Srebrenitsa…
Yeşil ve mavinin buluştuğu en ihtişamlı vadi…
Bir sabah vakti, güneşin doğmaktan utandığı yer…
Bosna… Hüzünle umudun harman yeri.
Yaralı ama vakur bir masal diyarı…
Geçmişin gölgesi uzun, ama dimdik durur
Bosna, yüreği kanasa da başı hep gurur…
Aralarında çocukların da olduğu yaklaşık 9 bin Boşnak 11-22 Temmuz 1995’te Sırp güçleri tarafından sistematik şekilde katledildi. Bu korkunç katliam, Avrupa’da II.Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanmış en büyük katliamdı.
Neden Srebrenitsa?
Srebrenitsa, Doğu Bosna’da stratejik bir bölgeydi. 1993’te Birleşmiş Milletler tarafından “güvenli bölge” ilan edilmişti. Bölgeye BM bünyesinde Hollanda taburları (Dutchbat) yerleşmişti. Görevleri, sivilleri korumaktı. Fakat bölgedeki Boşnak halk, kuşatma altındaydı. Yiyecek, ilaç ve yardım sınırlıydı.
Katliamın Başlaması (11 Temmuz 1995)
Ratko Mladic komutasında ki Sırp Ordusu 11 Temmuz’da bölgeyi ele geçirdi. Mladic, bölge girişinde kameralar önünde “Türklere karşı intikam zamanı geldi” gibi söylemlerle etnik nefreti vurguluyordu. BM korumasındaki halk Potoçari’deki BM üssüne sığınmaya çalıştı. Binlerce kişi dışarıda, açık alanda bekliyordu. BM bünyesindeki Hollandalı askerlere sığınan sivil Boşnaklar, Sırplara teslim edildi. Sırp askerleri, kadınlar, yaşlılar ve küçük çocukları ayırarak otobüslerle bölgeden çıkardı. 12 yaş ve üstü tüm erkekler “sorgulama bahanesiyle” gözaltına alındı ama bu bir tuzaktı. Bu erkekler ormanlık alanlara, fabrikalara, depolara götürüldü. Ellerine bağ yapıştırılan erkekler kurşuna dizilerek öldürüldü. Cesetler, buldozerlerle kazılmış toplu mezarlara gömüldü.
Binlerce Boşnak ise ormanlar üzerinden Tuzla’ya kaçmaya çalıştı ama çoğu öldürüldü. Çok az kişi Tuzla’ya sağ varabildi. Kadınlar yalnızca eşlerini ve çocuklarını kaybetmekle kalmadı. Bu savaş sırasında cinsel şiddete maruz kalan kadın sayısı tahminen 20 bin ile 50 bin arasında… Toplu tecavüzler özellikle hastane ve otellerde yapıldı.
Tecavüzler sonucu birçok evlilik son buldu. Birçok kadın memleketinde yaşamayıp gurbete gitti. Tecavüzler sonucu hamile kalan kadınlar, doğan çocuklarını çeşitli devlet kuruluşlarına bıraktı. Katliam sonrası Sırp güçleri, olayların izini silmek için toplu mezarları açıp cesetleri başka yerlere taşıdı. Bu, cesetlerin parçalanmasına neden oldu ve kimlik tespitini zorlaştırdı. Buna rağmen 2000’li yıllardan itibaren DNA analizleriyle kimlikler tespit edildi. Srebrenitsa, BM’nin koruyamadığı bir soykırım olarak dünya tarihinde kara bir leke haline gelmişti. 1993’te kurulan Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY), olayları soykırım olarak tanımladı. Ratko Mladic ve Radovan Karadzic, Lahey’de yargılandı ve müebbet hapse mahkûm edildi.
Lahey Adalet Divanı bir hafta süren katliamı bir ‘soykırım’ olarak kabul etti ancak Sırbistan’ın sorumlu tutulmayacağına karar verdi. Nisan 2013’te Sırbistan Cumhurbaşkanı Tomislav Nikolic, Srebrenica’da işlenen “suç” nedeniyle özür diledi ancak bunu soykırım olarak adlandırmayı reddetti. BM, 23 Mayıs 2024 tarihinde alınan kararla, 11 Temmuz’u Srebrenitsa Soykırımını Anma Günü olarak kabul etti. Bir hafta süren katliam II. Dünya Savaşı’ndan sonra insanlığa yapılan en büyük suç olarak arşivlerde yer aldı. Aynı zamanda bu olay, uluslararası toplumun sorumluluklarını yerine getirmediğini gösteren acı bir hadise olarak tarihe geçti.
