IMF Afrika’nın Kalkınmasını Nasıl Engelliyor?

Bir zamanlar sömürgeci güçler tarafından hem zenginliği hem de insan gücü yağmalanan Afrika, bugün IMF’nin dayattığı kemer sıkma önlemleri, ölçüsüz borç yükü ve zorla dayatılan kalkınmamışlık ile karşı karşıya.
Mayıs 30, 2025
image_print

2025’in başında Sudan, %252 gibi alarm verici bir borç/GSYİH (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) oranı kaydetti. Bu, ülkenin toplam kamu borcunun, yıllık ekonomik üretiminin 2,5 katı olduğu anlamına geliyor. Sudan’ın bu kadar kötü durumda olmasının nedenlerini anlamak zor değil: geçen haftaki bültenimizde belirttiğimiz gibi, ülke onlarca yıldır süren bir çatışmanın içinde ve bu durum ekonomik büyüme ile finansal istikrarı ciddi biçimde sekteye uğrattı.

Ancak bir bakıma Sudan – kaynak zenginliği bakımından kıtanın en varlıklı ülkelerinden biri olmasına rağmen, hanehalkı geliri ve servet düzeyinde en yoksullarından biri – Afrika genelinde yaşananların sembolik bir örneğidir. 2022 itibariyle, Sahra Altı Afrika ülkelerinde ortalama borç/GSYİH oranı %60’tı; bu oran 2013’te %30 idi ve o zamandan bu yana iki katına çıktı. Bu borçlanma artışı gerçekten şoke edici.

Afrika’nın toplam borcu 1 trilyon doların üzerindedir ve yalnızca borç servisi yıllık 163 milyar dolara ulaşmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin toplam borcu ise 2023 yılında 11,4 trilyon dolara yükselmiş, 2004’teki 2,6 trilyon dolar seviyesinin dört katına çıkmıştır. Bu olağanüstü artış, 68 düşük gelirli ülkeden 30’dan fazlasında borç krizine yol açmıştır.

Bu kabaran borç yükü kalkınmayı iki temel şekilde baltalamaktadır:

  1. Temerrüt riskinin artması nedeniyle, ek krediye erişim oldukça pahalı hale gelmiş ve genellikle yalnızca ticari kredi kuruluşları tarafından sağlanabilir olmuştur. Afrika’nın ticari borcu şu anda toplam dış borcunun %43’ünü oluşturmaktadır – bu oran, 2000 yılındaki seviyenin iki katından fazladır.
    2. Yüksek borç servisi ödemeleri, mali hareket alanını kısıtlamakta; hükümetleri eğitim, sağlık, sanayi yatırımları ve altyapı harcamalarını kısmaya zorlamaktadır. Pek çok Afrika ülkesinde bu durum genel bir kemer sıkma rejimine dönüşmüştür: 2022’de yirmi iki ülke, sağlık harcamalarından daha fazla borç faizi ödemiştir; bunlardan altısı ise eğitim harcamalarından daha fazlasını borç servisine ayırmıştır. Aşırı borç yükü eninde sonunda kemer sıkmaya, dolayısıyla ekonomik daralmaya yol açmaktadır.

Bu krizden yalnızca birkaç Afrika ülkesi korunabilmiştir; bunun temel nedenleri, düşük nüfuslu olmaları ve yüksek değerli mallar ihraç etmeleridir. Bu örneklerden biri, 1,8 milyon nüfusa sahip Ekvator Ginesi’dir. Yıllık 5,13 milyar dolar gelirinin büyük kısmı ham petrol ve doğal gaz ihracatından gelmekte olup borç/GSYİH oranı %31,3’tür. Diğer örnek ise, 2,5 milyon nüfuslu Botsvana’dır; elmas ihracatından yılda 5,33 milyar dolar kazanç elde eden bu ülkenin borç/GSYİH oranı %27,4’tür.

Afrika’nın Uluslararası Para Fonu ile Faustvari Anlaşması (Mayıs 2025), Afrika’daki ekonomik krizin etkilerini inceleyen üç bölümlük dosya dizisinin üçüncü parçasıdır.
İlki, Hayat mı Borç mu: Neokolonyalizmin Boğucu Kucaklaması ve Afrika’nın Alternatif Arayışı (Nisan 2023); ikincisi ise Neoliberalizm Afrika’da Hayatı Özelleştirmek İçin ‘Yolsuzluğu’ Nasıl Kullandı (Kasım 2024) başlığını taşımaktadır.

