Jeopolitik Teolojide Bir Sorun Olarak Amerikan Hıristiyan Milliyetçiliği

Son kitabım, Anglo-kimlikçi (Anglo-Identitarian) bir bakış açısıyla yazıldı. Reformdan geçmiş, neo-Angelcynn (Eski İngilizce’de “Angles’ın akrabaları” anlamına gelir) bir kilise aracılığıyla pan-Britanyalı bir ırk vatanseverliğinin yeniden canlandırılabileceğini göstermeye çalışıyorum. Böyle bir reformasyon, mezhep temelli Hıristiyanlığın baskın evrenselci modeline karşı, acilen ihtiyaç duyulan teopolitik bir alternatif sunacaktır. Günümüzde, daha önce gördüğümüz gibi, Amerikan Hıristiyan milliyetçiliği bile artık köklerinden kopmuş, bedensiz “küresel İsa” egemenliğini göksel bir gerekçe olarak düzenli biçimde kullanmaktadır.
Haziran 4, 2025
image_print

Son kitabım, Anglo-kimlikçi (Anglo-Identitarian) bir bakış açısıyla yazıldı. Reformdan geçmiş, neo-Angelcynn (Eski İngilizce’de “Angles’ın akrabaları” anlamına gelir) bir kilise aracılığıyla pan-Britanyalı bir ırk vatanseverliğinin yeniden canlandırılabileceğini göstermeye çalışıyorum. Böyle bir reformasyon, mezhep temelli Hıristiyanlığın baskın evrenselci modeline karşı, acilen ihtiyaç duyulan teopolitik bir alternatif sunacaktır. Günümüzde, daha önce gördüğümüz gibi, Amerikan Hıristiyan milliyetçiliği bile artık köklerinden kopmuş, bedensiz “küresel İsa” egemenliğini göksel bir gerekçe olarak düzenli biçimde kullanmaktadır.

Kayıp Koyunlar: Jeopolitik Teolojide Bir Sorun Olarak Amerikan Hıristiyan Milliyetçiliği (Lost Sheep: American Christian Nationalism as a Problem in Geopolitical Theology)
Giriş

Hıristiyan milliyetçiliği, ABD’deki evanjelik Protestanlar arasında hararetli ve bölücü bir konu haline gelmiştir. Bu hareket, tüm “ulusları” (genellikle ırksal ya da etnik değil, sivil terimlerle tanımlanan) “Mesih’te” hem dünyevi hem de göksel nimetleri kendilerine sağlamakla görevli ilahi bir misyona tabi kıldığından, hem Amerikan Hıristiyan milliyetçileri hem de onların muhalifleri için sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, “ulusal” kimlik, kan bağına ya da aidiyete dayalı, kendi başına iyi bir şey değildir. Bir ulus ancak Tanrı’nın Kutsal Kitap’ta (Scripture) ifşa ettiği lütfuyla yetkinleşebilir.

Başka bir deyişle, tüm ulusların “aşikâr kaderi” (manifest destiny), Hıristiyan inancının evrensel gerçeklerini benimsedikçe tarihsel olarak gerçekleşecektir. Bu doktrin, kısa süre önce Iron Ink ve Tribal Theocrat adlı iki Hıristiyan internet sitesinde yayımlanan bir makalede gündeme getirilmiştir. Makalenin esas amacı, Hıristiyan milliyetçiliğinin yalnızca “uyanmış sağ” (woke right) sapkınlığından ibaret olduğu suçlamasına karşı “muhalif Hıristiyan sağ”ı (dissident Christian right) savunmaktı. Takma ad kullanan yazar (“jetbrane” ya da “Enos Powell”, hangisini isterseniz) savunmasını, muhalif Hıristiyan sağın ontoloji (ontology), epistemoloji (epistemology), antropoloji (anthropology), teleoloji (teleology) ve aksiyolojisine (axiology) dair bir tanıma dayandırır. Kısa fakat kapsamlı bu inceleme, yazarın (gerçek adı Bret McAtee, Michigan’da küçük bir kilisenin papazıdır) Hıristiyan milliyetçilerinin “dünya görüşü”nün (worldview) her yönünün “sert uyanık dünya görüşü”ne (hard woke worldview) radikal ve kalıcı biçimde karşıt olduğu sonucuna ulaşmasına yol açar. McAtee’ye göre bu ikinci görüş “her zaman, Mesihsiz, Tanrı’dan nefret eden bir seçkinler sınıfı tarafından belirlenen insan yüceliğiyle ilgilidir.”

