, kavramsal metaforun yüzeysel bir ifadesidir’. Kavramsal metafor, amaçlanan özel retorik etki veya kendini özellikle şiirsel veya hayali terimlerle ifade etmekle ilgili değildir. Bu bakış açısında, şiirsel metafor genel olarak metaforik düşüncenin bir uzantısıdır. Teorik terimlerle, metafor bir kaynak alandan bir hedef alana bir projeksiyondur (‘haritalama’) veya daha basitçe, bir şeyi başka bir şey açısından anlamak ve deneyimlemektir (ve dolayısıyla ondan bahsetmektir). Çokça alıntılanan bir örnek, yolculuğun kaynak ve hayatın hedef olduğu YAŞAM BİR YOLCULUKTUR metaforudur. Çok basitçe, yolculuğun başlangıcı doğuma, yolculuğun sonu ise ölüme yansır. Yol arkadaşları, kişinin hayatını paylaştığı insanlara ve kat edilen mesafe yaşanan zamana yansır. Bu, farklı ulaşım türlerini içeren yaygın bir metafordur; örneğin, yaşamdaki zorlukları, örneğin, yol engelleri, raydan çıkma, türbülans veya dalgalı denizler açısından tanımlamanın nasıl doğal hale geldiğini düşünün. TARTIŞMA SAVAŞTIR, Batı kültüründe yerleşik olan (kasıtlı olmayan) bir başka kavramsal metafordur. Tartışmalarda stratejiler oluşturulur, zayıf noktalara saldırılır, tartışmalar reddedilir, taraflar kazanır, kaybeder veya hatta bir ateşkese varır. Bazı metaforlar evrenseldir, diğerleri ise kültürel olarak özeldir. Batılıların tartışmaları savaştan başka terimlerle düşünmesi zor olsa da, tartışmanın bir dans açısından kavramsallaştırıldığı varsayımsal bir kültür hayal edilebilir; bu elbette daha işbirlikçi bir kavram olurdu ve tartışmanın tamamen farklı bir şekilde anlaşılmasını gerektirirdi. Savaş ve dans açıkça çok farklı aktivitelerdir ve bir tartışmayı bir dans açısından düşünmek başka tür müdahaleleri haklı çıkarırdı (kasıtlı bir kelime oyunu değil). Daha teorik terimlerle, eşleme kaynak alan ve hedef alan arasındaki sabit bir ontolojik ilişki kümesinden oluşur ve etkinleştirildiğinde kaynak alandan hedefe çıkarım kalıpları yansıtabilir

Dolayısıyla, haritalama ve çıkarım kalıpları tek yönlüdür, nispeten daha somut veya en azından daha yapılandırılmış konudan nispeten soyut veya yapılandırılmamış konuya doğru gider. Rusya’nın bir çekist veya KGB devleti olarak nitelendirilmesi, yukarıda belirtilen örneklerle aynı şekilde Batı kültüründe yerleşmiş bir kavramsal metafor olmasa da, akademisyenler arasında bile yaygındır. Kritik bir şekilde, KGB devleti kavramı, KGB’nin (kaynak) kavramsal alanından Sovyet sonrası Rus devletinin (hedef) kavramsal alanına haritalama yoluyla yaratılır. Bu, çıkarım kalıpları yaratır; örneğin, Rus devletinin yalnızca istihbarat servisini kullanması beklenmez, aynı zamanda devletin kendisinin de tarihi KGB gibi, yani hem dünya görüşünde hem de eylemlerinde acımasız, alaycı, şiddet yanlısı ve komplocu olması beklenir; ve benzer yöntemleri, örneğin şantaj ve bireylerin ve tüzel kişilerin manipülasyonu, örtülü eylem, bilgi operasyonları, suikastlar ve belki de hepsinden önemlisi, siyasetin yaygın bir şekilde yerini alacak özel operasyonlar gibi yasa dışı ve demokratik olmayan araçları kullanırlar.

NÜFUZ TEZİ ve KGB DEVLETİ KAVRAMI

‘Nüfuz tezi’ ve KGB devlet kavramıyla ilgili iki büyük sorun vardır. Birincisi, sivil devletin sözde eksik temsilciliğiyle ilgilidir. Yeltsin döneminin başlarında, yani Sovyet sonrası dönemin başlarında, bölgeler giderek daha bağımsız hale geldikçe, vergi gelirleri düştükçe ve kamu düzeni tehdit altındayken devletin gücünün ciddi şekilde zayıfladığını belirtmek önemli olsa da, aynı dönemde ‘güç teşkilatlarında’ genel bir düşüş de görüldü. KGB yalnızca ayrı teşkilatlara bölünmekle kalmadı; finansmanı, işe alımı ve iç disiplini de düşüşe geçti. Daha da önemlisi, yukarıda belirtildiği gibi, Yeltsin liderliğindeki ortaya çıkan demokratik devlet, istihbarat servislerini kontrol araçları olarak görerek kullanmaya çalıştı. Yeltsin, 1991’de KGB’yi kamuoyu önünde lağvetmesinden kısa bir süre sonra, haleflerini siyasi rakiplerine karşı kullanmaya başladı ve KGB geçmişi olan bakanlar atadı. Muhalefet günlerinden beri KGB’ye güvenmeyen başkan, ülkenin “omuriliği” olarak gördüğü için (örneğin ekonominin aksine) teşkilatta önemli reformlar yapmaya yanaşmıyordu, çünkü ülkenin “başı” -Komünist Parti- kesilmişti. Hatta eski KGB görevlisi Aleksandr Korzhakov’un başkanlığında bir “mini-KGB” bile kurdu. Korzhakov, sadece telefonları dinlemekle ve başkana yetkililer hakkında uzlaşmacı materyaller sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda birkaç siyasi ve ekonomik öneri yazan bir “analitik merkez” de oluşturuyordu.

