Magasphere’ın en dış çeperlerinde, ABD’den ilk papanın çıkmasının coşkun bir heyecanla karşılanmadığını söylemek yanlış olmaz. Otuzlu yaşlarında etkili isim ve komplo teorisyeni olan Laura Loomer’ı ele alalım, Leo XIV hakkında verdiği karar, teolojik olarak bilgisiz olduğu kadar aceleciydi: “Trump karşıtı, Maga karşıtı, açık sınır yanlısı ve Papa Francis gibi tam bir Marksist.” X platformunda dolaşan kısa bir özet ise, Leo’nun Aziz Petrus’un tahtına oturmadan önceki sözde günahlarını şöyle sıralıyordu: “Trump’ı değersizleştirdi, Vance’ı değersizleştirdi, sınır uygulamasını değersizleştirdi, hayalperestvari yasadışı göçü destekledi, George Floyd’u defalarca övdü ve onurlandırdı, bir Demokrat senatörün silah kontrolünü artırma çağrısını destekledi.”
Buraya kadar olan kısmı oldukça sıkıcı. Ancak yeni papanın ABD kültür savaşlarında küreselci bir kötü adam olarak çizgi romana uyarlanması, selefinin on yıl önce liberal görüş üzerindeki etkisine kadar uzanıyor. Papa Francis’in göçmen hakları gibi ilerici davaları bazen yalnız bir şekilde savunması, ona bir tür liberal şöhret kazandırdı ve Time dergisinin onu 2013 yılında “yılın kişisi” seçmesine yol açtı. Chicago doğumlu Papa Leo ise, Maga sağının büyük bölümü tarafından, Demokrat Parti’nin dini kanadını temsil edecek bir süreklilik papası karikatürü olarak önceden damgalandı.
Dini bakış açısıyla siyasi pozisyonun basitçe örtüştürülmesini bir kenara bırakacak olursak, gerçek bundan çok daha ilginç. Ve bu gerçek, eğer inançlarında ciddilerse, başkan yardımcısı JD Vance, dışişleri bakanı Marco Rubio ve Donald Trump’ın eski danışmanı Steve Bannon gibi Katolik Maga figürleri için daha da zorlu olabilir.
Katolikliğe sonradan geçen Vance ve Bannon, Papa Francis’in papalığını her fırsatta baltalamaya çalışan ve “önce Amerika” döneminin teolojik öncüsü haline gelen gelenekçi kilise hareketinin temsilcilerinden. Ocak ayında herkesin bildiği gibi, Vance, Trump yönetiminin uluslararası yardımı kesme ve mültecilere acımasızca baskı uygulama kararını meşrulaştırmak için St. Augustine’e atıfta bulunmuştu. Francis’in son icraatlarından biri, başkan yardımcısının Augustinus’un komşuluk sevgisi kavramını “hayırseverlik önce evde başlar” şeklindeki indirgemeci yorumunu reddetmekti (ancak papalık tarafından azarlanması, Vance’in ölümünden bir gün önce yapacağı ziyaretten Papa’yı kurtarmaya yetmedi).
Ancak, Maga Katoliklerini teolojik olarak tamamen dışlamak çok kolay (ve onların saldırgan performans stiline çok benzer) olurdu. Örneğin, birçok Katolik, Bannon’un 21. yüzyıl batı liberal demokrasilerinde işçi sınıfı çıkarlarının ihmal edildiğine dair analizine meşru bir şekilde sempati duyabilir. Günümüzün derinleşen eşitsizliği ve aşındırıcı bireyciliği, tarihsel olarak emek onurunu, toplumsal dayanışmayı ve adil ücreti savunan Katolik sosyal öğretiyle ciddi bir çelişki içindedir.
Sorun şu ki, küreselleşme çağının adaletsizliklerine karşı solcu bir ekonomik popülizmin yokluğunda, onun yerini ABD’de ve ötesinde sağcı bir versiyonu aldı. Bu sağcı versiyonun dayanışma biçimi milliyetçi ve içe dönüktür, kültürel bakış açısı yabancı düşmanıdır ve siyasi tarzı otoriter ve kasıtlı olarak çatışmacıdır. Maga’nın “küreselleşme” eleştirisi, son üç papanın da kınadığı neoliberal ekonomik dünya düzeniyle sınırlı değildir; yabancıya duyulan şefkat ve dünyayı paylaşılan ortak bir yuva olarak görme duygusuyla ifade edilen evrenselliğe olan temel Katolik bağlılığının reddedilmesine kadar uzanıyor.
