Hindistan’ın Toplu Yanılgı Sendromu

Hindistan hükümeti ve medyasının bu dürüst olmayan propagandası, doğrudan kendi halkına karşı yürütülen bir bilgi savaşıdır. Yabancıların çok azı Hindistan’ın resmî anlatılarına inanıyor. Hükümet ve medya bu noktada tüm güvenilirliğini kaybetmiş durumda. Yani bu dezenformasyon kampanyasının gerçek hedefi Hindistan halkının ta kendisidir. Zihinsel dürüstlükten yoksun ve bilişsel uyumsuzluk içinde kıvranan bir ulus yükselmez. Aksine, gece şovlarında espri malzemesi olur.
Mayıs 23, 2025
image_print

Bir halkı, mağlubiyeti zafer gibi kutlamaya iten şey nedir?

“Modern hava muharebesinde DeepSeek anı” başlıklı yazımı kaleme aldığımdan bu yana, 7–8 Mayıs’ta yaşanan Pakistan-Hindistan çatışmasının muharebe sonuçlarına dair daha fazla ayrıntı ortaya çıktı.

Yazımda ele aldığım 3 Rafale, 1 Su-30, 1 Mig-29 ve 1 Heron İHA’ya ek olarak, Pakistan ayrıca Hindistan’a ait Fransız yapımı bir Mirage 2000 savaş uçağını da düşürdü. Pakistan Hava Kuvvetleri, Çin’le ortak üretilen JF-17 savaş uçağından fırlatılan Çin yapımı CM400akg hipersonik kara saldırı füzeleriyle Rus yapımı S400 hava savunma sisteminin iki bataryasını (komuta merkezi ve bir radar ünitesi) imha etti.

Bu çatışma, 21. yüzyılda gerçekleşen ilk gerçek yüksek teknolojili büyük çaplı hava muharebesi ve aynı zamanda ilk “görüş ötesi hava savaşı” (BVR) olması bakımından büyük önem taşıyor. Askerî uzmanlar ve yorumcular bu savaşı en ince ayrıntısına kadar analiz ediyor. Yakında, Pakistan’ın zaferinin ardındaki teknolojiyi konu alan kısa bir yazı daha yazmayı planlıyorum.

Ancak savaşın hemen ardından başka bir boyut ön plana çıktı: Hindistan hükümeti ve medyasının çatışmaya dair içine düştüğü toplu yanılgı hali. Yaşadığı geri çekilmeyi kabul edip strateji, taktik ve saha derslerini gözden geçirmek yerine, Hindistan tarafı yenilgisini devasa ölçekte uydurmalar ve yalanlarla maskelemeye çalışıyor. Öyle ki bu çatışmayı tartışmasız bir zafer olarak ilan etme noktasına kadar vardırdılar.

Hindistan hükümeti, 400’den fazla TV kanalı ve sosyal medya, uydurulmuş muharebe başarıları, Pakistan’a verilen hayalî zararlar ve Hint ordusunun üstünlüğüyle dolup taşıyor. Bu çılgın iddialar arasında şunlar yer alıyor:

  • Hiçbir Hint uçağının kaybedilmediği ve S400 sisteminin zarar görmediği (oysa kuyruk numarasıyla görüntülenmiş bir Rafale enkazı var ve S400 sistemlerinde görevli Hint askerleri için iki ayrı cenaze töreni düzenlendi. Hindistan raporları, bu askerlerin sınır çatışmalarında vurulduğunu söylüyor ki bu akla mantığa aykırı)
  • Hindistan hava kuvvetlerinin 8 Pakistan F-16’sı ve 4 JF-17 savaş uçağını düşürdüğü (oysa ABD, Pakistan’ın F-16’ları Hindistan’a karşı kullanmasını yasakladığı için bu uçaklar hiç havalanmadı)
  • Pakistan’ın en büyük liman kenti Karaçi’nin Hint donanması tarafından bombalanarak şehrin üçte birinin yok edildiği (Hint televizyonlarında gösterilen görüntülerin sonradan Filistin’deki İsrail bombardımanlarına ait olduğu ortaya çıktı)
  • Pakistan’da bir darbe olduğu ve ordu komutanının tutuklandığı
  • Emekli bir Hint hava mareşalinin, Çin hava kuvvetlerinin Çin yapımı silahları Pakistan kadar etkili kullanamadığını ve bu nedenle Hindistan’ın Çin’le olası bir savaştan çekinmesine gerek olmadığını iddia ettiği

