Kayıp Giden Başörtüsü: Başörtüsünü Çıkaran Kızlar Meselesi

Bu yazıda araştırmanın bulgularının yalnızca bazılarını okuyucunun dikkatine sunacağız. Din psikolojisi bağlamında ne kadar psikolojik, sosyal ve dini mesele varsa onlara dair pek çok tespit arasından sadece açılma nedenlerinin başlıcalarını paylaşacak ve halihazırdaki dini durumları hakkında bilgi vereceğiz.
Ekim 2, 2024
image_print

Sesli Makale:

Son yıllarda Türkiye’de din ve dindarlıkla ilgili bazı konular üzerindeki tartışmalar giderek daha fazla gündeme gelmektedir. Doğrusu bu tartışmaların birçoğu dünyanın her yerinde neredeyse eş zamanlı olarak cereyan ediyor. Üstelik aynı konular sadece İslam dünyasında değil Hıristiyanlar, Yahudiler ve birçok dinin mensupları arasında da tartışılmaktadır. Ateizm, deizm ve LGBT meseleleri bu konular arasında belki de en fazla öne çıkanlardandır. Bu tartışma konularının arasına son yıllarda bir de Müslüman kadınlar arasında görülen başörtüsünü çıkarma vakaları da girmiş durumda. Sadece ülkemizde değil birçok İslam ülkesinde çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu kadınların başörtüsünü çıkardıkları gerçeği en azından nicelik açısından görmezden gelinemeyecek derecede tebellür etmiş durumda.

Geçmişte nadiren görülen bu vakalar öylesine yaygınlaştı ki etrafında başörtüsünü çıkaran birilerini tanımadığını söyleyebilecek kimse belki de kalmadı. Buna paralel olarak dindar kesiminin gençler için duydukları endişe de ciddi ölçüde arttı. Başlangıçta korumacı bir yaklaşımla dile getirilen, medyanın görünürlüğü artırması nedeniyle vakaların çokmuş gibi gösterildiği ve dolayısıyla abartıldığı yönündeki iddialar gittikçe zayıfladı. Öte yandan “Üzerinde durmayalım ki görünürlüğünü artırarak vakaların yaygınlaşmasına neden olmayalım!” tutumunun da artık benimsenir olmaktan çıktığı söylenebilir.

Dini ve psikolojik yönü çok güçlü olan bu mesele hakkında ortaya atılan fikirler ve yürütülen tartışmalar bilimsel mesnetten uzak, indî düşüncelerin ötesine pek fazla geçememektedir. Zira sosyal bilimcilerin ve bilhassa din bilimcilerin araştırması kaçınılmaz hale gelen bu konuda hala derinlemesine araştırmalar maalesef beklenen sayı ve niteliğe ulaşmış değil. İş bu sosyal gerçeklik ve zorunluluk bir din psikolojisi araştırmacısı olarak bizi geniş çaplı bir saha araştırması yapmaya adeta zorladı. Başını açan kızlarla doğrudan temas kurmak ve konunun farklı yönlerini bizzat onlardan dinleyerek hakikatlere ulaşmak gerekiyordu. Nitekim hatalı tespitler yapmamak adına bir nitel araştırma için hayli büyük sayılabilecek bir katılımcı grubuna ulaştık. Başörtüsünü çıkaran 102 genç kadınla derinlemesine mülakatlar yaptık. Sonuçta sadece açılmaların nedenleri hakkında değil aynı zamanda vakalarda yaşanan pişmanlıklar, keşkeler ve daha da önemlisi açılma kararı alan kimselerin halihazırdaki dini durumları konusunda kesin bilgilere ulaştık ve net tespitler yapabildik. Çalışmanın üzerinden geçen bir yılın ardından karşılaştığımız yeni vakalar ve toplamaya devam ettiğimiz malumat da araştırmada tatmin edici bir başarı yakaladığımızı gösteriyor.