Buna keskin bir tezat olarak, Papaz McAtee’ye göre muhalif Hıristiyan sağın Weltanschauung’u, Rab İsa Mesih’in “hayatın her alanında haklı yönetimin taç haklarını” (the Crown Rights of the Rightful Rule) savunduğu aksiyomatik bir gerçektir. Hıristiyan milliyetçiliğinin sadece uyanık sağın bir başka tezahürü olduğu yönündeki suçlamanın geçersiz olduğunu savunur; çünkü muhalif sağın dünya görüşü, “her şeyi altı günde yaratan ve hepsini çok iyi yaratan” dünyevi olmayan, kişisel ve otoriter bir Tanrı’yı içermektedir. Papaz’a göre, muhalif Hıristiyan sağ zorunlu olarak “Tanrı’nın gerçeklik belirlemesine” (God’s determination of reality) boyun eğmektedir. Onun “nihai değeri” (ultimate value), “Tanrı’nın ve Mesih’inin yüceliğidir.” Papaz, Kutsal Kitap’a dayalı Hıristiyanlığın (Biblical Christianity), Tanrı’nın “bu dünyanın krallıklarını Rabbimiz ve Mesih’inin krallıkları haline getirmek” planının gerçekleşmesini sağlayacak şekilde, “Tanrı’nın Krallığı’nın yeryüzünde kurulmasına yönelik binyıl-sonrası bir tarihe” (postmillennial end) ilahi biçimde kök saldığını belirtir.

Bir Hıristiyan Milliyetçisi Konferansına Katılım

McAtee’nin “muhalif Hıristiyan sağ”ı (dissident Christian right) savunması hakkında ne düşünülürse düşünül­sün, onun Anglo-Amerikan Hıristiyan milliyetçileri (Anglo-American Christian nationalists) arasında hâkim olan zihniyeti yansıttığı inkâr edilemez. Bu gerçekle doğrudan yüzleşmem, Teksas’ta düzenlenen Right Response Ministries konferansına (“Çöp Dünyayı Yenmek” [Defeating Trash World] başlıklı) katılmaya karar verdiğimde gerçekleşti. Sanki, tarihsel mezheplerin (historical creeds) ve bilimsel eleştiriyi dışlayan bir Kitab-ı Mukaddes yorumunun (biblical hermeneutic) içinde hermetik biçimde mühürlenmiş bir teolojik balonun içine girmiş gibi hissettim.

Gerçekte, konferansa giden aylarda, etkinliği organize eden papaz Joel Webbon’dan, yeni kitabımı sergilemek için bir masa kurma izni (hatta talebime dair herhangi bir yanıt) almak imkânsız hâle geldi. Hatta Amazon.com üzerinden ona kitabımın bir kopyasını gönderttim: Christian Nationalism vs Global Jesus: Projects of Peoplehood from Biblical Israel to the Collapse of British Patriotism (“Hıristiyan Milliyetçiliği ve Küresel İsa: İncil’deki İsrail’den Britanya Vatanseverliğinin Çöküşüne Halk Olma Projeleri”). Kuşkusuz, bu başlık mezhebe dayalı Hıristiyanlığın (creedal Christianity) köhnemiş aksiyomlarına karşı güçlü bir muhalefet ima ediyordu. Ancak yine de, açacağım sergi masasının bir miktar ilgi uyandırmasını ve konferanstaki konuşmacı ve katılımcılarla sohbet ederek kitabı savunma fırsatı yaratmasını umuyordum.