İkinci sorun muhtemelen daha önemlidir. Son derece otoriter ve giderek daha kişisel, baskıcı ve şiddet yanlısı bir rejime sahip olmasına rağmen, günümüz Rusyası postmodernist ve karmaşıktır ve ne Rus istihbarat servisleri ne de Rus devleti bir boşlukta var olur; toplum, iş dünyası ve hatta suç aktörleriyle etkileşime girer. ‘Nüfuz tezi’nin bazı taraftarları bunu en azından bir dereceye kadar kabul ediyor gibi görünüyor. Örneğin, Hosaka ‘1990’larda Çekistler, mafya ve bürokrasi St. Petersburg’da birleşti [. . .]’. Anderson’a göre, ‘[g]erçeği şu ki, bugünün Rus istihbarat görevlisi, kişisel olarak ilişkili olduğu ve kâr sağladığı özel iş çıkarları yararına, uygun olduğunda organize suçla ortaklık yaparak, sıklıkla ekonomik-endüstriyel-teknolojik casusluk yapmaktadır’. 1999’daki bir ABD Kongresi duruşmasında, eski DCI (CIA direktörü) James Woolsey şunları söyledi:

Görev sürem boyunca, özellikle birkaç yıldır, Rus organize suç, Rus istihbaratı ve kolluk kuvvetleri ve Rus iş dünyasının iç içe geçmesinden endişe duyuyorum. Bu noktayı sık sık şu varsayımla örneklendirdim: Cenevre Gölü kıyısındaki lüks otellerden birinin restoranında, İngilizce konuşan, anlaşılır bir Rus ile sohbet etmeye başlarsanız ve o kişi 3.000 dolarlık bir takım elbise ve bir çift Gucci mokasen giyiyorsa ve size bir Rus ticaret şirketinin yöneticisi olduğunu ve sizinle ortak bir girişim hakkında konuşmak istediğini söylerse, o zaman dört olasılık vardır. Söylediği kişi olabilir. Ticari bir kimlik altında çalışan bir Rus istihbarat görevlisi olabilir. Bir Rus organize suç grubunun parçası olabilir. Ancak gerçekten ilginç olan olasılık, üçü de olabilir ve bu üç kurumun hiçbirinin bu düzenlemeyle ilgili bir sorunu olmayabilir.

Ancak, bu ‘iç içe geçme’ kavramının hiçbiri, komünist devletin çöküşü ve KGB’nin çöküşü, piyasa reformlarının ve siyasi çoğulculuğun getirilmesi ve Sovyet yasalarının ve komünist ahlaki normlarının modasının geçmesiyle oluşan kaotik durum açısından gerekli açıklayıcı güce sahip değildir. Her şey akışkandı ve eski ‘KGB/çekist’ veya ‘devlet’ kategorilerine yerleştirilemeyen veya anlamlı bir şekilde bir ‘KGB devletinin’ ürünleri olarak görülemeyen birçok yeni (ve bugüne kadar devam eden) olgu ortaya çıktı.

YENİ BİR TEORİYE DOĞRU – HİBRİT (MELEZ) İSTİHBARAT DEVLETİ

‘KGB devleti’ kavramı kendi içinde anakroniktir. Bu terimi kullanarak, bir yandan Rus devleti (ve toplumu) ile diğer yandan istihbarat arasındaki ilişkilerin karmaşıklıklarını yakalamayı başaramıyoruz. Ayrıca, tartışmasız bir şekilde Rus siyaseti ve toplumunun anlaşılması için hayati önem taşıyan benzersiz özellikleri ihmal etme veya en azından hafife alma riskimiz var. ‘KGB devleti’ perspektifi ve ‘istihbarat-araç’ perspektifi yerine, Hibrit İstihbarat Devleti adını verdiğim, daha ayrıntılı ve kültürel açıdan hassas üçüncü bir model öneriyorum. Bu anlamda ‘Hibrit’, devlet ve istihbarat olmak üzere iki ana parçanın basit bir birleşiminin ötesine geçer ve yeni özellikler içerir.

İki ideal-tipik alan veya başka türlü hayal edilen kategori öngörüyorum: örtülü (istihbarat) alan ve açık (politik) alan. Bunların var olan, tarihsel olarak ayrı alanlar değil, teorik yapılar olduğunu unutmayın (yukarıda belirtildiği gibi, Batı normatif istihbarat teorisinde yine de hafife alınmış gibi görünüyor):

  • Gizli alan, bilgi (istihbarat) üretmek ve diğer varlıkları etkilemek için farklı yöntemlerini (gizli bilgi toplama, özel operasyonlar ve gizli eylem) kullanarak faaliyetler yürüten aktörler (istihbarat ve güvenlik teşkilatları) tarafından işgal edilir ve zihniyetleri ve içsel kültürel ve ahlaki normları tarafından yönlendirilir (girdi alanı 1)
  • Açık alan, yazılı yasalar ve yerleşik normlar tarafından yönlendirilen, gizli alandan elde ettikleri istihbaratı bir araç olarak kullanan siyasi kurumlar, yetkilileri ve karar vericileri tarafından işgal edilir (girdi alanı 2)

