İsrail Gazze’yi Nasıl Yok Ediyor? Açlık, Soykırım, Terör ve İşgal

İsrail’in bu soykırım stratejisi, İsrail halkının kahir ekseriyeti tarafından benimsenmiş, İsrail toplumu gün geçtikçe daha radikal, barıştan uzak bir uzlaşıya ulaşmıştır. Bu durum İsrail’in uluslararası izolasyon sürecini hızlandırmış, “Emirlik Modeli” olarak tanımlanan Gazze işgal planı Siyonist rejimin uluslararası sistemin dışına itme sürecini tekrar gündeme getirmiştir.
Haziran 8, 2025
image_print

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten beri canlı yayınla sürdürdüğü Gazze soykırımı yalnızca modern savaş stratejilerinin değil, aynı zamanda geçmişin en karanlık politikalarının güncellenmiş biçimlerinin sahaya sürüldüğünü göstermektedir. Özellikle İsrail tarafından açlık politikası, sivil altyapının hedef alınması, sağlık sisteminin çökertilmesi ve kitlesel yerinden etmeye dayalı stratejiler, uluslararası hukukta “soykırım” olarak tanımlanabilecek bütün unsurları bünyesinde taşımaktadır. Gazze’deki nüfusa yönelik uygulamalar, Nazi Almanyası’nın 1941 tarihli “Hungerplan” (Açlık Planı) ile Yahudi ve Sovyet sivillere karşı yürüttüğü sistematik aç bırakma ve fiziksel çökertme politikasıyla paralellik arz etmektedir. Dolayısıyla bugün Gazze, yalnızca bombalanan bir coğrafya değil; aynı zamanda açlıkla sindirilmeye, ruhsal olarak yok edilmeye ve demografik olarak tasfiye edilmeye çalışılan bir halkın yaşadığı insanlık trajedisinin merkezidir. Bu anlamda İsrail’in Gazze’yi açlık, soykırım, sürgünle nasıl yok etmeye çalıştığı, bu hukuksuz eylemlerin İsrail halkı nazarından nasıl karşılandığı ve İsrail’in Gazze’de nasıl bir terör politikası uyguladığı merak konusu haline gelmiştir.

Açlık Politikası ve Psikolojik Savaş

İsrail’in Gazze halkına yönelik açlık politikası, doğrudan bir askeri hedef olmaktan öte, Filistinli sivillerin direnme ve hayatta kalma iradelerini kırmaya, toplumsal çözülmeyi hızlandırmaya ve nihai olarak Gazze’yi yaşanamaz kılmaya dönük sistematik bir imha mekanizmasıdır. İsrail’in Gazze’de estirdiği terör nedeniyle ortaya çıkan bu durum, yalnızca bir yardım krizinden ibaret olmadığı, aksine bilinçli ve hedeflenmiş bir strateji olduğu ifade edilebilir. Bu anlamda İsrail’in ABD desteğiyle kurduğu ve görünürde insani yardım sağlayan Gazze İnsani Yardım (GİY) Vakfı, aslında bir denetim ve yönlendirme aracıdır. Yardımlar, Filistinli sivilleri belirli bölgelere doğru göçe zorlamak amacıyla stratejik biçimde dağıtılmakta, bu alanlarda toplanan aç siviller ise sıklıkla doğrudan hedef alınarak öldürülmektedir. Bu politikanın arkasındaki mantığın insanları yalnızca bombalarla değil aynı zaman açlıkla da teslim olmalarını sağlamak olduğu ifade edilebilir. Bu strateji, yalnızca fiziksel bir imhayı değil, aynı zamanda kolektif iradenin kırılmasını amaçlamaktadır. Nitekim GİY’nin verdiği yardımın kişi başı günlük 1.750 kalori olduğu iddia edilse de sahadan gelen bilgiler bu rakamın iddia edilenden çok altında olduğunu rapor edilmektedir. Oxfam’ın 2024 yılı raporuna göre, Gazze’nin kuzeyindeki insanlar ortalama 245 kalori ile yaşam mücadelesi vermektedir. Bu rakam, Nazi Almanyası’nın Varşova Gettosu’nda Yahudilere ayırdığı günlük kalori miktarından oransal olarak aşağıdadır. Dahası, Gazze’de insanların yere dökülmüş un parçalarını toplayarak çocuklarını doyurmaya çalıştığı, çamura karışmış gıda atıklarının bile birer yaşam umudu haline gelmiştir. Bu sadece fiziksel bir açlık değildir; aynı zamanda derin bir psikolojik yıkım ve onur kırılmasıdır. Gazze’de bir annenin, yerdeki un kırıntılarını toplayarak “çocuklarım toprakla karışık un yesin, yeter ki ölüp gitmesinler” diye haykırması, modern çağın en büyük utançlarından biridir. Açlığın Gazze’de yalnızca bir semptom olmadığı aynı zamanda İsrail tarafından bir silah olarak kullanıldığı rahatlıkla ifade edilebilir. Bu durumun sistematik oluşu, İsrail’in açlığı bir savaş suçu ya da insani kriz olmaktan çıkarıp, planlı bir yok etme biçimine, yani soykırıma dönüştürmektedir.

