Güney Kore Üç Meydan Okumayla Karşı Karşıya

Güney Kore’nin ekonomisinin yavaşladığı, demokrasisinin gerilediği ve güvenlik ortamının giderek daha da gerginleştiği bir dönemde, 3 Haziran’da yapılacak başkanlık seçimlerinin galibi birçok zorlukla karşı karşıya kalacak. Neyse ki Güney Kore, kendini yenileme ve yeniden inşa etme konusunda olağanüstü bir kapasiteye sahip olduğunu defalarca gösterdi.
Mayıs 30, 2025
image_print

SEUL – Son yarım yüzyılda, Güney Kore kadar kendini dramatik şekilde dönüştüren çok az ülke vardır. Güney Kore; yıllık kişi başı geliri 400 doların altında olan yoksul ve otoriter bir ülkeden, doğrudan başkanlık seçimlerinin yapıldığı, iktidarın barışçıl şekilde el değiştirdiği, kişi başı geliri 33.000 doların üzerine çıkan canlı ve müreffeh bir demokrasiye dönüştü. Ancak son zamanlarda ülke; ekonomik yavaşlama, artan siyasi istikrarsızlık ve giderek kırılganlaşan bir güvenlik ortamıyla boğuşuyor. Güney Kore kendini bir kez daha dönüştürüp bu yeni meydan okumalarla başa çıkabilir mi?

Önce ekonomiden başlayalım. 1970-1990 arası yıllarda ortalama yıllık %7’nin üzerinde olan hızlı GSYH büyüme oranlarından, son yıllarda %2-3 yıllık büyüme seviyelerine düştü. Önümüzdeki on yıl içinde bu oranın %1’e kadar gerilemesi bekleniyor.

Bunun temel nedenlerinden biri demografik gerileme. Güney Kore’nin doğurganlık oranı yalnızca 0,75’e – dünyanın en düşük oranı – düşmüş durumda, nüfus hızla azalıyor ve yaşlanıyor. Ülke bu yıl, nüfusunun %20’sinden fazlasının 65 yaş ve üzerine çıkmasıyla “süper yaşlı” eşiğini aşacak. Düşük verimlilik artışı ve yüksek hane halkı borcu da tüketim ve yatırımlar üzerinde baskı oluşturarak, Japonya’nın “kayıp on yılları”na benzer şekilde uzun vadeli durgunluk riskini artırıyor.

Güney Kore’nin daha önce hâkim olduğu gemi yapımı, çelik, akıllı telefonlar ve giderek yarı iletkenler gibi sektörlerde Çin’in daha rekabetçi hale gelmesi de işleri zorlaştırıyor. Daha temel olarak ise, Güney Kore’nin geçmişteki başarısını sağlayan ihracat odaklı model artık korumacılık eğilimleri ve jeoekonomik bölgesel yoğunlaşmalar karşısında savunmasız.

Ülke içindeki siyasi istikrarsızlık da arttı. Yolsuzluk skandalları ve partizanca çıkmazlar devam ediyor ve hem Freedom House hem de Economist Intelligence Unit, Güney Kore’de demokratik gerilemeye işaret eden belirtiler raporladı. Eski Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol’un 1980’den bu yana ilk kez sıkıyönetim ilan etme girişimi, halk protestoları ve Ulusal Meclis’in bildirgeyi iptal etme kararı da dahil olmak üzere sert tepkiler, demokratik kurumlara yönelik kamu desteğinin dayanıklılığını vurgulasa da Güney Kore demokrasisinin kırılganlığını da ortaya koydu.

Artan güvenlik riskleri tabloyu daha da karmaşık hale getiriyor. Kuzey Kore, Rusya ile derinleşen askeri bağlar ve Çin ile süregelen stratejik uyum sayesinde, balistik füze denemeleri dâhil olmak üzere düzenli provokasyonlarına devam ediyor. Bu arada Güney Kore, ekonomik olarak yakın ilişki içinde olduğu Çin ve giderek daha güvenilmez bir müttefik haline gelen ABD arasındaki tırmanan jeopolitik rekabete nasıl yaklaşacağı sorunuyla uğraşmaktadır.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Amerika’nın güvenlik taahhütlerini azaltma ve Kuzey Kore ile anlaşmalar yapma yönündeki tehditleri, Güney Kore’de bağımsız caydırıcılık kapasitesine yönelik çağrıları yeniden canlandırdı. Son anketler, Güney Korelilerin artan bir kısmının ülkenin nükleer silah geliştirmesini istediğini gösteriyor. Hükümet nükleer silahların yayılmasını önleme taahhüdünü sürdürse de, Güney Kore’nin kendi güvenliğini sağlama baskısı giderek artıyor.