Rus melez istihbarat devletini, açık ve gizli alanların buluştuğu ve örtüştüğü üçüncü bir alan olarak hayal ediyorum. Dolayısıyla, bu üçüncü alan, iki ilgili ideal-tipik alanla aynı unsurların çoğunu içerir: gerçek politikacılar ve sivil yetkililer, uzman istihbarat görevlileri ve servisleri, siyasi kurumlar ve yasalar, az ya da çok belirgin şekilde tanımlanmış görevleriyle istihbarat teşkilatları, vb. Turner ve Fauconnier kavramlarını kullanarak, bu genel alan olurdu. Ancak açık ve gizli alan arasındaki karşılaşma, kendi başına benzersiz bir yapı, bir ‘karma alan’ da üretir. Bu makalenin geri kalanında, yalnızca ‘devlet’ veya ‘istihbarat servisleri’ kategorilerine tam olarak uymayan, aynı zamanda basitçe bir ‘KGB devleti’nin parçası olarak açıklanamayan bu yeni özelliklerin bazı örneklerini kısaca taslak olarak çizeceğim. Başka bir deyişle, bunlar ‘devlet içinde devlet’ veya ‘istihbarat-araç’ perspektifinde ve kesinlikle yukarıda açıklanan iki hayali alandan hiçbirinde uygun şekilde anlaşılamaz. Bu olgular ve sonuçları ancak istihbarat ve siyaset, Sovyet sonrası Rusya’nın özel tarihi, kültürel ve politik bağlamında bir araya geldiğinde anlamlı bir şekilde açıklanabilir. Amaç, ne kapsamlı bir genel bakış sunmak ne de seçilen olguları tam olarak açıklamak, ancak Putin’in kendisinin bir ‘KGB başkanı’ olarak görülüp görülemeyeceğine dair kısa bir tartışmayla bitirmeden önce belirli aktörlerin, faaliyetlerin ve kültürel özelliklerin melezliğini örneklendirmek ve göstermektir.

MELEZ AKTÖRLER: AKTİF YEDEK, APOLETLİ KURT ADAMLAR VE SİLOVARKLAR

Sivil kurumlara ve varlıklara sızmak istihbarat çalışmasının bir parçasıdır ve mutlaka ‘melez aktörler’ yaratılmasına yol açmaz. Ancak Rusya’da, sızmadan entegrasyona geçen belirli bir istihbarat servisi çalışanları kategorisi vardır – sözde ‘aktif yedek’, esasen köken kuruluşlarının dışındaki pozisyonlara geçici olarak görevlendirilen ve aylık raporlar derlemeleri gereken ve karşılığında memurlarının maaşlarını ve kovuşturmadan muafiyet gibi diğer ayrıcalıklarını koruyan memurlardan oluşur. Yuri Andropov’un KGB liderliği altında kurulmuş olmasına rağmen, aktif yedek kurumu Sovyetler Birliği’nin dağılmasından ve bunun sonucunda ekonomik ve toplumsal yaşamın çeşitlenmesinden sonra önemli ölçüde genişledi. Bazı ‘eski’ memurlar, KGB geçmişlerini bir varlık olarak gururla kullanarak hükümet hizmetine girip çıkıyorlar. Daha da önemlisi, 1990’lardan itibaren, istifa eden bazı memurlar eski işverenleri için danışman olarak çalışmaya devam ettikleri veya en azından eski meslektaşlarıyla iş bağlarını sürdürdükleri için çekistler ile eski çekistler arasında ayrım yapmak zorlaştı.

Rusya’nın 1990’ların başında planlı ekonomiden uzaklaşması ve buna paralel olarak sadece istihbarat servislerinin değil aynı zamanda devletin de zayıflaması, sorunlar ve fırsatlarla birlikte yeni bir durum yarattı. Ordunun ve güvenlik teşkilatlarının yeniden yapılandırılması ve küçültülmesi binlerce memurun aktif hizmetten ayrılmasına neden oldu. Birçoğu, özellikle güvenlik sektöründe, yeni doğan özel sektörde bir iş buldu veya bir iş kurdu. Sadece onlar, özellikle eski KGB memurları, bu rekabetçi ve tehlikeli ortam için özellikle uygun becerilere sahip olmakla kalmadılar. Dikkat çekici çekicilikleri, çoğunun aktif hizmette olan eski meslektaşlarıyla ve erken emekli olan meslektaşlarıyla iletişim halinde olmasından da kaynaklanıyordu; paradoksal olarak, aktif hizmet yıllarından kalma dar ve bölünmüş ağların aksine, hızla bir tür kardeşlik haline gelen mezun ağları oluşturuyorlardı.