Sonunda elimde (Arktos’tan yarı fiyatına edindiğim) kitap kutusuyla konferansa ulaştığımda, papazın idari asistanına kitapları sergilemek için küçük bir masa kurabilir miyim diye sordum. Yaklaşık bir saat boyunca cevap gelmeyince tekrar sordum. Asistan, bu imkânın yalnızca konferans sponsorlarına ayrıldığını ve bu yüzden mümkün olmadığını net bir biçimde belirtti. Fakat bu açıklama sonradan bana biraz yanıltıcı geldi çünkü kitaplar ve ilgili materyallerle dolu en az iki masanın, büyük olasılıkla “konferans sponsoru” olmayan podcast yayıncıları tarafından işgal edildiğini fark ettim.

Durumu en iyi şekilde değerlendirmek amacıyla, eşimin (sağlık sorunları nedeniyle kullanmadığı) konferans için aldığı bileti kullanarak, kendi kitaplarımı sergilemek üzere gizli bir Samizdat Tezgâhı olarak bir sandalye talep etmeye karar verdim. Şans eseri, kitaplarımın açıkça sergilendiği bu masayı fark eden kişilerden biri, Papaz Joel’in eşiydi. Sohbet ederken, kitabı işaret ederek, birkaç hafta önce kiliselerinde eşinin bu kitabın bir kopyasını aldığını söyledi. Kısa bir süre sonra Papaz Joel de oradan geçti (kitap sergimi dikkat çekici şekilde görmezden geldi) ve adımı sordu. Kendimi tanıttım; memnuniyetle belirteyim ki, eşi ona kitabı hatırlattı. Ancak Papaz Webbon bu fırsatı ne kitabı aldığını kabul etmek, ne de onun hakkında konuşmak için kullandı; aceleyle uzaklaştı.

Bu oldukça ani ret, beni pek şaşırtmadı; çünkü (yakın geçmişte teoloji eğitimi aldığım dönemde bile) ortodoks Hıristiyan inanç sahiplerinin, inançsız veya sapkın olarak gördükleri kişilerle diyaloga girmeye isteksiz olduklarını hep gözlemlemiştim. Bu tür bir entelektüel kapalılık, kamusal alanda Hıristiyanlığı yeniden tesis etmek için siyasi güç kazanmayı amaçlayan, kendilerini “Hıristiyan milliyetçisi” (Christian nationalists) olarak tanımlayanlar arasında iki kat daha talihsizdir. Başka bir deyişle, siyasi hedeflerine ulaşmak için dostlar edinip insanları etkilemek zorunda olan bir hareket için bu pek de etkili bir strateji sayılmaz.

Kendi durumumda, kitabımda açıkça belirtmeye çalıştığım gibi, kültür savaşlarında Hıristiyan milliyetçilerinin (Christian nationalists) aldığı pozisyona büyük bir sempatiyle yaklaşıyorum. Gerçekten de bir “kültürel Hıristiyan” (cultural Christian) olarak, Anglosfer’in dört bir yanındaki tüm Anglo-Protestanların, bu mücadeleyi yürütmek için geniş bir kilisede birleşmesini arzu ediyorum. Pastor Webbon’un kitabımın bir kopyasına göz attığını ama onu hızla lanetlenesi bir sapkınlık olarak reddettiğini kuvvetle tahmin ediyorum. Iron Ink’te yayımlanan bir başka makaleye bakılırsa, Papaz McAtee de benim “geleneksel, ortodoks ya da tarihsel anlamda bir Hıristiyan” olup olmadığımdan şüphe duyuyor. Hatta şu çok açık ifadeyi ekliyor: Papaz Webbon’un “ona kitaplarını satması için bir masa vermemesi gayet mantıklı. Ben de vermezdim. Hıristiyanlar, konferanslarında Hıristiyanlık dışı şeyleri tanıtmazlar.”[2]