Soykırımın Hukuki Çerçevesi ve İsrail’in Fiili İhlalleri

1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi, soykırımı bir ulusal, etnik, ırksal veya dinsel grubun tamamını ya da bir bölümünü fiziksel olarak yok etmeye yönelik niyetle işlenen fiiller bütünü olarak tanımlar. Bu tanıma göre, grup üyelerinin öldürülmesi, ciddi fiziksel ya da zihinsel zarar verilmesi, yaşam koşullarının sürdürülemez hale getirilmesi, doğumların engellenmesi veya çocukların zorla başka gruplara aktarılması soykırımın temel bileşenleridir.

Uluslararası Soykırım Çalışmaları Derneği Başkanı Dr. Melanie O’Brien, bu çerçeveden hareketle İsrail’in Gazze’de yürüttüğü politikaların, soykırım tanımına açık biçimde uyduğunu belirtmektedir. O’Brien’a göre, İsrail tarafından gerçekleştirilen saldırılar yalnızca askeri hedeflere yönelik değil; hastaneler, yardım merkezleri, sığınaklar ve eğitim kurumları gibi temel sivil altyapıya yöneliktir. Bu alanların hedef alınması, yalnızca savaş hukukunun değil, aynı zamanda insanlığa karşı işlenen suçlar kategorisinin de ihlalidir. Üstelik, O’Brien’ın altını çizdiği üzere, soykırımın niyetini ortaya koymak için resmi devlet belgeleri gerekmez; liderlerin kamuya açık beyanları, eylem örüntüleri ve sahadaki sonuçlar bu niyeti doğrudan ortaya koyabilir.

Başta Başbakan Netanyahu olmak üzere İsrailli yetkililerin “Gazze bir daha asla toparlanmamalı”, “bu kez tamamen yok edilmeli”, “Gazzeliler insanımsı hayvanlar” gibi söylemleri, bu tür bir niyetin yalnızca ima değil, açık bir beyan biçiminde dile getirildiğini göstermektedir. Üstelik, soykırım suçu için “meşru müdafaa” savunusu geçerli değildir. O’Brien’ın vurguladığı üzere, hiçbir güvenlik tehdidi, bir halkın açlığa mahkûm edilmesini, sistematik olarak bombalanmasını ya da yardıma ulaşmasının engellenmesini haklı çıkaramaz. Bu nedenle, Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na sunduğu soykırım davası, yalnızca hukuki bir süreç değil, aynı zamanda uluslararası sistemin ahlaki kapasitesinin sınandığı bir vaka olarak değerlendirilmelidir.

Tepkiler, İsrail Radikalleşmesi ve İşgalin Yeni Tanımı

İsrail’in Gazze politikasına yönelik tepkiler yalnızca Arap ve Müslüman ülkelerle sınırlı değildir. Pew Research Center tarafından 2025 yılında yayımlanan kapsamlı bir anket çalışmasına göre, İtalya, İspanya, Japonya, Güney Kore, Hollanda ve Yunanistan gibi ülkelerde İsrail’e yönelik olumsuz görüş oranı %70’i aşmıştır. Özellikle Batı Avrupa ve Doğu Asya kamuoyunda İsrail karşıtı eğilimlerin hızla arttığı; ABD’de ise genç nesillerin, hatta genç Cumhuriyetçilerin dahi İsrail’e karşı eleştirel tutumlar geliştirdiği gözlemlenmektedir. Bu durum, yalnızca diplomatik düzlemde değil, meşruiyet düzeyinde de İsrail’in ciddi bir gerileme yaşadığını göstermektedir.