Hava savaşının hemen ardından, Hindistan hükümeti 70’ten fazla ülkeden diplomatları çağırarak “kahramanca zaferlerini” duyurdu; Modi cephe hattına giderek 10 günlük ulusal kutlama ilan etti. Hint ordusuna da bu zafer hikâyelerini yurt genelinde vatansever halkla paylaşma görevi verildi.

Amerikalı ve Fransız yetkililer, Hindistan’ın muharebe sırasında yaşadığı bazı kayıpları doğruladığında, Hindistan medyası—özellikle ünlü BJP destekçisi ve televizyoncu Palki Sharma’nın önderliğinde—ABD ve Avrupa silahlarının yetersizliklerine yönelik çılgınca saldırılara girişti. İki taraf arasında ateşkes girişiminde bulunduğunu açıklayan Trump da bu öfkenin hedefi oldu. Hindistan medyasına göre, eğer bu ateşkes müdahalesi olmasaydı Hindistan, Pakistan’a çok daha büyük bir yenilgi yaşatacaktı.

Bugün hâlâ, Hint halkının büyük bölümü, Hint ordusunun Pakistan’a ölümcül bir darbe indirdiğine ve savaştan tamamen galip ve zarar görmeden çıktığına inanıyor.

Yüksek sesli ve abartılı “haber” yayınları Hindistan’da artık sıradan hale gelmiş durumda; ayrıca Modi liderliğindeki BJP yönetimi, uzun zamandır yaygın şovenist Hindu milliyetçiliğini şekillendiriyor ve bunu sömürerek yönlendiriyor. Ancak bu Bollywoodvari kitlesel yanılgı, artık tüm sınırları aşmış durumda ve muhtemelen askerî tarih boyunca benzeri görülmemiş bir örnek teşkil ediyor.

Gerçeklikten tamamen kopmuş bu tür kitlesel histerinin arkasında ne olduğunu ve bunun Hindistan ile halkı için ne anlama geldiğini incelemek ilginç olacaktır.

Yüzeysel bir yapay zekâ araması bile “self-fooling” (kendisini kandırma) kavramının psikolojik ya da tıbbi karşılığının self-deception (kendini aldatma) olduğunu gösteriyor.

Kendini aldatma, kişinin yanlış ya da geçersiz olanı, doğru ya da geçerliymiş gibi kabul etmeye kendini ikna etmesi sürecidir. Bu durum, bazı inançları sürdürmek veya rahatsız edici gerçeklerden kaçınmak için bilişsel çarpıtmalar, inkâr ya da gerekçelendirme gibi savunma mekanizmalarını içerir.

Tıbbi bir teşhis kategorisi olmasa da psikoloji ve psikiyatri literatüründe, kaygı ve duygusal rahatsızlıklara karşı egoyu koruyan savunma mekanizmalarının (örneğin inkâr ya da bastırma) bir parçası olarak incelenir.

Bence bu kavram, Hindistan’daki bu son derece hayalci ulusal ruh halini ve karakterini açıklamak için son derece yerinde bir psikolojik çerçeve sunuyor.

BJP iktidara geldiğinden bu yana, Modi ve çevresindeki isimler Hindistan’ın yüceliği ve Hindu üstünlüğü üzerine aşırı milliyetçi bir anlatıyı kasıtlı olarak beslemektedir.

