Jimmy Carter, Trump’a ABD’yi ilk sıraya nasıl koyacağını söyledi, peki o bunu yapacak mı?

Jimmy Carter’ın Trump’a söylediği gibi, barış yaparak, savaş ve militarizmden vazgeçerek Amerika’yı gerçekten ilk sıraya koyabilir, trilyonlarca dolar tasarruf edebilir ve Amerika’ya yatırım yapabilir. Demokratların Amerikan halkı için doğru olanı yapma şansları vardı ve bunu sayamayacağımız kadar çok kez ellerinin tersiyle ittiler. Yani top Trump’ın sahasında. Carter’ın bilgece tavsiyesine uyacak mı?
image_print

Başkan Jimmy Carter’ın vefat ettiği ve Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönmek üzere olduğu şu günlerde, Carter’ın Trump ile başkanlığının ilk döneminde yaptığı bir telefon konuşmasını hatırlamanın tam zamanı. Carter’ın tavsiyeleri, Trump’ın seçim kampanyasında verdiği “Amerika’yı İlk Sıraya Koy” sözünü gerçekten yerine getirmek istemesi halinde oldukça değerli olabilir—ki bu, ilk döneminde başaramadığı bir şeydi.

2019 yılının Nisan ayında Jimmy Carter, Georgia’daki kilise cemaatine, Başkan Trump’ın kendisini Çin hakkında tavsiye almak için aradığını anlattı. Carter, Trump’a Çin’in dünyanın en büyük ve en dinamik ekonomisi olarak ABD’yi geçtiğini söyledi. Bunun sebebi, ABD’nin onlarca yıl boyunca bitmek bilmeyen savaşlara trilyonlarca dolar harcamasıydı. Çin ise bu dönemde ekonomik kalkınmaya odaklanarak yüz milyonlarca insanını aşırı yoksulluktan kurtarmıştı. Carter, “Çin savaşa tek bir kuruş bile harcamadı ve bu yüzden neredeyse her açıdan bizden öndeler,” dedi.

Ertesi gün Beyaz Saray, iki başkanın “Başkan Trump’ın Çin ile ticaret konusundaki tutumu ve diğer birçok konu hakkında çok iyi bir telefon görüşmesi yaptığını” doğruladı.

Trump’ın seçim kampanyasında yaptığı bazı açıklamalar, Carter’ın tavsiyelerini tamamen unutmadığını gösteriyor. En azından barışın Amerika için iyi olacağı mesajını aldığı açık ve pek çok Amerikalı da bunu anlıyor. Amerikalıların çoğunluğu uzun zamandır Gazze’de bir ateşkesi destekliyor ve şu anda da çoğunluk, Ukrayna’da müzakere edilmiş bir barışı destekliyor. Trump her iki konuda da söz verdi. Hatta Rusya ve Ukrayna’daki liderlerle olan iyi ilişkilerine dayanarak Ukrayna’daki savaşı 24 saat içinde sona erdireceğini bile söyledi.

Amerikalılar, Orta Doğu veya Ukrayna’dan ziyade kendilerine daha yakın sorunlarla ilgileniyor olabilirler. Ancak Başkan Carter, ABD’nin savaş açma politikaları ile Amerika’daki yaşam kalitesi arasındaki bağlantıyı açıkça ortaya koydu.

Carter cemaatine şöyle dedi: “Bence fark şu: Eğer 3 trilyon doları alıp Amerikan altyapısına yatırırsanız, muhtemelen 2 trilyon dolarınız kalır. Yüksek hızlı demiryollarımız olurdu. Yıkılmayan köprülerimiz, düzgün bir şekilde bakımı yapılan yollarımız olurdu. Eğitim sistemimiz, Güney Kore ya da Hong Kong kadar iyi olurdu.”