Bu yazıda araştırmanın bulgularının yalnızca bazılarını okuyucunun dikkatine sunacağız. Din psikolojisi bağlamında ne kadar psikolojik, sosyal ve dini mesele varsa onlara dair pek çok tespit arasından sadece açılma nedenlerinin başlıcalarını paylaşacak ve halihazırdaki dini durumları hakkında bilgi vereceğiz. Bunun yanı sıra okuyucunun merak edeceğini tahmin ettiğimiz başka birkaç hususu da özet bir şekilde takdim edeceğiz. Her ne kadar bizim araştırmamız bir din psikolojisi çalışması olsa da başını açan kadınların psikolojik durumları konusunu başka bir yazıda ele almak üzere burada parantez dışında tutarak, konuya dair şu bilgiyi paylaşmakla yetinelim; birçok kızın psikolojisi açılma sürecinin yıpratıcılığı nedeniyle bozulurken, azımsanamayacak bir kısmında ise psikolojilerinin bozuk olması onları açılmaya sevketmiş. Sonuç itibariyle mülakatları yaptığımız esnada psikolojilerinin iyi olduğunu söyleyen katılımcılar hayli azınlıkta kalmıştır.

Bulgulara “Kızlar neden başörtülerini çıkarıyor?” sorusunun cevaplarıyla başlayabiliriz. Öncelikle vurgulamalıyız ki bizim bilimsel tabanımız psikolojik, sosyal, düşünsel nedenler üzerine konumlandırılmış olmakla birlikte bunların her biri birbiriyle doğrudan ilişkilidir ve her vakada birden fazla faktör etkili olmaktadır. Dahası söz gelimi psikolojik bir nedenin başlattığı süreçler sosyal ve düşünsel nedenlerle tamamlanarak karara dönüşmektedir. Genellikle bir neden baskın olsa da sonuçları itibariyle son derece dramatik ve son derece travmatik süreçlerin yaşandığı bu olgularda kişi aldığı kararı rasyonalize edecek, bir anlamda kendini haklı çıkarak birçok başka nedeni argümanlarının arasına katmaktadır. Duygusal yükü böylesine fazla olgularda başka türlü olması yani açılanın yalnızca tek bir nedenden söz etmesi olası görünmemektedir. Hal böyle olunca ülkemizde kızların başlarını açmaya başlamalarının arka planında bir değil çok sayıda psikolojik, sosyal ve düşünsel nedenin olduğunu söylemeliyiz. Hangi nedenlerin hangi vakalarda işlediğini söylemek ise ancak vakaları ferden incelemekle mümkün olacaktır.

Kızların başörtüsünü çıkarmalarının arka planında yer alan psikososyal nedenler arasında belki en sık rastlananı kızların arkadaş ortamının değişimi yer almaktadır. Özellikle üniversiteye başladığında karşılaştığı farklı fikir ve yaşam tarzları onların bakış açılarını önemli ölçüde etkilemektedir. Kimi katılımcıların “gözünün açılması” şeklinde ifade ettiği bu süreçte, kimi 28 Şubat’ta olana benzer şekilde başörtüsüne yönelik negatif tutum ve baskıya boyun eğerek bir nevi zorlama ile açılırken, kimi başka hayatları çekici bulduğu için gönüllü olarak açılmayı seçmiştir. Kimi katılımcılar ise seküler çevresinin hayat tarzına başörtülüyken uyum sağlayamamasının neden olduğu içsel gerilimden başörtüsüne veda ederek kurtulmayı tercih etmiştir. Altını kalınca çizmek gereken bir tespit olarak, başörtülü iken diğerleri tarafından bir birey olarak görülmediklerini, onlarca dikkate alınmadıklarını hisseden ve bu psikolojiye direnç gösteremeyerek başörtüsünü çıkarmayı tercih eden çok sayıda gencin olduğunu söylemeliyiz. Yine bu çerçevede gerek muhafazakâr gerekse muhafazakâr olmayan erkeklerin kendilerine eş yahut kız arkadaş olarak başörtülüleri seçmedikleri, açık ve seküler kızları daha çok tercih ettikleri şeklindeki yaygın bir algının bazı başörtülülerde rahatsızlığa yol açtığı anlaşılmaktadır. Azımsanamayacak sayıda vakada bu tercih dışı kalmanın neden olduğu tepkinin yer aldığı bulgusu yine çalışmamızın ilgi çeken sonuçlarından biridir. Yine hayatına girerek onun örtünmesine vesile olan bir erkeğin hayatından çıkmasının oluşturduğu travma sonucunda açılanları da psiko-sosyal nedenler kümesinde zikredebiliriz. Başka araştırmalardan da anladığımız kadarıyla bu çatışmada başörtüsünü ne olursa olsun vaz geçilmez görenler ortam değiştirmek veya bu haliyle kendini kabul ettirmek yönünde tutum sergilerken, başörtüsünün vaz geçilebilir olduğuna kanaat getirenler başlarını açma kararı almaktadır.