  • Hindistan, Müslümanlara yönelik benzeri görülmemiş baskı politikaları başlatmış ve Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu Keşmir bölgesinin uzun süredir sahip olduğu özerk statüyü ortadan kaldırmıştır.
  • Hindistan, Çin’in yerine dünyanın üretim üssü ve en hızlı büyüyen ekonomisi olma hayaline kapılmış; bu uğurda fırsatçı biçimde ABD ve Batı ile ittifak kurmuştur. Aynı zamanda, Rusya-Ukrayna savaşını fırsata çevirerek Batı’ya fahiş fiyatlarla Rus petrolü satarak zenginleşmeye çalışmaktadır.
  • Hindistan, ekonomisinin Birleşik Krallık ve Fransa’yı geride bıraktığını ve kısa sürede ABD ile Çin’in yanına, dünyanın en büyük ekonomileri arasına gireceğini iddia etmektedir. Oysa hâlâ Japonya ve Almanya’nın gerisindedir. GSYH’sini şişirebilmek için son 10 yılda iki kez GSYH hesaplama yöntemini değiştirmiştir ve tarımsal girdi olarak inek dışkısını da GSYH’ye dahil etmeye başlamıştır. Grok’un tahminine göre Hindistan, 2023 yılında inek gübresi ve benzeri materyalleri GSYH’ye 4,7 milyar dolar olarak dahil etmiştir.
  • Hindistan, askeri kapasitesini güçlendirmek için Fransa, Rusya, ABD ve İsrail’den oluşan çeşitli ülkelerden marka silah sistemleri satın alarak dağınık bir askeri yapı oluşturmaya çalışmıştır. 2015 yılında 36 adet Rafale savaş uçağı için 7,8 milyar Euro ödemiştir; bu, uçak başına 220 milyon Euro anlamına gelir ve o dönemde tarihin en pahalı savaş uçağı satışıdır. Bu anlaşmada Modi’nin çevresindeki isimlerce yapılan yolsuzluk öylesine büyüktü ki, Wikipedia bu skandala adanmış özel bir maddeye sahiptir. Yolsuzluk davası ortaya çıkmasına rağmen Hindistan, geçtiğimiz Nisan ayında donanması için 26 adet Rafale uçağı almak üzere 7,4 milyar dolar daha harcamaya karar vermiştir. Bu da uçak başına 285 milyon dolarlık şaşırtıcı bir fiyat anlamına gelir — yeni bir dünya rekorudur.

Bu Pakistan-Hindistan hava savaşı, Hindistan’ın yeni bulduğu “gücünü” sergilemesi amacıyla başlatılmıştı — ta ki Pakistan onu yerle bir edene kadar.

Benzer şekilde, Modi yönetimi 2015 yılında büyük bir tantanayla “Make In India” (Hindistan’da Üret) kampanyasını başlattı. Amaç, Çin’in yerine dünyanın üretim merkezi olmaktı. Hedef, 2025 yılına kadar imalatın GSYH içindeki payını %25’e çıkarmaktı. Oysa 2024 itibarıyla Hindistan’da bu oran %13’tü ve 2010’daki %17 seviyesinden daha da gerilemişti. Buna karşılık, CSIS’e göre Çin’de katma değerli sanayi üretimi GSYH’nin yaklaşık %40’ını oluştururken, ABD’de bu oran %18’di. Çin’in GSYH’si Hindistan’ın 5 katı olduğuna göre, yalnızca Çin’in imalat GSYH’si, Hindistan’ın toplam GSYH’sinin 2 katı ve Hindistan’ın imalat sektörünün tam 16 katı büyüklüğündedir.

Başka çarpıcı bir istatistik daha: 2024 Paris Olimpiyatları’nda Hindistan toplamda yalnızca 6 madalya kazandı — 1 gümüş ve 5 bronz. Bu sonuç, madalya alan 84 ülke arasında Hindistan’ı 71. sıraya yerleştirdi. Bu, Wikipedia’ya göre Hindistan’ın 2020 ve 2012’nin ardından en iyi üçüncü madalya performansıdır. Dünyanın en kalabalık ülkesi olan Hindistan, Litvanya (70. sıra, 2,8 milyon nüfus) ile Moldova (72. sıra, 2,4 milyon nüfus) arasında yer aldı. Hindistan’ın altın madalya sayısı (0), Hong Kong’un (2) gerisindeydi. ABD ve Çin (Hong Kong hariç) sırasıyla 40 altın madalya kazandı; toplamda ise 126 ve 91 madalya elde ettiler.