1990’lardan itibaren, aktif görevde olan birçok memur, az çok karanlık iş anlaşmalarında veya düpedüz suçlarda ek iş yapıyordu. Bu elbette yalnızca Rusya’ya özgü bir olgu değildi. Ancak, 1990’ların sonlarına doğru, “apoletli kurt adamlar” terimi ortaya çıktı ve Putin döneminde giderek daha yaygın hale geldi. Bu, gündüzleri resmi görevini yerine getiren bir memurun geceleri gündüz halinin tam tersine dönüştüğü geçici ama tekrarlayan dönüşüme işaret ediyor. Bir devlet işinin avantajlarından yararlanırken, yine de başarılı özel iş insanlarının yaşam tarzını benimseyebiliyor. Elbette bu, dünya çapında gerçekleşen basit ve basit bir yolsuzluk olarak göz ardı edilebilir. Ancak bu, karmaşık bir olguyu kişisel maddi talepleri yerine getirme meselesine indirgemek olurdu ve bu da güç boyutunu göz ardı ederdi. Kurt adamlar konumlarından muazzam (ve yasadışı) kar elde edebilirken, yine de işlerini yapmak zorundadırlar. Daha da önemlisi, apolet takan bir kurt adam olmak günün saatiyle (veya dolunayla) ilgili değildir, ancak kamu-özel ayrımında ileri geri hareket etme yeteneği anlamına gelir ve bu bireyleri basitçe yolsuz memurlar olarak düşünmenin anlamsız hale gelmesi anlamına gelir. Bunun yerine, yeni, melez bir kategori olarak düşünülmelidirler. Aslında, apoletli kurt adamlar fenomeni kavramsal bütünleşmenin bir örneği olarak analiz edilmiştir. Dahası, kurt adamların gösterişli yaşam tarzını yasadışı olarak elde edilmiş olarak ifşa etmek ve eleştirmek kolay olsa da, yükselişleri genellikle devletin başlangıçta oldukça şüpheli özelleştirme yoluyla elde edilen önemli işletmeleri (yeniden) ele geçirmesiyle yakından bağlantılıdır. Dolayısıyla, özel mülkiyet hakkını ihlal ederken, böyle bir ele geçirme bir dereceye kadar kamusal bir mal olarak görülebilir. Ledeneva’nın formüle ettiği gibi;

Bir şirket baskını ile bir şirket baskınından devlet varlıklarının kurtarılması arasında ayrım yapmak gerçekten zordur. Buna karşılık, reiderstvo’nun (şirketin çoğunluk hisselerini satınalarak yönetimde söz sahibi olma – çn) yasal araçları kamusal çıkarları mutlaka gözetmese de, yasadışı araçlar her zaman yanlış hedefi gözetmez. Bu tür bir kararsızlık, yetkililerin çifte standartlarından (‘dostlarımız için her şeyimiz var, düşmanlarımız için kanunumuz var’) ve güç ağlarının iki ucu keskin işlevlerinden kaynaklanır. Belirli memurlar bir güç ağına ait olmaktan nasıl faydalanıyorsa, ağlar da bu belirli memurlardan öyle faydalanıyor; ilerici mevzuatların ilerletilmesi, ekonominin modernleştirilmesi ve kamu çıkarlarının gözetilmesi için kanal görevi görüyorlar.

İlgili bir olgu, Treisman tarafından ‘oligark’ ve ‘silovik’ kelimelerinin birleşimi olarak ortaya atılan silovargklardır. Silovarklar, lüks tüketimleri ayırt edilemez görünse de, anlamlı bir şekilde sadece siloviki-cum-oligarklar olarak görülemez. Hem orijinal oligarklar hem de Putin dönemi silovarkları müstehcen seviyelerde kişisel zenginleşme sergilerler. Ancak, oligarklar özel işletmelerin mülkiyetini satın almışken, silovargklar varlıkların kendilerine ait değildir, ancak bunları devlet adına yönetirler. Bu nedenle, devletin ‘Rus ekonomisinin komuta yüksekliklerini’ kontrol etmesinde önemli bir işlevi yerine getirirler. Örneğin, Sergei Chemezov, 2007’den beri askeri-endüstriyel dev Rostec’in CEO’su olarak görev yaparken, Igor Sechin, 2012’den beri petrol devi Rosneft’in CEO’sudur. Bu pozisyon ve istihbarat geçmişleri, yönettikleri şirketler piyasanın bir parçası olmasına rağmen, onları oligarklardan farklı şekilde çalıştırır. Kritik olarak, çatışma veya rekabet durumunda, istihbarat servisleri de dahil olmak üzere devletin kaynaklarını kullanabilirler. Apoletli kurt adamlar gibi, silovargklar işlerini yapmalı, yani şirketlerini makul bir verimlilikle yönetmelidir. Ancak, bu şirketler yalnızca devletin gelir kaynakları değil, aynı zamanda stratejik ve politik araçlar olduğundan, sonuç hiçbir şekilde tek ölçüt değildir. Özetle, silovargklar tuhaf bir karışım veya başka bir deyişle bir melez oluştururlar.