Papa Leo sahneye çıkıyor. Kilise tarihinin coğrafi olarak en renkli meclisi, Francis’in yerine bir Amerikalı seçerek Vatikan ile Trump milliyetçiliği arasında potansiyel bir hesaplaşmaya yol açtığının kesinlikle farkındaydı. Yeni papanın seçtiği isim ise, sağ popülist dönüşümün temsil ettiği meydan okumanın ölçeğini ve yeniliğini fark ettiğinin bir işareti.
Son Leo, 1878’de papalığa seçilen aristokrat bir İtalyan’dı ve Sanayi Devrimi’nin serbest piyasa ekonomisinin acımasız versiyonuna ve bu zulme karşı yükselen Marksist tepkiye karşı mücadeleyi görev edinmişti. XIII. Leo, 1891 tarihli çığır açıcı papalık genelgesi Rerum Novarum’da, kârı insanlardan üstün tutan ve servetteki aşırı uçurumların ortak iyiliği baltalamasına izin veren açgözlülüğe yönelik sert eleştiriler yöneltti. Aynı zamanda, trajik bir biçimde öngörülü olan terimlerle, erken komünist hareketlerde tehlikeli bir devlet putperestliği ve bireysel özerkliğe ve haklara saygı eksikliği tespit etti.
Geçtiğimiz hafta sonu, Aziz Petrus Meydanı’ndaki ilk ayininden önce, Papa XIV. Leo açıkça 19. yüzyıldaki selefinin izinden gitmeyi kendine görev edindiğini söyledi. Roma’daki bir konferansta, bu görevin “savaşlar, iklim değişikliği, artan eşitsizlikler, zorunlu ve tartışmalı göçler, damgalanmış yoksulluk, yıkıcı teknolojik yenilikler, iş güvencesizliği ve kırılgan emek haklarıyla işaretlenen kendi çağımızın dramatik doğasına” hitap etmek anlamına geldiğini belirtti.
Bu listenin ürkütücü uzunluğu ve krizlerin birbirine bağlı, küresel doğası, Maga’nın dünya görüşüne yönelik erken bir eleştiri olarak görülmeli. XIII. Leo’nun döneminde, filizlenen Marksist hareket, 20. yüzyılda tüm dünyaya yayılacak totaliter bir damarı içinde taşıyordu. Trumpçı milliyetçiliğin başarısı, kısmen de olsa, bu kez küreselleşme bağlamında, kapitalizmin tahribatına bir yanıttır. Ancak Trump milliyetçiliğinin otoriter evanjelistleri, göçmen “işgalcilere” yeni adaletsizlikler yaşatmak için işçi sınıfının davasını ele geçirdiler ve en çok yoksulları tehdit eden çevresel bir felaketi önlemek için küresel işbirliğine duyulan ihtiyacı gözden kaçırdılar. Strateji seçimlerde başarılı oldu. Ancak Papa Leo’nun açıkça ortaya koyduğu gibi, bunun Katoliklikle hiçbir ilgisi yok.
Hafta sonu yayınlanan bir köşesinde, Amerikalı Katolik yorumcu Sohrab Ahmari, geleceğin papası Leo’nun geçen yıl verdiği ve göç meselesinin “çok büyük bir sorun olduğunu ve çözülmesi gereken dünya çapında bir sorun olduğunu” kabul ettiği vaazına atıfta bulundu. Ahmari’ye göre bu kabul, Beyaz Saray’daki ve çevresindeki Maga Katolikleriyle gelecekte verimli bir diyalog için bir kapı aralayabilirdi.
Ancak Ahmari, vaazın bir sonraki bölümünü alıntılamadı: “Hepimiz, ister Amerika Birleşik Devletleri’nde, ister Kuzey Kutbu’nda doğmuş olalım, Tanrı’nın suretinde ve benzerliğinde yaratılmış olma armağanına sahibiz. Ve bunu unuttuğumuz gün, kim olduğumuzu unuttuğumuz gündür.” Bu sözler, Leo’nun Pazar günü Roma’daki açılış ayininden sonra görüştüğü Vance ve Rubio’nun üzerine düşünmesi gereken sözlerdir.
*Julian Coman, Guardian’ın yardımcı editörüdür.
Kaynak: https://www.theguardian.com/commentisfree/2025/may/21/maga-catholics-leo-xiv-trump-anti
Tercüme: Ali Karakuş