Hindistan’ın kendini büyük bir güç olarak algılaması (ya da daha doğru bir ifadeyle, kendini bu şekilde kandırması) ile ekonomik ve toplumsal geri kalmışlığı arasındaki uçurum, bu kitlesel yanılsamanın temel nedenidir.

Bu durum, üzücü bir şekilde aşağılık kompleksinin ve temelsiz bir büyüklük vehminin birleşimidir.

  1. yüzyılın başlarında Çin edebiyatında “Ah Q” adında ünlü bir karakter vardı. Ah Q, hayatında başarısız olmuş bir adamdır ama bu düşük konumunu kabullenemez. Etrafında herkesten üstün olduğunu kendine söyleyip durur ve dövüldüğünde bile, “beni kendi piç oğlum dövdü” diyerek olanı çarpıtır. Sonunda bir soygunla suçlanır, iftiraya uğrar ve idama mahkûm edilir. Okuma yazması olmadığı için ölüm fermanına imza yerine bir daire çizerek onay verir; ama onu en çok üzen şey, bu dairenin tam düzgün olmamasıdır — idam kararı değil.

Hindistan, Çin’in ekonomik başarısını taklit etmede başarılı olamadı. Bunun yerine, Hintliler başarısızlıklar ve aşağılanmalarla başa çıkmak için Ah Q’nun hayalci “manevi zafer” yöntemini tamamen benimsemiş görünmektedir.

Hintlilerin hayal ürünü zaferlerini kutlamaları, Ah Q’nun idam sehpasına yürürken kahramanca bir şarkı söylemeye çalıştığı o hayalci inadı birebir yansıtır. Ancak o an geldiğinde, sesi titrediği için şarkı bile söyleyemez; bunun yerine, suçluların idam öncesi sıkça kullandığı şu sözleri kısık bir sesle mırıldanır: “Yirmi yıl sonra ben de sağlam bir delikanlı olacağım.”

Hindistan medyasının gösteriye duyduğu saplantı, Ah Q’nun idamındaki o hastalıklı hayal kırıklığını yansıtır: kalabalık, düzgün şarkı söylemediği için sıkılmış ve onun kurşunla öldürülmesine üzülmüştü; çünkü kelle uçurma “eğlencesinden” mahrum kalmışlardı.

Pakistan karşısında aldığı yenilgiyi zafer gibi kutlayan Hindistan, Ah Q’nun varoluşunun özetidir — farsla trajedinin iç içe geçtiği, kişinin kendini kandırmasının kurşunla sona erdiği bir yaşam.

Daha üst düzeyde bakıldığında, Hindistan hükümeti ve medyasının bu dürüst olmayan propagandası, doğrudan kendi halkına karşı yürütülen bir bilgi savaşıdır. Yabancıların çok azı Hindistan’ın resmî anlatılarına inanıyor. Hükümet ve medya bu noktada tüm güvenilirliğini kaybetmiş durumda. Yani bu dezenformasyon kampanyasının gerçek hedefi Hindistan halkının ta kendisidir.

Zihinsel dürüstlükten yoksun ve bilişsel uyumsuzluk içinde kıvranan bir ulus yükselmez. Aksine, gece şovlarında espri malzemesi olur.

Dünyanın sözde “en büyük demokrasisinde”, yani bir Rupilik bir oy sisteminde Modi, “demokratik” oyun kitabının en alt seviyesine başvuruyor: halkı cahil bırak, sonra yalanlarla oylarını al.

Kaynak: https://huabinoliver.substack.com/p/indian-mass-delusion-syndrome-on

SOSYAL MEDYA