Hıristiyan Kimlikleri

Belki de Hıristiyan kimliği yalnızca mezheplere (creeds) sadakatle tanımlanıyorsa, bu topluluğa dâhil edilmemem gerekir. Öte yandan, Dissident Dispatches: An Alt-Right Guide to Christian Theology (“Muhalif Raporlar: Hıristiyan Teolojisine Alternatif Sağ Rehberi”) adlı kitabın yazarı olarak, muhalif Hıristiyan sağın (dissident Christian right) bir üyesi olduğumu varsaymak hakkım değil mi? Her halükârda, Faith & Heritage dergisinden Ehud Would, 2017 yılında Dissident Dispatches’a yazdığı düşünceli ve genel olarak olumlu eleştirisinde beni bu şekilde kabul etmiş görünüyor. Elbette, doktrinsel olarak katı, mezhepçi Hıristiyanlar, geleneksel ortodoksiye karşı çıkan kültürel Hıristiyanlardan daha “gerçek” Hıristiyan sayılmaz.

Bir kediyi derisini yüzmenin birden fazla yolu olduğu gibi, bir Hıristiyan ulusu tasavvur etmenin ve inşa etmenin de her zaman birden fazla yolu olmuştur. Kanada’ya kaçan Loyalistler tarafından kurulan ulus, İngiliz Kraliyeti’ne sadık olanları zorla evlerinden ve yurtlarından süren Amerikan isyancıları tarafından kurulan devrimci cumhuriyetten daha az “Hıristiyan” değildi.

Ben, Avustralya ya da Kanada vatandaşlığı oluşturulmadan önce, Anglo-Saksonların hâlâ Kanada’nın iki “kurucu ırkından” biri sayıldığı bir dönemde Britanya tebaası olarak doğdum. Bu nedenle, entelektüel gelişimim hem Britanya Kanada’sının hem de Britanya Avustralya’sının garip çöküşünden büyük ölçüde etkilenmiştir.

Dolayısıyla son kitabım, Anglo-kimlikçi (Anglo-Identitarian) bir bakış açısıyla kaleme alındı. Reformdan geçmiş, neo-Angelcynn (Eski İngilizce’de “Angles’ın akrabaları” anlamına gelir) bir kilise tarafından pan-Britanyalı bir ırk vatanseverliğinin yeniden canlandırılabileceğini göstermeye çalışıyorum. Böyle bir reformasyon, mezhep temelli evrenselci Hıristiyanlık modeline karşı acil biçimde ihtiyaç duyulan teopolitik bir alternatif sunacaktır. Günümüzde, daha önce de gördüğümüz gibi, Amerikan Hıristiyan milliyetçiliği bile köklerinden kopmuş, bedensiz “küresel İsa”nın (global Jesus) egemenliğini göksel gerekçe olarak düzenli biçimde kullanmaktadır.

1945’te Alman etnik milliyetçiliğinin ezici yenilgisinin ardından, çağdaş Anglo-Protestan teolojisindeki “küresel İsa” (global Jesus) neredeyse tartışmasız bir hegemonya kazanmıştır. Bugün, hemen tüm ana akım Anglo-Protestanlar, etnik farklılıkların en hafif tezahürlerini bile ırkçılıkla eşdeğer görerek reddetmektedir. Gerçekten de “Hıristiyan milliyetçiliği” savunuculuğu, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ana akım Anglo-Protestan kiliselerin kürsülerinden düzenli olarak lanetlenmektedir.

Açıkça görülüyor ki, ABD’deki açık Hıristiyan milliyetçiler (Christian nationalists), artık “küresel İsa”nın (global Jesus) esiri hâline gelmiştir. Hıristiyan milliyetçiliği, tüm ulusların nihai bağlılığının Kral İsa’ya (King Jesus) olduğu anda insanlık tarihinin ereğinin (telos) gerçekleşeceğini dindarca ilan etmek zorunda olduğunu ifade eder. Ancak, belirgin biçimde beyaz Anglo-Sakson Protestan (Anglo-Saxon Protestant) etno-dini bir kimliğin, tarih dışı (ahistorical), evrenselci Rab İsa’nın (Lord Jesus) hükümranlığıyla bağdaşıp bağdaşmayacağı hâlâ belirsizliğini korumaktadır.