Cesetlerin gömüldüğü yerlere konan Mavi kelebekler, Srebzetsa katliamının sembolü olmuştu. Kelebeklerin görüldüğü yerler kazılarak çıkarılan iskeletler yıllardır DNA testiyle kimlik tespiti yapılıp ailelerine teslim ediliyor.
Potoçari Anıt Mezarlığı’nda her yıl 11 Temmuz’da bu yeni cesetlerin defin töreni düzenleniyor. Dünyanın her yerinden gelen aktivistler Boşnaklarla birlikte katliamın olduğu 110 km’lik güzergahta üç gün boyunca yürüyerek 11 Temmuzdaki törene katılıyor. Burada binlerce kurbanın mezarı bulunuyor ve her yıl yeni ceset kalıntıları tespit edildikçe defin işlemleri yapılıyor.
Bilge Kral: Aliya İzzerbegovç
Biraz da Bosna-Hersek bağımsızlığına öncülük etmiş olan önemli devlet adamından bahsedelim: Aliya İzzetbegovic. Hayatı ve yöneticiliği, hem düşünür hem lider kimliğiyle özellikle savaş dönemindeki duruşuyla örnek gösterilir. Aliya İzzetbegovic, hukuk eğitimi almıştı. Genç yaşlardan itibaren İslam düşüncesiyle ilgilendi. 1940’lı yıllarda “Genç Müslümanlar” adlı bir harekete katıldığı için hapis cezası aldı. Daha sonra 1983’te yazdığı İslami Deklarasyon adlı eseri nedeniyle Yugoslav rejimi tarafından tekrar hapsedildi. 1988’de serbest bırakıldı. 1990’da çok partili ilk seçimlerde kurduğu Demokratik Eylem Partisi (SDA) ile büyük destek aldı ve Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne seçildi. 1992’de Bosna Hersek’in bağımsızlığını ilan etmesiyle ülkenin ilk cumhurbaşkanı oldu. 1992-1995 Bosna Savaşı sırasında büyük bir soykırımla karşı karşıya kalan halkının lideri olarak barış ve direniş arasında denge kurmaya çalıştı. Özellikle Srebrenitsa Katliamı ile dünya kamuoyunun dikkatini çekti. 1995 Dayton Anlaşması ile savaşı sona erdiren müzakerelerde Bosna’yı temsil etti. 2000’lerde sağlık sorunları nedeniyle aktif siyaseti bıraktı. Aliya, zor koşullarda dahi adalet ve ahlak ilkelerinden taviz vermemeye çalıştı. Her ne kadar savaşa liderlik etmek zorunda kalsa da, barışın tesisi için sürekli diyalog çağrısı yaptı. Savaştan sonra da sade bir hayat yaşadı. Entelektüel yönü ile de tanınan Aliya’nın “Doğu ile Batı Arasında İslam”, “Özgürlüğe Kaçışım”, “İslam Deklarasyonu” gibi kitapları bulunuyor.
Aliya, savaşın acımasız koşullarında bile adalet, dürüstlük, insan hakları çizgisinden sapmadı. Barışı savundu, ancak halkının özgürlüğü ve onuru için gerektiğinde savaşmaktan kaçınmadı. Savaş kararlarında bile insani sorumlulukları göz önünde tuttu; vicdani muhasebesini hiç bırakmadı. Dayton Anlaşması gibi kritik görüşmelerde sabırlı ve uzlaşmacı tavrıyla barışa katkı sağladı. İslam’ı dogmatik değil, ahlaki ve evrensel değerler sistemi olarak sundu; “Doğu ile Batı Arasında İslam” bunun örneğidir.
Bosna Hersek’in Müslüman halkı, Avrupa’nın ortasında yaşanan bu soykırıma rağmen hala umut ve endişe arasında yaşamaya devam ediyor. Türkiye’nin tarihsel bağları ve savaş boyunca verdiği açık desteğin güveniyle, bir daha Sırp milliyetçilerinin zalimliklerine muhatap olmamak için tedbirli davranıyor. Osmanlı’nın Balkanlardaki bu değerli mirası, Aliya’nın bilge liderliğinin yol göstericiliğinde yaşamaya devam edecek.
“Herşey bittiğinde hatırlayacağımız şey, düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.”
Aliya İzzetbegovic