MELEZ FAALİYETLER: SİYASİ SUİKASTLER VE ÖZEL OPERASYONLAR

Putin rejimi, doğrudan KGB oyun kitabından alınmış gibi görünen birçok teknik ve stratejiyi kesinlikle kullanır. Örneğin, en sorunlu muhalifleri kontrol için casusluk edilir, aranır, sindirilir, hapse atılır veya son çare olarak suikasta uğrar. Bu, yurt dışında yaşayanlar için olduğu kadar yerel muhalif aktivistler için de geçerlidir. Ancak, siyasi suikastları ele alırsak, bu yalnızca KGB’nin bir icadı veya hatta bir uzmanlık alanı olmaktan çok uzaktır. Siyasi cinayetin Rusya’da yüzyıllardır süren ve güçlü bir geleneği vardır. Dahası, eğer varsa, KGB geleneğinden sapan birçok cinayet örneği olmuştur. Örneğin, eski FSB görevlisi ve siyasi mülteci Aleksandr Litvinenko’nun Londra’da öldürülmesi, silah seçimi, yani ‘çok pahalı bir zehir’ olan polonyum 210’u da hesaba katarak, siyasi sistemin en tepesinden emredilmiş olmalı. Ancak katiller, Andrei Lugovoi ve Dmitry Kovtun, 2020’de Aleksei Naval’nyi’yi öldürmede neredeyse başarılı olanlar gibi düşük profilli profesyoneller değildi. Aslen bir KGB koruması olan Lugovoi,

[. . .] hayatı Rus güvenlik servisleri ve yeni Rusya’nın büyüyen ‘büyük işi’ ile iç içe geçmiş karanlık, fırsatçı figürlerden biriydi. [. . .] Lugovoy, görünüşe göre zengin ve çoğu zaman yozlaşmış Rusların krysha (örtü veya koruma) için yüksek fiyatlar ödemeye istekli olmaları ve FSB ile bağlantıları nedeniyle çok para kazandı.

Sonunda (ikinci denemede) başarılı olmalarına rağmen, Lugovoi ve Kovtun sadece gösterişli tavırları ve gösterişli giyim tarzlarıyla öne çıkmakla kalmadı, aynı zamanda her yerde radyoaktif zehirin izlerini bırakarak olaylar zincirini yeniden kurmayı ve gıyaben oldukça güvenilir bir dava oluşturmayı kolaylaştırdı. Ol’ga Kryshtanovskaia’ya göre, ‘[FSB’deki] arkadaşlarım bana bunun [Litvinenko’nun beceriksizce zehirlenmesinin] Andropov döneminde asla gerçekleşmeyeceğini söylediler. [. . .] Bana KGB’nin o zamanlar cinayet işlemede çok daha etkili olduğunu söylediler. Muhalif siyasetçi ve eski içeriden biri olan Boris Nemtsov’un 2015’te Kremlin’e kısa bir mesafede, gazeteci Anna Politkovskaya’nın 2006’da Putin’in doğum gününde apartman bloğunun koridorunda ve Merkez Bankası müdür yardımcısı Andrei Kozlov’un o yılın başlarında vurularak öldürülmesi gibi bazı cinayetler özellikle muhteşem olarak öne çıktı. Bu nedenle, birçok durumda, KGB tarzı verimlilik mafya tarzı gösterişçiliğe yol açmış gibi görünüyor.

MELEZ KÜLTÜR: KOMPLOLAR VE GANGSTER TAVIRLARI

Putin rejiminin üst düzey üyeleri, Rusya’nın çıkarlarına zarar veren hemen hemen her şeyi, bir, diğer veya birden fazla düzeyde aynı anda düşmanca özel operasyonların sonuçları olarak görme eğilimindedir. Özellikle, bu, otoriter liderleri görevden alan 2011 ‘Arap Baharı’, 2004 Turuncu Devrimi ve Ukrayna’daki 2014 Euromaidan gibi ‘renkli devrimler’ için geçerlidir. Bu son derece paranoyak-komplocu zihniyeti, tüm varoluş nedeni iddia edilen her yerde bulunan düşman olan Sovyet gizli polisinin temeline bağlamak kolaydır. Ancak, bunu yalnızca rejimin üst düzey üyelerinin Sovyet Çekist geçmişinin ürünü olarak görmek yanlış olur. Batılı bir Rus karşıtı komplo kavramı, en azından Kırım Savaşı’ndan (1853-56) bu yana Rus entelektüel yaşamının önemli bir parçası olmuştur. Putin yönetimindeki komplocu söylem, totaliter olmayan bir ortamda siyasi desteği toplamak için Batılı Rus karşıtı komplo teorilerini kullanan ‘siyasi teknoloji uzmanlarına’ çok şey borçludur. Açıkça, rejimin oluşum döneminde (ve 2011’e kadar) tartışmasız en önemli siyasi teknoloji uzmanlarından ikisi olan Gleb Pavlovskii ve Vladislav Surkov (Putin’in 2011’e kadar en yakınında yer alan “gri kardinal” lakaplı Surkov, Rusya için egemen demokrasi fikriyatını geliştiren isimdi. 2016 yılında “Surkov sızıntıları” olarak adlandırılacak gizli yazışmalarının açığa çıkmasıyla adeta “deşifre” olan Surkov; 2011 yılında Putin aleyhinde başlayan gösterileri engelleyememesiyle başlayan gözden düşme sürecinde 2014 yılında Ukrayna’daki politik durumla artık neredeyse tamamen etkisiz bir konuma geldi – çn)  hiçbir şekilde eğitimli Çekistler değildi. Aksine, muhalif kamplardan geliyorlardı. Bunlardan ilki bir Sovyet muhalifiydi (tutuklanmasının ardından en azından bir KGB muhbiri olmuştu), ikincisi ise gençliğinde, Mikhail Khodorkovskii’nin bankası Menatep’in halkla ilişkiler danışmanı olmadan önce, uzun saçlı bir beatnik ve tembeldi. Daha da önemlisi, kendileri ve meslektaşlarının çoğu iyi okumuş entelektüellerdi ve ‘KGB tarzı kirli oyunları’ Fransız postmodernizmi, muhalif tuhaflıkları ve post-Sovyet alaycılığıyla birleştirdiler.