Carter’ın Trump’a tarif ettiği şey, her toplumun karşılaştığı klasik “silahlar ve tereyağı” arasındaki tercihti. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında, ABD tıpkı bugünkü Çin gibi yükselen bir ekonomik güçtü. Avrupa’nın emperyal güçleri Birinci Dünya Savaşı’nda birbirlerini yok etti ve galipler olan İngiltere ve Fransa bile J.P. Morgan ve ABD Hazinesi’ne milyarlarca dolar borçlandı. Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomik başarısı, onu dünyanın bankeri ve sanayi lideri haline getirdi ve 20. yüzyıl tarihinde belirleyici bir rol oynamasını sağladı.

Bugün ise eşi benzeri görülmemiş 36 trilyon dolarlık ulusal borcu olan ABD, askeri bütçesinin federal ihtiyari harcamaların %56’sını tüketmesi nedeniyle diğer tüm ihtiyaçlarını baskı altına alıyor. Ancak Trump, Carter’ın kendisine tavsiye ettiği gibi davranır ve hükümetimizi savaş bağımlılığından kurtarırsa, hâlâ ortak refahın ve daha parlak bir geleceğin tadını çıkarabiliriz.

Peki neden Trump’ın barış yapma ve Amerika’yı ilk sıraya koyma vaatleri bizi rahatlatmıyor? Bunun üç nedeni var: birinci dönem sicili, ikinci dönem kabine seçimleri ve seçimden bu yana (kampanya döneminde söylediklerinin aksine) agresif söylemi.

Önce Trump’ın geçmiş performansından başlayalım. “Derin Devlet”in yerleşik çıkarlarıyla mücadele edeceği ve “Bataklığı Kurutacağı” yönündeki yüksek sesle verdiği vaatlere rağmen, Trump’ın ilk dönemi, başta askeri-endüstriyel kompleks olmak üzere milyarderler ve şirket çıkarları için tam bir bayram dönemi oldu. 2025 mali yılına göre enflasyona uyarlanmış rakamlarla, Trump Pentagon’un “yatırım” hesaplarına—yani silah üreticileri ve diğer askeri tedarikçilere—yılda ortalama 292 milyar dolar harcadı. Bu, Obama’nın ikinci dönemine kıyasla %24’lük bir artış anlamına geliyor.

Trump’ın milyarder dostlarına yaptığı rekor vergi indirimi, Bush, Obama ve Biden için olduğu kadar kendisi için de dokunulmaz bir alan olan askeri harcamalarda herhangi bir kesintiyle dengelenmedi. Bu zehirli kombinasyon, ulusal borcu patlattı ve eğitim, sağlık, toplu taşıma veya toplumumuzun diğer kritik ihtiyaçlarını iyileştirmek için hiçbir şey bırakmadı. Bu vergi indiriminin süresi bir yıl içinde sona erecek, ancak Trump milyarder dostlarına daha da büyük vergi indirimleri yapmaya niyetli olduğunu açıkça belirtti.

Trump, ilk döneminde yeni bir savaş başlatmadığı için övgüyü hak ediyor, ancak Bush ve Obama’nın savaşlarını tırmandırması, 2017 yılını ABD ve müttefiklerinin Irak, Suriye, Afganistan, Yemen, Libya, Pakistan ve Somali’ye 60.000’den fazla bomba ve füze attığı Körfez Savaşı’ndan bu yana en ağır bombardıman yılı haline getirdi.

Pek çok Amerikalı, Trump’ın “Bu teröristleri yakaladığınızda ailelerini de ortadan kaldırmanız gerekir” şeklindeki şok edici açıklamasını hatırlıyor. ABD şirket medyasının halının altına süpürdüğü şey ise, Trump’ın bu sözünü dikkate alan Irak güçlerinin, İslam Devleti’nin Musul’daki eski şehirdeki kalesinin bombalanmış kalıntılarını ele geçirdiğinde, hayatta kalan kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere herkesi öldürmesiydi. Belki de artık Trump, savaş suçlarını normalleştirmenin barışa veya istikrara değil, yalnızca daha fazla savaş suçuna yol açtığını anlayabilir.

Trump’ın yeni kabine seçimlerine gelirsek, son ekibindeki en kötü şahinlerden bazılarını, örneğin John Bolton’u, görevden almış olabilir. Ancak üst düzey dış politika görevleri için aday gösterdiği isimler arasında Dışişleri Bakanı adayı Marco Rubio, Ulusal Güvenlik Danışmanı adayı Mike Waltz ve Savunma Bakanı adayı Pete Hegseth gibi berbat isimler var.

