Yeşilçam’da gördüğümüz profilin aksine ekranların reyting rekortmeni dizisi Kızılcık Şerbeti ve Kızıl Goncalar’daki başörtülü kadınlar, belli kalıplara hapsedilmeyerek farklı karakterlerin ve temsillerin var olduğunu gösterdi. Kızılcık Şerbeti’nde Pembe Hanım, Nilay ve Nursema; Kızıl Goncalar’da bir tarikata mensubiyetle öne çıkan Müyesser Hanım, Hesna Hanım, Meryem, Birgül, Zeynep ve Feyza karakteri bu görüntülerden birkaçı. Peki bu kadınlar neyi/kimi temsil ediyor? Söz gelimi Pembe Hanım ve kızı Nursema sosyo-ekonomik durumu oldukça iyi bir ailenin fertleri. Nursema, muhtemelen 28 Şubat sürecinden dolayı Türkiye’de okuyamamış ve Amerika’ya giderek orada iyi bir eğitim almış, hat sanatıyla uğraşan bir kadın. Pembe Hanım, kendini ailesini bir arada tutmaya adamış, geniş aile içerisindeki otoritesini kaptırmamak için var gücüyle mücadele eden(!), gelenek ve görenekleri önemseyen ve muhafaza eden bir anne. Pembe Hanım’ın gelini Nilay, İslâm’ı gerçek anlamıyla hiç anlayamamış yalnızca semboller ve katma değerlerden dolayı İslâm’ın bazı pratiklerini yerine getiren, dini bidat ve hurafelerle tanıyan vs. bir kadın. Diğer taraftan tarikatın gücünü diğer kadınlar üzerinde bir baskı aracı olarak kullanan Müyesser Hanım. Tarikatın bir üyesi olup, yüksek eğitim almamış ama Anadolu irfanını temsil edebileceği düşünülen, özgüveni oldukça yüksek, İslam’ım güzel ahlak olduğunu sıklıkla vurgulayan ve bu konuda örneklik teşkil eden, değerlerinin farkında olan, kızlarına çok düşkün anne Meryem. Tarikatın uygulamalarını ve düşünme şeklini benimsemediğinden dolayı tarikattan kovulan ve İmam Hatip Liselerinde öğretmenlik yapan, modern muhafazakâr kadın Birgül. Kızıl Goncalar’daki bu kadınların sosyo-ekonomik durumunu orta sınıf olarak tarif edebiliriz. Burada zikretmediğim ya da zikredemediğim farklı karakterler de var ve bu kimseler hayali değil; gerçek hayatta hepsinin bir karşılığı var.
Hepimiz Pembe’ye, Müyesser’e, Meryem’e, Nursema’ya, Birgül’e rastladık. Pembe Hanım geleneksel muhafazakâr kadını; Müyesser ve Hesna Hanım tarikatlı dindar kadınları; Zeynep bazı dindar gençleri; eğitim durumu ve kamusal hayatta var olma çabası göz önüne alındığında Nursema ve Birgül’ün modern muhafazakâr Müslüman kadın tipini temsil ettiği düşünülmüş olabilir. Ancak son iki karakter geldiği son nokta itibariyle sorunun kendisini görmemize imkân vermeyecek şekilde reyting uğruna tutarsız bir kimlik algısıyla tüketilmiş karakterler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilhassa Nursema tam bir hayal kırıklığı. Belki beyhude bir istek ama senaristler bu iki karakteri daha fazla ve farklı sorunlar (Müslüman kadının kamusal alanda var olurken karşılaştığı problemler, anne-eş-çalışan kadın üçgeninde Müslüman kadından beklentiler vb.) üzerinden işleseydi sonuçlar belki hepimiz için sorgulayıcı olabilirdi. Peki bu kadınlar “bizi” temsil ediyor mu? Temsilleri rahatsızlık verici mi? Özellikle Kızılcık Şerbeti’ndeki muhafazakâr kadın temsillerinin oldukça rahatsız edici olduğunu söyleyebilirim. Ama yine de ekranlarda görmeye artık alışık olduğumuz başörtülü karakterlerin izleyici için “örneklik” teşkil edip etmediği; temsil değeri ve gerçek hayatta ne kadar yankı bulduğu gerçekten araştırmaya muhtaç bir konu.