Amerikan Hıristiyan milliyetçilerinin en tanınmış ismi olan Stephen Wolfe bile, Anglo-Sakson kimliğinin inatçı biyokültürel boyutunu ya önemsizleştirir ya da doğrudan inkâr eder. Örneğin, Booker T. Washington ve dindar bir Katolik olan Yargıç Clarence Thomas gibi siyahi erkeklerin bile Anglo-Protestan etno-millete (ethnonation) asimile olduklarını ileri sürmektedir.

Hıristiyanlık Bir Etnik Din midir?

Buna karşılık, benim tezime göre, genel bir kozmik Mesih’e (cosmic Christ) duyulan münhasır kilise bağlılığı, her dünyevi etno-dini kimliğin ayırt edici niteliğini kilise gözünde önemsiz şeyler (adiaphora) düzeyine indirger. Anglo-Protestanlığın yeniden doğuşu, tıpkı birinci yüzyıldaki İsa hareketinde olduğu gibi sağlam bir etno-dini temele ihtiyaç duyar.

Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı Amerikan evanjeliklerinin, tarihsel İsa’nın eşsiz etno-ulusal kimliğini tanımayı reddetmeleri, tarihte Romalılaşmış (Romanised) Protestan ve Katolik kilise yapılarının modası geçmiş mirasıdır. Bu nedenle benim savım şudur: Anglo-Sakson Hıristiyanlığı, Büyük Alfred’in Angelcynn kilisesi yeniden tahayyül edilerek çağımızın ihtiyaçlarına uyarlanmalı ve yeniden Germenleştirilmelidir (re-Germanized).

Christian Nationalism vs Global Jesus, İbrani Kutsal Kitabı’nın (muhtemelen MÖ 5. ve 2. yüzyıllar arasında derlenmiştir) etkileyici ve güçlü bir ulusal anlatı ürettiğine dair ikna edici kanıtlar sunar. Yahudi kâtipler tarafından pedagojik bir araç olarak kurgulanan bu anlatı, MS 1. yüzyıldaki İsa hareketinin varsaydığı “halk olma projesi”ne (project of peoplehood) ilham vermiştir.

Anglo-Protestanlar, Hıristiyan geleneğinin daha eski halkçı (folkish) biçimlerini yeniden keşfetmeye acilen ihtiyaç duymaktadır. Anglo-Protestanlığın odağının, gelecekteki bireysel kurtuluş saplantısından uzaklaştırılması gerektiğini ileri sürüyorum. Anglolar, sadece doktrinel saflığın değil, aynı zamanda ortak atalara dayanan etno-dini topluluk ağlarına kök salmışlık hissine ihtiyaç duyar. Etno-dini bağlar —ister yerel (örneğin Amishler) ister küresel (örneğin Yahudiler) düzeyde olsun— toplumsal olarak uyumlu cemaatler için kurumsal önkoşul ve ahlaki temel sağlar.

Anglo-Protestan kiliseleri de ayrılıkçı, paralel toplumların etno-dini merkezi hâline gelebilir. Bu tür topluluklar sadece sağlıklı, mutlu ve ahlaken dürüst aileler yetiştirmekle kalmayacak, aynı zamanda Anglosfer’i şu anda kötü yöneten sorumsuz kurumsal plütokrasiye karşı çıkacak, Britanya kökenli karşı-elitler de yaratacaktır.