Ulusal İstihbarat Direktörü olarak Tulsi Gabbard daha umut verici bir seçim, ancak Temsilciler Meclisi üyesi olarak, Obama ve Trump’ın askeri harcama tasarılarının üçte ikisine oy verdi ve pahalı yeni silah sistemleri konusunda her zaman bir itici güç oldu. 2020’de başkanlığa adaylığını koyduğunda sorduğumuz gibi, yeni görevinde hangi Tulsi Gabbard’ı göreceğiz? Rejim değişikliği savaşlarına ve Rusya ile yeni bir Soğuk Savaş’a karşı çıkan mı, yoksa 2014, 2015 veya 2016’da nükleer silahlı seyir füzelerine hayır diyemeyen mi? Peki Trump kimi dinleyecek? Daha müdahaleci olmayan Tulsi Gabbard ve JD Vance’i mi, yoksa savaş çığırtkanları Rubio ve Waltz’u mu?

Trump’ın kamuoyuna yaptığı sık sık çelişkili açıklamalara fazla itibar etmek istemiyoruz, ancak son zamanlarda sesi oldukça şahin çıkıyor. Eğer Trump’ın her dediğine inanırsanız, Grönland’ı satın almak, göçmenler ve uyuşturucu çeteleriyle savaşmak için Meksika’yı işgal etmek, Kanada’yı 51. eyalet olarak ilhak etmek, Kanada ve Meksika’ya %25 gümrük vergisi koymak ve Panama Kanalı’nı ele geçirip Çin’e kapatmak istiyor. Trump’ın son döneminde NATO ülkelerini askeri harcamalarını GSYH’nin yüzde 2’sine çıkarmaları için sıkıştırmıştı, ancak şimdi ABD’nin 2024’te GSYH’nin yüzde 3,1’ini harcadığından çok daha fazlasını, şaşırtıcı bir şekilde yüzde 5’ini harcamalarını istiyor.

Bu, Amerikan halkı için bir sınavdır. Gösterişçi, sert adam bir başkan mı istiyoruz, şirket medyası sirkini yöneten bir ring lideri mi? Kanada, Meksika, Panama (tekrar) ve Grönland’ı işgal etmekle tehdit eden bir Amerikan Netanyahu’su gibi Büyük Batı İsrail’ini hayal eden bir lider mi istiyoruz? Yoksa Amerika’yı gerçekten ilk sıraya koyan bir başkan mı talep etmeliyiz? Ukrayna ve Orta Doğu’da barış yapan bir başkan mı? Sonunda askerlerimizi dünyanın dört bir yanındaki 800 yabancı askeri üsten eve getirmeye başlayan bir başkan mı? Haritaya bakıp Guantanamo’nun Küba’da ve Golan Tepeleri’nin Suriye’de olduğunu görebilen bir başkan mı?

Jimmy Carter’ın Trump’a söylediği gibi, barış yaparak, savaş ve militarizmden vazgeçerek Amerika’yı gerçekten ilk sıraya koyabilir, trilyonlarca dolar tasarruf edebilir ve Amerika’ya yatırım yapabilir. Demokratların Amerikan halkı için doğru olanı yapma şansları vardı ve bunu sayamayacağımız kadar çok kez ellerinin tersiyle ittiler. Yani top Trump’ın sahasında. Carter’ın bilgece tavsiyesine uyacak mı?

Medea Benjamin ve Nicolas J. S. Davies, Ukrayna’daki Savaş: Mantıksız Bir Çatışmayı Anlamak kitabının yazarlarıdır. Kitap, Kasım 2022’de OR Books tarafından yayımlanmıştır.

Kaynak:  https://www.counterpunch.org/2025/01/01/jimmy-carter-told-trump-how-to-put-america-first-but-will-he-do-it/

Çeviri: Yavuz Aslan

 

SOSYAL MEDYA