Üzerinde durulması gereken bir diğer bulguya göre başörtülü kimlik ve imajı ile ilgilidir. Kızların birçoğu dini yaşamadığı ve dindar bir yaşantıyı aslında benimsemediği halde başörtülü kalmakta zorlanmaktadır. Öyle ki bazı kızlar başörtülü olmanın getirdiği toplumsal kısıtlarla karşılaştıklarında dindar bir yaşam sürdürmezken neden bu örtünün sorumluluğunu taşımak zorunda olduğunu sorgulamaktadır. Çok sayıda katılımcı “aynaya baktığımda gördüğüm imaja uygun değilim, bu ben değilim” benzeri cümleleri zikretmiştir. Yine bu konuyla ilintili bir şekilde, araştırmamızın en fazla dikkat çeken bulgularından biri de kadınlardaki güzellik kaygısı üzerinedir. Katılımcıların önemli bir çoğunluğu fiziksel olarak güzel görünmeyi önemsemekte ve birçoğu başörtülü iken kendilerini güzel bulmadıkları için açılmayı tercih etmektedir.

Az sayıda olmakla birlikte genel olarak dini sorgulayarak açılma da ülkemizde rastlayabileceğimiz vakalar arasında yer almaktadır. Elbette ateizm ve deizm problemi çerçevesinde de ele alınması gereken bu türden vakalarda da psiko-sosyal birtakım faktörlerin etkin olduğu gözden kaçmamaktadır. Kimi vakalarda ise bir psikolojik durum sorgu döngülerini başlatmakta ve genel olarak dini değil ama dinin kadınlara ilişkin hükümleri üzerindeki spekülasyonlara dalındığı görülmektedir. Böylesi vakalarda kadın hakları ve başörtüsünün dinin emri olmadığı yönündeki kanaati benimsemekle ve başörtüsünü çıkarmakla yetinilmekte, İslam dairesinde kalmaya devam edilmektedir.

Yukarıda ifade edildiği gibi, bir defa açılma eğilimi başladığında açılmayı meşru ve mazur gösterecek rasyonelleştirmeler hemen hemen bütün vakalarda göze çarpmaktadır. Mesela açıklar gibi spor salonlarına gitmek, yazın plajlarda rahatça yüzmek, eğlence ortamlarında bulunmak isteyip de başörtüsü bariyerinin sıkıntısını yaşayanlardan bazıları, örtüyü çıkararak bu engeli ortadan kaldırırken zaten zorla kapatıldıkları yahut şuurlu değilken kapandıkları, Kur’an’daki ayetlerin tam olarak başörtüsünü ifade etmediği gibi söylemler geliştirebilmektedir. Kimi ilahiyatçıların başörtüsünün İslam’ın bir emri olmadığına ilişkin iddiaları onlar için güçlü dayanak olabilmektedir. İşin dini boyutunu araştırma gerekliliği hisseden bazı katılımcıların, hadislerde başörtüsü emrinin açıkça var olduğunu görseler de yine bazı ilahiyatçıların hadislerin güvenilmez olduğuna ilişkin söylemlerine sığındıklarını tespit ettik. Psikolojik sorunlarla başlayan sorgulamaların sonunda kimi daha da ileri taşıyarak İslam’ın kadınlara haksızlık yaptığı, dinin ataerkil toplum yapısının bir dayatması olduğu vb fikirleri benimseyebilmektedir.