İsrail’in bu meşruiyet krizine yanıtı ise daha da radikalleşmek olmuştur. İç siyasette aşırı sağın güçlenmesiyle birlikte, devlet politikası haline gelen “Gazze’yi tamamen boşaltma” fikri, bizzat kamuoyu tarafından da desteklenmektedir. Haaretz gazetesinde yayımlanan bir kamuoyu araştırmasına göre, İsrailli Yahudilerin çoğunluğu Gazzelilerin sürgün edilmesini desteklemekte; hatta önemli bir kesim, “Gazze’de kalan herkesin tehdit unsuru olduğunu” savunmaktadır. Bu görüş, bir halkı kolektif biçimde kriminalize etmenin, modern çağda ne denli olağanlaşabildiğini göstermektedir. Bu çerçevede ortaya atılan “Emirlik Modeli”, İsrail’in Filistinlilere yönelik yönetim anlayışının yeni bir tezahürüdür. İsrail Ekonomi Bakanı Nir Barkat’ın savunduğu bu model, Batı Şeria ve Gazze’de seçimle gelmeyen, İsrail ile uyumlu yerel aşiret liderleri aracılığıyla oluşturulacak mikro-yönetim birimlerinden oluşmaktadır. Barkat’ın “Dubai’de de seçim yok” söylemi, bu modelin otoriterliğini ve demokratik temsili reddedişini açıkça göstermektedir. Filistinli kaynaklara göre, bu modelle Gazze nüfusunun büyük bölümünün ya öldürülmesi ya da çöl bölgelerine sürülmesi, geri kalanların ise yüksek güvenlikli bantlarda, fiilen birer toplama kampına dönüştürülmüş bölgelerde yaşamaya zorlanması planlanmaktadır.

Bu planın arka planında ise yalnızca demografik tasfiye değil; aynı zamanda ekonomik sömürü hedefi de bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile yerleşimci kolonyal projeler İsrail’in işgal mantığında bir süreklilik arz etmektedir. Bu anlamda Gazze açıklarındaki 1.1 trilyon metreküplük doğal gaz rezervi ve 2 milyar varillik petrol potansiyeli, İsrail’in göz diktiği doğal kaynaklardır. Bu kaynaklara erişim için halkı açlığa, ölüme ve göçe zorlamak, yalnızca insani değil, stratejik bir yıkım planının parçasıdır.

Ayrıca Başbakan Netanyahu’nun Gazze’de Hamas’a karşı terör örgütlerini desteklediği de ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla İsrail, Gazze’de terörü benimsemek, uygulamak, sivilleri katletmek, terör örgütlerini desteklemek gibi birçok hukuksuz eyleme imza atmıştır. Bu politikanın İsrail tarihi açısından bir süreklilik arz ettiği, Netanyahu’ya has olmadığı da görülmektedir. Sonuç olarak İsrail’in Gazze’ye yönelik politikası, yalnızca bir savaş değil; çok boyutlu bir imha planıdır. Açlıkla teslim alma, kitlesel bombardımanla sindirme, yerinden etme yoluyla tasfiye ve alternatif yönetim modelleriyle kimliksizleştirme gibi birbirini tamamlayan unsurlar, bu stratejinin yapı taşlarını oluşturmaktadır. Bu süreç, uluslararası hukukun en ağır suçlarından biri olan soykırım kategorisine açıkça uymakta, birçok soykırım çalışmaları uzmanı e uluslararası örgüt İsrail’in soykırım suçu işlediğini raporlamıştır. İsrail’in bu soykırım stratejisi, İsrail halkının kahir ekseriyeti tarafından benimsenmiş, İsrail toplumu gün geçtikçe daha radikal, barıştan uzak bir uzlaşıya ulaşmıştır. Bu durum İsrail’in uluslararası izolasyon sürecini hızlandırmış, “Emirlik Modeli” olarak tanımlanan Gazze işgal planı Siyonist rejimin uluslararası sistemin dışına itme sürecini tekrar gündeme getirmiştir.

Dr. Mehmet Rakipoğlu

Dr. Mehmet Rakipoğlu, 2016'da Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. Doktorasını 'Dış Politikada Korunma Stratejisi: Soğuk Savaş Sonrası Suudi Arabistan'ın ABD, Çin ve Rusya ile İlişkileri' konulu teziyle tamamladı. Mokha Center for Strategic Studies düşünce merkezinde Türkiye Çalışmaları Direktörü olarak çalışan Rakipoğlu, Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesidir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

SOSYAL MEDYA