Öte yandan medyanın bir de sosyal medya tarafı var. Oradaki temsiller çok daha gerçek ve son derece hayali. Oldukça yüksek takipçili ve kendini Müslüman kadın olarak tanımlayan bu kadınlar genellikle 30-45 yaş arasında değişen, 28 Şubat sürecini bazı bedellerle ödeyen hanımlar. Her birinin günümüz çocuklarına, gençlerine, yetişkinlerine anlatmak istediği bir derdi var. Buraya kadar her şey çok normal ve güzel görünse de bu kişilerin sosyal medya hesaplarına ve etkileşimlerine baktığımızda yine bir temsil sorununun var olduğu dikkat çekecektir. Bu sorunların başında takipçilerin yaşamış olduğu yetersizlik duygusu zikredilebilir. Görünür olan bu kadınlar yaptıkları, yaşadıkları her şeyi “başarı” olarak kaydettikleri için onları yapamayan her kadın kendisini başarısız olarak görmektedir. Ya da onlar kadar “marka ve reklam” yüzü olamadıklarında kendilerini eksik hissetmektedirler. Bu kadınların ortak tavrı, su bardağı kaldırmayı bile bir tür başarı hikayesine dönüştürme potansiyeline sahip olmalarıdır. Aslında diğer kadınlarda yaratmış oldukları başarısızlık ve yetersizlik hissi bir yana benim açımdan en büyük sorun, Müslüman kadını temsil etme iddialarını hakikat gibi sunmalarıyla alakalı. Peki dile gelmeyen hakikat görünür mü? Birkaç örnek üzerinden meseleyi daha da belirginleştirmeye çalışayım.
Filistin ve Gazze meselesinde aktif olarak sosyal medyayı kullanan bu hanımlar boykot, eylem, protestolarda öne çıkıyorlar. Zaten insan olmanın gereği Gazze konusunda taraf olmaktır. Ancak bu hanımlardan biri Instagram hesabından şöyle bir paylaşım yapabiliyor: “Arkadaşlar, X markayı boykot ediyoruz.” ve bir anda binlerce kişi o markayı boykot etmeye başlıyor. Eğer bu marka kuşkuya yer bırakmayacak şekilde boykot olsa bunda sorun yok. Ancak bu marka öyle değil. O markanın bir anda oluşacak sermaye kaybını düşünelim. O kadar yüksek takipçili bir hesabın önünü arkasını düşünmeden böyle adımlar atması, Müslüman bir kadının karakteri olabilir mi? Aynı kullanıcının İsrail’le iş birlikleri çarşaf çarşaf olan başka bir markaya dair tek bir cümleyi kitlesel harekete sebep olacak şekilde söylenmediğini de buraya not etmeliyim. Aynı şekilde hükümetin İsrail’le yapmış olduğu ticareti protesto ettiklerinden dolayı gözaltına alınan gençlerin vaziyetleri hakkında da tek bir kelime etmediklerini not edelim. Bu tavır, benzer profile sahip hanımlarda gördüğümüz bir yaklaşım. Yine biri şöyle diyebiliyor: “İnsanlar bize baktığında ‘Hayat işte böyle yaşanır.’ desin diye yeryüzünde dolaşıyoruz.” Bu cümlelerin küçük olduğu iddia edilebilir mi? Bu yorumu sadece sosyal medya dili olarak algılayamayız. Zira yazarın niyeti aşikâr oluyor: “Ben hakikati arıyorum, insanlara hayatın nasıl yaşandığını göstermek için yaşıyorum. O halde benim yaşantım hakikat arayışını temsil ediyor.” kıyasını çıkarmak zor bir iş değil. Yine başka bir kullanıcı, boykot, İsrail’e karşı öfke, Filistin’in yanında olma, Gazzelilere sahip çıkma konusunda kendisini oldukça yetkin (!) gördüğünden bazı Müslümanların öfkelerini kontrol edemeyerek boykot markalarına orantısız güç göstereceklerinden korkuyor ve fakat Müslümanların olgun tavırlarından sonra bu topluluğun emsalsiz olduğuna hükmediyor. Yaşamış olduğu bu anı anlatırken yine “temsilliğine” vurgu yapıyor. Başka bir kullanıcı her postunda Müslüman bir annenin/kadının/genç kızın hayata nasıl bakması gerektiğini her defasında “temsilci” bir dille yazıyor. Eğer siz dini onlar gibi anlarsanız, yaşarsanız, davranırsanız hem dünyada hem de ahiret hayatında mutlu, huzurlu ve kazanmış olursunuz algısını güçlü bir şekilde işliyor.