 

Bu üç bölümlük seri, kıdemli araştırmacı Grieve Chelwa ile birlikte tarafımdan kaleme alınmış olup, bu yılın sonlarında Inkani Books tarafından kapsamlı bir girişle ve genişletilmiş haliyle yayımlanacaktır.

Bu dizi, şu dört temel savı ortaya koyar:
1. Sömürge dönemi, Afrika kıtasını hem maddi zenginliğinden hem de insan gücünden yoksun bıraktı. Milyonlarca Afrikalı, zorla yakalanarak Amerika kıtasına taşındı ve acımasızca köleleştirildi. 1960’lar ve 1970’lerde bağımsızlık kazanan Afrika ülkeleri, büyük altyapı projeleri ve sanayileşme için gereken kamu kaynaklarından ve özel sektör birikiminden yoksundu.

  1. Kolonyal yönetimler tarafından kasten ihmal edilen baraj ve elektrik sistemleri gibi büyük altyapı yatırımları için yerel tasarruf biriktirmeye ve sosyalist bloktan borç almaya çalışan Afrika ülkeleri, suikastlar ve darbelerle karşılaştı (Ocak 1961’de Kongo’da Patrice Lumumba, Ekim 1961’de Burundi’de Louis Rwagasore suikaste uğradı; Şubat 1966’da Gana’da Kwame Nkrumah devrildi).
  2. Yeni-sömürgeci sistem, dünya ekonomisini öyle bir şekilde yapılandırdı ki Afrika ülkeleri:
  • Hammaddelerini düşük fiyatlara satmak zorunda kaldı,
  • Batılı çokuluslu şirketlerden neredeyse yok denecek telif ücreti aldı,
  • Enerji kaynakları da dâhil olmak üzere ithal bitmiş ürünlere yüksek bedeller ödedi,
  • Bütçe açıklarını kapatmak için IMF ve Batılı ticari alacaklılardan borç aldı,
  • Yüksek borç servis ödemeleri yapmak zorunda kaldı,
  • IMF talimatıyla kemer sıkma programlarını uygulamaya zorlandı ve
  • Böylece neredeyse kalıcı hale gelen bir borç sarmalına sürüklendi.
  1. IMF ve ona bağlı çeşitli kuruluşlar (örneğin Transparency International), savunmasız Afrika ülkelerindeki hükümetlere baskı uygulayarak düzenleyici kurumları kapatmalarını ve Batılı alacaklılar ile çokuluslu madencilik şirketleriyle müzakere yetilerini azaltmalarını sağlamaktadır. Devletin bu şekilde küçülmesi, söz konusu ülkelerde halkın – ve genel olarak tüm kıtanın – yeni-sömürgeci düzende pazarlık gücünü büyük ölçüde azaltmaktadır.

En son dosyamızda, IMF’nin Afrika kıtasındaki yeni politikasının, tıpkı geçmişte olduğu gibi – ve dünyanın diğer bölgelerinde de görüldüğü üzere – aynı kalıpları sürdürdüğünü ortaya koyuyoruz (örneğin Ekim 2023 tarihli Uluslararası Para Fonu Pakistan’ı Nasıl Sıkıştırıyor başlıklı dosyamızda olduğu gibi).

Afrika Merkez Bankası, Afrika Yatırım Bankası, Pan-Afrika Borsası ve Afrika Para Fonu gibi kıtasal finans kurumlarını inşa etme yönünde süregelen çabaların kısa bir özetini sunuyoruz. Bu kurumların kurulması için belirlenen hedef tarih çoktan geçmiş olsa da, bu yapılar hâlâ Afrika Birliği’nin 2013’te ilan ettiği 2063 Gündemi’nin temel bileşenleri arasında yer almaktadır.

Ayrıca, Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesi etrafında süren tartışmaları kullanarak kıta ölçeğinde bölgesel bütünleşmenin gerekliliğini savunuyoruz. Elbette bunun kolay bir çözümü yok.

Dosyanın sonunda, egemenliğini savunmak isteyen ülkelerin karşılaştığı zorlukları anlamak için Senegal örneğini mercek altına alıyoruz. Diomaye Faye’nin liderliğindeki yeni ilerici hükümet, IMF’ye bildirilen verileri denetledi ve bunlardan bazılarının hatalı olduğunu tespit etti. Bu durum karşısında IMF, Senegal’in 1,8 milyar dolarlık kredi paketini askıya aldı.