Sovyet döneminde, KGB kültür açısından esasen uyumu korumakla görevliydi. 1920’lerde kısa bir deney döneminden sonra, karşı-kültürel olgular ve takipçileri Sovyet rejimi tarafından derin bir şüpheyle karşılandı. Gizli polis yakından takip etti ve yalnızca dar anlamda siyasi muhaliflere değil, aynı zamanda caz hayranlarına, rockçılara, punklara ve muhafazakar normları ihlal eden diğerlerine de düzenli olarak baskı uyguladı. Toplumu kontrol altında tutmak için, Çekistler kendilerini kanunun üstünde görüyorlardı. Buna karşın, Sovyet sonrası ilk on yılda, ‘her şeye’ izin veriliyordu, normlar akışkandı ve suç oranları yüksekti. Sokak çeteleri, toprak kontrolü için düzenli olarak çatışmalara giriyordu. Oligarklar, yalnızca yeniden dağıtılan devlet varlıkları üzerinde değil, aynı zamanda devletin kendisi üzerinde de kontrol için savaşıyorlardı.

Kamu söyleminde, bu durum bespredel (kelimenin tam anlamıyla ‘sınırsız’ – suç alt kültüründen kaynaklanan bir terim) olarak, yasal veya ahlaki düzenin tamamen yokluğu olarak nitelendirildi. Sembolik olarak, suç jargonları günlük dile yayıldı, çünkü yeni gerçeklikleri daha iyi temsil ediyor gibiydi. Devlet güçsüzleştirildiğinde, yeni bir gangster türü ortaya çıktı – karakteristik olarak meşru ekonomide ve siyasette de çıkarları olan avtoritet (otoriter – çn). Bazı yerlerde, avtoriteler düzeni sağlayabilen tek kişilerdi ve paradoksal bir şekilde, bespredel ile mücadele etmek için sınırsız şiddete başvurdular. Yine paradoksal bir şekilde, kanun ve düzen gündemini meşrulaştırma stratejisinin önemli bir parçası olarak kullanan Putin döneminde, devlet organize suç ağlarını yok etmeye bile çalışmadı, bunun yerine avtoritelerle gayrı resmi bir anlaşmaya vararak onlara geleceklerinin ‘şehirdeki en büyük çeteyi’ tanımalarına bağlı olduğunu bildirdi. Daha da önemlisi, Putin stratejik durumlarda halk arasında gangstervari maskaralıklar ve dil kullandı. Ayrıca, böyle bir tavır yalnızca Ulusal Muhafızlar (Rosgvardiia) komutanı General Viktor Zolotov veya yakın zamanda ölen özel askeri şirket Wagner’in kurucusu Evgenii Prigozhin gibi kaba ‘şiddet uzmanları’ tarafından benimsenmekle kalmadı, aynı zamanda Sergei Lavrov ve Maria Zakharova gibi üst düzey diplomatlar arasında da kullanıcılar buldu. Kısacası, kültürel Çağdaş Rus devletinin repertuarı KGB’ninkinden çok daha geniştir, ancak kleptokrasi (yağma düzeni – çn) veya hatta thugocracy (eşkiyalık – çn) gibi lakaplar da yeterli değildir. Tarihsel nedenlerle, çekist kültünün yeniden canlanmasına, daha az belirgin ancak yine de etkili bir avtoritet kültü eşlik etmiştir ve rejim, ihlal ve uyumun paradoksal bir karışımına dayanmaktadır.

PUTİN – BİR KGB (BAŞ)KANI MI?

Ünlü bir şekilde, Amerikalı Senatör John McCain, Putin’i baştan sona bir KGB ajanı olarak nitelendirdi ve iktidara yükselişi sıklıkla devleti ele geçirmek için başarılı bir KGB komplosunun parçası olarak tanımlandı. FSB ve KGB mezunlarının iktidar açlığı ve inkar edilemez etkisi bir yana, bu basitleştirilmiş anlatı en temel incelemeye bile dayanmıyor. Genç yaştan itibaren KGB’ye katılmayı arzularken ve orada en az 16 karar verici yıl görev yapmışken, bir ölçüde yabancı olarak kaldı ve hiçbir zaman yarbay rütbesinden daha yükseğe çıkamadı. Batı’da prestijli bir görev elde edemeyince, başlangıçta memleketi Leningrad’ın sokaklarında dolaşmak zorunda kaldı, KGB’nin kasvetli Beşinci Dairesi’nde üç yıl görev yaptı, muhalifleri gözetledi ve bastırdı. Davalarından biri, bir siyasi grafiti parçasının araştırılmasıydı. Putin’in tek yurtdışı görevi GDR’deydi ve o zamanlar başkentte bile değildi, KGB’nin C sınıfı öğrencilerini gönderdiği bir durgun su olan Dresden’deydi. Bürokratik-politik kariyeri, Uluslararası İlişkiler Ofisi’nde görevli olarak Leningrad Üniversitesi’ndeki liberalleri ince bir örtü altında izlemek üzere görevlendirildiği aktif yedekte başladı. İlgi çeken başlıca kişilerden biri, gösterişli profesör ve tanınmış demokrat Anatolii Sobchak’tı. Mayıs 1990’da Şehir Meclisi Başkanı seçildikten kısa bir süre sonra, Putin’i dışarıdan danışman olarak işe aldı; KGB’ye karşı açıkça düşmanlığı olan bir liberal için şaşırtıcı bir hareketti bu. Sobchak daha sonra Putin’in KGB geçmişi hakkında bilgi sahibi olmadığını iddia etti; ancak birkaç tanıklık, Putin’in aktif olarak bir KGB adamı, Sovyet bürokrasisinde manevra yapabilecek ve işleri halledebilecek, böylece kendi Don Kişotvari belagatini tamamlayabilecek pratik birini aradığını gösteriyor. Putin, KGB tarafından ekibe katılmaya çalışması için talimat almış olabilir; ancak inisiyatif, iş için en az iki KGB görevlisini düşünen Sobchak’taydı. Putin’in tam olarak ne zaman hizmetten ayrıldığı konusunda bazı belirsizlikler var; Haziran 1991’de mi, yoksa Ağustos 1991’deki darbe girişimi sırasında mı, yoksa resmen istifa edip etmediği. Yarı resmi bir biyografide resmen ayrılmadığını, ancak Sobchak’a karşı olan ‘ahlaki yükümlülüklerinin’ KGB’ye karşı olan ‘resmi yükümlülüklerinden’ daha önemli olduğunu ima etti.