Bu profiller politik duruşları ve tavırlarıyla da ortak bir görüntü arz ediyorlar. Hükümetin yaptıklarını çok nadir eleştirirler ve hatta çoğunlukla sessiz kalmayı tercih ederler; hükümet-devlet arasındaki ayrımı flulaştırırlar. Bu mesele Müslümanların ortak çıkarıyla ilgili olsa bile böyledir. Söz gelimi hiçbirinin İklim Kanunu, İsrail’le ticaret gibi konularda bir şey söylediğine rastlanmaz. Yapılanların ya da söylenilenlerin doğru veya yanlışlığını şimdilik bir tarafa bıraktığımı tekrar etmek istiyorum. Bu kimselerin sosyal medyayı Müslümanlar lehine kullanma gayretinin farkındayım ve ne kadar önemli ve anlamlı bir işi yüklendiklerini görüyorum. Onlar tebliğ aracı olarak kabul ettikleri sosyal medya ile Dinimiz İslam’ın öğretilerini gençlerden yetişkinlere herkese ulaştırmaya gayret ediyorlar. Ama bir de şöyle düşünmek mümkün sanırım: Sosyal medya dini temsil konusunda ne kadar sorumludur? Zikredilen bu profillerin temsili kullanma biçimlerinin dini sorumlulukları nasıl etkileyeceği de ayrı bir tartışmanın konusudur. Tüm bunların ötesinde asıl mesele bu kimselerin kendi fiil, eylem, söylem ve fikirlerinin hakikati temsil ettiğini iddia etmeleridir ve bu tehlikelidir. Neden tehlikelidir? Çünkü Müslüman için hakikatin ve doğrunun ölçütü ve kaynağı her zaman Peygamber Efendimiz (sav) ve onun dini nasıl anladığıdır. Yani Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnettir. Bundan dolayı Peygamber Efendimiz (sav) “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız: Bunlar Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” buyurmuşlardır. Dolayısıyla Müslüman için örneklik ve temsiliyette en önemli ve öncelikli karakter Allah Resulüdür. Ayet-i kerimede bu açıkça zikredilmiştir: “İçinizden Allah’ın lütfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır.” (Ahzâb Suresi 21)
Ez cümle ‘biz kimiz’ sorusu, sadece görünürde kime benzediğimizle ilgili değildir. Aynı zamanda hangi anlamlara bağlandığımızla da yakından ilgilidir. Ve biz hakikatin temsilcisi değil yolcusuyuz. Onu arıyoruz.
Not: Bu yazıda abartılı kutlamalar yapan, alkollü mekanlara alınmadığı için yaygara koparan, ahlaki normların yok sayıldığı yerlerde ve programlarda görünmekten hiç çekinmeyen başörtülü kimseler dikkate alınmamıştır. Zira onları anlamak ve yazmak bu yazar için oldukça güç bir iş.
Maşallah Sümeyye hocam yine kaleminizi konuşturmuşsunuz.