Peki şimdi Senegal ne yapacak? Faye hükümeti, Haziran ayında IMF ile yeniden masaya oturacak.

Dosyamızı şu soruyla tamamlıyoruz:

Senegal için yeni yollar açılabilecek mi, yoksa Küresel Güney ülkelerini on yıllardır kıskacına alan IMF’nin borç ve kemer sıkma politikalarının kaçınılmaz kaderine mi mahkûm olacak?

Pandemiden bir yıl önce, Uganda’nın Entebbe Havalimanı’ndan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DKC) sınırına yakın Kisoro kasabasına uçtum. Katende adında bir rehberle birlikte, Ruanda destekli 23 Mart Hareketi (M23) isyancı grubunun DKC tarafında konuşlandığı Bunagana kasabasından geçen sınıra doğru yola çıktık. Uganda’nın güneybatısındaki yemyeşil tepeleri geçerek, neredeyse tamamen terk edilmiş bir kasabaya ve ıssız bir sınır kapısına ulaştık. Her iki tarafta da yoğun mal geçişi nedeniyle sınır kapısının modernize edilmesi gerektiği yönünde tartışmalar vardı. Ancak süren savaşın etkisiyle, ortalıkta yalnızca birkaç bisiklet görünüyordu; onları da genellikle ilgisiz muhafızlar ve gümrük memurları el sallayarak geçiriyordu.

Katende aracılığıyla, “duuka” adlı küçük bir dükkânın etrafında dolanan birkaç kişiyle konuştum (duuka, Hintçedeki “dukan” kelimesinden türetilmiştir ve bu kelime eskiden “dukwalla” olarak bilinen Hintli tüccarlar tarafından bu bölgeye getirilmiştir). Bu dükkânda, sık sık DKC’den mal getirip götüren yaşlı bir tüccarla tanıştım. Ne tür mallar mı? Her türden; bazen elmas bile. Adı Ssuubi’ydi ve Luganda dili konuşuyordu. Katende’yi güldüren bir şey söyledi. Ne olduğunu sordum. Katende defterimi aldı ve kadının sözünü Luganda dilinde yazdı:

Akakonge ak’omu kkubo. Bwe katakukuba magenda, kakukuba amadda.
Sonra defteri bana uzattı:

“Yoldaki küçük bir ağaç kütüğü gidişinde seni tökezletmezse, dönüşte mutlaka tökezletir.”

Sanırım Ssuubi, kaçakçılık ve sınırdaki gümrük görevlilerine gönderme yapıyordu. Ama belki de bu, elmas kaçakçılığına bulaşmış olsa da, yoksulluğunun merkezinde kaderin yer aldığı bir hayatın kısa bir özeti gibiydi – burada neredeyse değersiz olan elmaslar, Körfez ülkelerine ya da Anvers’e ulaştığında inanılmaz değerlere ulaşıyor ve sonunda dünyanın dört bir yanındaki lüks mücevher mağazalarında satışa sunuluyor.

Ssuubi, “duuka”sında oturacak; bir meyve suyu alacak, paketlenmiş bir yemek yiyecek, güneşin altında bekleyecek – sınırı geçmenin güvenli olup olmadığını anlamaya çalışarak. Sonra karşı tarafta M23’ün silahlı adamlarıyla başa çıkacak, elmaslarını ve diğer mallarını satacak birini arayacak, geri dönecek, takılmamaya çalışacak ve en sonunda, elmaslarını neredeyse bedavaya, onları Kenya’daki Mombasa Limanı’na taşıyacak bir satıcıya verecek.

Bu döngüde yer alan hiç kimse – elmasları toprağın altından çıkaran kişi, onları Ssuubi’ye satan kişi, Ssuubi’nin kendisi ya da elmasları ondan alıp Mombasa’ya götüren kişi – bu servetten hiçbir kazanç elde etmiyor. Gemi Körfez ülkelerine ya da Antwerp’e ulaşıp, elmaslar parlatılacak kişiye vardığında, işte ancak o zaman sermaye birikmeye başlıyor.

Ondan önce, bu değerli taşlar elden ele geçerken onlara dokunan herkes geçim sıkıntısıyla boğuşuyor.

İşte Afrika’nın zenginliği ve bu zenginliğin nasıl çalındığının gerçeği budur. Borç yükünün ve IMF’nin kemer sıkma ajandasının ardındaki çıplak gerçek budur.

Kaynak: https://thetricontinental.org/newsletterissue/africa-imf-underdevelopment/

SOSYAL MEDYA