1993 yılında, Başkan Yeltsin KGB’de kapsamlı bir yeniden yapılanma planlarken ve Putin’in bölgesel lider bir pozisyon için düşünüldüğü yönünde spekülasyonlar ortaya çıktığında, St. Petersburg KGB’si bile Putin’in kendilerine sadık olup olmadığı konusunda bilgisiz görünüyordu. Diğer kaynaklar ayrıca, 1991 darbe planlayıcılarına karşı hemen karar verdiğine dair sonraki kategorik açıklamalarına rağmen, Sovyetlerin dağılmasından hemen önce ve sonraki dönemde durumun son derece dinamik olduğunu, onu KGB’ye katılmaya iten ideallerin kaybolmuş göründüğünü ve Sobçak’a olan sadakati ile güvenlik servisiyle kanalları açık tutma zorunluluğu arasında bir modus vivendi’ye ulaşmanın hem kişisel hem de pragmatik nedenlerle kolay olmadığını ileri sürüyor. 1997’de Putin’in servisi (şimdiki adıyla FSB) yönetmek üzere yetiştirileceği söylentileri çıktığında, kalıplaşmış bir rol üstlenmekten korktu. Ve nihayet 1998’de atandığında, generalliğe terfiyi reddederek ilk sivil müdür olmayı tercih etti. FSB generalleri ise, kendilerinden birkaç rütbe düşük bir subaydan emir almaktan hoşnut değillerdi; onun geçmiş KGB kariyerini gülünç buluyorlardı. Dahası, onun küçülme ve yeniden yapılanma ile görevlendirildiğine dair şüpheleri doğru çıktı: Yaklaşık 2000 subayın görevden alınması ve birkaç müdürlüğün birleştirilmesiyle, FSB müdürü Putin, Çekistler için kötü haberdi.

Başkan Putin, örneğin eskiden özerk olan Federal Sınır Servisi’ni ve bir iletişim ve sinyal istihbarat ajansı olan FAPSI’nin bazı kısımlarını kendi yetki alanına aktararak, şüphesiz FSB’yi güçlendirdi. Ancak, 2016’da SVR ve FSO’yu (Federal Muhafız Servisi, özellikle üst düzey yetkililerin ve başkan da dahil olmak üzere nesnelerin korunmasından sorumludur) FSB’ye katmak ve servisi KGB’yi anımsatan yetkilere sahip bir Devlet Güvenlik Bakanlığı’na yükseltmek üzere olduğu yönündeki söylentiler, şimdiye kadar gerçekleşmedi. Daha da önemlisi, bu öneri bile ‘güç ajanslarının’ daha geniş bir yeniden örgütlenmesinin parçasıydı. En önemlisi, birkaç ay önce, Nisan 2016’da Putin, İçişleri Bakanlığı’ndan birkaç birimi çekerek Ulusal Muhafız (Rosgvardiia) adında yeni bir ajans kurmuş ve onu doğrudan kendisine tabi kılmıştı; bu, diğer güç ajanslarına, hele ki FSB’ye bir güven beyanı değildi. Pallin’in yıllar önce vurguladığı gibi, Putin ‘FSB’nin alternatif bir güç merkezi olmasına asla izin vermeyecek, böylece kendi konumunu zayıflatacak ve kendisini devrilme tehlikesine maruz bırakacaktı’. Kısmen Putin’in iktidarının bir sonucu olarak, Rusya’nın kurumları Sovyet kurumlarına kıyasla çok daha zayıftır ve FSB üzerindeki resmi kısıtlamalar KGB’ninkilerden daha azdır. Dolayısıyla, gayriresmi yollarla gücünü dengelemeye sürekli olarak özen göstermiştir; buna kurumlar arası rekabeti geliştirmek ve çeşitli güç kurumlarına ve bunların içinde böl ve yönet stratejisi kullanmak da dahildir. Bu, onun sadece FSB’yi Sovyet devletine karşı KGB’den daha az sadık bir güç olarak gördüğünü değil, aynı zamanda FSB’nin, tüm önemine rağmen, iktidarına yönelik tehditleri sınırlamak veya ortadan kaldırmak için kullandığı çeşitli araçlardan yalnızca biri olduğunu da göstermelidir.