Bir gün Anglo-Protestanlar, kendi Mesihlerini kral olarak kabul edebilir. Ancak, preterist akademisyen Don K. Preston’ın sıkça belirttiği gibi, onun 1,65 boyunda, adı İsa olan bir Yahudi erkek olarak geri dönmesi pek olası değildir. Ne var ki, bu gerçek, Patriot King’imizin mucizevi şekilde yeniden vücut bulmasını engellemez — tabii bu vücut bulma, Avustralya ya da diğer Britanya dominyonlarında gerçekleşirse.

Sonuç

Kısacası, ortaya çıkan Hıristiyan milliyetçi hareketin (Christian nationalist movement) teopolitik hayal gücünde (theopolitical imagination), bugüne dek sorgulanmamış olan “küresel İsa”nın (global Jesus) hegemonyasına karşı sempatik ama derinlemesine bir eleştiriye acil ihtiyaç vardır. Amerikan Hıristiyan milliyetçiliği (American Christian nationalism), esasen Anglo-Protestan karakterli bir harekettir. Birinci yüzyıldaki İsa hareketinde olduğu gibi, bu hareket de kendine özgü etno-dini karakterini (ethnoreligious character) açıkça ve hem devletten hem de mezhebe dayalı Hıristiyanlıktan (creedal Christianity) bağımsız şekilde benimseyebilir ve benimsemelidir.

Ne İsa ne de Pavlus yeni bir din yaratmayı amaçlamamıştır. Bunun yerine “İsrail’in kayıp koyunlarını” (lost sheep of Israel) kurtarmayı hedeflemişlerdir. Greko-Romen antik dünyasındaki herkes gibi, onlar da etnisite ile dinin eşanlamlı kategoriler olduğunu doğal kabul etmişlerdir. Örneğin Pavlus, “putperestlerin havarisi” (apostle to the pagans) olmuştur; çünkü putperest dünyaya asimile olmuş on kayıp kabilenin torunlarının İsrailli olarak “ruhani DNA”larının (spiritual DNA) Mesih’te (in Christ) yeniden etkinleştirilebileceğine inanmıştır. Günümüz İncil araştırmaları, İsa ve Pavlus’u sıklıkla “Yahudilik içinde” (within Judaism) ya da “İsraillilik içinde” (within Israeliteism) çalışan tarihî figürler olarak tanımlar. Başka bir deyişle, onların “İsrail’in dirilişi” (resurrection of Israel) için verdikleri mücadele, İbrani Kutsal Kitabı’nın öncülük ettiği “halk olma projesi”nin (project of peoplehood) ayrılmaz bir parçasıydı.

Günümüz Hıristiyan milliyetçileri, Anglo-Protestan diasporasındaki WASP’ları (White Anglo-Saxon Protestants) “İsrail’in kayıp koyunları”na benzer “görünmez bir ırk” (invisible race) olarak tanımalıdır. Anglo-Amerikalılar (Anglo-Kanadalılar, Anglo-Avustralyalılar ve Anglo-Kivilerle birlikte) aslında “Büyük Britanya’nın kayıp koyunları”dır (lost sheep of Greater Britain). Amerikan Hıristiyan milliyetçileri, eski Britanya dominyonlarındaki etnik kardeşleriyle birlikte, yeryüzüne indirgenmiş bir Patriot King (Vatansever Kral) fikrini gerçekleştirmeye çalışan postmodern bir “halk olma projesi” (project of peoplehood) içinde kurtuluş aramalıdır.

Sadık Anglo-Protestanlar birlikte hareket ettiklerinde tüm Anglosfer’de (Anglosphere) bir ruhani reformasyonun kıvılcımını yakabilirler. Böyle bir dini hareket, jeopolitik teoloji (geopolitical theology) içindeki varoluşsal bir soruna çözüm sunabilir. Her yerdeki Anglo-Protestanlar, eğer küresel Amerikan imparatorluğunun kurumsal devlet aygıtı (corporate state apparatus of the global American empire) denetimsiz kalırsa, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan kabilesel bir ağ olarak kendilerini anlamalıdır. Özellikle Anglo-Amerikan Hıristiyan milliyetçileri, Birleşik Krallık, Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda’da hâlâ Kraliyet’e sadakat yemini etmiş etnik kardeşleriyle dayanışma içinde, atalarından miras kalan Britanya ırk patriotizmini (British race patriotism) benimseme fırsatını değerlendirmelidir.

