Hezarfen kelimesi çok güzel bir kelime: Farsça bin anlamına gelen “hazar” ile Arapça bilim anlamına gelen “fen” kelimelerinden türetilmiş Türkçe bir kelime. Bin-bilim. Birden fazla disiplinde uzmanlaşmış bilgelere verilen isim. İngilizcede polymath kelimesinin karşılığı. İbn-i Sina bir hezarfen mesela; hem tıpta bir kutup hem felsefede. Eski dönemlerin tüm bilginleri genelde hezarfenmiş zaten. Peki, ne oldu da artık hezarfenleri yok dünyanın?. Akla ilk gelen cevap “yahu eskiden bilgi azmış, birçok disiplinin bilgisini tek kişi sırtlanabiliyormuş. Şimdi böyle bir şey mümkün mü?” şeklinde bir soru oluyor. Ama bence mesele bundan ibaret değil.
Batı biliminin temel direklerinden birisi indirgemecilik. Her şeyi olabildiğince parçalara ayırıp, parçaları anlayıp oradan bütünü kavrama stratejisi. Kimyacı mısınız, tüm varlığı moleküllere, atomlara ayırıp o zerreleri anlamaya çalışmalısınız. Biyolog musunuz, canlılığı genlere parçalamalı her geni, her proteini ayrı ayrı inceleyip sonra yapbozu tamamlamalısınız. Bu yaklaşımın felsefi bagajı geniş, çoğu düşünüre göre materyalist ve neticesinde ateist olanlar için ideolojik bir zaruret. Çünkü kompleks sistemleri bir bütün olarak incelemek o bütünü bütün yapan “şey”i izah etme imkanına sahip değil. Bu da bir materyalist için açıklanamayan, gölgede kalan nahoş bir gri bölge oluşturuyor. Dolayısıyla indirgemecilik genelde materyalist için bir tercih değil zaruret oluşturuyor. İndirgemecilik ise kaçınılmaz bir ihtisaslaşma zarureti doğuruyor. O kadar çok parçanın peşinde koşmalıyız ki bunları tek bir hezarfen yapamaz. Modern bilim, tıp, üniversiteler işte bu uzmanlaşma paradigması üzerine inşa edilmiş.
Aşırı ihtisaslaşma bir yerden sonra bilim adamlarını teknisyene indirgeme sorununa yol açmış gibi görünüyor. Bu sorunu İngilizcedeki “scientist” kelimesinin hikayesinde net görüyoruz. Bundan iki yüzyıl öncesine kadar İngilizcede science (bilim) kelimesi varken scientist (bilim adamı) kelimesi yok. Adamın biri bilimsel bir toplantıda çıkıyor “dilimizde art (sanat) var artist (sanatçı) var madem science kelimesinin karşısına da scientist kelimesini koyalım” diyor. Bundan önce İngilizcede bilimle uğraşanlar kendilerine natural philosopher (Doğa Felsefecisi) diye isimlendiriyor. İlginçtir Darwin, bu kelime uydurulup yaygınlaşmaya başlamasından elli yıl sonra bile scientist kelimesini kerih görüp kendisini naturalphilosopher olarak nitelemekte ısrar ediyor. İndirgemeciliğin biyolojiye girmesine kapı aralayan bilim adamı olarak indirgemeciliğin ürettiği aşırı uzmanlaşmanın bilimsel uğraşının felsefi kanadını koparmasının dile bir yansıması ile beyhude kavga ediyor.
Gerçekten de hem bilimle hem bilim felsefesiyle, hem uygulamalı bilimlerle hem bilimsel teorilerle uğraşan bilim adamlarının neslinin 20nci yüzyılda tükendiğini görüyoruz. Artık biyoloji felsefesine dair dişe dokunur fikirler sunabilen bir doktor veya biyolog yok. Son yarı hezarfenler 20nci yüzyılın ikinci yarısında öldü. Bu durum bilimle uğraşan kişinin yaptıklarının mahiyetine dair bir çerçeveden yoksun kalmasına yol açmıyor sadece. İç hastalıkları ihtisasının yanında romatoloji yandal ihtisası yapan bir hekimin hastalarına bütüncül yaklaşamamasına da yol açabiliyor. Seneler sonra ikinci uzmanlığını fizik tedaviden yapan bir beyin cerrahı “şu anda bildiklerimi bilseydim zamanında yaptığım birçok cerrahi müdahaleyi yapmazdım” diyebiliyor. Bilimsel keşifler de bu alt disiplinlerin alt disiplinleri şeklinde detaylandıkça detaylanan uzmanlık at gözlükleri nedeniyle akamete uğruyor. Thomas Kuhn bilimsel devrimlerin yapısını irdelediği meşhur kitabında disiplin değiştirenlerin paradigmanın prangalarından muzdarip olmaması sayesinde daha büyük bilimsel devrimler yaratabildiğinden bahsediyor. Bu gözleme bizi götüren bir sebep de bütüncül bakabilmek. Demek ki bu indirgemecilik çıkmaz sokak ve bizim yeniden hezarfenlere ihtiyacımız var.
Buna gelen en önemli itiraz odağın dağılması ve zamanın verimsiz kullanılması ile hezarfen olayım derken hiçbir-fen olma riski olarak gösteriliyor. İngilizcede Jack of all trades (her işin kalfası) deyimi malumatfuruş veya becerikli gibi anlamlarda, her şeyden anlayan kişiler için olumlu manada kullanılan bir ifade. Ancak Jack of all trades, master of none (her işin kalfası, hiçbirinin ustası) şeklinde uzatılınca olumlu vurgusunu yitiriyor. İhtiyaç duyulan yeni hezarfenlerin her konunun uzmanı olması beklenemez tabi ki. Beklenmesi gereken şey felsefi olarak işine bir bütün olarak bakma refleksini yitirmemeleri. Bunu öğrencilerime sıklıkla “pergelin bir ayağını uzmanlaştığınız disipline sağlamca yerleştirip pergelin diğer ayağını açabildiğiniz kadar açın; mümkün olduğu kadar farklı disiplinlerden beslenin” diyerek ifade etmeye çalışıyorum. Bir nevi Jack of all trades, master of one (her işin kalfası, bir işin ustası).Beyaz yakalılar dünyasında da generalist vs specialist (bilge vs uzman) tartışması şeklinde görebileceğimiz bu mesele aslında odağı dağıtmak değil, bakış açısını değiştirmekle ilgili. Detayları kovalarken bütünün izini yitirmemek.
Mevcut akademimiz indirgemeci bir kurguya sahip ve üzerinde durulmazsa bu tuzağa düşmek kaçınılmaz. Batıda bu konu ciddi bir şekilde masaya yatırılıyor. Dünyada da tıp uzmanlığı üzerine temel bilimlerde doktora (MD/PhD), ikinci doktora, ikinci, üçüncü lisans eğitimleri şeklinde bu devinimin yansımalarını görüyoruz. Disiplinlerarasılık değil disiplinlerüstülük şeklinde bir temayül gözlemliyoruz.Bazı vakıflar milyon dolarlık bütçelerle hezarfenliği ödüllendiriyor. Nobel ödüllerine baktığımızda farklı disiplinlerden beslenenlerin ağırlığını görüyoruz. Şirketlerde üst düzey pozisyonlara çok iyi uzmanların değil, plaza diliyle ifade edersek big-picture adamlarının(bilgelerin) ilerlediğini görüyoruz. Bu duruma uyum sağlayacak zihniyet değişikliğini şahsi maharetlere devretmemek, üniversite eğitimine de yedirmek zorundayız.