Ayrıca, Putin eski KGB meslektaşlarını üst düzey pozisyonları doldurmak için işe alırken ve giderek onlara güvenirken, sivil teknokratları da belirli önemli pozisyonlarda tuttu. Örneğin, Ukrayna’da iki yıldan fazla süren savaş ve Rusya’da artan baskıdan sonra bile, Mayıs 2024’te Putin, FSB/KGB geçmişi olmayan Sergei Shoigu’nun yerine, akademik ekonomist Andrei Belousov’u Savunma Bakanı olarak atadı. Shoigu da, köklü bir çekist olan eski FSB Müdürü Nikolai Patrushev’in yerine, Patrushev’in 16 yıldır görev yaptığı oldukça etkili bir görev olan Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri olarak atandı. Bu tür hareketlerin muhtemelen birden fazla endişeden kaynaklanması muhtemel olsa da, Putin’i bir FSB devralmasının kolaylaştırıcısı olarak sunmayı fazlasıyla zorlaştırıyorlar.

SONUÇ

Hibrit İstihbarat Devleti teorisi, Sovyet sonrası Rusya’daki her önemli siyasi gelişmenin genel bir açıklaması değildir. Aksine, yeni bir bakış açısı, istihbaratla ilgili aktörlerin, faaliyetlerin ve kültürün yadsınamaz siyasi önemini, ‘KGB devlet okulunun’ bazen kaba ve anakronik projeksiyonları olmadan hesaba katmanın yeni bir yoludur.

Bu görüşte olanlar istihbaratla ilgili (ya da chekist) aktörlerin, faaliyetlerin ve kültürün Rus Anayasası’nın başlangıçtaki demokratik ruhuna yabancı olduğunu ve bu nedenle Rusya’yı otoriterliğe sürükleyen ana yozlaştırıcı güç olduğunu iddia edebilir ya da en azından ima edebilir.

Rus istihbarat servislerinin acımasızlığı ve demokratik olmayan, hatta anti-demokratik doğasını inkar etmek zor olsa da, Sovyet sonrası Rus siyasetini tek yönlü bir ‘KGB ele geçirmesi’ olarak görerek anlamlandıramayız.

Çokça alay edilen ama tartışmasız hala kullanışlı bir terim olan hibrit silahlar gibi, Rus hibrit istihbarat devleti de temel gücünü kendisini oluşturan parçaların toplamından daha fazlası olmasından almaktadır. Tam da bu melezlik, beklenmedik açılardan sürpriz saldırılar gerçekleştirmesini ve kurbanlarını tam da kategorizasyona meydan okuma yeteneği sayesinde hazırlıksız yakalamasını sağlıyor. Aynı zamanda, bu melezliğin Ukrayna’nın tam ölçekli işgali kararı gibi istihbarat başarısızlıklarına yol açan bir zayıflık olduğunu da inkar etmek zor.

Bu makalede, Rusya’daki istihbarat-siyaset bağını kendi terimleriyle değerlendirerek ve istihbarat ile siyasetin ayrılması yönündeki Batılı normatif vizyonun yanı sıra razvedka ile devlet güvenliği arasındaki Rus ayrımını terk ederek yeni bir şekilde ele almaya çalıştım.

Analiz, Rus melez istihbarat devletinin nasıl kültürel ve tarihsel olarak spesifik olduğunu ve ‘KGB devleti’ kavramının ve buna bağlı ‘nüfuz tezi’nin (sızma, penetrasyon – çn) ya da Rus siyasetinin ‘istihbaratlaştırılması’nın nasıl benzersiz ve yeni özellikleri görmemizi engellediğini göstermiştir. KGB’nin belirlenmiş bir kurumsal rolü varken ve en azından bir miktar siyasi denetime tabi iken, bugünkü tablo çok daha karmaşık ve akışkandır. Sovyetler Birliği’ne geri dönüşü temsil etmekten ziyade (bazı yazarların anakronik KGB terimini kullanmakta ısrar etmeleriyle özetlenen), Rusya’nın melez istihbarat devleti postmodern olarak daha iyi kabul edilmektedir. Bu haliyle sadece iç gelişmelerin değil, aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı sonrasında modern Batı istihbarat teorisi ve pratiğinin kurulmasından bu yana meydana gelen küresel teknolojik, sosyal ve jeopolitik değişimlerin de bir sonucudur. Sahadaki değişimler istihbarat ve siyasetin normatif olarak birbirinden ayrılmasına karşı bir meydan okumadır. Bu vizyon ne kadar takdire şayan olsa da, postmodern bir dünyada istihbaratın işlevini tanımlamak ve analiz etmek için belki de o kadar uygun değildir. Bu nedenle, bu makalede sunulan teorik perspektifin diğer ülkelerde de siyaset ve istihbarat (her iki kelimenin geniş anlamıyla) arasındaki ilişkinin incelenmesi için bir miktar uygun olması mümkündür. Ancak bu gelecekteki araştırmalar için bir konu olacaktır.