Katı mezhepçiliğe (strait-laced orthodoxy) değil de doğru uygulamaya (orthopraxis) dayanan bir neo-Angelcynn hareketi, günümüz kiliselerinden uzaklaşmış, nominal olarak seküler ve kültürel Hıristiyanları (cultural Christians) cezbetme potansiyeline sahiptir. Yerleşik Hıristiyan mezheplerine ve itiraflarına (creeds and confessions) koşulsuz inanca dirençli olsalar da, WASP’lar (White Anglo-Saxon Protestants) genellikle kilisenin her şeyden önce bir ahlâk öğretmeni olarak hizmet ettiği “modernize edilmiş” bir halk dinine daha açık olma eğilimindedir. Köklerinden kopmuş (deracinated) Anglo-Protestanlar, ahlakî davranışı uzun süredir sadece bireysel kurtuluşa ulaşmak için bir basamak olarak görmeye alışmıştır.

Bunun yerine halkçı bir pratik teoloji (folkish practical theology), WASP’ları ortak ahlâkî topluluklarda bir araya getirerek, ortak bir tarihe ve yazgıya sahip atalara dayanan bir halk olma projesini (project of peoplehood) yeniden diriltebilir. Bu yolla, neo-Angelcynn kiliseleri, 19. yüzyılda İngiltere Kilisesi’nde Broad-Church hareketinin öncüsü olan Sir John Robert Seeley gibi kişilerin hedeflerini gerçekleştirebilir.

Günümüzde, böyle bir harekete olan ihtiyaç hiç bu kadar yakıcı olmamıştı. Genç Anglo-Protestanlar, agnostik çağdaşlarıyla birlikte, amaç ve anlam içeren, istikrarlı ve müreffeh bir orta sınıf aile hayatı sunabilecek her kurumu yok eden plütokratik korporatist (plutocratic corporatist) bir rejim tarafından geleceklerinden mahrum bırakılmaktadır. Orta ve uzun vadede, artan hoşnutsuzlukları, Anglo-kimlikçi (Anglo-Identitarian) bir Hıristiyan hareketinde kurumsal bir çıkış yolu bulabilir.

Açık biçimde Anglo-Protestan olan kiliseler, okullar, kolejler ve hatta hastaneler, sadece Amerikan evanjelik Protestanlığının güç merkezi olan “Big Eva”ya değil, aynı zamanda —ve daha da önemlisi— bugün her biri bir zamanlar gururla Anglo-Sakson olan ülkelerde kök salmış “pazar hakimiyeti altındaki azınlıklar”a (market-dominant minorities) karşı koyacak Britanya kökenli elitleri yetiştirebilir.

Böylesi bir Büyük Britanya merkezli Broad-Church hareketinin yeniden doğuşu, “küresel İsa” (global Jesus) mitini etnik kardeşlere bağlılığın üstünde tutan, dar görüşlü Amerikan tarzı Hıristiyan milliyetçiliğinin zayıflıklarını ortaya çıkaracaktır — hem ülke içinde hem de tüm Anglosfer’de (Anglosphere).

[1] Bu, daha önce https://counter-currents.com/2025/05/the-problem-with-christian-nationalism-american-style/ adresinde yayınlanan bir makalenin gözden geçirilmiş ve genişletilmiş versiyonudur.

[2] https://ironink.org/2025/05/the-difference-between-andrew-frasers-ethnoreligious-vision-mcatees-ethno-christian-vision/

 

Kaynak: https://www.theoccidentalobserver.net/2025/05/28/lost-sheep-american-christian-nationalism-as-a-problem-in-geopolitical-theology/