Nedenlere dair söylenmesi gereken belki de nihai tespit, başörtüsünü çıkarıp çıkarmama sorgusu içerisine giren kimselerde kararın ne olacağı konusunda belirleyici faktör, başörtüsünü çıkarmanın mı yoksa çıkarmamanın mı bilişsel ve duygusal yükünün daha fazla olduğudur.  Kesin olarak biliyoruz ki açılmanın külfetini kapalı kalmaktan daha ağır bulanlar kapanmayı sürdürürken, aksi durumdakiler başlarını açmaktadır.

Araştırmanın nedensel bulgularına eklemeden geçemeyeceğimiz bir tespiti daha paylaşmak istiyoruz. Vakaların tamamına yakınında kızlar ebeveynlerinden en az bir tanesinin dindarlığında ciddi sorunların varlığından söz etmektedir. Ebeveynin birinin ya da ikisinin birden dini zayıf şekilde yaşaması yahut dinden uzak olması bir şekilde kapanmış olsalar da başörtülü kalmalarını tehdit eden bir risk olarak orta yerde durmaktadır. Az sayıda katılımcı anne ve babasının dindarlıklarında kusur görmediğini belirtmiştir. Aynı doğrultuda, ebeveynin her ikisinin de iyi şekilde dindar olduğunu söyleyen katılımcılar arasında dinden dönme veya ciddi şekilde uzaklaşma, yok denecek kadar azdır. Sonuç olarak günümüzde ciddi artış gösteren başörtüsünü çıkarma vakalarında ebeveyn dindarlığının önemli bir belirleyici olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.

Biraz da “Başörtüsünü çıkaran kızlar dinden çıkmakta mıdır?” sorusunun cevabına ilişkin bulgulardan söz edelim. Gençler arasında deizm, ateizm ve agnostisizm gibi eğilimlerin yaygınlaştığı endişeleri her geçen gün artarken, dindar ve muhafazakâr ailelerin çocuklarının da paralel biçimde dinden uzaklaştıkları, inançlılıklarını yitirdikleri konusunda bir kesinlikten söz edilememektedir. Bizim çalışmamızın sonuçları aslında bu konuya dair de ipuçları vermeyi vaad ediyor. Başörtüsünü çıkarma vakaları geçmişe oranla fazlalaştığına göre bu vakalardaki süjelerin dinden döndükleri yahut uzaklaştıkları tespit edilirse, dolaylı olarak muhafazakâr ailelerin çocuklarının da genel olarak dinden uzaklaşmakta oldukları çıkarılabilir. Bu merakın da ön plana çıktığı araştırmamız ise başını açan kızların çok büyük bir çoğunluğunun halâ kendini Müslüman olarak tanımladıklarını, dahası çoğunluğunun kendini dindar olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Üstelik bazıları başörtülü iken şekilsel seviyede kalan dindarlığının artık daha samimi bir dindarlığa dönüştüğünü ifade etmişlerdir. Başörtüsünü çıkarma girdabının sonunda kendini ateist olarak tanımlayan katılımcı sayısı bir elin parmaklarını geçmezken, Allah’a inancını sürdürürken İslam dininden uzaklaştığını söyleyenlerin de içinde bulunduğu ve bizim “dini sorgulayanlar” diye ifade ettiğimiz vakaların oranı ancak yüzde On civarındadır. Her ne kadar başörtüsünü çıkarmayla birlikte savrulmalar çokça yaşansa da büyük bir çoğunluk dinden çıkmadığını bildirmiştir. İşte tam bu noktada bu araştırmada kesin olarak tespitini yaptığımız bir hususa özellikle dikkat çekmek gerekiyor. Açılan birçok genç kız, yakın ve uzak çevresinden aldığı sert tepkilerin ardından dindar habitatı terk ederek kendisine ve yeni kararına uygun ortamlara sığınmak, yeni bir çevre inşa etmek zorunda kalabiliyor. Böylesi durumlarda ise ailelerin çok daha fazla endişe duyabileceği hal, tutum ve davranışlar söz konusu olabiliyor, bireyler din ile taban tabana zıt bir hayatı benimsemek durumunda kalabiliyor.