Bu arka plan bağlamında, Güney Kore’nin bir sonraki başkanlık seçimini 3 Haziran’da yapılacaktır. İster ilerici ister muhafazakâr aday olsun, yani kim kazanırsa kazansın, ekonomik büyümeyi artırma, demokratik reformları uygulama ve stratejik netlik sağlama gibi iç içe geçmiş zorluklarla doğrudan yüzleşmek zorunda kalacaktır.

Ekonomik olarak en büyük öncelik, ihracat odaklı büyümeden inovasyon odaklı büyümeye geçiş olmalıdır. Bu önceliği gerçekleştirebilmek, araştırma ve geliştirmeye büyük yatırımlar yapılmasının yanı sıra yapay zekâ, biyoteknoloji, yeşil enerji ve dijital sağlık hizmetleri gibi öncü sektörlerdeki girişimlere destek verilmesini gerektirir. Aynı zamanda, özellikle yarı iletkenler, elektrikli araçlar ve bataryalar gibi kilit sektörlerde endüstriyel politikalara devam edilmesi ve düzenlemelerin sadeleştirilmesi gerekir. Yapısal reformlar ve dijitalleşme yoluyla düşük performans gösteren hizmet sektörünün canlandırılması, potansiyel büyümeyi açığa çıkarabilir ve eşitsizliğin azaltılmasına katkı sağlayabilir.

İşgücü piyasası reformu da hayati önemdedir. Politika yapıcılar, Güney Kore’nin iş gücü piyasasının verimliliğini ve kapsayıcılığını zayıflatan iki iş gücü özelliğiyle mücadele etmelidir: Bunlar iş gücü piyasasının ikili yapısı (“düzenli” çalışanlar, “düzenli olmayan” meslektaşlarına göre daha fazla iş güvencesine, daha iyi yan haklara ve daha yüksek ücretlere sahiptir) ve ücretlerin belirlenmesinde performanstan ziyade kıdeme odaklanılmasıdır. Demografik düşüşü dengelemek için kadınların iş gücüne katılımını artırmaya, nitelikli göçmenleri çekmeye ve yaşlı işçileri işte tutmaya yönelik politikalar da gereklidir. Örneğin, hükümet, yaşam boyu eğitimi ve daha esnek çalışma düzenlemelerini teşvik edebilir.

Demokratik reformlar konusunda ise Güney Kore’nin bir sonraki başkanı, Ulusal Meclis’in yasama kapasitesini güçlendirecek, yargı bağımsızlığını koruyacak ve kutuplaşma ile dezenformasyona karşı dirençli bir sivil toplum ve medya kültürünü teşvik edecek önlemlere odaklanmalıdır. Yeni yönetim, başkanların beş yıllık tek dönem yerine dört yıllık iki dönem görev yapmasına izin verecek anayasal reformları bile değerlendirebilir. Her şeyden önemlisi, kazanan aday özellikle “kazanan her şeyi alır” tarzı siyaseti reddedip muhalefetle yapıcı şekilde etkileşime girerek, ölçülü davranış, kurumsal bütünlük ve kapsayıcı yönetişime bağlılığını ortaya koymalıdır.

Son olarak, Güney Kore’nin güvenlik duruşunu güçlendirmek için yeni yönetim, ABD ile olan ittifaka bağlılığını yinelemeli ve daha güçlü güvenlik garantileri – hatta nükleer silahların konuşlandırılması dâhil – arayışına girmelidir. Özellikle füze savunması ve istihbarat konularında ABD ve Japonya ile üçlü güvenlik iş birliğini sürdürmeli ve derinleştirmelidir.

Aynı zamanda, Güney Kore daha fazla stratejik özerklik politikası da izlemelidir. Çin’e yönelik ittifak yükümlülüklerine sadık kalırken, Çin karşıtı girişimlere katılımını sınırlamalı ve Çin Halk Cumhuriyeti ile açık bir ekonomik diyalog sürdürmelidir. Kuzey Kore’ye gelince, herhangi bir angajman Kuzey Kore rejiminin davranışlarında güvenilir ve köklü bir değişikliğe bağlı olmalıdır.

Güney Kore geçmişte olağanüstü bir yenilenme kapasitesi gösterdi. Ekonomik zaafları ele alan, siyasi ayrılıkları aşan ve ulusal güvenliği güçlendiren ileriye dönük bir vizyon sunan akıllı, birleştirici bir liderlikle bu sefer de farklı olmayacaktır.

 

*Kore Üniversitesi Ekonomi Profesörü Lee Jong-Wha, Asya Kalkınma Bankası’nın eski baş ekonomisti ve Güney Kore Devlet Başkanı’nın eski uluslararası ekonomik işler kıdemli danışmanıdır.

Kaynak: https://www.project-syndicate.org/commentary/economic-political-security-agenda-for-next-south-korea-president-by-lee-jong-wha-2025-05

Tercüme: Ali, Karakuş