Son olarak kızları açılan ebeveynlerin ve dindar toplum bireylerinin çokça merak ettiği bir konuya daha değinelim. Başörtüsünü çıkaranlar tekrar kapanmayı düşünüyorlar mı? Bu sorunun cevabı kısa vadede olumsuz uzun vadede ise hayli olumlu. Bunu biraz daha açacak olursak, halihazırda veya çok kısa vadede yeniden kapanacağını söyleyen hiçbir katılımcı olmadı. Bu, izahı zor olmayan bir durum olsa gerektir, zira karar aldıkları ve hayata geçirdikleri süreçte psikolojik açıdan hayli yıprandıkları bu eylemlerinin ardından kısa vadede geri dönmek onlar için hiç kolay değil. Öyle ki katılımcılar sabit kadem olmama zayıflığını etrafa karşı sergilemek istemiyorlar. Öte yandan belki çok tahmin edilmiyor ama açılmak kadar kapanma da bilhassa sosyal kaygılardan ötürü duygu külfeti çok fazla olan bir eylem olarak görünüyor. Kapanma kararını almak ve bunu uygulamak henüz küçük yaşlardayken ilk kez yapıldığında bile zorlayıcı olabiliyorsa açıldıktan sonra tekrar kapanmanın çok daha sancılı olabileceği düşünülüyor. Kısa vade için durum böyle iken uzun vade için katılımcıların büyük çoğunluğu yeniden kapanabileceğini söylüyor, hatta bazıları eskisinden de çok daha kapsamlı bir tesettüre döneceğini bildiriyor. Azınlığı teşkil eden dini sorgulayanlar bile her ne kadar kapanacaklarına çok fazla ihtimal vermiyor olsalar da şüphelerinin günün birinde onları yeniden dine ve tesettüre döndürebileceğini, şüphenin doğasında bunun bulunduğunu ifade ediyor, dolayısıyla geri dönüşe kapılarını tamamen kapatmıyorlar.

Sosyal medyanın gücünün her geçen gün artmasıyla başörtüsünü çıkaran kızların görünürlüğünün artması, başörtüsü ile bir şekilde ilişkili olan psikolojik, sosyal yahut düşünsel sorunlar yaşayan bireylerin dikkatini çok daha fazla çekmekte, küçük şüphe kırıntıları rol modellerin artmasıyla radikal kararlara evrilebilmektedir. Sosyal medya ve görünürlük artışı dinin lehine durumlar için de geçerlidir elbette, ancak tıpkı kutuplardaki buzulların erimesinin erime hızını artırdığı gibi başörtüsünü çıkaranların sayısındaki artış yeni açılmaların çok daha kolay olmasına neden olmakta, bir başka deyişle vaka sayılarının artış hızını da artırmaktadır. Bu büyük ivmelenmenin nerede ve nasıl sonuçlanacağını ise öngörmek şimdilik pek mümkün değil. Her halükârda bizim yaptığımıza benzer araştırmaların sayısını artırmak gerekiyor. Öte yandan ortaya çıkacak bilimsel sonuçların resmi dini kurumlar ve dindar toplum tarafından dikkate alınması artık kaçılmazdır.

Ümit Horozcu

Doç. Dr. Ümit Horozcu
1978’de İstanbul’da doğdu. Orta öğretimini Sarıyer İmam Hatip Lisesinde tamamladı. 2001 yılında
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. Aynı yıl Din Psikolojisi alanında yüksek lisansa
başladı. 2003 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne Din Psikolojisi Anabilim Dalı araştırma
görevlisi olarak atandı. 2004’te yüksek lisansını, 2010’a ise doktorasını bitirdi. 2011 yılında yardımcı
doçent (Dr. Öğr. Üyesi) olarak atandı. 2017 yılında Din Psikolojisi alanında doçent ünvanı aldı.
Öğretim üyeliği görevini, öğrenciliğinden itibaren kesintisiz olarak mensubu olduğu İstanbul
Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde sürdüren Ümit Horozcu evli ve üç çocuk babasıdır.

Yazdır